• dilin evrimi dediğimizde aslında birden fazla kavramdan bahsetmemiz olası. bunlardan ilki chomsky'nin "dil organı" dediği şeyin, bildiğimiz evrimsel süreçte nasıl oluştuğu. insan dilleri yapısal olarak çeşitli sınırlamalara sahiptir; yani her kombinasyonlar kümesi bir insan dili olamaz. insan dilinin belli başlı özellikleri vardır (recursion gibi) ve bunlar tüm insan dillerinde o veya bu şekilde kullanılırlar. bazı özelliklerse (mesela programlama dillerindeki kimi syntactic yapılar) insan dilinde asla görülmez. dahası, bu organ, herhangi uygunsuz bir dili, bir insan diline çevirmeye yatkın olduğumuz anlamına gelir.

    bunun çok çok çarpıcı bir örneği, nikaragua işaret dilidir. efendim nikaragua'da hiçbir zaman bir işaret dili olmamış. sonra yetmişlerin sonunda bir sağırlar okulu açılmış ve saçma sapan bir şekilde (parmaklarla harfleri tarif etmek gibi) bir grup sağır çocuğa eğitim vermeye çalışmışlar. tabi ki çocuklar boş boş bakmış. öte yandan kendi aralarında, kimse onları zorlamazken, bir işaret dili geliştirmişler ve bununla iletişim kurmaya başlamışlar. hocalar tabi ki bunu fark etmemiş. sonra bu çocuklar daha küçüklere bu dili öğretmeye başlayınca dil bildiğimiz insan dili karmaşıklığında bir dile dönüşmüş. doksanların ortalarında "ne oluyor biz anlamıyoruz" diye okula çağrılan bir dilbilimci, çocukların hakikaten bir dil geliştirdiğini ve bunun ilk, ikinci ve üçüncü neslinin ulaşılabilir olduğunu görüp heyecandan delirerek bunu dünyaya duyurmuş.

    http://en.wikipedia.org/…i/nicaraguan_sign_language

    yani aslında sınırlı yapıların arasında bir rastgele seçimden bahsediyoruz. bu da bizi ikinci kavramımıza getiriyor, spesifik dillerin gelişimi. burada evrim sözcüğünü kullanmak pek doğru olmayabilir aslında, diğeriyle karışmaması açısından. literatürde evrim diye de geçiyor, fakat literatürün geri kalanıyla birlikte benim tercihim bunu emergence olarak tanımlamak (türkçe'ye çevirirseniz haber verin). yani birer "dil organı"na sahip bir grup bireyin bir dili nasıl oluşturduğu, bunun çeşitli faktörlerce nasıl tetiklendiği. işte burada da nikaragua son derece faydalı bir örnek, ama ne yazık ki yeterince faydalı olamıyor. zira dillerin nasıl geliştiği, dillerin ne için ve nerede kullanıldığıyla yakından alakalı. sonuçta toplumun mutabakata varmasına tekabül eden bir süreçten bahsettiğimize göre, toplumun yapısı, coğrafi yerleşimi, muhatap oldukları olaylar, hayatlarında önem verdikleri şeyler vesaire vesaire hep bunları etkileyecektir. dahası, bu sadece kavramları değil dilin yapısını da etkileyecektir.

    şimdi bu nasıl araştırılır diyebilirsiniz, burada bilgisayar simülasyonları devreye giriyor. bunun avantajı, aslında dille değil mutabakatla (yani daha basit bir şeyle) ilgileniyor olmanız. mutabakat (agreement) dinamikleri, dil olsun olmasın her türlü öğrenilen iletişim türü için geçerli olmak zorunda olduğu için, çeşitli özelliklerin dilin o "dil organı"ndan mı yoksa, dilin sosyal bir fenomen olması gerçeğinden hareketle, mutabakat dinamiklerinden mi kaynaklandığını saptamamız mümkün. bu literatür yeni oluşuyor, fakat merkezi kontrol olmadan, kendi aralarında tutarlı bir şekilde hiyerarşik, recursive ve compositional iletişim sistemleri üzerinde mutabık kalmış simülasyonlar (ki etrafını algılayan robotlar kullanıldığı için gerçek hayatla ilişkisi bakımından önemlidir) halihazırda mevcuttur. bu simülasyonlarda edinilen neticeler, dillerin belki neden değil ama nasıl değiştiğine dair ipuçları verebilecek nitelikte nezdimde.

    netice itibariyle o kadar geniş bir alan ki bu, yaz yaz bitmez. fakat son derece eğlenceli ve ilginç bir konudur. üzerine çalışmayı değer bulduğum neredeyse tek şeydir şu aralar.
  • arapça ve ibranice gibi önemli 2 dilde çok değişim olması bu gün insanların dini yanlış anlamasına sebep olmuştur.

    allah : özel kelime sanılmakla beraber el ilah gibi kelimelerin evrimiyle gerçekleşmiştir.

    selamın aleykum : şalom aleyka (ibranice)'dan türemiş olmakla beraber yaratanın selamını(barış veya huzur dileğini) iletmez, kişinin kendi dileklerini kendi içtenliğinden sunar(barış sizinle olsun demektir).

    vs vs. bir sürü kelimenin o günkü kullanımına ve yaratılışına inilmediği sürece dinin tabularını yıkmak imkansız olacaktır.
  • dilin zenginleşmesi ne ilginç. önce bir kavramın eşiti, karşılığı olarak bir şey bulunuyor; sonra yabancı olan da duruyor, yenisi de duruyor. haklı veya haksız alanı paylaşmaya, bir bölge daha çok birinden sorulmaya başlanıyor. yasalar, çözücü olmuyor. aynı kumaların, imam nikahlıların, eşcinsel birlikteliklerin ürettiği fiili durumlar gibi.

    (bkz: dil/@ibisile)
  • oha, lafin guzelligine bak: lisan ardında fosil bırakmaz. bu konuda deney yapamazsınız (en azından etik kurallara uygun deney yapamazsınız).
    (bkz: ademin dili)
  • evrim üzerine yapılan çalışmalar içerisinde belki de en sıkıntılı konudur dilin evrimi. fosilleşmiş iskelet kalıntıları sayesinde iki ayak üzerinde yürümenin ne zaman gerçekleştiği, arkeolojik kazılar aracılığıyla insanlığın ilk kullandığı taş aletleri, mağaralarda bulunan eski ocaklar sayesinde ateşin denetiminin ilk olarak ne zaman ortaya çıktığı saptanabilmektedir. fakat dilin evrimi söz konusu olduğunda, fosil verilerin olmamasından dolayı evrim sürecinin nasıl gerçekleştiği tam olarak bilinememektedir. bu nedenle yapılan incelemelerde dil, dolaylı yoldan ele alınmıştır. tabii elde net bir veri olmamasından dolayı araştırmacılar bir fikir birliğine ya da dilin evrimini ortaya koyacak olan "her şeyin teorisi"ne ulaşamamıştır. durum böyle olunca antropoloji, arkeoloji, dilbilim, felsefe gibi pek çok alandan uzmanlar konuyu irdelemeye ve aydınlatmaya çalışmaktadır. bu da konuyu haliyle zevkli hale getirerek konu üzerinde çeşitli yorumların ortaya çıkmasını sağlamıştır.

    dilin evrimi ile ilgili yapılan tartışmalarda, araştırmacıların fikirsel açıdan iki noktada ayrıldıkları gözlemlenmektedir. bunlardan biri dilin evrimini biyolojik olarak (evrensel dilbilgisi kuramı), diğeri ise kültürel olarak (adaptasyoncu) açıklamaktadır.

    dilbilim söz konusu olduğunda akla gelebilecek belki de tek isim olan chomsky, dil edinme yetisinin insanoğlunun yazılımında doğuştan var olduğunu düşünmektedir. chomsky'e göre böylesine karmaşık bir yapıya rağmen insan beyninin, dili kısa sürede öğrenebilmesini sağlayan tek araç “evrensel dilbilgisi”nin varlığıdır. (bkz: evrensel dilbilgisi) dolayısıyla dil, biyolojik bir olgudur. buna göre insanlar evrensel dilbilgisiyle doğarlar. chomsky, insanlardaki dil öğrenme sürecinin olağan bir süreç olduğunu belirtir. chomsky’nin bu görüşü, john locke’nin “zihin boş bir levhadır” anlayışını yanlışlamaktadır. chomsky, bu bağlamda dili zihinle ilişkilendirir. dilin doğuştan geldiğini savunan chomsky’e göre dilin evrimi sürecinde foxp2 geni belirleyici olmuştur. chomsky, foxp2 geninin sese dayalı öğrenim ve üretim alanlarının inşasında öncül rol üstlendiğini belirtir. bu nedenledir ki primatlara dil öğretme çalışmaları son derece gereksizdir. (bkz: primatlarda dil kabiliyeti) chomsky’e göre evrim mekanizması dil için farklı biçimde işlemektedir. yani chomsky’nin ileri sürdüğü evrensel dilbilgisinin dayanak noktası, foxp2 genidir. (bkz: foxp2)

    chomsky’e karşıt olarak dili kültürel evrimin bir parçası olarak gören michael tomasello gibi araştırmacılar da bulunmaktadır. (bkz: michael tomasello) tomasello, insan mantalitesinden hareketle dilin evrimini açıklamaktadır. tomasello’ya göre insan, iletişim içinde olmak istemesinin bir sonucu olarak dili üretmek zorunda kalmıştır. “insan iletişiminin kökenleri” adlı kitabında büyük kuyruksuz maymunların jestlerinden insan diline giden kültürel bir sürecin dili doğurduğunu vurgular.

    dilin kültürel mi yoksa biyolojik bir olgunun parçası olarak mı doğduğu tartışılmaya devam etmekle beraber, dilin biyolojik bir etkinin sonucu olarak ortaya çıktığı daha çok kabul görmektedir diyebiliriz. yapılan yeni araştırmalar ve tartışmalar biyolojik etkinin doğrultusunda ilerlemektedir.

    araştırmacıların birbirlerinden fikirsel anlamda ayrıldıkları bir diğer konu da, dilin evrimsel süreç içerisinde ortaya çıkıp çıkmadığı olmuştur. dilin evrimsel süreç içerisinde aşama aşama geliştiğini belirten araştırmacılara karşıt olarak dilin bir mutasyon sonucu aniden oluştuğunu öne süren araştırmacılar bulunmaktadır. iki teorinin de dili biyolojik bir olgu olarak görmesi araştırmacıların ortak noktasını oluşturmaktadır.

    chomsky gibi dilin bir anda bir mutasyon sonucu (foxp2 geni) doğduğunu öne süren araştırmacılara göre dil, doğal seçilimden bağımsız olarak sıçramalı bir biçimde ortaya çıkmıştır. chomsky’nin bu teorisi araştırmacılar tarafından çok sayıda eleştiri almaktadır. araştırmacılara göre dil gibi karmaşık bir yapının bir anda ortaya çıkması pek de mümkün değildir. araştırmacılar, dil gibi karmaşık bir yapının altyapıya ihtiyacı olduğunu, bu nedenle de devamlılık isteyen bir olgu olduğunu belirtirler. steven pinker, chomsky’nin dilin bir anda mutasyon sonucu doğduğu fikrine karşı çıkmaktadır. (bkz: steven pinker) pinker, öne sürülen bu teorinin dilin kökenini açıklamakta yetersiz kaldığını belirtir. pinker’e göre dil, aşamalı bir şekilde birikerek oluşan bir devamlılığın sonucu ortaya çıkmıştır. devamlılık görüşüne sahip bilim insanları da devamlılığın başlangıcı söz konusu olduğunda kendi içerisinde çeşitli ayrımlar yaşar. bazı bilim insanları primatların biliş düzeyini vurgulayarak, dilin evrimini primatlarla başlatırlar. buna karşılık chomsky'nin öne sürmüş olduğu evrensel dilbilgisi kuramını benimseyen pinker yayımladığı makalede, tıpkı chomsky gibi dilin evrimini primatlarda aramanın gereksiz olduğunu belirtir. fakat doğal seçilimin bir ürünü olarak dilin aşamalı bir şekilde ortaya çıktığını kabul eden pinker, bu yönüyle chomsky’den ayrılırlar. pinker: “dil, eski parçalardan inşa edilmiş yeni bir makinedir” sözüyle devamlılık anlayışını oldukça iyi bir biçimde özetler.

    sonuca gelecek olursak; , dilin evrimiyle ilgili olarak araştırmacıların kendi içinde ayrıştıkları gözlenmektedir. teoriler ve bulgular araştırmacıları birleştirmeye yetmemiştir. ancak yapılan araştırmalar sayesinde dilin evrimiyle ilgili oldukça önemli bilgiler elde edilmiştir. kafatası, genler ve primat davranışları gibi çok geniş bir alan dilin evrimi için incelenmiştir. bu da gösteriyor ki, dilin evriminde disiplinler arası bir çalışma gerekmektedir. yani, henüz net bir tanı konulamadı. belki de bu entryi okuduğunuzda dilin evriminin bilinmezliği çözülmüş olacak.
  • dostlar barış manço üstadın arkadaşım eşek isimli şarkısında dilin evrimi ile ilgili çok önemli bir delil vardır, buyurun bakalım.

    şarkımız 1981 de çıkmış yaklaşık 43 sene önce, şarkıda şöyle bir bölüm bulunakta:

    sarıkız minik buzağıyı sütten kesti mi?
    kuzularla oğlaklar sevişiyor mu?

    gördüğünüz gibi 40 sene önce bir çocuk şarkısında sevişiyor kelimesi kullanılmış. sevişmek birbirini sevmek anlamında kullanılmış burada. 40 senede dil öyle bir evrilmiş ki birbirini sevme anlamı kaybolmuş ve cinsel birliktelik anlamı öne çıkmış. sen bu kelimeyi 2023 türkiye'sinde herhangi bir çocuk şarkısında kullanamazsın artık.

    40 senede bu değişim olabiliyorsa, 400 senede, 1000 senede ,1400 senede neler olur değil mi? o yüzden tarihi metinleri değerlendirirken dilin evrim geçirebileceği göz önüne alınmalıdır.
hesabın var mı? giriş yap