603 entry daha
  • "en iyi özel efekt filmin editing'idir."
    --christopher nolan--

    nolan'ın bu yaklaşımı memento'nun, hikayesinin ve anlatımının yanı sıra neden bir görsel şölen olduğunun kanıtı adeta. filmin çıkış noktası, fikir aşaması ve gelişimi oldukça hoş. the nolan variations'da detaylarıyla incelenen memento'ya dair nolan'ın anekdotları, hikayeleri okumaya değer. kitabın yazarı tom shone'dan okuyalım:

    "ucl'de öğrenci iken christopher nolan, bir gece pub'ların kapandığı saatte, camden'daki apartmanına geri dönüyordu. camden yolunda bir çiftin itişmeli tartıştığını gördü. tartışma kızıştı ve adam kadını yere itti. nolan yolun karşı tarafında arabayı kenara çekti ve ne yapacağını düşündü:

    'belli ki bir çiftlerdi, rastgele bir saldırı değildi bu. fakat görmezden gelemezdim. o duygusal bir mesele olduğu için hiç unutamayacağınız anlardan biriydi. kendinize ne yapmalıydım diye sorduğunuz. doğru şeyi yapmak istediğinizi biliyorsunuz ama aynı zamanda korkuyorsunuz da. yanlış bir şey yapmadığımı biliyordum çünkü olayı görmezden gelmemiş ve durmuştum. fakat sonrasında doğru şeyi yapabilecek miydim? bilemiyorum. bir adam geldi ve bunları ayırdı. ben de ardından yanlarına gittim ve adamı sakinleştirmeye çalıştım.

    işin asıl ilginç kısmı ise şu: seneler sonra bu olayı kardeşim jonathan ile konuştuğumda kendisi yüzde yüz emin bir şekilde o gece yanımda olduğunu söyledi. fakat ben orada olduğunu sanmıyordum. cidden sanmıyordum. ona olayı daha önce anlattığımı biliyorum. o aralar benimle kalıyordu. benden altı yaş küçüktü, yani 14'lerinde falandı. ve ona o gece ne olduğunu bütün detaylarıyla anlattım. yani, bilemiyorum, gerçek şu ki o gece olay yerinde benimle birlikte olup olmadığından emin değilim. büyük ihtimalle de bunun cevabını asla bilemeyeceğiz.

    bazı meseleleri o veya bu şekilde zaman sonra çözersiniz. bazılarını ise asla. bu yüzden insanlar sahte anı sendromu'ndan bahseder hep. çünkü gerçek şu ki hafızamız düşündüğümüz şekilde çalışmamaktadır. işte memento da tam bununla alakalı bir filmdi.'

    1997'de following'in editing'ini bitiren nolan, los angeles'ta iş teklifi alan eşi emma thomas'ın yanına gidip, filmini kuzey amerika film festivallerine sokmaya çalışmanın iyi bir fikir olacağını düşündü.

    jeffrey gettleman, "love, africa" kitabında 27 yaşındaki filmci hakkında şunları söylüyor:

    'sinemacı çocukluk arkadaşı roko belic ve birkaç arkadaşı ile birlikte paintball oynuyordu. film okulundan aldığı redden ötürü cesaretini kırmak yerine yeni bir film üzerinde çalışıyordu. kısa dönem hafızasını kaybetmiş ve olayları hatırlamak için vücuduna dövmeler yapan bir adamın hikayesi. bana baya karmaşık geldi. chris aynı zamanda hikayeyi geriye doğru yapmak istediğini söyledi. bu önemli bir noktaydı. ben pek öngörememiştim. ama öngörebilmiş biri anlatıyorsa başarılı olacağına inanmaya başlıyorsunuz. biliyor musun, dedi sarı saçlarını elleriyle arkaya iterek; en iyi özel efekt filmin editing'idir. buna ben de katılmıştım.'

    nolan'ın ingiltere'de following'in editing'i ile uğraştığı dönemde kardeşi jonathan, washington'daki üniversitesinin son yılında psikoloji dersleri alıyordu. anterograde amnesia konusunu işliyorlardı. bu, pembe dizilerdeki gibi her şeyin unutulduğu bir hafıza kaybı değildi. daha çok, yaşanılmış bir travmadan sonra yeniden anı depolama sorunuydu. bu jonathan'ı çok etkilemişti çünkü zamanında bununla ilintili bir olay yaşamıştı.

    kız arkadaşı ile birlikte madrid'de tatildelerken iki kapkaççı tarafından saldırıya uğramışlardı. hırsızlar bir kamera ile birkaç bozuk para çalabilmişlerdi, çok bir şey değildi fakat jonathan olayı takip eden üç ay boyunca defalarca, o akşam o adamları nasıl durdurabileceğinin senaryolarını kafasında kurup duruyordu. özellikle o aralar okuduğu moby dick hikayesinin de etkisiyle kafasında hep intikam senaryoları yazıyordu.

    zaman sonra londra'ya, ailesinin evine döndü. bir gece yatağında uzanırken kafasında bir görüntü belirdi: bir adam motel odasında uzanıyodu. o kadar. sadece uzanıyordu. oraya nasıl geldiğini, orada ne yaptığını hatırlayamıyordu. aynaya baktığında vücudunda dövme şeklinde notlar olduğunu gördü. jonathan bununla ilgili hemen kısa bir hikaye yazmaya başladı.

    bundan kısa bir zaman sonra jonathan, chris'in chicago'dan los angeles'a, babalarının 87 model honda civic'i ile taşınmasına yardım etmek üzere amerika'ya gitti. chris için bu uzun yolculuğun sebebi arabayı chicago'dan los angeles'a götürmekti. böylece babasının arabasını kullanabilecekti bir süre. tabi bu aynı zamanda, chris'in hep ertelediği taşınma etkinliğiydi.

    yolculuklarının ikinci gününde, wisconsin'i geçerken (jonah'ya göre minnesota'yı geçerken) jonathan, direksiyon başındaki abisi chris'e dönerek şunu sordu: 'hiç kısa dönem hafıza kaybını duydun mu? filmlerdeki gibi öyle her şeyi unuttuğun, haliyle her söyleneni doğru sandığın şekilde değil. kim olduğunu biliyorsun ancak kime dönüştüğünü hatırlayamıyorsun, şeklinde?'

    yazdığı kısa hikayesinin hepsini abisine anlatıp bitirdi. abisi kartal gözlü bir eleştirmendi. bir hikayedeki kusurları hemen tespit edebilir ve anlatabilirdi. bu sefer baya bir süre susmuştu. işte o an jonah, hikayesiyle abisini kazandığını anlamıştı!

    'bundan harika bir film olur!' demişti chris, kıskanç bir tonla. benzin için bir istasyonda durdular. ihtiyaçlarını giderip arabaya tekrar binip yolculuklarına devam ettikleri sırada chris kardeşine bunun script'ini yazıp yazamayacağını sordu. kardeşi de yazabileceğini söyledi. teypte chris isaak çalarken, iki kardeş filmin tüm detaylarını yolculuk boyunca konuştu. film dairesel bir şekilde anlatılmalıydı. motel odaları anahtardı.

    chris: 'hikayenin harika bir david lynch tarzı film noir olacağını düşündüğümü hatırlıyorum. film bana öyle göründü. film noir olmalıydı. ancak postmodern ya da modern ters köşe unsuruna sahip olacak şekilde. jonah'ya ilk söylediğim şey, hikayeyi birincil kişi tarafından anlatmak oldu. böylece izleyici kendisini karakterin yerine koyabilecekti.'

    nolan following'i, babasının daktilosunda, olayları kronolojik şekilde yazıp daha sonra ileri-geri anlatım (nonlineer) şeklinde edit'lemişti. memento'da ise böyle yapmamıştı. bütün senaryoyu, bu sefer bilgisayarda, leonard shelby (guy pearce)'nin anlattığı gibi, onun gözünde düz olarak yazmıştı. böylece nolan leonard'ın yaşadığı süreci yaşayabilecekti, yazarken.

    chris bu noktada şunları diyor:

    'senaryoyu tamamen leonard'ın bakış açısından yazdım. kendimi onun yerine koydum. kendi hafıza sürecimi sorgulayarak, inceleyerek yazdım. neyi hatırlayıp neyi hatırlamamam gerektiği seçimlerini, tamamen subjektif bir şekilde yaptım. bunu yapmaya başladığınızda işler çığırından çıkmaya başlıyor. mesele görüş algısına dönüşüyor. gözlerimiz düşündüğümüz şeyleri görmüyor. görüşümüzün yalnızca küçük bir kısmı kesindir.

    hafıza da biraz böyle. leonard'ın bulduğu sistem hayatımı nasıl yaşıyorum sorusuna dair kategorisel ve içsel bir yoldu. o anda düşündüm ki ben de evimin anahtarlarını hep ceketimin aynı cebinde taşıyordum. evden çıkmadan mutlaka, hiç düşünmeden cebimi kontrol ediyordum. senaryoyu da böyle yazdım işte. kendi hafızamdan sonuçlara ulaşarak, tahminler yaparak.'

    nolan memento'yu yazarken loop'a aldığı radiohead albümü ok computer'ı dinliyordu. ona göre bu albüm çok tuhaftı. çünkü diğer albümlerin aksine bu albümü dinlerken, bir sonraki çalacak şarkıyı asla hatırlayamıyordu:

    'normalde bir albümü dinlerken bünyeniz bir sonraki şarkıyı hemen sezer. ok computer'da böyle olmuyordu. benim için baya zor. memento da bende biraz böyledir. içinde tamamen kaybolmuştum. hangi sahne hangisinden önce geliyor, kestiremiyordum. işte tam bu noktada konu yine zamanla olan mücadelemize geliyor. projeksiyonun tiranlığını yenmeye çalışıyorsun. o projeksiyon ki kati doğrusallıktır (linearity).

    following'de anlatım yapısının haritasını çıkarmıştım. fakat bunu önce hikayeyi kronolojik bir şekilde yazarak yaptım. haliyle her şey yerli yerindeydi. sadece kesip biçip montaj yapacaktım. bu süreçte tekrardan yazılması gereken kısımlar oldu. çünkü hiçbir öğe hikayede öylesine süzülmüyordu. memento'da ise seyircinin izleyeceği şekilde yazmam gerektiğini düşündüm.

    aslına bakarsanız yazdığım en lineer hikaye budur. gerçekten. bir tek sahnenin bile yerini değiştiremezsiniz. çünkü hikaye a,b,c,d,e,f,g şeklinde ilerliyor. bağlantılar o kadar kaynaşmış ki editoryel olarak manevra yapacak çok az yer var. eğer bu hikayeyi düz bir şekilde anlatırsanız film izlenmez olur. hikaye saf zalimlik halini alır. karakteri kabul etmeniz için onun iyimserliğine ve cehaletine sahip olmanız gerekir. diğer türlü film sadece bir adama edilen işkenceleri anlatan bir hikayeye dönüşür.'"

    filmin detaylı kritiğinin anlatıldığı the nolan variations'da, ilk gösterimlerine olan tepkilerine dair şu kısımlar dikkat çekiyor:

    "2000 yılının mart ayında, spirit awards için bir araya gelen bütün büyük yapımcılara ve dağıtımcılara izletebilmek için, filmin yapımcıları suzanne ve jennifer todd, genel yapımcı aaron ryder ile birlikte bir gösterim hazırladılar.

    nolan süreci şöyle hatırlıyor:

    'herkes tarafından reddediliyorduk. ne zaman filmi izletsek mutlaka biri çıkıp evet anladım diyordu. fox'la toplantılarım oluyordu fakat, o harika bir senaryo ama başka projelerle ilgileniyoruz, diyorlardı.

    bu reddedilme sürecinde baya irtibat edinmeye ve ün kazanmaya başlamıştım. filmim araf'ta bekliyordu ama ben kariyerim için bağlantılar ediniyordum. bütün sene boyunca film öylece beklemişti ve bu milyonlarca dolar para harcamış yapımcılar için haliyle can sıkıcıydı. neticede following'de annesi tarafından sandviç hazırlanan, ekibe ve ekipmana kendi cebinden bütçe ayıran bir yönetmenden, başkasının parasıyla büyük bir projeye girişen bir yönetmene dönüşmüştüm. bu büyük bir adımdı. artık filmimin gösterimi için geri dönüşler almamaya başlamıştım.

    newmarket films ise hiç vazgeçmedi. bu konuda onlara hala minnetarımdır. senaryoya inanmışlardı. tek bir kareyi bile değiştirmemi istemediler. hatta sonrasında kendi dağıtım şirketlerini kurup memento'yu pazara sürdüler. bir yıl sonrasında film en iyi film, en iyi yönetmen, en iyi senaryo ve en iyi sinematografi adaylıkları aldı.'

    2000 yılı venedik film festivalinde 1500 kişilik bir gösterim oldu.

    (soldan sağa emma thomas, christopher nolan, guy pearce ve eşi kate mestitz, venedik film festivali gösteriminden bir kare)

    film ilk defa yirmi kişilik gösterimlerden bu büyüklükte bir gösterime geçiş yapmıştı. 'acayip büyüktü' diye itiraf ediyor nolan. o gösterime nolan eşi ile birlikte girmişti. ki aynı festivalde, bir önceki küçük gösterimde seyircinin yuhaladığı söylentileri dönüyordu. chris o gösterim hakkında şunları sölüyor:

    'bu gösterimlerde filmin yapımcısı olarak royal box denen yere oturursun. seyirci ile dip dibesindir. haliyle gösterimden sıvışamazsın. orada sıkışmışsındır.'

    film başladığında nolan her tepkiyi ölçüyordu. kaçırılan her mizahi sahneyi, her öksürüğü. altyazı açıktı. altyazıyı genelde italyanlar takip ediyordu. mizahın çoğu dil oyunu üzerineydi. haliyle altyazıyla takip edenler bunları kaçırıyordu. film sert bir kapanışla bitiyordu. salonda bir sessizlik oluştu. bir şok hali vardı. tek öksürük bile yoktu. hayır, sanırım nefret ettiler, diye düşündüm. o birkaç saniye boyunca ne olacağını kesinlikle kestiremedim. kesinlikle hiçbir fikrim yoktu! ve bunu sevmiştim. korkutucuydu fakat kendimle baya gurur duyduğumu hatırlıyorum. ve sonrasında dalga dalga ayakta alkışlama başladı. o an, hayatımın dönüm noktasıydı...'

    ayakta alkışlanma değil de, nolan'ın o birkaç saniye beklediği an nolanvari bir andı. yaptığı gözlem de yine nolanvari bir gözlemdi. o alkıştan önceki birkaç tik-tak eden saniye. jorge luis borges hikayesi olan the secret miracle'daki infaz bölümü gibi.

    nazi'ler tarafından idam hükmü verilen çekyalı oyun yazarı hladik, tanrıya, oyununu yazmayı bitirebilmesi için bir yıl daha süre için yalvarır. infaz edilmek üzere avluya çıkarılır. çavuş, yazara hedef alınması emrini verir ve zaman durur: yağmur damlası hala yanağındadır. avludaki arının gölgesi hala kıpırdamamıştır. yere attığı sigara izmaritinin dumanı hala bitmemiştir...hladik anlamadan, bir gün daha geçmiştir. tanrı dualarına karşılık vermiştir ve hladik'in trajik öyküsü the enemies'i bitirmesi için biraz daha zamanı olmuştur.

    hladik bu sefer tamemen hafızasından yola çıkarak oyununu yazdı. detayları savsakladı, şişirdi, büyüttü, çok nadir orijinal versiyonuna sadık kaldı. hikayesindeki avluyu sevmeye başlamıştı. esir tutulduğu kışlayı ve kampı. devamlı yüzleşmek zorunda olduğu baron romerstadt karakterine olan algısı değişmeye başlamıştı. hikayesini sonlandırırken, yanağına dökülen o yağmur damlasında bulduğu bir detayı atlamıştı.

    'hüngür hüngür ağlamaya başladı. yüzünü yana çevirdi. dört el ateş ile vücudu yere serildi. hladik 29 mart saat 09:02'de infaz edildi.'

    bu hikaye memento'da olduğu gibi, zaman sonra nolan'ın inception filmindeki minibüsün düşmesi anında yaşanan diğer olayların geçtiği sahneler için de büyük ilham kaynağı olacaktı."

    işte memento'nun gelişimi ve sonrasındaki başarısına dair birkaç detayı böyle kaleme alıyor tom shone. filmin yapısına, verdiği mesajlara, yarattığı çağrışımlara, aldığı ilhamlara dair daha çok inceleme the nolan variations'da okunabilir.
87 entry daha
hesabın var mı? giriş yap