• uzun zamandır zihnimi kurcalayan sorular yumağıdır.

    ilk dil nasıl oluştu? haydi bir şekilde oluştu diyelim. birbirleriyle alakasız binlerce dil zaman içinde nasıl türedi?

    bilimsel olarak dillerin nasıl oluştuğuna dair şu kuramlar vardır ancak bana hiçbirisi tam anlamıyla tatmin edici gelmemektedir:

    -yansıtma kuramı: bu kurama göre diller insanın doğadaki sesleri taklit etmesi yoluyla oluşmuştur. türkçede de yansıma sözcükler olarak adlandırdığımız sözcük türleri bu kuramın savunucularının beslendiği kaynaklardır.
    (bkz: yansıma sözcükler)

    -ünlem kuramı: bu kurama göre ilkel insan coşkusunu hareketlerle dışa vururken bir yerde tıkanmış kalmış ve sonrasında kendisini sesler çıkarmaya zorlamıştır.

    -iş kuramı: bu kuramın adından da anlaşılacağı üzere insanların iş çeşitliliği arttıkça iş tanımı için sesler çıkarılmaya başlanmıştır.

    -beden dili kuramı: bu kuramcıların temel dayanak noktası günümüz insanının dahi konuşurken beden dilinden faydalanmasıdır. onlara göre insanlar önce elleriyle konuşurken sonra daha açıklayıcı olabilmek adına seslere geçiş yapılmıştır.

    -toplumsal denetim kuramı: bu kurama göre de insanların konuşma ihtiyacı diğer insanları denetime almak istemelerinden dolayı oluşmuştur.

    bunlardan başka bir de tanrısal teori vardır ki bilimin açıklamakta aciz kaldığı noktalarda dinin ya da spiritualizmin işin içine girmesi hususu burada da mevcuttur. aklıma yatan teori de bu olup şu şekildedir:

    bu teoriye göre tanrı ilk insana dilleri öğretmiştir. kuran'ı kerim'de de bu konu ile ilgili ayetin türkçe tercümesi şu şekildedir:

    "allah âdem'e bütün isimleri öğretti."(bakara, 2/31)"

    elmalılı hamdi yazır bu ayeti şu şekilde açıklamaktadır:

    "cenab-ı hak, hz. âdem’e, yaratmış olduğu bütün varlıkların isimlerini âdemoğlunun konuştuğu çeşitli dillere göre öğretti. âdem de bunları evlatlarına öğretti. o vefat ettikten sonra çocukları yeryüzünün çeşitli bölgelerine dağıldılar. her biri belli bir dille konuşmaya başladı. ve artık onda ve orada o dil hâkim oldu. o bölgede diğer diller unutuldu. işte hz. âdem’in çeşitli dillerle konuşmasının sebebi budur."
  • 'altay bilik - nikolay şodoyev'in anlatımıyla' adlı kitapta altay yaratılış efsanesi ve dillerin oluşumu ile ilgili bir bölüm:

    "ülgen yeryüzündeki yaşamı altı günde yaratmıştır.
    birinci günde hayatı nasıl yaratacağını düşündü (sanangan) onun için birinci güne sanan(pazartesi) adını verdi. ikinci gün ruhları yarattı (tındı cayagan) bu güne cayal (salı)adını verdi. üçüncü gün fiziki bedenleri (erene) topraktan, sudan, havadan, ateşten, ağaçtan ve madenden yarattı (bıçıgan) bu güne bıçıl (çarşamba) adını verdi.dördüncü gün yaşamı uygulamaya koydu (etken) bu güne edil (perşembe) adını verdi.beşinci gün bilinçli yaşam başladı (edilgen) bu güne edilgel (cuma) adını verdi. altıncı
    gün tanrı'nın gönlü rahatladı, sakinleşti (tokunagan) bu güne tokunal (cumartesi) adını verdi. yedinci gün dinlendi (amıragan) bu güne amıral (pazar) adını verdi.

    tanrı, haftanın yedinci gününde dinlenirken uykuya dalmıştı. bir takım seslerle uyandı.baktı ki, insanlar yüksek piramitler inşa edip tanrı'nın katına çıkmak istiyorlar! o devirde insanlar tek öz ana-atadan doğuyorlardı. tek dilli, tek bilinçli ve tek cisimliydiler. tanrı
    insanların kendi aralarında şöyle konuştuklarını duydu:
    tanrı'nın sarayına yetişmemize az kaldı, oraya çıktıktan sonra biz de tanrı gibi olacağız.bunları duyan kuday, insanlara tükürerek şöyle buyurdu:
    insanlar bundan sonra farklı farklı dillerde konuşsun, farklı farklı düşüncelere sahip
    olsun, farklı farklı yerlerde doğup yaşasınlar.

    tanrı'nın lanetlediği andan itibaren piramitlerde çalışan insanlar birbirinin dilini anlamamaya başladılar. birisi taş getir dediğinde, diğeri su getiriyor, balçık gerek dediğinde taş veriyordu, çok geçmeden insanlar arasında tartışmalar ve kavgalar başladı. piramitlerin inşaatı yarım kaldı, yapılanlar yıkıldı. kendi aralarında anlaşmazlığa düşen kişiler dünyanın dört bir yanına dağıldılar. farklı düşünmeye, farklı yaşamaya başladılar. birbirine yabancılaşan insanlar arasındaki birlik ve dirlik bozuldu."

    efsanedeki piramitlerin sinan meydan'ın çin'in doğu türkistan bölgesinde bulunduğunu iddia ettiği ilk türk piramitleriyle alakası var mı bilmiyorum.

    bu hikaye mitolojiyle ilgili olanlara tabiki tanıdık gelecek, tevrat ve incil'de de geçen sümerliler tarafından tanrı marduk adına yapılan (bkz: babil kulesi) efsanesini anımsatacak.jose saramago'nun kabil kitabında da bu efsaneden bahsedilir.insanlar tanrıya ulaşmak ve ün kazanmak için bir kule yapmaya başlarlar ancak tanrı bundan hoşlanmaz ve insanların dillerine nifak serper, sonra herkes farklı dilde konuşmaya ve anlaşamamaya başlar ve kulenin inşaası yarım kalır.

    muazzez ilmiye çığ'ın araştırmalarında eski türkler ile sümerler arasında pek çok etkileşim ve efsanelerde paralellikler mevcut.bu efsane türk inanışına sümerlerden mi geçti tam tersi mi oldu bilmiyorum.
  • dillerin nereden, neyden, nasıl oluştuğu sorgulanmıyordu sanırsam. yani masaya neden masa dendi demek yerine masaya masa denmiş diyorsun. o yüzden çok da şey yapmamak lazım.
  • (bkz: yansıma teorisi) farklı teoriler de mevcut fakat bu teori bana daha yakın gelir. bu teoriye göre de ;
    ilkel diller aslında, ilk çağ insanlarının ya da ilk insanların demek daha doğru olur, çevrelerindeki sesleri taklit etmesiyle oluşmuştur.
  • tevrat'ın genesis kısmında bu durum şöyle anlatılır:
    "rab yerdeki hayvanları, gökteki kuşları, ... onlara ne ad vereceğini görmek için adem'e getirdi. adem her birine ne ad verdiyse, o canlı o adla anıldı. adem bütün evcil ve yabanıl hayvanlara, gökteki kuşlara ad koydu."

    benzer bir referans kuran’da, bakara suresinde de verilmiş:
    “ve âdem’e bütün isimleri öğretti. sonra bunları meleklere gösterip "sözünüzde doğru iseniz şunların isimlerini bana söyleyin" dedi. "seni tenzih ederiz! bize öğrettiğinden başka hiçbir bilgimiz yoktur. en kâmil ilim ve hikmet sahibi şüphesiz sensin" cevabını verdiler. “ey âdem! bunların isimlerini onlara bildir” dedi.”
  • beden dilinden sonra taklitle oluşan süreç
  • temelde ses ile anlam arasındaki ilişki nedensizdir. yani "masa" sözcüğü ile [m,a,s,a] seslerinin bir araya gelip anlamlı bir kavram şeması oluşturması, yeterince geriye gittiğimizde, tamamen sebepsizdir. konuyla alakalı bazı okumalar için anahtar sözcükler; (bkz: saussure)(bkz: chomsky)(bkz: gösterge)(bkz: sözce)

    yine de biyolojik çerçevede bakarak mantık odaklı bazı çıkarımlar yapmak mümkündür. iki ayak üstünde yürüme, akciğerlerin kapasitesinin artması, başparmağın çoklu hareket becerisi, ses aygıtının gelişmesi vb. evrimsel süreçler dilin "doğuşunun" kaynağıdır. aynı zamanda bu sürecin bir uzantısı olarak beyin mekanizmalarına doğrudan bağlıdır. yani insan vücudunun ve beyninin evrimsel sürecine bakarak dilin kronolojik bir haritasını (kesin tarihler olmasa da) çıkarabiliyoruz. tabii burada bahsettiğimiz dil günümüz dilleri gibi hem kültürel hem de toplumsal bir sistem değil, insan beyninde oldukça büyük bir etkinliğe sahip dil "becerisidir".

    biyolojik evrim sonrasında dili "üretebilecek (production)" ve "gerçekleştirebilecek (realization)" noktaya varan insan, yakın dış dünyasını adlandırmaya başlayacaktır. bu noktada yansıtma kuramını'nın geçerliliğinden bahsedebiliriz ancak durum elbette bu kadar basit değildir. çünkü dil, her şeyden önce, insan hayatının devamlılığını sağlamada oldukça hayati bir araçtır. bu yüzden de salt iletişimden ziyade (ilkel de olsa) sosyal hayatın faydası için kullanılan bir mekanizma olarak düşünmek en doğrusu olur. bu konuyla ilgili bazı abahtar sözcükler; (bkz: biyodilbilim)(bkz: pragmatics)(bkz: nörodilbilim)(bkz: dilin evrimi)(bkz: sinirbilim)

    şu ana kadar yazdıklarım dilin oluşumunu nasıl açıklıyor, bir örnek üstünden birlikte bakalım.

    --- örnek ---

    çok fazla ağaç olmayan, afrika savanalarına benzer bir yerde yaşadığımızı hayal edelim. bize zarar verebilecek canlıların olduğu bir ortam içindeyiz. bu yüzden bir kısmımız avlanırken etrafı gözlemleyerek önceden haber verebilecek kişiler seçiyoruz ve avlanmaya başlıyoruz. derken biri bir aslan görüyor, bunu gruba bildirmek istiyor ve aslanın o grup içindeki adıyla bağırıyor.

    "ba!"

    böylece grup aslan geldiğini anlıyor ve oradan kaçıyor. şimdi aynı grubun göç ettiğini ve daha yeşil, ormanlık bir alana geldiğini varsayalım. grubumuz bu yaşam alanını "to" olarak adlandırsın ve ortamdaki tehlikeli canlı da kaplan olsun. yine bir av sırasında benzer bir durum olduğunda aynı kişi farklı bir ad kullanma ihtiyacı duyacaktır. kaplan genel anlamda aslana benzer bir fizyolojiye sahip olduğundan ilk benzettiğimiz canlı o olacaktır elbette. ama hem farklılıklarından hem de ortam değişikliğinden dolayı ekstra bir betimleme yapmamız gerekecektir. çünkü sonuçta aslan, "kaplan" değildir. bu noktada yapılacak en mantıklı betimleme kaplanı "orman aslanı" olarak tanımlamak olduğundan nöbetçi şöyle seslenecektir;

    "to-ba!"

    --- örnek ---

    bu örnekten de anlaşılacağı üzere insan dili kavramlar arasında ilişkiler kurarak gelişir ve büyür. anlambilimsel şemalar pek çok diğer şemaya uzantılar geliştirerek dilin örüntüsel yapısını besler. yani olguları başka olgulara benzeterek, benzemeyen noktalarda ise farklılıklarını tanımlayarak adlandırırız. bir başka deyişle temelde dilin altında yatan mekanizma, insan aklını karmaşık bir yapı haline getiren örüntüler üzerinden işler. bu kez anahtar sözcüklerimiz ise şöyle; (bkz: semantics)(bkz: anlambilim)(bkz: budundilbilim)

    elbette dilin oluşumsal süreci bu kadar basite indirgenecek bir konu değildir ancak şimdilik burada bırakmak yeterli olur diye düşünüyorum. işbu entry dilin kültürel bağlamına çok da girmeden yazılmıştır. ilerde dil ve kültür için de ayrı bir entry girerim.
  • "dillerin gelişmesi, gerilemesi ve değişmesi daima hem zamanın etkisiyle hem de bir toplumun gücünün veya zayıflığının bir sonucu olarak meydana gelir." steven roger fischer - dilin tarihi
  • benim de zaman zaman düşündüğüm bir sorudur dillerin oluşumu. hatta kuralları o kadar doğru ve olması gerektiği gibi ki(tabi hint-avrupa dil ailesi içinde yer alan çoğu dil çekimli olduğundan dolayı bunun bir mentalitesi yok)insan dil olmasa kendini nasıl ifade edebilirdi? bulduğum bir yerden direkt alıntılıyorum:
    dilin nasıl oluştuğunu kesin olarak bilebilmenin bir yolu yoktur. izleri yarım milyon yıl öncesine kadar dayanan insan yaşamına bakıldığında insanların bu işi nasıl geliştirdiklerine dair bir kanıt bulunamamıştır. bu kanıt boşluğunda birçok teori ortaya atılmıştır.
    bu teorilerden en yaygın olanları şunlardır:
    1.tanrısal teori: birçok dinde insanların lisanlarıyla yaratıldıkları inancı vardır. teoriye göre, insan denilen varlık gelmişse insanla birlikte gelişen dil de tek bir atadan gelmişse insanla birlikte gelişen dil de tek bir kökenden gelmiş olmalıdır.
    2. yansıma teorisi: ilk insanlar, çevrelerindeki sesleri taklit ederek ilkel dilleri oluşturmuşlardır. modern bütün dillerde doğal ses yansımalarına karşılık gelen kelimeler bulunmaktadır. bu da yansıma teorisini desteklemektedir. turkçe’de vızıltı, mırıltı, fısıltı, gürültü, çatırtı, patırtı, havlama, horlama gibi kelimeler yansıma kelimelerdir. buna rağmen somut olmayan, ses olgusuna sahip olmayan kelimelerin oluşumunu bu teoriyle açıklamak zordur.
    3. ünlemler teorisi: ilk insanlar, korkularını, acılarını, sevinçlerini, ruh hallerini dışa vuran sesler oluşturmuşlar, böylece dil oluşmuştur.
    4. birlikte iş teorisi: ilk insanlar, işleri birlikte yapmaya başlamışlar, birlikte tempo oluşturmuşlardır. bu da dilin doğuşunu sağlamıştır. dilin dünya üzerindeki yayılışında ise genetik biliminin teorisi temel alınmıştır. bu bilim dalının araştırmacıları, insanlığın dünyanın belli bir noktasında, çok büyük bir olasılıkla yakın doğu’da doğarak yayıldığı ve dünya üzerindeki iki toplum coğrafi olarak birbirinden ne kadar uzaksa genetik yapılarının da o kadar farklı olduğu düşüncesindedir. örneğin çin, japon gibi uzak doğu milletleri genetik olarak birbirlerine, avrupalılar ise kuzey afrikalılara, ortadoğululara ve hintlilere daha yakındırlar.
    dil grupları
    dünyanın bu genetik haritasıyla konuşma lisanlarının yayılışı paralellik gösterir. teoriye göre, m. ö. 7500 yıllarında tarımın başlaması ve hayvancılığın gelişmesiyle birlikte yakın doğu’dan avrupa’ya, kuzey afrika’ya ve hindistan’a büyük göçler olmuştur. bu büyük göç dalgaları üç ana dil grubunun oluşmasına yol açmışlardır. diller arasındaki akrabalığa, dillerin tarihsel oluşumuna dayanan bu sınıflandırmada, ortak bir kökenden kaynaklandıkları varsayılan diller aynı öbeğe konulmuştur. çelişkili olmalarına ve açıklaması yapılamamasına rağmen üç dil grubu; hint-avrupa dilleri, ural-altay dilleri ve hami-sami dilleridir.
    kaynak:https://aliskanlik.com/…nasil-ortaya-cikmistir.html
  • ben bu konuda hep dillerin allah tarafından insanlara öğretildiğini düşünüyorum... bir insanın, toplumun, kabilenin, kitlenin hiç konuşma yetisi olmadan kendi kendine dilleri konuştuğunu/öğrendiğine ihtimal vermiyorum...

    nitekim aklımda ne kadar soru işareti varsa kuranda bulmuşumdur... kuranda da dilleri hz. adem aleyhisselam'a öğretildiği, isimleri - eşyaları biz adem'e öğrettik gibi ayetler geçiyor.

    neyse bir yandan da ilk insanlar denilen homo sapiensden önce insan türü varlıklar var değil mi? yani görüyoruz iskeletlerini, fosillerini vs... bunlar büyük ihtimal konuşmayı bilmiyorlardı, zaten bilselerdi mağaralara haberleşmek için çizimler falan yapmazlardı.
    bu argüman da burada kalsın.

    e peki o zaman diller nasıl insanlara öğretildi? ilk insanlar konuşmayı bilmiyordu.
    işte burada caner taslaman yine çığır açıcı bir yorumlamayla ayetlerden olayın nasıl cereyan ettiğini açıklıyor.
    https://youtu.be/pxm2ee0e_68

    tam olarak durum böyle... bilinçli, özgür iradeli, şuurlu bir insan adem zamanında aleme gönderildi, bu konuda çok çeşitli ayetler var... ve allah, o zaman ademe konuşmayı öğretti... bu durum esnasında adem'den başka dünyada yaşayan diğer insanaltı ırklar vardı... işte bunlar konuşmayı bilmeyen insan şuurunda olmayan canlılardı... bu durum evrim teorisiyle de çelişmiyor.

    caner hocanın videosunu izleyin her şey daha yerine oturacaktır.
    https://youtu.be/pxm2ee0e_68
hesabın var mı? giriş yap