• muzdariplerini yakından ilgilendireceğini düşündüğüm bir deneyimimi paylaşmak istediğim dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu rahatsızlığı

    ingilterede bir psikiyarta gidip, türkiyede üç ayrı doktor tarafından -yapılan testler sonucunda- dehb teşhisi aldığımı, bu nedenle yaklaşık bir yıldır konsantrasyon ilacı kullandığımı ancak ilaç kullanmayı sevmediğim için bunu kullanmayı bir kaç ay önce bıraktığımı ifade ettim. acaba bırakmakla hata mı ettim diye size geldim dedim. kendisi o an itibariyle, yaklaşık bir buçuk saat boyunca onlarca soru sormaya başladı. özellikle çocukluk dönemiyle ilgili belki yıllardır aklımın ucundan bile geçmemiş ücra konularla ilgili sorular sordu. not aldı da aldı. ta ki bugünkü durumuma dek uzanan bir sorular silsilesi oldu yani. tabi bizim bünye türkiye'de alışmamış ilgi görmemeye, ben bi şaşırdım, yine de tüm sorulara uzun uzun cevap verdim. sürecin sonunda şöyle dedi: "siz kolay olmayan bir çok şey yaşamışsınız" (yaşaya yaşaya bize normal gelmeye başlayan pek çok üzücü olayı ingilizler çok daha travmatik buluyorlar malum). sonra devam etti: "bunlar karşısında da kendi savunma mekanizmalarınızı oluşturup hayata tutunmayı gayet iyi başarmışsınız." ardından da amerikadan gelen ilaç sektörü baskısının çok kolay teşhisler konmasına ve yan etkileri konusunda emin olunamayan ilaçların rahatlıkla reçete edilebilmesine neden olduğunu söyledi. son olarak kendisinin de benimkine benzer (sabırsızlık, yerinde duramama) gibi sıkıntıları olduğunu ve onun da ilaç kullanmadığını ilave etti ve "biz burada size dehb teşhisiyle ilaç yazmazdık" dedi. yani ilaç kullanmamakla iyi ettiğimi söyleyerek bundan sonrası için de böyle bir ihtiyaç olacağını sanmadığını ifade etti. yani türkiyede üç doktorun ayrı ayrı evet dehb'lisin ve ilaç kullanmalısın demesinin ardından buradaki doktor, hastalık isimleri koyarak bunları kategorize etmenin anlamsızlığından dem vurdu. son olarak da eğer konsantrasyon vs konularda sıkıntı yaşarsam terapi almayı da deneyebileceğimi söyledi.

    yani ben adamın dediklerinden şu sonuca vardım:
    bu ülke çocukluğumdan beri beni delirtti, taciz etti, yıprattı durdu.. sonra ben ona ayak uyduramadıkça da, zaten sermayeye göbekten bağlı bi amerikan uşağı olduğu için bana münasip gördüğü bir kategori olarak dehbliliği yapıştırıp bol bol ilaç sattı. yani etimden sütümden komple yararlandı. veriler bunu gösteriyor.
  • edıt: araştırmalarım devam ediyor. ağır metal zehirlenmesi ve kanal tedavisi ile dehb arasında sıkı bir ilişki olduğuna dair yayınlar ve kitaplar var. ayrıca tanıdığım dehb'li arkadaşların büyük çoğunluğunun ya ağır metal zehirlenmesine(cıva) sebep olan amalgam dolgu ya da kanal tedavisine sahip olduğunu gördüm. ancak kesin karar vermek mümkün değil. sadece arada güçlü bir ilişki var gibi görünüyor. devamı gelecek...

    ismini duyan "aa bende de dikkat eksikliği var" diyor, suratının ortasına çakasım geliyor. lan böyle esaslı bozuklukların ismini bu kadar basit yapmayın! ultra hyper brain dopamine deficiency gibi bişey koyun ki duyan "abi geçmiş olsun" deyip çenesini kapatsın!

    öncelikle uzun bir yazı olacağı için dehb olanlar ilaçlarını aldıktan sonra okusunlar, yoksa 2 satır sonra kafaları başka yere gider, bi mok anlamazlar. peki ben nasıl bu kadar yazı yazacak sabrı buluyorum? hem de ilaç kullanmadan? işte burada onu anlatacağım.

    öncelikle dehb olduğundan emin ol! değilsen boşuna tırmalama. bunun için moxo-d testine girebilirsin. eğer şimdiden bu satırları okuyup biraz fikir edinmek istiyorsan o zaman şöyle anlatayım:
    - akşamları uyumakta, sabahları uyanmakta zorluk çekiyorsan
    - iki satır yazı okuyunca kafan başka yerlere gidiyorsa
    - konsantre olamıyorsan
    - aslında sürekli olan ama çocukluğundan beri olduğu için alışmış olduğun bir baş ağrın varsa(özellikle uykun geldiğinde) ve 5dk dahi uyuyunca baş ağrısı hemen geçiyorsa
    - huzursuz bacak sendromu yaşamışsan, yaşıyorsan, ya da bacaklarında ve özellikle baldırlarında bir yorgunluk varsa, masaj sana acayip iyi geliyorsa
    - evin dağınıksa, ortalığı toplamaya üşeniyorsan
    - her iş için "ooffff, kim uğraşacak şimdi, sonra yaparım" deyip hep son dakikaya bırakıyorsan, son dakikada bile yapmak işkence gibi geliyorsa
    - sürekli bağırsak sorunları yaşıyorsan (irritabl barsak sendromu), düzenli moka çıkmıyorsan
    - hareket edecek enerjiyi ve isteği kendinde bulamıyorsan
    - yavaş konuşuyorsan, yavaş hareket ediyorsan, yada sıkılıp hemen söyleyeyim de bitsin minvalinde ağzında kelimeleri geveleyerekten çok hızlı konuşuyorsan
    - anlamsız bir şekilde sürekli hüzünlü ve depresif isen
    - diğer insanların zevk aldığı birçok şey (gezmek, yeni yerler görmek vs vs) sana anlamsız geliyorsa
    - derin düşüncelere dalıyorsan
    - moka gittiğinde bile telefonu elinden bırakamıyorsan
    - toplantılardan hemen sıkılıp telefonuna dalıyorsan

    aramıza hoşgeldin. artık sen de dehb'sin! yukarıda yazılanların tümü sende olmasa da, yarısının bile olması yeterli. unutma ki dehb'in birçok çeşidi var, sakın yukarda yazılanlardan bazıları için "bende tam tersi var" deyip dehb olmadığı düşünme. mesela bende hiperaktivite yok, sadece deb (add- attention deficit disorder) var. en önemli etkisi, odaklanma sorunudur. insan vücudunu arabaya benzetirsek, arabada yeterince benzin olsa da, yürüyen aksamında hiç bir sorun olmasa da, arabanın kalkışta zorlandığını, bir türlü rahatça gidemediğini, sürekli olarak bir dirençle karşılaştığını düşün. sonra bir bakıyorsun ki motor yağı çok az kalmış, o da kapkara olmuş, dişliler sürekli sürtünme ve dirençle karşılaştığı için araba zar zor gidiyor. işte bizim de durumumuz böyledir. kimse inanmasa da olay sadece beyinde değildir, bedensel olarak da bir direnç vardır.

    bilimsel açıklaması dopamin eksikliğidir. tüm duyular (temel 7 duyu, evet 7 duyu, 5 duyumuz yok, 7 tane temel duyu var, bilmiyorsan öğren), öncelikle beynin frontal lobuna gelir. frontal lob, bu duyulardan aldığı bilgiyi işler, eğer daha ince iş gerekiyorsa o zaman bu duyuyu işlemek için beynin arka tarafına sinyal gönderir. böylece odaklamaya başlarız. frontal lob bir şeye odaklanınca artık diğer duyularla falza ilgilenmez, çünkü artık sadece duyuyu alması yetmiyor, bir de beynin diğer bölgelerine göndermesi gerekiyor, yani arada köprü görevi görüyor. bu nedenle odaklanan birini çağırdığınızda duymayabilir, bu nedenle odaklanan insanlar derin düşüncelere dalar, etrafında olanları fark edemeyebilir! neyse, herşey iyi güzel ama frontal lob diğer bölgelerle ancak ve ancak dopamin aracılığı ile iletişime geçebilir. dopamin az ise iletişim de çok kısa sürer, devamlı olmaz. bu sebeple frontal lob başka bir arayışa girer, telefona bakarsın, yeni bir duyu geldiği için birazcık dopamin salgılanır, ancak bunu da arkaya iletemez, sonra bir başkası, bir başkası daha... derken bakarsın ki gün boyu 3548 şey aklına gelmiş, ancak önündeki işi hala bitirememişsin! neden! çünkü fosfor yok! pardon dopamin diyecektim. bunun insana verdiği vicdan azabı, 8 şiddetinde deprem gibidir.

    dopamin sadece beyindeki iletişime yaramaz, aynı zamanda insana herşeyi yapabilecek cesareti ve azmi verir. ben ilaç kullandığım zamanlar, bıraksalar linux'un kernelini baştan yazarım, o derece yani! ayrıca şunu öğrendim, [(bkz: burasi cok onemli)bakınız burası çok önemli] ben 35 yıl boyunca derin depresyondaymışım, haberim yokmuş lan! ilaç kullanmaya başlar başlamaz bunu fark ettim! meğer hayat ne güzelmiş, gezmek, eğlenmek, arkadaşların hatırını sormak, bir çay içmek ne güzelmiş! meğer ben bir ömrü derin depresyonla geçirmişim laaaannn!

    bu bir hastalık değildir. rahatsızlık da değildir, dehb'lerin beyinleri sadece farklı çalışır. avcı toplayıcı geninin baskın olması sonucu ortaya çıktığı söylenir ama tam doğru değildir, zira (çok uzatmak istemiyorum çünkü mevzu, tarım ve gıda politikalarına girecek) son yıllarda dehb sayısı giderek artmaktadır. mesela amrika'da çocukların %10'u dehb'dir! çok araştırdım, bunun sebebi doğrudan doğruya yediklerimizle ilgilidir. genetik bağı var diyorlar, doğrudur ama genetik yapı buna sebep değildir. abc genine sahip olan insanların nasıl x hastalığına yakalanma riski daha fazlaysa benzer bir şekilde hunter gatherer(avcı toplayıcı) genleri taşıyanların bu duruma düşmesi ihtimali daha fazladır (google: correlation does not mean causation).

    peki çözümü nedir? kesin çözümü var mıdır? ben nasıl baş ediyorum?
    uzatmadan direk giricem, * denen şey, kullananların %30'unda dehb'i tamamen bitiriyor. bir nevi beyne reset attırıyormuş! ancak bilen bilir, bu zıkkımı bulmak neredeyse imkânsızdır, zaten yasaktır da. araştırmalarıma göre, tek seferlik kalıcı çözüm olabilecek tek şey ibogaine'dir. onun dışındaki tüm çözümler sürekli kullanım gerektirir.

    bir diğer etkili yöntem microdosing denen yöntemdir. bu yöntemde birçok mantar türü veya lsd, çok az miktarda, sarhoş etmeyecek veya kafa buldurmayacak kadar (~10 mikrogram) kullanılır. haftada sadece 3 defa kullanılması önerilir. pazartesi, çarşamba ve cuma günü alırsın, diğer günler almazsın. dozaj o kadar küçüktür ki, ilk hafta hiçbir şey fark etmezsin, ikinci haftadan itibaren normal insanlar gibi gülüp eğlenebilir, zamanında yatağına girebilir, dinç bir şekilde uyanıp işe gidebilir ve işini hakkıyla yapmaya başlayabilirsin. ancak ibogaine gibi bunlar da yasaktır, bulmak zordur(ben bulamadım mesela, çok temiz çocuğum demek ki).

    sıra geldi okuyana "yoh artıh eşşeğin şeyi" dedirtecek çözüme. efenim cannabis de bu konuda çok etkiliymiş(kendim kullanmadım ama çok araştırdım). hatta öyle ki, aynen microdosing gibi çok az miktarda, kafa yapmayacak kadar kullanıp ilk günden acınılacak insan olmaktan çıkılabiliyomuş.

    peki başka? ben nasıl bunları yapmadan ve ilaç olmadan baş edebiliyorum? işte sıra ona geldi. efenim mesela bu satırları yazdığım an itibariyle son 3 gündür hiçbir metilfenidat veya amfetamin içeren ilaç kullanmadım ama işte görüyorsunuz, anlatmaya gerek yok, çatır çatır yazıyorum. öncelikle cbd oil denen şeyin sürekli kullanımda çok iyi geldiğini söylemeliyim. nedir cbd oil? cdb oil, cannabis'in thc'siz olanı, yani hiç kafa yapmayan yağı demektir. çok kıymetli, bir o kadar da pahalıdır. mesela kaliteli olanlarından 10 ml'lik olanlar 70-100 euro civarında satılır. zaten daha aşağıya satılanlara pek güvenilmez. 10 ml bir ay götürür. ancak bunu da bulmak gerçekten zordur. yurt dışından getirilebilir(getirtebilecekler yeşillendirsin, o kadar yazıyoruz, bize de birkaç damla verirsiniz heralde). cbd oil yasak değildir, ancak yine de memlekette bulunmaz. şimdi diyeceksin ki sadece bunu mu kullanıyorum, hayır! ne yaptığımı tas tamam yazayım, gerisine sen kadar ver yolcu! ancak şunu unutma, bu aşağıda yazdığım reçete, 1.5 yıllık araştırma ve emeğin ürünüdür! dehb adamını(veya kadınını) alıp da çat diye ilaç kullanmış gibi düzeltmez ama başetmeye yardımcı olur! zaten yavaş yavaş kazanılmış bir hastalığı, sorunu, eksikliği çat diye ortadan kaldıran hiçbir şeye güvenilmez! neyse, işte benim yaptıklarım:

    1. şekeri hayatımdan çıkardım.
    2. karbonhidratları çıkardım.
    3. markette satılan plastik paketli herşeyi bıraktım. özetle paleo diyetine başladım.
    4. enerji ihtiyacımı protein ve yağ ile karşılıyorum. et, yumurta, posalı mevye vs yiyorum. paleo diyetini aratırsan görürsün detayını.
    5. l-theanine diye bir asit var, ondan kullanıyorum. omaga-3, b-6 (spirulina) alıyorum.
    6. çinko, d vitamini ve bazı karma vitaminler (supradyn) kullanıyorum.
    7. 7 kilo verdim, ve bunu aç kalmadan becerdim. artık 2 lokma ile doyuyorum.
    8. sabahları bulletproof kahve içiyorum(hemen hemen her sabah).

    benim reçetem bu, ancak bazen bu yetmiyor. mesela çok önemli bir iş var yetiştirmem lazım, bir tane concerta veya ritalin alıyorum. ancak kullanmayanlara kesinlikle tavsiye etmem, başlamayın! çünkü kullandıkça yetmeyecek, yetmedikçe yerini dolduramayacaksınız. sürekli doz arttırıp bir yerden sonra da bırakmanız gerektiğini anlayacaksınız, işte o zaman bırakmak çok zor olacak, çünkü bu ilaçları kullanmayı bıraktığınızın ertesi günü ve devam eden günler, zombiye dönüyorsunuz ve işin en kötü tarafı, ilacı kullanmadan önceki halinize bir daha dönemiyorsunuz. yani ilaçlar, bir nevi kendilerini vazgeçilmez hale getiriyor!

    sağlıklı beslenin. sağlıklı dediysem öyle pahalı market malı değil, köyden getirtebileceğiniz şeyler alın. ne kadar az gdo, o kadar yüksek besin değeri ve az zehir demektir. çok etkili çözümlerin maalesef hepsi yasaktır, ancak bizi bu hale getiren gdo'lu ne idüğü belirsin birçok zehir, her markette satılır. ekmek bile günümüzün 1 numaralı kanser yapıcısıdır. memleket dünyada kanser hastalıkları bakımından ilk 10'a girmiş ancak kimse ne bunu araştırmış ne de araştırmışsa sonucunu yayımlayabilmiştir. boşuna dememişler ne yersen o'sun diye!
  • 30 küsur yaşında teşhis edilen dikkat eksikliği ve hiperaktif bozukluğu. efendim yoğun araştırmalarım sonucunda beyinde ki dopamin eksikliginden kaynaklanan ve tedavisi olan hastalık. fakat erken yaşta farkedilmeyip eriskinlikte farkedilirse tum akademik, kariyer, sosyal iliskilerinizin icine edip hayatinizi bir kabusa cevirebilir. hiperaktif çocuk yoktur şımarık cocuk vardir! eskiden hiperaktivite mi vardi? diyip onemsenmezde bu hastalik. evet vardi ama siz bilmiyordunuz! o yüzden tedavi olmamis yaramaz, şımarık diye gecistirip onemsemediginiz cocugun su anda belki hayatinin içine etmistirde siz farkinda degilsinizdir.
    tabiki her hareketli çocuk hiperaktif degildir. ya da sakin, kendi halinde olan cocukta dehb olmaz yanılgısı vardır ki; akıllara zarar. sakin, kendi halinde olan cocuklarda da öyle bir olur ki şaşkınlıktan küçük dilinizle büyük diliniz birbirine bağlanır. şöyle ki; dehbin hiperaktivite, dürtüsellik ve birleşik tip olmak üzere 3 alt tipi vardır. (detaylı bilgiye bu linkten ulasabilirsiniz http://akademidisleksi.com/…n-belirtileri-nelerdir/) kısaca gözden kacabiliyor.
    ayrica dr. giderken mutlaka dehb uzmani olan bir psikiyatriste gidin yoksa benim gibi 8 dr. gezip bipolar bozukluk teşhisi bile alıp, ilaç almaniz mümkündür. bu arada en çok bipolar bozuklukla karistirilir dürtüsellikten dolayı. o yüzden doktor seçimi önemlidir ve dehb hastalığında uzmanlaşmış bir doktora gitmenizde fayda vardır. bu hastalikla ilgili yazacak çok şey var fakat şimdilik kısa kesiyorum.
    (yazdiklarim bilgi amaçlıdır. dr. değilim dehb mağduruyum)
  • kafamdan elli farklı düşünce geçiyor, bir tanesini bile yapamıyorum. 1-2 sayfa kitap okuduktan sonra, kitabı okumam imkansızlaşıyor. yapmam gereken bir ton şey var hiçbir şey yapamıyorum.

    kendimi geliştirmem için öğrenmem gereken şeylerin bütün dökümantasyonu elimde mevcut. gel de oku.yazar dostlardan yardım bekliyorum.
  • bende en az concerta kadar olumlu etki yaptıgını fark ettiğim yeni yöntemi bırakıyorum buraya. anadilinizde sesli kitap dinlemek. (müzik değil no, müzik hayal kurduruyor)

    kitapta da kopuyorsunuz, hatta oturup sadece sesli kitap dinlerseniz orda da kesin patlarsınız eminim buna. ama daha kafa yorucu bir şey yapmak isterken resmen kafanızın içindeki ikinci beyne bir iş veriyor kitap. o, kitapla oyalanırken siz de işinize bakıyorsunuz:)

    normalde araba kullanırken falan dinlerdim bugün çalışırken şunu farkettim, hem tüm gün evdeki işlerimde verimli olmamı sağladı hem de abartmadan söylüyorum bir yandan kitap dinleyip bir yandan üç haftadır okuyamadıgım teknik analizi okutup uygulamanın da kılavuzunu yazdırdı. bagele sen bu işe yav. iki beyin taşıyomuşuz haberimiz yokmuş. ver ikisine de ayrı ayrı iş, yapsın geçsin. tek iş olunca kesmiyosa demek.
  • hayatımda herhangi bir konuda başarılı olamamamın tek sebebidir. ben de diyorum neden böyle oluyor, sürekli kendimi suçluyordum yıllarca. şimdi suçu hastalığa atarak en azından rahatlayabiliyorum.

    suçu hastalığa atınca birşey değişmiyor tabi bunun farkına varınca daha da kötü oluyor herşey. kalıcı tedavisi kesinlikle bulunmalı.

    çocukluğumdan itibaren neye bulaştıysam hepsini yarım bıraktım. (hobi, eğitim vs vs) bir parça bok gibi yaşıyorum ve sorumlusunun bu hastalık olduğunu öğrendim. hoş değil.
  • psikiyatrist gabor maté, dehb'li bireylerin diğer bireylere kıyasla zamanın akıp gittiğini algıladıklarını ve bunun dikkatsizlik ya da hiperaktif ve dürtüsel davranışlara yol açan sıkıntıya neden olduğunu ileri sürmüştür.*
  • bu probleme sahip olan bireyler eğer iş hayatında yönetici pozisyonunda bir şekilde kalabildilerse kendine bağlı ekip öncelikli olmak üzere bütün çevresine hayatı dar edebilirler. işin kötüsü bu hastalığın kendini gösterdiği durumlar genelde detay konular olduğu için uzunca bir süre hastalığa bağlı olarak ortaya çıkan marazları gizleyebiliyorlar.

    toplantılarda konuyla ilgilenmez, ergen gibi saçı başıyla oynar, telefonuna gömülür. sunum yapıyorsa ortasında biten cümleler dikkat çeker. anlatılanları hatırlamaz, büyük ölçüde zaten anlayamaz da. detaya girmek ister kaybolur, özet ister anlamaz. sonunda da suçu kendine bağlı olanlara atar. bana anlatmıyorlar, işleri arkamdan çeviriyorlar hezeyanı ile ölçüsüz tepkiler verir.

    çalışanlar bir sorun ile ilgili kendilerine geldiğinde palyatif çözümler getirmeye çalışır veya başından def etmek için saçmalar. takibinde zaten ne dediğini de hatırlamadığı için "şöyle demiştiniz" deseniz de nafile.

    sonuç olarak böyle biriyle karşılaştığınızda etrafınızdaki arkadaşlarınızın da aynı gözlemleri yaptığından emin olarak bir an önce insan kaynaklarına durum aktarılmalı ve söz konusu yöneticiye dehb testi yapılması istenmelidir. aksi taktirde yaşanan sağlıksız durum nedeniyle iş gücü, zaman ve para kaybı yaşanacağı belirtilmelidir. buna rağmen bir şey yapılmıyorsa o ortamdan uzaklaşılmalıdır.
  • bir başlığa 8 paragraf entry döşeyip sona yaklaşmışken sıkıldığı için "siktiret" diyip silenlere selam olsun.
  • “ne yapıyor olursam olayım, gidip/kalkıp başka bir şey yapmam gerekiyormuş hissi”

    kendini tariflerken “sanki sürekli orada olmayan bişeyi yakalamaya çalışıyor gibiyim” diyen biri : endişeli bir bebekken biriyle sorunsuz bir bağlantı için çevresini taradığı, rahatlık aradığı sinirsel bir hatırayı şimdi farkında olmadan anlatıyor olan biri değil midir?

    gabor mate

    bir şey yapmaya giderken yolda başka bir şey yapmaya başlayıp, ilk şeyi yapmayı saatler sonra anımsayanlara selam.
hesabın var mı? giriş yap