• bana yöneltilen sorulara elimden geldiğince cevap vermeye çalışıyorum. ancak kimi zaman verdiğim cevapların karşı tarafta yeterli bir tatmin hissi oluşturmadığını da geri dönüşlerden anlıyorum.

    niye öyle oluyor biliyor musunuz?

    yaptığım yorumlar muhataplarıma çok laik geliyor. yorum içinde allah, peygamber, ayet, hadis pek bulunmuyor; bildiğiniz akli değerlendirmeler şeklinde gelişiyor yazı. onlar ise alışmışlar her yanından ayetler, hadisler fışkıran yazılara. benimkiler kuru geliyor ve onlarda kanma hissi oluşturmuyor.

    arkadaşlar! dilinden inşallahlar, maşallahlar, ayetler, hadisler dökülen insanlara karşı dikkatli olmalısınız. zira din böyle dile vuran bir şey değildir; o bir yaşantıdır; o yalnızca güzel ahlaktır. yaşayamayanın diline vurur bilirsiniz. günlük hayatta dahi böyledir pek çok şey.

    mesela dilencileri gözlemlemişsinizdir. dillerinden allah, peygamber, dualar eksik olmaz. istediklerini vermezseniz veya az verirseniz, bir anda kalayı da yiyebilirsiniz. ne oldu? daha az önce allah, peygamber diyen şahıs nasıl ağzını bozabildi böyle kolayca?

    dini surette kalmış insanlarla, o dilencilerin arasında özde fark yoktur; sadece aralarında derece farkı vardır. ikisinde de hükmeden egodur ve ego amacına ulaşmak için dini arızi/yüzeysel olarak benimsemiştir. amaç belli bir çıkarı elde etmektir. tabii bunlar çok çeşitli olabilirler. psikololjik bir tatmin bile çıkardır sonuçta.

    din, hakikat ehlinin ise hayatındadır güzel ahlak ve yüksek şuur olarak.
  • bazen sadece içinden verdiğindir..

    "kızgın
    üzgün
    pişman

    kendime seçebileceğim üç sıfat bunlar anlaşılan..

    kızgın.. değilim desem inanacak mısın? hiç kavurmadım kendimi kızgınlıkta desem, hep durduğum gibiydim desem, duyacak mısın? evet, krizlerin geldiği anlar oluyor.. evet, zaman zaman harcandığımı düşünecek kadar, “yazık” olduğuma ağlayacak kadar ve seni “suçlu” bilecek kadar kızıyorum.. sonra geçiyor.. kızgın olabilsem keşke, keşke bendeki yerin bu kadar olmasa da, “allahın belası bi insanmış" deyip geçebilsem.. ne kadar kolay olurdu her şey o zaman..

    üzgün.. değilim desem inanacak mısın? sen inansan da, bi gün eninde sonunda göreceğin gözlerim aksini ispatlamayacak mı sanki donuk donuk bakarken? üzgünüm tabii ki.. ama neye üzüldüğümü hatırlamıyorum.. daha doğrusu bunca kart içinden neye üzüleceğimi seçemiyorum.. ortaya karışık bi şeyler yapıyorum..

    pişman.. bir saniyesini bile değiştirmezdim şimdi başa sarsaydı her şey.. tuhaf, hayatımda ilk kez hissettiğim bir şey bu.. bunca’dan sonra.. bir saniyesini bile değiştirmezdim.. yalansa yalandı.. kurguysa kurgu.. tek bir saniyesine ellemezdim.. cevabım, hayır, asla pişman değilim..

    seni görmek istemiyor muyum?

    keşke yanımda olan, omzuna olmayan saçlarımı döküp ağladığım sen olsaydın.. keşke alsaydın kalbimi eline de, sen deseydin “geçecek” diye.. seni görmek istemiyor değilim, görmek istemediğim, senin yanındaki halim.."
  • • her an yeni bir baht, yâni yeni bir tecellî kulağıma diyor ki: “eğer seni gamlandırırsam bile, sen gamlanma.

    • ben seni kötü gözlerden, kötülerin nazarından gizlemek için gamlan-dırırım, ağlatırım.

    • kötülerin gözünü senin yüzünden çevirmek için, gam ve kederle, senin huyunu acı ve sert bir hale getiririm.

    • sen benim rızâmın ve sevgimin avcısı değil misin? sen beni aramıyor musun?emrime uyan, benim düşkün bir kulun olmadın mı?

    • bana kavuşmak için çâreler aramıyor musun? sen benden ayrı da kim-sesizsin, beni ararken de kimsesizsin.

    • senin derdin bana kavuşmak için derman (çâre) arıyor. dün çekmiş olduğun yanık ahı, içten gelen feryadını işittim.

    • seni bekletmeden geçeceğin yolu ve yol uğrağını göstermeye benim gücüm yeter.

    • böylece zamanın ve hayat şartlarının getirdiği ızdıraplardan, endişelerden, çalkantılardan kurtulursun ve bana kavuşma hazînesine ayak basarsın.

    • fakat varılan yerin tatlılığı, lezzeti yolculuğun zahmetleri, sıkıntıları ile ölçülür.

    • ne kadar gurbet acıları çeker, mihnetlere, zahmetlere uğrarsan, şehrinden, akrabandan o derece lezzet alır, zevk bulursun.
    (mesnevi'den)
  • (bkz: 42)
  • bir orhan veli şiiri

    cevap

    açlıktan bahsediyorsun;
    demek ki sen komünistsin.
    demek bütün binaları yakan sensin.
    istanbul'dakileri sen,
    ankara'dakileri sen...
    sen ne domuzsun sen.
  • "var mı soruların cevabı, hani her şeyin varmış ya… bok var. neyin var lan cevabı? hadi var cevabı, doğru mu ki o cevap? bok doğru, sanki doğruyu biliyormuş gibi… temelsiz veya temelli bir kılıf uydurmak cevap vermek. aksi kanıtlanabilir mi? senin cevaplarının peki? evet mi? aksi var mı ki? nihil nihil olmaktan mı korktun, dışarı çıkmaktan mı? içerideyken mutlu olmanın yolunu cevaplarda aradıysan yanmışsın zaten baştan. şizofrenik bir vaka bu. sensin bu…"
  • simge pınar 'ın universal music 'ten çıkan yeni teklisi.

    dinlerken sözlere bağıra çağıra eşlik etmek için:

    bir cevap gibi durdun karşımda
    soracak pek bir şey kalmadı bana
    korkum boyumu çoktan aştı
    yeni yaş yerine boşluğa bastım
    bir cevap gibi durdun karşımda

    söz verdin bozmak için mi
    yerime birini koymak için mi
    söz verdin bozmak içindi
    yeniden doğmak doğmak içindi

    kalbime aşk yüzüme yaş bırakmaya gelmişti
    omzuma yük yüzüme yaş bırakmaya gelmişti

    kapalı kapılar boşa değil duvarlar da
    korumam lazım kendimi olanlardan
    aldım başımı düşüme karşı sökülüp dikilip kırılıp yapışıp
    bu kapılar boşa değil duvarlar da

    söz verdin bozmak için mi
    yerime birini koymak için mi
    söz verdin bozmak içindi
    yeniden doğmak doğmak içindi

    kalbime aşk yüzüme yaş bırakmaya gelmişti
    omzuma yük yüzüme yaş bırakmaya gelmişti
    söz verdin, söz verdin, söz verdin.
  • çoğunlukla sevmiyorum. çoğunlukla hiç beklediğim gibi gelmiyor.
    ve maalesef ki çoğunlukla herkes bir cevap derleyip toplayıp sunmaya çalışıyor.

    aramızdaki diyalog bir iş gerekliliğini tamamlamak üzerine değilse, al cevapların senin olsun.
    ben sorular sormayı, üzerine konuşmayı seviyorum. her söylenenin aksini söylemeyi, hiç değilse düşünmeyi, her fikrin önce en saçma halini ortaya koymayı seviyorum.
    hayatı bir düzene sokacağımız konular ikili insani ilişkilerimiz olmasa gerek… bırakalım dağınık kalsın, bitmeyen diyaloglar olsun, sorular olsun, uzasın, yeşersin, çeşitlensin.

    herhangi bir konuda kim kimi ikna etmiş de ben beni ikna etmeye yemin etmiş cevaplar dinliyorum ki?

    ‘yok aslında öyle değil bak ben anlatayım sana’larınızın ürpertici show’unu izliyorum, içerik bir şey ifade edemiyor doğal olarak.

    herkes cevaplarını kendine ayırsa ve sorularını herkesle paylaşsa, güzel bir deney olabilir.
  • sorulara verilen beylik karşılıklardır daha çok.
    yanıtlar cevapları kendi evlerinde ağırlar.
    "bana karşılık verme!"
  • verilince yanıt, verilmeyince soru işareti olan yargı/infaz elemanı.
hesabın var mı? giriş yap