• bu kadar tesadüf olmaz

    british petroleum(bp)’den bahsediyoruz. ingiltere’nin birinci, dünyanın dördüncü büyük şirketi. en büyük enerji şirketlerinin de üçüncüsü. üretimden dağıtıma tam entegre altı özel petrol ve doğal gaz şirketlerinden biri. yıllık geliri 250 milyar dolar civarında, yani türkiye’nin milli gelirinin üçte biri. 2009 yılı karı ise 27 milyar dolar. bunu 80.000 personeli ile elde ediyor.

    bp son günlerde meksika körfezi’ndeki petrol platformunda meydana gelen patlamayla gündeme oturdu. kaza sonucunda 11 kişi ölmüş ve abd’nin körfez boyunca uzanan sahillerinde tam bir çevre felaketi meydana gelmişti. 20 nisan’da meydana gelen patlama sonucunda binlerce metre derinlikteki petrol serbestçe fışkırmaya başlamış ve bu yazı kaleme alındığı sırada hala tam olarak kontrol altına alınamamıştı.

    kaçınılmaz olarak bu olay bp’nin dünya çapında itibarını çok sarstı. bundan da öte şirketin hisse senetleri değerinin yarısını kaybetti. hatta felaketin tüm maliyeti ortaya çıktığında bp’nin batacağı bile konuşulanlar arasında. çok ironik bir durum. kurulduğu 1901 yılından beri adına dünya savaşları çıkarılan, faaliyetlerini yürüttüğü orta-doğu’da halkların kaderleriyle gaddarca oynanan, uğruna hükümetler devrilip başbakanlar idam edilen bu dev şimdi yaşam mücadelesi vermekte ve ne ilginçtir ki ayakta kalabilmek için o kadar sömürdüğü arap halklarının parasına muhtaç hale gelmiş bulunmaktadır.

    1.dünya savaşi’nin arkasindaki güç

    1901 yılında aslen irlandalı olan ingiliz vatandaşı william d’arcy iran şahı’ndan ülkenin güney batısında petrol arama ve çıkarma izni alıyor ve 1908 yılında çabaları sonuç veriyor; böylece orta-doğu’da ilk defa ticari olarak anlamlı petrol yatağına ulaşılmış olunuyor. daha sonra adı british petroleum’a değişecek şirket böylece ortaya çıkıyor. 1914 yılına gelindiğinde bu saha en önemli petrol kaynağı oluyor. ingiliz deniz kuvvetleri kumandanlığı o tarihten sonra savaş gemilerinde bu yeni enerji kaynağının kömürün yerini alacağını öngörerek hükümetinden şirketin kontrolünü ele geçirmesi için çoğunluk hisselerini almaya ikna ediyor. eski ingiliz genel kurmay başkanı lord carver’in “turkish front 1914-1918” adlı kitabından anlaşıldığı kadarıyla ingiltere’nin 1.dünya savaşı’nda osmanlığı imparatorluğu’nu parçalamak isteyişinin asıl nedenlerinden biri bu petrol sahalarının kontrolünü ele geçirmekmiş(diğer iki neden mısır’ı ele geçirerek süveyş kanalı’nın kontrolünü ve filistin’i işgal ederek yahudi-siyonist-devletin kurulmasına olanak sağlamakmış.) dolayısı ile osmanlı devleti’nin tarih sahnesinden silinmesinde rolü olmuş bp’nin.

    kartelin adi yedi kizkardeş

    2.dünya savaşı’ndan sonra iran’daki ulusal güçler o zamanki adı henüz anglo-iran petrol şirketi(anglo-persian oil company-aioc) olan fakat ingiliz hükümeti’ne ait olan şirkete verilmiş bulunan imtiyazların yeniden gözden geçirilerek bunların iran lehine değiştirilmesini talep ediyor. bu taleplere direnen batı yanlısı başbakan 1951 yılında suikaste uğrayıp yaşamını kaybediyor. bunun üzerine iran meclisi ulusalcı mahammed musaddık’ı başbakan seçiyor ve arkasından da oybirliği ile petrol sanayini millileştirip aioc’ye el koyuyor ve adını iran ulusal petrol şirketi olarak değiştiriyor. ingiliz hükümeti’nin lahey’deki uluslararası adalet divanı nezdinde millileştirmeye karşı yaptığı girişim sonuç vermiyor.

    adaletten umduğunu bulamayan ingiltere başka bir yolu deniyor ve abd başkanı eisenhower’ın talimatı ile cia’ye musaddık’ı devirme görevini verdirtiyor. musaddık 1953 yılında devriliyor ve yerine batı yanlısı general zahidi geçiyor ve darbeyi dışarıdan izlemek için kaçan şah riza pehlevi ülkeye geri dönüyor, demokratik anayasayı kaldırarak monarşiyi egemen kılıyor.

    darbeden sonra iran ulusal petrol şirketi uluslararası konsorsiyuma dönüştürülüyor ve bp faaliyetlerine yeniden başlıyor. ne var ki darbenin örgütleyicisi abd bp’nin konsorsiyumdaki payını %40 ile kısıtlıyor ve diğer %40’ı da beş amerikan petrol şirketi arasında paylaştırıyor. geri kalan %20’de shell(ingiliz-hollanda) ve total’a(fransız) veriliyor. italyan petrol şirketi eni’yi de bu konsorsiyuma sokmak isteyen fakat refuse edilen italyan politikacısı enrico mattei bu gruba “seven sisters-yedi kızkardeşler” adını takıyor. bunun üzerine eni’ye kendi bağımsız stratejisini çizen mattei esrarengiz bir ölüme kurban gidiyor ve arkasından yaşamı mattei olayı adıyla ödül alan bir filme konu oluyor. daha sonra ingiliz kökenli güney afrikalı araştırmacı yazar anthony sampson “seven sisters:the great oil companies and the world they shaped” adlı kitabıyla 1975 yıllarına gelinceye kadar bu şirketlerin dünyada petrol üretim ve pazarlamasını kontrol etmek için nasıl bir kartel oluşuturduğunu anlatıyor.

    opec, neo-liberalizm, yeşil kuşak ve ilimli islam

    ne var ki 1973 yılındaki arap-israil savaşının sonucu kartelin iktidarının karşısına yeni bir tehdit oluşturuyor. israil’e karşı kazanılan kısmi bir zafer ve 6 gün savaşı’nda kaybedilen sinai yarımadasının mısır tarafından geri alınması orta-doğu’nun petrol üreticileri arasında bir güven ortamı oluşturuyor. savaş ortamında petrolün fiyatının 2,5 dolardan 25 dolara fırlaması üreticilerin pazarlık gücünü arttırıyor ve neticede opec adında üreticilerden oluşan yeni bir kartel meydana geliyor.

    batı’nın egemen ülkeleri, yani petrolün çoğunu tüketen ekonomiler, astronomik fiyat artışı nedeniyle çok ciddi bir krize giriyor. stagnaflasyon denilen yepyeni , yani ekonomik durgunluğa rağmen enflasyonist baskıların beraber yaşandığı bir durum ortaya çıkıyor. işçi sınıfı krizin yükünün üzerine yıkılmasını protesto etmek için yaygın grevlere başlıyor. ingiltere gibi ülkelerde askeri darbelerden söz edilir hale geliyor. darbe tehditleri ile sendikal hareket ücret kısıtlamalarına zorlanıyor. ancak bunların hiçbiri krizi çözmeye yetmiyor ve daha radikal önlemler gündeme getiriliyor.

    en başta, artan petrol fiyatları o zamana kadar çıkarılması ekonomik olmayan rezervlerin işletmeye açılmasına olanak veriyor. kuzey denizi’ndeki petrol sahaları bp tarafından işletilmeye başlanıyor. ancak yeni fiyattan petrolün kullanımı refah devleti koşullarında olanaklı olmadığı için işçi sınıfının kazanımlarını geri almak üzere “neo-liberal” politikaları savunanlar iktidara geliyor. enerjiden tasarruf sağlayacak teknolojilerin geliştirilmesi hız kazanıyor.

    dünya ve özellikle orta-doğu açısından bu gelişmelerin en önemlisi ise bugün artık bop olarak bilinen projenin abd’nin o zamanki dışişleri bakanı kissinger tarafından oluşturulmaya başlanmasıdır. kissinger üretici ülkelerin haddini aştıklarını ve bunlara karşı tedbir alınması gerektiğini ileri sürerek abd’yi iki yönde müdahaleye teşvik ediyor. bunlardan ilki bölgede oluşan yeni zenginlikle vietnam savaşı sonrası etkinliği ve itibarı gittikçe artan sosyalist düşüncenin birleşmesinin tehlikesine dikkat çekerek, dini bir karşı güç olarak kullanmayı amaçlayan “yeşil kuşak” projesinin oluşturulmasıydı. ikinci önemli politik açılım ise abd’nin bölgeye geniş çaplı ve kalıcı bir askersel varlığının yerleştirilmesiydi.

    türkiye’de 12 eylül rejimiyle nasıl kemalizm’den vazgeçilerek türk-islam sentezi adıyla bu projeye entegre olunduğu ve günümüzdeki politik yapının oluşturulduğu artık iyi bilinmektedir. ayni şekilde filistin’de fkö’ne karşı hamas’ın oluşturulması da bu çerçeve içinde vücut bulmuştur. dolayısı ile bp sadece osmanlı imparatorluğu’nun çözülmesine katkıda bulunmamış, bugünkü ilımlı islam projesine de etki etmiştir.

    askeri alandaki ilk ciddi hamle iran devrimi sonrası carter doktrini ile basra körfezi’nin abd’nin stratejik ilgi sahası olarak ilan edilmesidir. daha sonra reagan döneminde bölge için yeni bir merkezi komutanlık kurulmuştur. ve en nihayet saddam kuveyt’i işgale yönlendirilmiş ve bu bahane ile bölge ülkelerine askeri yığınaklar yapılmaya başlanmıştır. irak’ın üçe bölünmesi ve kürdistan projesi de böylece gündeme getirilmiştir.

    irak’in işgali

    başkan bush irak’ı işgale karar verdiğinde o zamanki ingiltere başbakanı tony blair’i 2002 yılı sonbaharında yanına çağırır. planını açıklar ve “ya benlesin, ya da bana karşısın,” diye tavrını koyar. blair ingiltere’nin abd’siz yapamayacağını, onu yalnız bırakamayacağını bilir. ingilizler buna “özel ilişki” adını takmıştır. söz konusu olan ingiltere’nin derin ekonomik bağlarının olduğu orta-doğu’nun yeniden şekillendirilmesidir. yani 1.dünya savaşı’ndan sonra ingiltere’nin çizdiği sınırlarla oynamak istemektedir abd. üstelik planın ana hedefi enerji kaynaklarının yeniden paylaşımıdır. yani ingiltere’nin bu oyunda en büyük kozu ve ayni zamanda en büyük şirketi olan bp’nin var olup olmamasıdır söz konusu olan. üstelik bp’nin başı lord browne blair’in çok yakın arkadaşıdır. öyle ki, başbakanlığı devrettikten sonra bp’de kendisine görev verileceği söylentileri dolaşır(blair bp’de iş almaz, ancak işgalle geleceklerini kurtardığı arap şeyhlerine danışmanlık yaparak milyonlar kazanmaya başlar.) sonuçta blair, hükümetine, parlamento’ya, kamuya ve de uluslararası camiaya gerçekleri söylemiyerek bush ile beraber irak’ın işgaline katılma kararı verir, bp’nin hatırına. bassavcı işgalin uluslararası hukuka aykırı olduğu şeklinde bir rapor verse de blair dinlemez. nitekim işgal planları yapılırken işin askeri yönünden çok irak petrollerinin nasıl paylaşılacağı konuşulur. işte tam bu aşamada çok ilginç bir şey olur:lord browne bp’ye verilmesine kararlaştırılan savaş ganimetini az bulur. bunun üzerine tony blair alelacele sanayi ve ticaret bakanı patricia hewitt’i abd’ye gönderir, bp’nin savaş ganimetindeki payının arttırılması için!!!! bayan hewitt kimdir? milletvekili seçilmeden önce adıyla sanıyla ünlü insan hakları derneği liberty’nin başkanı.......irak işgal edilsin mi edilmesin mi tartışmaları parlamento’da yapılırken bir başka sivil toplum örgütü yöneticisi, ingiltere barış derneği(cnd) genel sekreteri de “bombalayacaksanız bari misket bombası kullanmayın” diyerek vicdanının sesini dillendirir!

    işgalden sonra yanlız petrol zenginlikleri değil, irak’ın tüm ekonomisine el konur. öyle ki liberal-demokrat parti’nin önde gelen liderlerinden shirley williams bunun uluslararası anlaşmalara, hukuka aykırı olduğunu yazar. nitekim son olarak başbakan yardımcısı ve adı geçen partinin başkanı clegg irak’ın işgalinin hukuk dışı olduğunu açıklamıştır.

    zafer ve çöküş

    irak işgali ile petrolün fiyatı 30 dolardan 160 dolarlara çıkınca bp’nin yıllık karı da 4,5 milyar dolardan 16 milyara çıktı. hisseleri borsada tavan yaptı. borsa oluşturanların tavsiye listesinde birinci sıraya çıktı. şirket artan popülaritesini pekiştirmek için logosunu değiştirip çevrecileri memnun etmeyi amaçlayan bir doğa simgesinde karar kıldı. bp harflerinin açılımını da reklamlarında “beyond petroleum,” yani petrolden öteye anlamına gelecek bir slogana dönüştürdü. enerji sanayinde uzmanlaşmış analistlere göre gerçekten de bp geleceğin yenilenebilir enerji teknolojileri konusunda lider durumunda.

    ancak, herşey istendiği gibi gitmedi. bp krizden krize yuvarlandı. 2005 mart ayında bp’nin teksas rafinerisindeki patlama sonucu 15 kişi öldü ve 180 kişi yaralandı, çevre halkı evlerinden çıkamadı. kazanın yönetici hatası nedeniyle olduğu iddia edildi. 2006 ve 2007 yıllarında alaska’daki petrol faaliyetlerine sızıntılardan dolayı iki defa ara vermek zorunda kaldı. bp, boru hatlarında gerekli bakımı yapmayarak çevreyi tehlikeye atmakla suçlanmıştı. 2006 ve 2008 yılları arasında teksas rafinerisinde meydana gelen 3 kazada 3 işçi yaşamını yitirdi. 2009 yılında kuzey denizi’ndeki platformdan işçileri taşıyan bir helikopter bilinmeyen nedenlerden iyi hava koşullarına rağmen denize düştü ve 16 kişi yaşamını yitirdi. arkasından 2010’nun nisan başında, yani meksika körfezi’ndeki felaketten bir kaç hafta önce teksas kentindeki tesisilerinden teknik bir arıza nedeniyle atmosfere zehirli gaz salındı. ayrıca abd tarafından bp’ye zorla yaptırılan ve kazakistan ile hazar petrollerini rusya’yı dışlayarak batı’ya taşıyacak olan bakü-tiflis ceyhan(btc) boru hattında da ilginç sabotajlar oluyor ve 3,5 milyar dolara mal olan hattan petrol akışları durdurulmak zorunda kalınıyordu. yani mevcut tesislerindeki bakım masraflarından sakınarak yatırım yaptığı bu proje başına dert olmuştu. ve tüm olumsuzluklara tuz biber eken bir başka gelişme daha vardı: bp’yi bp yapan lord browne’nin eşcinsel ilişkileri basın tarafında deşifre edilmiş ve yüzkızartıcı bir şekilde şirketin başından kovulmuştu!

    soner yalçın’nın tabiri ile, “bu kadar tesadüf de biraz fazla kaçmıyor muydu?” eğer kaçıyordu ise, onların arkasında neler olabilirdi? ingiliz başbakanının bp’yi kurtarmak için abd başkanının ayağına gitmesi söz konusu olmuşsa bu soruyu sormak hakkımız değil mi? özellikle son günlerde abd’nin lockerbe uçak suikastinin sorumlusu olarak mahkum edilen libyalı gizli servis üyesinin erken salıverilmesinde libya’nın bp’ye petrol arama imtiyazları vermesinin rolü olup olmadığını sorgulaması yukarıda sayılan tesadüflere eklenince bp’nin artık amerikan vatandaşı gözü önündeki itibarını düşünün. özellikle bp’nin başına gelen tüm aksiliklerin abd’de, hem de petrol bölgesi teksas’da, çevrecilerin gözbebeği alaska’da olmuş olması....

    abd ve ingiltere’nin 2. dünya savaşı’ndan sonra anglo-saksonların dünya egemenliği için kendilerine en büyük tehdit olarak gördükleri almanya ve japonya’nın dünya enerji kaynaklarından uzak tutulması için yedi kızkardeş’i oluşturduklarını biliyoruz. 1.körfez savaşı’nın arkasındaki asıl nedenin orta-doğu’da almanya ve japonya’nın tehdit oluşturacak şekilde nüfuz edinmeye başlaması olduğu gerçeği de basına yansıdı. o zaman bp yok olursa ne olacak? bp’nin yok olması kimin işine gelir?

    ingiltere’de şirketlerin dağıttığı kar paylarının %15’nin bp tarafından sağlandığı söyleniyor. birçok bireysel emeklilik şirketi o nedenle bp’ye yatırım yapmış bulunuyor. eğer bp yok olursa o şirketlere ve dolayısı ile emeklilik maaşını onlardan alanlara ne olacak? ingiliz merkez bankası başkanı ingiltere’nin iflas ettiğini ve normale dönmek için iki neslin geçmesi gerektiğini söylemişti. bu tespit bp krizinden önceydi. işler şimdi daha da kötü olmalı. 2002 yılında irak işgali öncesi abd ile insan hakları derneği başkanı aracılığı ile savaş ganimeti pazarlığı yapan ingiltere’nin içine düştüğü durum bu. buna 110bin kişilik hapisane nüfusunun %10’unu işgalde görev almış askerlerin oluşturduğunu ve diğer 25 bin askerin de ciddi travmalardan muzdarip olduğunu ekleyin....

    insanca bir dünya yaratmak isteyenleri düşünmeye davet ediyoruz.

    enis üser

    odatv.com
  • meksika korfezindeki felaket oncesi platformun tabaninda bulunan balcigi daha hafif ve basinci az olan deniz suyuyla degistirip basinci azaltarak maliyetlerini yarilamayi planladiklari ve platformdaki muhendislerinin itirazlarina ragmen bunu hayata gecirip mevcut felaketi davet ettigi iddia edilen sirket. su anda national geographic kanali konuyla ilgili bir belgesel hazirlamaktadir ve eger olay dogrulanirsa bunun sonuclari ne mutlu ki bp icin felaket olur. ancak bu kapitalist duzende bp'nin batmasi ya da kapanmasi biz insanlar icin hicbirseyi degistirmez cunku o bosluk aninda diger firmalarca doldurulur hatta olay bize artan fosil yakit fiyati olarak yansir.
  • allahtan afrikanin etrafinda veya bizim buralarda olmadi, bp ne bir kurus para oderdi, ne temizleye bu kadar ugrasirdi. guclu devlet olmak boyle birseymis, cikart lan 20 milyar dolari hele suraya teminat olarak koy arkasinda ne gelirse odiyeceksin demek buymus. belki zarari karsilamaz ama bir firmaninda sak diye 20 milyar dolar cikartabilmeside bayag iyimis onuda soyliyim. 20 milyar dolar lan bu, hani dingil gazetecelik geyikleriyle dunyayi 8 kere falan dolasir, 10bin tane okul yapilir falan denilen paralardan.
  • yarattığı çevre felaketinin hiç bir aşaması türkiye'deki medyada layıkıyla yer bulmadı bu firmanın. dünya çalkalanırken, yattık kulağımızın üstüne uyuyoruz gene.

    petrol şirketleriyle göbeğimizin bağı bir kesildi galiba; bu kadar umursamaz davrandığımıza göre...
  • the economist'e göre (http://www.economist.com/…6377269?story_id=16377269) zenofobi "mağdur"u şirket.

    yazıya göre:

    tamam çevreye biraz zarar verdiler ama tüm zararı ödeyeceklermiş işte. hatta bu sırada petrol çıkarma işi yapılamadığı için işsiz kalan insanlara felan da paraları ödenecekmiş. daha ne demeye adamları protesto ediyonuz? ceosunu sıkıştırıyosunuz? prestijlerini ve marka değerlerini sarsıyorsunuz? insaf yahu! yoksam obama kominist mi oldu? (bkz: vladimir obama). british ya, hep ondan oluyor bunlar. amerika, verdiği zararı fazlasıyla(!) karşılayacağını duyurmuş bir şirkete bu kadar acımasızca(!) saldırmamalı. obama zarardan daha fazlasını talep etmemeli; bu çiçek böcek insanlarına da bir dur demeli.

    züper dergi* len bu! hiç utanmadan, kıvırmadan, dobra dobra kapitalizm savunuyorlar. bp'ye yalakalık da yapmıyorlar, süreçte ihmaller olduğunu zaten geçmişte de çok çam devirdiğini yazmışlar. öyle ucuz holding gazetesi değil bu. ama çevre felaketinin bile parasal bir karşılığı var, bu zarar ödenince bile şirket bilançosunda bp kar etmiş bir şirket olacağına göre, iyi şirkettir. aksini söyleyen ya zenofobiktir* ya kominist.

    zavallı mağdur şirket! bp'ye bağış kampanyası başlatacam şimdi.
  • diğer petrol firmalarından hatta diğer multinational firmalardan pek bir farkı olmayan firmadır..

    hepsi aynı bokun parçalarıdır..

    bp bu aralar günah keçisi olmuş işte..
  • orijinal ismi british petrolium'dur fakat son çevre felaketi sonrasında ismini "baş pezevenk" olarak değiştirebilirler. e doğanın anasını sattılar resmen.
  • jay leno'nun, hemen her programında laf soktuğu şirket.
    en son george w. bush makyajlı birine; "ingiltere'de o kadar petrol olduğunu bilsem ırak'ı bırakır, oraya saldırırdım" dedirttiğini gördüm.
  • koskoca okyanustaki koskoca doğal hayatı mahvetti, koskoca! abd anca sitem ediyor. hey yavrum hey...
  • kendisine tepki gösterme potyansiyeli olan devlete (abd), "al da sus" diyerek 20 milyar dolar veren, işine gücüne devam eden şirket.

    sadece devletler değil şirketler de terörist olabiliyor.
hesabın var mı? giriş yap