3 entry daha
  • nazım hikmet'in annesi. (1880- 1956)
    ana tarafından da, baba tarafından da paşazade, konaklarda büyümüş. dadılarla, mürebbiyelerle büyümüş. danteller, atlı arabalar, hizmetkarlar. annesinin babası alman asıllı. celile hanım evde özel dersler alarak yetiştiriliyor.
    babası abdülhamit'in yaveriyken, saray ressamı fausto zonaro’dan resim dersleri de alıyor. düşünün, o zamanlarda; piyano çalan, fransızca bilen, resim yapabilen bir kadın.
    gençlik yıllarında babası hasan enver paşa'nın adıyla celile enver olarak tanınıyor. 1900 yılında şair nazım paşa’nın oğlu hikmet bey ile evleniyor ve celile hikmet adını alıyor. üç çocuğu oluyor. en büyüğü nazım. nazım hikmet. bir sonraki çocuğunu bebekken kaybediyor. bir de kızı oluyor.
    17 yıl süren evliliği şiddetli geçimsizlik nedeniyle bitmek üzereyken hayatının aşkıyla tanışıyor: yahya kemal'le.

    yahya kemal celile hanım'dan dört yaş küçüktü ve oğlu nazım'a evlerinde özel dersler veriyordu. başlangıçta yahya kemal'in gözü, bu güzel kadından bir an olsun ayrılmıyordu. celile hanım onun ilk aşkıydı. belki de bu kadar yakından görebildiği, en serbest kadın. kadının her hareketini izliyor ve aşık bakışlarıyla, evliliğinde mutsuz olan bu kadını etkilemeyi başarıyordu.
    bu bakışmalar, gizlice ellerin buluşması (o dönemler için kim bilir ne heyecanlı, yüreklerinin nasıl hızla çarptığını bunca yıl sonra ben duyuyorum.) henüz ergenlik dönemindeki genç nazım'ın dikkatinden kaçmadı. sözle ilişmedi ama, bir gün ders sonunda hocasının ceketinin cebine bir kağıt sıkıştırdı.
    o dörde katlanmış kağıdın üzerinde "muallimim olarak girdiğiniz eve babam olarak giremeyeceksiniz." yazıyordu.
    oysa celile hanım da bu romantik gence baya baya tutulmuştu, oğlunun bütün itirazlarına rağmen, yahya kemal'le evlenmeyi, onunla bir yastıkta kocamayı kafasına koymuştu. her şey güzel güzel giderken, celile hanım evleneceğini bütün hısım ve akrabalarına duyurmuş ve evlilik hazırlıklarını tamamlamışken, hiç beklenmedik bir şey oldu. damat ve büyük şair adayımız evlenmekten vazgeçti. hem de neden? bu kadın serbestti, bu kadının adı çıkmıştı. bu kadın batı standartlarında modern bir kadındı ve osmanlı örf ve adetlerine uymazdı. bu kadınla evlenirse bütün çevresi ona ne gözle bakardı?
    bu konuda bizzat yahya kemal, yakın arkadaşı yakup kadri'ye söyle der:
    "bu kadar dile gelmiş bir kadınla ben nasıl evlenebilirim? sonra herkes bana ne gözle bakar?" (kadının aklına düşünceye kadar aklın neredeydi bre vicdansız?)
    ayrılık acısına dayanamayan, kafasını dağıtmak isteyen celile hanım soluğu paris'te alır. orada bir yandan gezip tozarken bir yandan da taşı toprağı hep sanat olan paris'te resim dersleri de alır.
    istanbul'a döndükten sonra kendi çevresinden bir paşazade ile kısa bir evlilik daha yapar.
    bu arada yahya kemal de namlı şair olmuştur ama. aradan yıllar geçer. cumhuriyet kurulur. nazım hikmet de nazım hikmet'tir artık. yıl 1938 olur. nazım'ın başı beladan hiç kurtulmaz. o hep tehlikeli adamdır. yine yargılandığı davalardan birinde, annesi, o dönem milletvekili de olan yahya kemal'e bir mektup yazar. ondan geçmişte yaşadıklarının hatırına oğlu için yardım ister. ama heyhat. mektubuna asla cevap alamaz. yıllar böylece geçip gider. yıl 1950 olur. nazım hikmet yine hapistedir ve bir açlık grevi başlatır. anne yüreği. celile hanım, oğluna destek olmak için galata köprüsüne çıkar, herkesin onu görmesini, duymasını sağlamak için pankart açar, imza toplar, yetmez, o da açlık grevine başlar.
    o günlerde bir gün..........bir gün, yahya kemal'in de yolu galata kulesi'ne düşer. celile hanım'ı görür. hatta tam önünden geçer. ama selam vermek ne demek, kadının yüzüne bile bakmaz. bayağı görmezden gelir.

    evet bu acıklı aşk hikayesinin de sonu budur. geriye kalansa, söylendiğine göre yahya kemal'in sessiz gemi şiirini aslında celile hanım için yazdığıdır. ne kadar doğrudur, bilinmez tabii.

    celile hikmet'in ressamlığına gelirsek, kendisi ilk kadın ressamlarımızdan biridir. daha çok portreleriyle tanınır.

    en acıklısı da bir ressam için anlamı sonsuz ve sınırsız olanı kaybetmesidir. yaşamının son yıllarında artık görmüyordu. hayır en acıklısı bu değildi. en acıklısı, sevgili oğlunu bir daha gözleri görse bile göremeyecek olmasıydı. çünkü nazım, 1951'de romanya üzerinden rusya'ya gitmiştir ve bir daha yurduna dönemeyecektir.

    bitirmeden önce son bir not daha iliştirelim: gerçekten fazlasıyla farklı bir aile bu aile. celile hanımın kızkardeşi münevver hanım, şu bizim 'garipçiler'den oktay rifat'ın annesidir. yani celile hanım aynı zamanda türk edebiyatı'nın bir başka büyük şairinin de ana yarısı olmaktadır.

    okuyanlar için son bir not daha iliştireyim:
    yahya kemal hiç evlenmedi. hayatının 16 yılını tek başına bir otel odasında geçirdi. yedi, içti, şişmanladı ve bağırsak iltihabından öldü, gitti. özellikle son yıllarında, sürekli şapur şupur yediğinden, müşahitlere göre, koca göbeğinin üzerinden, leke hiç eksik olmazmış. ölümü celile hanımın ölümünden yaklaşık iki yıl sonradır.
1 entry daha
hesabın var mı? giriş yap