• aylar öncesinden bu dahi adam hakkında uzunca bir yazı kaleme alacağımı belirtmiştim :
    (bkz: değeri sonradan anlaşılan yazarlar/@kafkaesque)

    ama bu kadar geç olacağını tahmin etmemiştim. affola. bu entryi yazmadan önce, poe hakkında ekşide yazılanlara bakınca biyografik bilgi vermenin gereksizliğini farkettim. zira hali hazırda cidden de çok güzel yazılar var. bu nedenle biyografik bilgilerden ziyade, kendisi hakkında dünyaca ünlü edebiyatçıların görüşlerine ve elimde buluna edebiyat tarihlerinde kendisi için yazılanlara yorumsuz olarak yer vermeyi tercih ettim. ikinci bölümde ise türk edebiyatının kendisine bakış açısını vermeye çalıştım. her görüşün kaynağını da tek tek belirttim ki isteyen ilgili yazının tamamına ulaşabilsin. ancak, kaynak olarak özellikle brittanica gibi genel ansiklopedilerden uzak durdum.
    not: aşağıdaki tek bir cümlenin bile kopyala-yapıştır olmadığını vurgulamak isterim * *.

    ...........................................................................................................................................
    1- dünya edebiyatında edgar allan poe

    - "poe, avrupalıların ilk yazınsal mitidir. bununla poe'nun bir mite dönüştürülen ilk amerikalı yazar olduğunu kastediyorum. poe bir yaratı olmaktan çok, charles baudelaire'in çevirisidir. onun öykülerini çevirirken baudelaire kendisini çevirir. poe, baudelaire'dir"
    octavia paz, çamurdan doğanlar - can yayınları, 1996, sf 113.

    - "mutsuzluk kısa olmaz, ama kısa ve mutsuz bir yaşamı oldu. iradesiz ve en çelişik duygulara boyun eğebilen bir insandı. ama akla ve sağduyuya neredeyse tapıyordu. temelde romantik bir yazar olmasına karşın, yaratıcılıkta esinin değerini yadsımaktan, estetik yaratıcılığının salt zekadan kaynaklandığını savunmaktan hoşlanıyordu"
    jorge luis borges, bir ada bir kıta, can yayınları, 1995, sf 105-106.

    - "yazmaya hazır insan kibirlidir. fakat poe'nun kibri, içine sığındığı esrarlı zayıflıktan kaynaklanır. bu kibir büyük bir zaaftır; ama bu zaafiyetin edebiyata kazandırdıklarını kim ölçebilir? poe, edebiyatın en mükemmel egoistlerinden biridir. sevdiklerinin onu anlamaması onun için önemli değildir. onların sevgisi ve ilgisi ona yetiyordu. entelektüel özgüveni için onlara ihtiyacı yoktu. nihayetinde kendine hayranlık deliliğe dönüşecektir"
    julio cortazar, notos dergisi sayı 48, sf 24

    - "ne tuhaftır, ne muazzam yetenekli yazardır şu edgar poe! aynı zamanda ne cüretkardır onun hayal gücünün beklenmedik iniş çıkışları! neredeyse hep en uç gerçekliği seçer. kahramanını dış dünyada veya psikolojik alemde en sıradışı durumlar içerisinde bırakır. sonra da onun iç dünyasını müthiş keskin zeka örneğiyle, parmak ısırtan bir gerçekçilikle betimler. üstelik onun şahsına münhasır bir özelliği var ki onu bütün yazarlardan ayırır: hayal gücünün dinamikliği"
    fyodor dostoyevski, notos dergisi sayı 48, sf 29

    - "poe'nun şiirleri, teknik ve soyut güzelliğe dair keskin bir zekanın örneğidir"
    walt whitman, notos dergisi sayı 48, sf 32

    - "poe baudelaire'i aydınlatmış, zenginleştirmiş, pek çok konuda fikirlerini etkilemiştir; sözgelimi, yazı sanatının felsefesi, yapaylık teorisi, modern olanı anlama ve yerme, istisnai ve tuhaf olanın önemi, aristokratik tavır, mistik coşku, zarafet ve keskinlik zevki, hatta siyaset...baudelaire her bakımdan poe'dan gebe kalmış, esinlenmiş ve derinlik kazanmıştır"
    paul valery, notos dergi sayı 48, sf 41

    - " son zamanlarda edgar poe'ya dair çok şey konuşuldu. hakikaten de bunu hak ediyor. poe, her şeyden öte şaşkınlık uyandırıcıdır. heyecanı vermek ya da duyguları harekete geçirmekten ziyade hayret içinde bırakır"
    charles baudelaire, notos dergi sayı 48, srf 43

    - "poe'yu belli bir dereceden sonra ciddiye almak, kişinin ciddiyetten yoksun olduğunu gösterir. baudelaire onun engin bir filozof olduğunu düşünüyordu. bununla birlikte, her ikisi arasında daha büyük bir şarlatan, aynı zamanda daha büyük bir deha poe'dur"
    henry james, notos dergi sayı 48, sf 48

    - "poe'nun şöhreti beni hep şaşırtmıştır. birkaç dizesini, ara ara derinlikli olan eleştirel denemeleri başta olmak üzere düzyazı eserlerinin birkaç sayfasını bir hayli beğeniyorum. geri kalanı bana bayağı ve basmakalıp geliyor. bence kuzgun'un kalıcı bir edebi değeri yok"
    william butler yeats, notos dergi sayı 48, sf 48

    - "poe bir sanatçıdan ziyade bilimadamıdır. adeta ruhun ve bilincin kimyevi bir analizini yapar. poe, insan ruhunun dehlizlerine, mahzenlerine ve korkunç yeraltı geçitlerine inmiş bir maceracıydı. kendi kör talihinin alameti olan korkunçlukları seslendirdi"
    d.h. lawrence, notos dergi sayı 48, sf 54

    - "kendisi sinirlerine değil, sinirleri kendisine hakim olduğu için daha az canlılıkla yaşamaktadır. kaleme aldığı his ve korkunç kabusları fevkalade yakından biliyordu. delirmeğe arpa boyu mesafede sayısız buhranlar geçirmiş, sapıklıklara kapılmıştı. hikayeleri son derece dramatize edilmiş ve açılmış oldukları halde, bir yanında okuyucunun zihni cehdine amade gizli bir köşe, bir esrarlı nokta kalırdı. israfil'in kalp telleri üzerinde dolaştı. bu tellerin sesi başkalarını uyandırdı"
    kısa amerikan edebiyatı tarihi, carl von doren, varlık yayınları, 1961, sf 36-39

    "amerikan şair ve hikayecilerinin en iyilerinden olan edgar allan poe, dünya edebiyatının yönünü değiştirmiş devlerden biridir"
    kısa dünya edebiyatı tarihi, richard alcock, varlık yayınları, 1961, sf 197-198

    "pou'nun şiirinde amerikalı hiçbir şey yoktur. püriten gelenek ve amerikan yaşamı yapıtlarında hiç iz bırakmamıştır. ama avrupa edebiyatıyla da pek ilgisi yoktur; yalnız bir dahidir, yalnızca ardılları vardır, öncülleri yoktur. poe, romantik poetikanın esin kültüne karşı koyan ilk kişidir. uzun şiirin gerçek bir şiir olmadığını söyleyen ilk kişi de odur. şiirin amacı gerçeklik ve eğitici dersler vermek değildir"
    dünya yazın tarihi, antal szerb, dost kitabevi, 2008, sf 545-546

    "evlendiklerinde poe 26 karısı ise 13 yaşındaydı. buna bakarak pek çok kişi bu evliliğin mutluluk getirmeyeceğini ve yakında boşanma ile sonuçlanacağına hükmettiler. fakat durum hiç de öyle olmadı; ikisi bir arada romantik bir hayat sürdüler. çocuk denecek yaşta olan karısını poe, taparcasına sevdi ve bu sevginin verdiği güçle, ingiliz edebiyatının en kıymetli şiirlerini yazdı"
    meşhur adamların bilinmeyen tarafları, dale carnegie, ak basın ve yayınevi, 1969, sf 16-17

    "öldüğünde kırk yaşındaydı. hayatında hiçbir zaman tam başarı elde edemedi. sevdiği dört kadın da gözlerinin önünde acılar içerisinde kıvranarak öldü. dokunduğu her şey tam anlamıyla felakete dönüştü. ama bugün tüm dünyadaki insanlar herhangi bir amerikan yazarından çok edgar allan poe'nun şiirlerini, öykülerini okuyor. poe, amerika'nın dış dünyada tanınan bir numaralı, hatta mark twain'i bile gölgede bırakan edebiyatçısıdır"
    oscar nasıl wilde oldu, elliot engel, sel yayıncılık, 2002, sf 79

    "poe'nun karanlıktan korkması boşuna değildi. kendisi eğitimini bir mezarlıkta almıştı. poe'nun ingiltere'de gittiği yatılı okulun sınıfı mezarlığa bakıyordu. ders kitabını bile satın almayarak ucuza kaçan okul müdürü, matematik derslerini dışarıda, ölüler arasında verirdi. çocukların her birinden bir mezar taşı seçmesi, sonra da ölüm tarihinden doğum tarihini çıkararak ölünün yaşını bulması istenirdi. beden dersi de aynı neşeli ortamda (!) yapılırdı. okulun ilk günü her öğrenciye küçük bir tahta kürek verilirdi. sömestr sırasında ölen bir cemaat üyesi varsa, çocuklar mezar kazmaya gönderilir ve böylece vücudu canlandırıcı bir etkinlik yapılmış olurdu"
    büyük yazarların gizli hayatları, robert schnakenberg, bkz yayıncılık, 2010, sf 33

    ................................................................................................................................
    2- türk edebiyatında edgar allan poe

    - "poe ile ergenliğimde tanışmamı ve ona aşkla bağlanmamı sağlayan bu öykünün (içerden gelen william wilson), ruh ikizini arama uğraşındaki şapşal insanlığa çok yaraşır bir tokat olduğunu düşünüyorum"
    küçük iskender, notos dergi sayı 48, sf 33

    - "sihirli, muhteris, kararsız, kumarcı ve içkiye müptela olan boston'lu amerikan edgar poe, muzayeka içinde yaşadı ve ancak ölümünden pek az evvel şan ve şöhret kazandı. şair sifatile, muzlim ve suzişli bir hüzün, sanatkarane bir ahenk vardır. hikayeci sifatile, grotesk ve arap tarzında hikayeler telif etti. poe, esrarengiz, korkunç, müstekreh şeyleri, soğuk ve vazıh bir mantıkla hikaye etmek hususunda mahirdir"
    muhtasar avrupa edebiyatı tarihi, yusuf şerif, meb yayınları, 1935, sf 320 -321

    - "19. asrın birinci yarısında an azametli şöhret temin eden şahsiyet ise meşhur romancı poe oldu. esrarlı, korkunç, müstekreh şeyleri, en harikulade vakaları, hiç heyecansız, bitaraf bir görüşle, açık bir mantıkla, sanki tabii bir şeymiş gibi anlatmayı bilen poe'nun romanlarına bodler (baudelaire) meftun olarak onları "harikulade hikayeler" serlevhasile ve mükemmel bir tercümeyle fransızcaya mal etti"
    avrupa edebiyatı ve biz, ismail habib, remzi kitabevi, "1941, cilt iki - sf 210

    - "poe, ruhun iki ziyası, fecrin, sararmış ve korkunç ölümün ve vahşi ümitsizliğin şairidir. onun kahramanları katiller ve mecnunlardır. prometheus gibi çıplak olarak ızdırabın kayalarında çekiçlenmiştir. o cam gibi berrak ve anlayışlı şuurun iblisane fantezilerini birleştirir"
    dünya edebiyatı tarihi, fehmi yahya tuna, üçler basımevi, 1948, sf 263

    -"yazarın en büyük gayesi olan güzellik, kendi içinde mevcut olan güzellik, insanların kolayca ulaşabilecekleri bir yerde olmadığı gibi, sadece saf, kesif ve yüksek heyecan anlarında idrak olunabilir. bu idrak tesadüfi değil, emek mahsulüdür. ona ulaşmak isteyenler çalışmalı, gayret etmelidir. bazı mesut tesadüfler kafi değildir"
    büyük şairler ve şiirleri, tahsin yücel, varlık yayınları, 1968, sf 138

    - "poe, romandan başka bütün yazı türlerini denedi. yaptıklarının temel niteliği birlik, kısalık, esrarlı, gözlem keskinliği, sembolizm, psikolojik alegoridir"
    dünya edebiyatçılar sözlüğü, seyit kemal karaalioğlu, inkılap yayınevi, 1979, sf 430

    - "poe'nun iç sıkıntı yaratan malzemesi, kendi çevresindeki toplumsal gerçeklikte yatan bulanık günlük yaşamdan edindiği kaygı, korku ve kişisel sınırlamaların çarpık bir yansımasını oluşturur"
    türk ve dünya edebiyatçıları, aziz çalışlar, remzi kitabevi, 1987, cilt 3 - sf 360

    -- "öykücülüğün ilk temel kurallarını poe koydu. yapıtlarında kendine özgü gizemli ve boğucu havayı daha iyi yansıtabilmek için çeşitli bilim dallarından geniş ölçüde yararlandı. yazarın dehası yaşamına benzer; alabildiğine acılı, sıkıntılı ve dokunaklıdır. imgelemi, cehennemi konulardan kurtulamaz. "
    en ünlü dünya yazarları, türker acaroğlu, kaya yayınları, 1988, sf 380

    -- "poe, herman melville gibi amerikan edebiyatının en garip, en büyüleyici kişisidir. melville'e benzetilmesinin nedeni onun gibi, sistemli bir tuhaflıkla ve simgecilikte sıradışı olayları şiire ya da öykü türüne sokmanın yollarından birini bulmuş olmasıdır"
    batı edebiyatı, ali ihsan kolcu, akçağ yayınları, 2003, sf 435

    (bkz: modern amerikan edebiyatı/@kafkaesque)
    (bkz: batı dilleri ve edebiyatları/@kafkaesque)
  • "bir şeyin fazla derinine inmek diye bir şey olamaz. gerçek her zaman bir kuyunun dibinde değildir. daha önemli bilgi alanlarına bakıldığında gerçeğin her zaman yüzeyde olduğuna inanıyorum. derinlik kendisini aradığımız vadilerdedir, genelde bulunduğu dağ tepelerinde değil. bu tür yanlışlığın çeşitleri ve kaynakları gök cisimlerinin araştırılmasında görülür. bir yıldıza yan gözle bakmak ona retinanın dış kısımlarını çevirmek (buraları hafif ışıklara karşı ortasından daha hassastır) yıldızı net olarak görmektir, onun parıltısını daha iyi almaktır; gözümüzü ona dik olarak çevirdiğimizde bu parıltı matlaşır. bu ikinci durumda göze giren ışın sayısı daha fazladır ama birincisinde daha hassas bir kavrayış gücü vardır. gereksiz bir derinlikle düşünceyi zayıflatır ve karıştırırız; sürekli aynı noktaya dimdik ve yoğun olarak bakmakla çoban yıldızını bile gökyüzünden silip yok etmek mümkündür."
    (morg sokağı cinayetleri'nden)
  • edebiyat dunyasinda franz kafka kardesimle beraber cok uzuldugum iki muhtesem insandan biri. boyle bi vitaminsiz mi desem ne desem, hic ekmek yememisler sanki anasini satayim... eminim kafka'nin da poe'nun da gurbuz, etine dolgun fotograflari vardir ama adamlarin oyle fotograflarini yayinliyorlar ki ben uzuluyorum, keske sag olsa da mandalina falan soysam kendisine.
  • poe'nun yüzünün asimetrisi üzerine şöyle bi çalışma yapmışlar, ilgimi çekti:
    https://2.bp.blogspot.com/…poe--i95789-1200x630.jpg
    kendiyle uğraşan insanın varoluşundaki ikili hali ne güzel anlatıyor. bir yanda genç, derli toplu. öte yanda yaşlı, çökmüş. bazen biri, bazen öteki, ama genellikle ikisi hep bir arada, hepsi aynı anda. hangisi gerçek, hangisi değil bilinmez. belki ikisi de "gerçek", ikisi de öteki olmadan anlamsız.
  • kırk iki yaşında yokluk ve sefalet içinde öldü.

    kırk iki yıllık kısa ömrünün her bir dakikası senin benim gibi midesinden ve libidosundan başka bir şeyi düşünmeyen milyonlarca fuzuli insanın tüm hayatına bedeldi. dünyadan gelmiş geçmiş nadir dehalardan biriydi.

    tüm sıradışı, özel insanlar gibi o da yaşamı boyunca anlaşılmadı. hak ettiği ilgiyi, şöhreti ve bolluğu göremeden hastalanıp öldü.

    ardından öyle büyük, öyle uçsuz bucaksız bir miras bıraktı ki, edebiyat, anlatı sanatı, poe'den önce ve poe'dan sonra diye ikiye ayrılır.* korku, macera, gerilim, gizem, gotik, tedirginlik, cinayet, dedektif ve bugün sinemanın, edebiyatın hatta poe'dan sonraki gotik resmin, karanlık görsel sanatların, grafitinin, cyberpunk vesaire tüm bu akımlar, sanat dalları, sektörler, ifade biçimleri onun attığı çöpü karıştıran kargalar, sıçanlar gibidir. korku sineması, korku dizisi diye bir şey varsa bunu poe yaratmıştır. ve yirmili yaşlarında başarmıştır bunu. jules verne, stephan king, jack london hele hele anne rice, shirley jackson, dean r. koontz falan onun ancak gölgesi, peynir altı suyu olabilirler. lovecraft bile hayatı boyunca bir tane poe öyküsü kalitesinde bir şey yazamamıştır. ama dur, içim elvermedi böyle demeye o piçin şu, cthulhu'nun çağrısı evreni çok iyi. ama bariz poe öykünmesidir.

    "dehşet ve felaket bütün çağlarda kol gezmiştir. öyleyse anlattığım öykü için bir tarih vermek neye yarar?" efsanevi metzengerstein öyküsü bu cümlelerle başlar. benim en sevdiğim ve kuşkusuz en tedirgin edici öykülerinden biridir.

    "kendi hayal gücünün parlaklığında yitmiş ve kendi gençliğinin alevleriyle yanıp kül olmuş bahtı kara ve esrarengiz insan!" işte bu harikulade ifadeyle başlar randevu isimli dehşet öyküsü. yüz kere okusan bir yüz kere daha okumak istersin. doyamazsın.

    "insanın içine sıkıntı veren kapkara bulutların iyice alçaldığı, ölüm sessizliğindeki donuk ve karanlık bir güz günü, eşine az rastlanır derecede kasvetli dağ yollarında bütün gün tek başıma at sürdükten sonra, nihayet akşam inerken usherların kasvetli malikanesi uzaktan göründü." bu inanılmaz güzel girizgâh poe'nun alamet-i farikalarından biridir ve yazının icadınsan sonraki en güzel metinlerden biri olan usher malikânesinin çöküşü isimli öyküsünün de giriş cümlesidir. şiir gibi bir kâbusu anlatır.

    "bırakın da şimdilik kendime william wilson diyeyim." poe'nun en sevdiğim, en matrak ve en dehşetli öykülerinden birinin harikulade güzel cümlesi. çoğu yazara hayatı boyunca şöyle klas bir cümle bulabilmek nasip olmaz. william wilson tadına doyulmaz bir poe öyküsü.

    "yazmak üzere olduğum bu son derece korkunç ama bir o kadar da sıradan öyküye inanmanızı ne bekliyor ne de istiyorum."

    kara kedi isimli muhteşem, kaçıkça, deli işi, anormal öyküsünün ilk cümlesi.

    "... birisinin bizi, anlaşılmaz bir şekilde adını unuttuğum bir yerde, son derece önemli olduğunu bildiğim bir konuda yapılmış bir toplantıda tanıştırmış olduğunu çok iyi biliyorum. gerçek şu ki, zaman ve mekânın üzerimde belirli bir izlenim bırakmasını engelleyecek endişe dolu ve sıkıntılı bir ortamda tanıştırılmıştık."

    tükenmiş adam isimli çağının çok ilerisinde bir öykünün girişindendir bu cümle. freud bile daha sonra bu öyküyü okuyup poe'ya hayran kalacaktır. çünkü henüz psikiyatri, psikoloji diye bir şey yokken poe, psikolojik bir sendromu inanılmaz bir kurgu ve üslupla öyküleştirmiştir. poe'nun bu zamanın ilerisindeki öyküleri 20. yy avrupa sinemasına da ilham verecek, pek çok author yazar poe adamlarından sinemaya uyarlama yapacaklardır.

    öykülerinden bazı pasajlar:

    "evet, kasvetli vadileri, iç karartıcı kayalıkları, sessizce gülümseyen suları, huzursus uykularda iç çeken ormanları ve hepsine yukarıdan bakan mağrur, külyutmaz dağları seviyorum."

    "ağaçların gölgeleri olanca ağırlıklarıyla suya düşüyor ve sanki içine gömülüp suyun derinliklerini karanlıkla döllüyordu."

    "tavırları, ikinci çocukluğun hırçınlığıyla bir tanrının ağırbaşlılığının çılgınca karışımıydı."

    "... böyle anlarda gözün parçalanmış bir ayna gibi, hüznünün imgesini çoğalttığını, yanı başındaki acıyı sayısız uzak yerde gördüğünü kim anımsamaz ki?"

    "kendi yüreğinin içinde yaşayan ben...'

    "çünkü onun kaba ve düş gücünden yoksun bir şekilde lafı geveleyip duran üslubunun dostumun yüce idealleriyle pek ilgisi yoktu."

    "bende ise bütün erdemler bir pelerin gibi bir anda üzerimden sıyrılıp düştü."

    "yeryüzünde çok ileri derecede ve eşi benzeri olmayan bir despotluk varsa, bu da, emretmesini bilen bir çocuğun kendisi kadar zeki olmayan arkadaşları üzerinde kurduğu despotluktur."

    poe'nün tüm öyküleri ancak onun düş evreniyle tasvir edebileceğimiz şekilde karanlık bir şiir gibidir. çılgınca komik ve dehşetli bir kâbus gibidir. poe okumak bir kere yapılıp bırakılacak bir ameliye değildir. poe hayat boyu, bir menkıbe kitabı gibi, bir şiir veya kur'an gibi alıp alıp okunacak bir yazar.

    edit: bazı tashihler yapıldı. entry yürürse eklemeler de yapılacak.

    edit 2: entry debe'ye girdiği için bazı eklemeler yaptım.

    edit 3: dupindupin nick'li ekşi sözlük kullanıcısı arkadaşımız, arthur conan doyle'un sherlock holmes olarak popüler olan auguste dupin karakterini de birebir edgar alen poe'den aşırdığını eklememi istedi. evet gerçekten de arthur conan doyle bir intihalci ve hırsızdır. üstelik poe'dan çaldığı karakterin ismini bile değiştirme zahmetine girmemiştir. üstelik bu aşırma dedektiflik öykülerinden dolayı britanya kraliçesi kendisine sir unvanını vermiştir.

    poe sahipsizdir. poe hayattayken de sahipsizdi öldükten sonra da sahipsiz oldu. poe'dan çalmayan hemen hemen kimse yok. poe ürkütücü düzeyde bir dehaydı.

    yararlandığım çeviri: hasan fehmi nemli
    iletişim yayınları. herkese şiddetle tavsiye ederim.
  • "sarhoş, yoksul, ezik, dışlanmış edgar allan poe, dingin ve rdemli goethe den yada walter scott'dan çok daha fazla hoşuma gidiyor. 0 ve onun gibi özel yapıdaki adamlar içinşöyle diyeceğim: bizler adına acı çektiler"
    -charles baudelaire
    annabell lee, dream within a dream, raven, the black cat, the tell-tale heart...
  • kadın karakterlerinde sıklıkla ölümle yaşamı birbirine karıştırdığını gördüğümüz yazardır.

    poe 3 yaşına kadar ''bu güne kadar yaşamış en güzel kadın'' ünvanını taşıyan annesi elizabeth'in bir tiyatroda shakespeare'in ünlü trajedisi romeo ve jülyet'deki jülyet'i canlandırmasını izlemiştir. ilk bakışta önemsiz bir durum gibi görünüyor. ama düşünün. karakterinizin şekillendiği bir yaştasınız. (0-5 yaş) babanız sizi henüz üç haftalıkken terketmiş. anneniz dünya güzeli bir kadın ama henüz on altı yaşında ve beş parasız ortada kalmış. haftada sekiz kez (pazar hariç her gece ve çarşamba ile cumartesi öğleden sonraları) sizi bırakacak bir yer olmadığı için ön sırada ayırtılmış bir koltukta, annenizin bıçağı kalbinin ortasına saplayarak ölüşünü izliyorsunuz. sonra perdenin arkasından sahne amiri gelip sizi elinden tutup kulise götürüyor. anneniz bıçağı kalbinden çıkarıp kalkıyor ve birlikte yemeğe gidiyorsunuz.

    işte bu yüzden, sevgili edgar allan poe, annesinin ölüp dirilmesini defalarca kez izlediğinden, şiir ve öykülerindeki kadın karakterler genel olarak çok çok çok güzeldir, ölürler, sonra dirilirler ve nihayetinde birileri kadınları göğsünden bıçaklar.

    poe'nun annesi kendisi henüz üç buçuk yaşındayken tüberkülozdan bu defa gerçekten ölür. sonrası yine kahır, yine bela. ısrarla okuyunuz.
  • babam..
    dert ortağım..
    gece odama alabileceğim tek insan..

    yıllar sonra gelen edit: asyam, kadınım, bitmemiş türküm benim. elini tuttum sıcacıktı afsrqdfs...
    (yıllar beni giderek iğrençleştirmiş)
  • şu diyaloğa kurban gitmiştir.

    (pinkstain ergen ergen gidip edgar allan poe baskılı ayakkabı almıştır.)

    -hocam o ayağınızdaki kim?
    -edgar allan poe.
    -selami şahine benziyor.
    -...
  • acıların çocuğu kıvamından büyüyünce de kurtulamamış talihsiz deha.
    şiirleri ve öyküleri kadar hayatı da anlatılası, "gerçek hayatı kurmacalarından daha da tuhaf" olan yazar.
    hikayesini öğrenip de elde mendil, iki göz iki çeşme, salya sümük ağlamamak ne mümkün?
    80li yılların o hafakan bastıran sabun köpüğü ecnebi dizilerinde, yahut 60lı 70li yılların siyah beyaz hicranla dolu yeşilçam filmlerinde yok artık lebron james dediğimiz tüm sahneleri ve dahi cabasını bizatihi yaşamış bir edip. ve hala içimi çekiyorum.
    şöyle ki;
    henüz bir yaşındayken aktrist olan annesi, babası tarafından terk edilir * . annesi üç çocuğuyla gezici tiyatrolarda maişet derdine düşer. lakin 24 yaşındaki genç kadın, kulislerdeki zora dayanamayarak, edgar üç yaşındayken ince hastalıktan, tüberkülozdan, kan tükürerek ölür *. "kızıl ölümün maskesi"nde edgar, daha sonra defaatle karşılaşacağı bu kızıllığı anlatmaktadır.
    üç kardeş farklı ailelere evlatlık verilir. evlatlık verildiği john allan isviçreli bir tüccardır ve evlatlığını bir türlü benimsemez. üvey babasıyla kuramadığı yakın ilişkiyi üvey annesiyle kuran edgar, ne yazık ki onu da genç yaşında tüberkülozdan kaybeder *. bu arada bir arkadaşının genç annesine aşıktır ve 15 yaşındayken ilk aşkını, arkadaşının annesini de kaybeder *. ölüm ve terkedilmişlikleri ile hayatı sorgulama sürecine süratle atılır. mezarlıklar ikinci adresidir.
    üvey babasının vurdumduymazlığı ve üvey annesine olan kötü tavırlarının nihayetinde, annesinin ölümünden sonra, babasıyla arası gittikçe açılmaktadır. asi ve muhalif tavrı yüzünden john allan edgarı evden uzaklaştırmak amacıyla virginia üniversitesine yazdırır. edgarın cebinde yalnızca yol parası vardır. zengin babası edgarı beş parasız ortada bırakmıştır. ne yemek yiyecek, ne giysi alacak parası olmayan edgar, kolay para kazanmanın yolunu mutad olduğu üzre kumarda bulur. lakin oynadıkça batar, battıkça oynar. akabinde 2 bin dolar kumar borcunu ödemesi için babasına yalvarır. fakat john allan onu çoktan evlatlıktan reddetmiştir ve hatta öldüğünde de mirasını edgara değil, gayrı meşru oğluna bırakmayı yeğler.
    edgar alacaklılardan kurtulmak için takma adla askere gider, askerden döndüğünde ise ailesinin izlerini takip eder ve teyzesini bulur, onun yanına sığınır. teyzesinin kızına aşık olur. evlendiklerinde kendisi 26, kuzini 13 yaşındadır ve fekat evlenebilmek için kuzininin yaşını büyütmek zorunda kalmışlar, yakın akraba olduklarını da gizlemişlerdir. felaketlere bu mutlu evlilik dahi son veremez. gazetelerde yaptığı editörlük neticesinde üç beş kuruş ancak kazanır ama her an suikaste kurban gitme endişesi taşımaktadır. zira yazdığı acımasız eleştiriler yüzünden o artık kimsenin sevmediği bir insandır. acımasızca yargılamasının ve muhalifliğinin nedenini ise üvey babasıyla ilk gençlik dönemlerinde yaşadığı o sıkıntılı sürece bağlar uzmanlar (ben değil). bu arada kızkardeşi yine aynı hastalıktan veremden ölür *. edgar ise bunca ölüme dayanabilmek için kaçınılmaz olarak sürekli içer, ayık gezdiği pek vaki değildir.
    dert bir türlü bitmez, kader ağlarını edgarın felaketi için örmekten yorulmaz. hayatında yakını olan tüm kadınlar gibi çok sevdiği karısı da nihayet tüberküloza yakalanır. türk filmlerinde olsa senariste ardı arkasına giydirerek yahut bu bir şaka olmalı diyerek tepki vereceğimiz bu gerçekle 5 sene yaşar, edgar. 5 yıl boyunca karısına bakar ve karısının son anlarında o meşhur "kuzgun- the raven" şiirini bitirir. annabel lee gelir ardından.
    karısının acısını unutabilmek için yine kadınlara sığınır ama gururunun kırılmasından öte eline pek birşey geçmez. hasılı edebiyatın gotik kalemi sefalet içinde ölür. o hikayelerin ve şiirlerin sefahat içinde çıkması da mümkün değildir bittabi.
    "çocukluğumdan beri diğer insanlar gibi olamadım. diğerlerinin gördükleri gibi değildi gördüklerim. beraber yakalandığım aşklarım hiç olmadı. bütün aşklarım yalnız, kimsesizdi. çocukluğumdu."

    (bkz: ben ağlamayım da kimler ağlasın)
hesabın var mı? giriş yap