• genel olarak tipik jarmusch takınıtılarının bütününü içeren ve jim jarmusch filmografisinin en nadide parçalarından sayılan nefis film. nedir bu takıntılar? yabancılaşma, iletişimsizlik ve karakterlerin davranışlarına yansıyacak kadar güçlü bir amaçsızlık ve boşluk hissi. bu film de bunları en yetkin bir şekilde kullanmasıyla jarmusch'un çektiği 2. film olan stranger than paradise'a daha yakın duruyor. o filmde birçok mekan değiştirmelerine karşın hayatın iç bunaltıcı durağanlığını değiştiremeyen, hiçbir yere ait olamayan karakterleri gibi bu filmdeki karakterler de hapisten çıkıp, bir süre iç düzeni hapisheneyi aratmayan bir kulübede kalıyor, daha sonra da bataklığa takılıyorlar, yani fiziksel olarak olmasa bile hayatın içinde sürekli hapiste gibiler. hatta bu o kadar yoğun hissediliyor ki bağımsızlığın getirdiği özgür irade, seçim yapabilme, alternatifleri değerlendirebilme haklarını da çok kullanmaya istekli olmamaları, yol ayrımlarında nereye gideceklerini bile çok önemsememeleri amaçsızlık ve boşluk hissini bariz kılıyor. aslında tüm karakterlerin bir amacı var gibi, hatta bunu çok açık bir şekilde dile de getiriyorlar ama bunlar genelde laf olsun diye söylenmiş, gerçekleşeceğine zerre inanılmayan şeylermiş gibi duruyor.

    karakterlerin amaçsızlık ve yılmışlık hissi, iletişimsizliğe de yol açıyor. hatta bu o raddeye varıyor ki tom waits ve john lurie'nin canlandırdıkları karakterlerin, koğuşta konuşacak başka kimse olmamasına rağmen ilk diyaloğu kavga oluyor. işin ironisi bunlardan birinin dj olması ki zaten düzgün kurdukları tek muhabbet djlik olayına bağlı olarak tabiri caizse harici bir muhabbet oluyor. tom waits dj gibi konuşurken john lurie de onu dinleyen radyo başındaki insan sanki. aralarına sonradan katılan ve ciddi anlamda iletişim kurmaya çabalayan tek kişi roberto, o da ingilizeyi yeni yeni öğreniyor ve hapisten kaçmalarını sağlamasına, diğer ikisi boktan sebeplerle tartışırken yemek aramaya çıkıp bir tavşanla gelmesine ve herşeyi çözüme kavuşturmasına rağmen film boyunca bir türlü ciddiye alınmıyor.

    jarmusch, filmin büyük bölümünde özellikle benigni'yi serbest bırakmış, emprovize takılmasını, doğaçlama yapmasını istemiş. bildiğimize göre bu jarmusch'un zaten sık tercih ettiği bir şey fakat burada söz konusu olan adam benigni olunca doğaçlama tadından yenmiyor ve özellikle ice cream şarkısı ve tavşan çevirme yaparkenki monolog (ki bu sahnede annesiyle ilgili söyledikleri tamamen gerçekmiş) gibi koltuktan düşürücü sahneler çıkıyor ortaya.

    sözün özü, her jarmusch filmi gibi huzur veren bir dinginliğe sahip, hatta herşey bir yana, sadece her ağzını açışında yüzümüze sırıtışı yerleştiriveren benigni için bile izlenmesi gereken dört başı mamur bir film down by law. jarmusch'a yeni başlayanlar için de içine girilmesi en kolay, en tavsiye edilesi filmi.
  • gonlumde dead man ve ghost dog kadar yer tutmasa da pek sirin olan, ayni zamanda amerikan butceli ilk jarmusch filmi. (bkz: #4639192). sanirim diger 2 filmi guzel yapan, senaryolarinin ve altlarinda yatan konseptin guzelliginin yaninda oyunculuklarin da super olmasi. down by law'da ise roberto benigni olmasa icimiz bayilacak yane. yaw arkadaslik, kankilik de bi yere kadar jim, jon lurie de tom waits de bariz kotu oynuyolar. lurie'nin tuhaf dudak hareketleri, waits'in her daim capraz konumlanmis kollari beni benden aldi.

    roberto benigni'nin tavsani pisirirken soyledigi replik tamamen dogaclama imis, cunku ona verilen ingilizce script uzunmus ve roberto onu ezberlemesinin ingilizce seviyesi acisindan zor oldugunu, onun yerine kendi kendine konusmasinin daha iyi oldugunu belirttikten sonra sekillenmis. cok da guzel olmus. film cekimleri boyunca lurie ve jarmusch, benigni'yle ingilizcesi yuzunden dalga gecip durmuslar ama daha sonra benigni italyan televizyonunda lurie'yle bir soyleside, lurie'nin sozlerini yalan yanlis cevirirerek adami cumle italyan seyircisine maymun etmis.

    jarmusch'un benigni hakkindaki su yorumu ilginc: roberto'yu italya'da italyanca stand-up yaparken gordum ve inanamadim, adamin en buyuk yetenegi dilini super hizli ve komik vurgulu kullanmasi, ben ise adami filmde ingilizce konusmaya zorlayarak en buyuk yeteneginden mahrum birakmisim meger, o yine de cok iyi is cikardi.
  • --- spoiler ---
    süper bir jarmusch filmi. siyah beyaz çekilmiş ama çok renkli bir dostluk hikayesi.
    film, dj zack* ve hatununun * tartışmasıyla başlar ve sürekli tartışmalarla ilerler. özellikle waits ve lurie sürekli kavga ederler. roberto benigni sevimliliğiyle yatıştırır bu ikisini. hapisten kaçınca aynı kaderin ormanında bulurlar kendilerini. ve ormanın bir yol ayrımında ayrılırken birbirlerinden, adamlarımız zack ve jack ceketlerini değişip tokalaşırlar.
    gözünü sevdiğimin jarmusch'u sevdiği adamları toplamış ve yine o bembeyaz aklıyla izleyip sıkılmayacağımız sıcak bir film ortaya çıkarmıştır.
    --- spoiler ---
  • fragman başlangıcının "with tom waits" diye başlaması tam da düşünüldüğü gibi "hıh! bakın tom waits oynuyor bizim filmde" der gibidir. zaten film tom waits, john lurie ve roberto benigni için yazılmıştır. tom waits başta tüm kadronun etinden, sütünden ve karizmasının yararlanılıp sergilenmesinden, sonunda jarmusch'un filmle ilgili anlatımlarından da anlaşılıyor bu maksimum fayda. jarmusch iyi ki de film festivalinde benigni ile tanışmıştır da iki suskunun yanına hiçbir şey yapmasına gerek bile olmadan komik olabilen biri gelmiş şenlik ortamı yaratmıştır. bir ukala pezevengin ve ayakkabılarından başka kaybedecek bir şeyi olmayan bir münzevinin yanında benigni çok insani ve tanıdık kalıyordu her şeyiyle.
    "neo-beat-noir-comedy" örneği olarak kategoriler üstüdür. kategoriler üstü olmasından izleyici gider gelir ama genelde yüze yayılmış bir gülümseme ile izlenir film. belki de eski bir arkadaşın tavırlarını hatırlatıp durmasındandır gülümsetmesi.
  • roberto benigni'nin olaya dahil olup durağan ve cool seyreden hikayenin altını üstüne getirdiği jarmush abi filmidir. roberto benigni'nin canlandırdığı, ingilizceyi sözlükten öğrenen italyan mahkum tipi,
    "if luks ken kil, aym e ded now"
    diyebilmiştir bu filmde.
  • adi konulmayan ve dile getirilmeyen bir uzlasma temelinde,
    anlamlandirma zorlamasi olmadan iletisim kurabilen,
    hukmetme ve hizaya getirme saikiyla hareket etmeden,
    samimiyetsiz ve gereksiz bir kibarliga dusmeden,
    mekan ve zaman dayatmasini gozardi ederek,
    beraber zaman gecirebilmenin mumkunlulugu.

    zamani gelir,
    "son bir söz" söylenmeden,
    kisiler hikayeye,
    ayri yollardan devam ederler.
  • roberto benigni'yi bir filmde bir kez daha gerçek hayattaki karısı nicoletta braschi'ye aşıkken görebileceğiniz filmdir.
  • --- spoiler ---
    hapishanedeki sahnelerden birinde roberto* duvara bir pencere çizer ve jack'le* aralarında şuna benzer bir diyalog geçer:

    roberto: excuse me do you say in english "i look hat* the window" or do you say in english "i look hout* to the window"?
    jack: in this case bob i'm afraid you've got to say "i look at the window".

    tabii ki bu cümle roberto'ya hiçbir şey ifade etmemiştir. çünkü onun tek derdi grameri çözmektir.
    --- spoiler ---
  • john lurie 'nin hem jack'i oynadigi hem de muziklerini yaptigi film.(lakin filmin muzikleri denince insanin aklina elinde olmadan yalniz jockey full of bourbon ve tango till they are sore geliyor ki buyuk yanilgi!!)
    burdan da jim jarmusch'un tum ahbaplarinin on parmaginda on marifet olan kisiler oldugu sonucuna varabiliriz arzu edersek.
  • roberto ve nicoletta'nın ruhani dansları da akıllardan çıkmaz.
hesabın var mı? giriş yap