• birlikte rol aldıkları what ever happened to baby jane filminde joan crawford'a yapmadığını bırakmamış arkasından inanılmaz şeyler söylemiş süper laflar sokmuştur. sırf kocası pepsi firmasının yöneticisi olan crawford'u sinir etmek için sete zorla coca cola makinesi koydurtmuştur. ayrıca hakkında alev alsa üstüne işemem demiştir. soktuğu en güzel lafsa "o mgm'in lassie dışındaki bütün erkek starlarıyla yattı." şeklindedir.
  • gelmiş geçmiş en iyi aktrislerden, başına buyruk kişiliği, joan crawford'a olan düşmanlığı ve canlandırdığı güçlü karakterlerle tanınır, 1930lu ve 40lı yıllarda bir çok ünlü filmde oynamıştır
    (bkz: all about eve)
  • günümüzde johnny knoxville tarzı mtv şebeklerinin ray ban gözlük takmakla ''cool'' oduğunun zannedildiği bir dünyada adeta karizma abidesi olarak varlığını ölene dek çektiği filmler sayesinde devam ettiren femme fatale. john galliano'nun marlene dietrich veya edie sedgwick'ten bu kadar esinlenip de kendisinden nasıl etkilenmediğini anlayamadığım hollywood'un ''all time favourite'' aktrisi.

    1908 massachusetts doğumlu ruth elizabeth davis, okul sonrası broadway debutuyla warner biraderlerin dikkatini çekmeyi başarır ve ilk filmi 'the bad sister' ile hollywood'a transfer olur. ancak kendisini starlık mertebesine yerleştiren filmi ''the man who played god'' ile olur. bundan sonra ise ''human bondage'' ile ilk kez oscar'a aday olur. ancak çok değil-bir yıl sonra, dangerous ile ilk oscarını almasına rağmen warner kardeşler ona kariyerine uymayacak derecede dandik roller önermişlerdir. adamlar muhtemelen sinema tarihinin en dişli karakterlerinden birinin karşılarında durduğunun farkında değillerdir. davis, kontratına rağmen işi bırakır, ingiltere'ye gider. jack warner onu dava eder. bunun üzerine yeni bir kontrat ve daha iyi rollerle geri döner. jezebel ile ikinci oscarını kazandıktan sonraki beş yıl boyunca da bu ödüle aday gösterilir.

    hazır bu oscar mevzusunu açmışken kendisinin 11 kez oscar'a aday gösterilerek bu ödüle en fazla aday gösterilen kişi olma rekoruna sahip olduğunu, ancak bu ünvanın daha sonra 12 kez aday gösterilen katherine hepburn tarafından elinden alındığını belirtmek gerek. hepburn, bette davis'in en büyük hedeflerinden biri olan üç kere akademi ödülünü kazanmayı başaran kişidir aynı zamanda. ancak bette davis bu konuda son seferde katherine hepburn'un ödülü barbara streisand la paylaşmasını hatırlatarak, 'o üç kez kazanmış sayılmaz; sonuncusu yarımdı. bana başkasıyla paylaşacağım bir ödül verseler onu suratlarına fırlatırdım' diyerek laf sokma becerisinin sadece joan crawford'a yönelik olmadığını kanıtlamıştır. bu şahsın adı geçmişken ikisinin düşmanlıklarına yer vermeden geçmemek gerek. birlikte rol aldıkları -ki bette davis bu filmle de oscar a aday olmuştur- what ever happened to baby jane filminde aralarında geçen soğuk savaşa ek ''why am i so good at playing bitches? i think it's because i'm not a bitch. maybe that's why miss crawford always plays ladies." sözleriyle ona olan nefretini iyice kusmuştur sanırım.

    1989'da göğüs kanseri sonrası mastektomi, ardından da kalp krizi geçirir. sonrasında ölüm haberi hayranlarını şok eder. ölene dek film çevirmiştir. hollywood u oldum olası sevmeyen benim ve birçok insanın amerikan filmi izleme sebebi olan bette davis, kendisi de ''hollywood da insanların en iyi rol yaptığı yer partilerdir'' mealinde laflarıyla içinde bulunduğu film endüstrisine eleştirel tavrını korumuş. yine de "queen of hollywood", ''first lady of the scene'' gibi isimlere sahiptir. academy of motion picture arts and sciences'ın ilk kadın başkanı, amerikan film enstitüsü'nden yaşam boyu başarı ödülü alan ilk aktris...bitmeyen başarıların, sonsuz hırsın güçlü kadınıdır. ona göre başarı, sadece bir sonraki hedefi belirlemeye yaramıştır.
  • yasadıgı döneme göre oldukca iddialı acıklamaları varmıs, dusuncelerini ve hayata dair gozlemlerini begendim, bunları ifade ederken kullandıgı net üslubu da. simdi yasasa kanaat onderi falan olabilirmis gibi bir vibe aldim. alıntılardan bir kuple derledim, buralarda dursun.

    “when a man gives his opinion, he's a man. when a woman gives her opinion, she's a bitch.”*

    “there comes a time in every woman's life when the only thing that helps is a glass of champagne.”

    “ıt's better to be hated for who you are, than to be loved for someone you're not. ıt's a sign of your worth sometimes, if you're hated by the right people.”

    “getting old is not for sissies.”

    “the key to life is accepting challenges. once someone stops doing this, he's dead.”

    “you should know me well enough by now to know ı don't ask for things ı don't think ı can get.”

    “love is not enough. ıt must be the foundation, the cornerstone- but not the complete structure. ıt is much too pliable, to yielding.”

    “pleasure of love lasts but a moment, pain of love lasts a lifetime.”

    “ıf everybody likes you, you're pretty dull.”

    “you will never be happier than you expect. to change your happiness, change your expectation.”

    “discipline is a symbol of caring to a child.he needs guidance.ıf there is love, there is no such thing as being too tough with a child. a parent must also not be afraid to hang himself. ıf you have never been hated by your child, you have never been a parent.”

    “a sure way to lose happiness, ı found, is to want it at the expense of everything else.”

    “men become much more attractive when they start looking older. but it doesn't do much for women, though we do have an advantage: make-up.”

    “this became a credo of mine...attempt the impossible in order to improve your work.”

    “to fulfill a dream, to be allowed to sweat over lovely labor, to be given the chance to create, is the meat and potatoes of life. the money is the gravy.”

    “ı have been uncompromising, peppery, intractable, monomaniacal, tactless, volatile, and oftentimes disagreeable... ı suppose ı'm larger than life.”

    “ı will not retire while ı've still got my legs and my makeup box.”

    “basically, ı believe the world is a jungle, and if it's not a bit of a jungle in the home, a child cannot possibly be fit to enter the outside world.”

    “ı never wished ı’d been a man. ı always felt like a woman and wanted to be a woman. ı wanted to be fulfilled professionally and personally, as a woman. there are some who might say ı had penis envy, but ı only had penis admiration.”

    “success only breeds a new goal”
  • derler ki bette davis, içinde yağmur sahnesi olmayan filmlerde oynamazmış.

    davis henüz genç bir kızken hollywood'a gelip beyazperdede şansını denemiş. lakin uzun süre ortalarda dolaşmasına rağmen iş kendisine ekmek veren çıkmamış. tam vazgeçip geri dönmeye karar verip bavulları topladığı gün şiddetli bir yağmur başlamış. hemen akabinde ise çalan bir telefon bette'ye hollywood'daki ilk işini müjdelemiş. o günden sonra bu güzel gözlü aktrist yağmuru bereket sayarak çevirdiği tüm filmlerde yağmur sahnesi olmasını istemiş.

    ben anlatanın yalancısıyım.
  • cary grant hakkında "kendini şimdikilerin deyimiyle 'maço' göstermek için narin ya da katharine hepburn gibi oğlansı kızlara ihtiyacı vardı. eğer benimle ya da joan crawford ile rol alsaydı, onu kahvaltı niyetine yerdik." demiştir.
  • butun ezeli ve ebedi dusmanlıklarda oldugu gibi (ozellikle kadınlar arasındakilerde) joan crawford'la aralarındaki dusmanlık asırı saçmadır, esasında birbirlerine çok benzer yonleri vardır:

    ikisi de dagılmıs ailelerden gelir. ikisinin de kariyerlerinin ilerleyen yıllarında kardesleriyle problemleri olmustur. crawford'un evlat edindigi ilk iki çocuk christina ve christopher, davis'in de oz çocugu b.d. annelerini istismarcı olmakla suçlar. evlilikleri iyi gitmez, dort adamla evlenip bosanırlar. ikisinde de bir evliligi esin olumuyle, trajik sekilde sonuçlanır. bekar anne olarak, hem de o yıllarda, çok guçlu olmak zorundadırlar; ikisi de ilerleyen yaslarına ragmen hollywood gibi bir kurtlar sofrasında tutunmaya çalısmıs, sırf geçimlerini saglamak için kotu filmlerde oynamak zorunda kalmıs, gençken muthis birer karizmaya sahipken yaslılıkta dalga konusu olmuslardir.

    franchot tone, yonetmen vincent sherman (ki davis'le old acquaintance'ın çekimleri esnasında iliskileri olur, crawford'la da uç filmde çalısmıs uç yıl da sevgili olmustur, sherman bu sıralarda evlidir tabii ki) gibi adamlara asık olmus ve mutlu olamamıslardır.

    crawford'un davis'den tek farkı eski sevgili ve esleriyle dostlugunu surdurebilme basarısıdır. tone'la iki evliliklerinde de açık bir iliski yasamıslar hatta evlendikten sonra çevirdikleri no more ladies (1935), the gorgeous hussy (1936), love on the run (1936) ve the bride wore red (1937) gibi filmlerin çekimleri esnasında tone crawford'un soyunma odasındaki telefondan flort ettigi hayranlarıyla konusurmus, butun set ekibi de buna sahitmis, fakat bu crawford'un umurunda olmazmıs. ileriki yıllarda new york imperial house'daki apartmanında elden ayaktan dusmus, tekerlekli sandalyedeki tone'u agırlar, ona guzel yemekler yaparmıs. uzun yıllar gorusmedigi ilk esi douglas fairbanks jr., ki kotu ayrılmıslardır, oldugunde cenazesine katılmıs.

    ote yandan faye dunaway ikisinin de canını sıkabilecek isler yapmıstır. dunaway the disappearance of aimee'nin çekimleri sırasındaki sımarıklık ve disiplinsizligiyle davis'in dusmanlıgını kazanmıs, muhtemelen sırf davis'e gıcıklık olsun diye kendisini basına oven, hollywood'un en guclu genç kadin oyuncusu diye tanımlayan crawford'un olumunun ardından da mommie dearestfilminde onu gayet karikatural sekilde canlandırmıstır. oyle ki dunaway elestirmenler tarafından vefasızlıkla suçlanmıstır bu film sonunda oscar beklerken.

    butun bu benzerlikler dusunulunce whatever happened to baby jane?'in sonundaki "then, you mean, all this time we could've been friends?" repligi ne kadar anlamlı geliyor. yakın dostları da bu dusmanlıgı çok anlamsız bulurmus.

    bu kadar sozden sonra bette davis hakkında birkaç guzel kaynak sıralayalım:
    -whitney stine ve davis'in roportajlarından olusan: "i'd love to kiss you...", pocket books, 1991
    -james spada, "more than a woman: an intimate biography of bette davis", bantam, 1993
    -charlotte chandler, "the girl who walked home alone: bette davis a personal biography", simon & schuster, 2007
    -ed sikov, "dark victory: the life of bette davis", holt paperbacks, 2008
  • bir röportajında bekaretini evlendikten sonra kaybettiğini söyleyip ardından nasıl dayandım o kadar bi de bana sorun diyen aktris. ayrıca yaşlılığında televizyon için çekilen gerilim filmlerinde de oynamıştır. örn: ormandaki göz.
  • babaannem ikiziydi bunun. o kadar benziyordu ki davis'e. babaanneme olan aşkımdan mıdır bilmem, çok severim bette hanımefendiyi. seyrettiğim her filminde destan yazmış, bu satırların yazarının elini şakağına koymasına neden olmuştur kendisi.
hesabın var mı? giriş yap