• bu duygusal buzlaşma dedikleri duygudurum bozukluğu avrupalı, amerikalı adama/kadına özgü bir durum aslında. adamların hayatlarında bizlerin hayatlarında olduğu gibi ağır bir mücadele olmadığı için bir süre sonra yabancılaşmaları had safhaya çıkıyor. kendi hayatı için mücadele vermesi gerekmeyen birey kendinin sistem içindeki yerinin de olsa da olur, olmasa da olur bir seviyede olduğunu farkedince üşüyor. sonra bu benny pezevengi gibi gidip sebisübyan, hiçbir şeyden haberi olamayan kopilleri öldürüyor. sebep: "nasıl olduğunu merak ettim. bir şey hissetmek istedim. üşüyorum." e kız gitti orospu çocuğu?

    çözüm basit aslında. alacaksın bu avrupalı soğuklardan bir iki tanesini, getireceksin türkiye'ye, haftanın altı günü on iki saatten, asgari ücrete çalıştıracaksın. işe gelip giderken de toplu taşıma aracı eziyeti uygulayacaksın. on beş gün sonra tası tarağı toplayıp, "bir daha üşümez benim ruhum, anamı siksinler üşümez" deyip avrupa'ya doğru koşa koşa gitmezse, benim de adım thomas değil.

    ki değil de zaten.
  • kumanda kimin elindeyse kontrol ondadır. funny games'te arno frisch geriye sarınca arkadaşı canlanmamış mıydı? burda da geri sarıyor, kafasına kurşun sıkılan domuz canlanıyor. o zaman aynı silahla kıza ateş etmeyi de deneyebilir, kamera çalışıyor nasılsa. başkasının filmi olsa burda seks sahnesi olurdu. haneke olunca cinayet sahnesi oluyor, benny kızı öldürüyor.

    kumanda burjuvazinin elinde ve burjuvazi vicdanını rahatlatmak için yaptığı her "kaza"dan sonra geri sarıyor. kendinden biri herhangi bir halt ederse görmezden geliyor veya vicdani bir hesaplaşmadan sonra kaza olduğuna karar verip üstünü örtüyor ve fakat bir gün o haltı yiyenler, üstünü örten esas suçluların hesap vermesine sebep olabiliyor.

    haneke'nin televizyonla olan problemlerini en yoğun biçimde işlediği film bu. esas derdi de şiddeti olduğu gibi vermek yerine bunun sömürüsünü yapan sinema anlayışı. televizyon da bunlarla savaş haberlerini kesiştiren platform oluyor. gitgide ikisi arasındaki fark benny'nin zihninde sıfırlanıyor.

    "there's a pun in german that i'm not sure works in english: "television is there to switch off," meaning not only switching off the machine itself, but switching off your own mind."
  • cem garipoğlunu hatırlatan film.
  • ankara'da 25 eylül 2004 tarihinde film+* suare izlenceleri kapsamında metropol sineması'nda ucuncu sirada gosterilmis filmdir.

    rahatsiz edici haneke filminde konu, korku verici boyutlar kazaniyor. “sinema izleyiciyi mahvedebilir mi?” sorusunun yaniti, haneke'nin filmleri izlendikten sonra kolaylikla verebilir saniyorum.**

    “çocuklar duygusal ya da entelektüel destek verilmeksizin televizyonun önünde bırakılırsa, onlar için saraybosna’daki bir cesetle ‘terminatör’deki bir ceset arasında gerçeklik açısından bir fark kalmaz… benny aslında ne yaptığının farkında değil, çünkü videolarda tek yapmanız gereken filmleri geri almak, böylece ölen insanlar yeniden canlanır.” – michael haneke

    detayli bilgi icin: http://www.askfest.org/
  • 1992 tarihli buz gibi bir michael haneke filmi. 14 yasindaki benny'nin -sanki- buyumu$ halini 5yil sonra cekilen funny games'de gorecegizdir.
  • --- spoiler ---

    benny hiç tanımadığı masum bi' kızı hiç nedensizce -gerçi sonlarda babası 'neden' diye sorduğunda 'nasıl olduğunu görmek istedim' gibi bir cevap verir- öldürmüş, akşam anne babası ile salonda durum değerlendirmesi yaparken "acıktım ben" der annesine. anne mutfağa bir şeyler hazırlamaya gider.

    --- spoiler ---

    zıkkım ye benny e mi
  • --- spoiler ---

    filmin ilk sahnesinde kurbanın, kurban tabancasıyla öldürüldüğünü görürüz. vücudunun parçalara ayrılıp kesildiğini görmeyiz, ancak biliriz.

    filmin ilerleyen sahnelerinde kızın, kurban tabancasıyla öldürüldüğünü görürüz. vücudunun parçalara ayrılıp kesildiğini görmeyiz, ancak biliriz.

    --- spoiler ---

    iyi bayramlar everyone.
  • bence benny'nin gerçekle arasına çektiği perdenin bir benzeri de anne-babanın çarpık ahlakı. nasıl ki benny'nin başına iş açan bu gerçeklikle arasındaki uçurumsa, anne-babayı yarıyolda bırakan da neyi nasıl yapacaklarını düzenleyen o çarpık kod.

    bu arada filmin "rahatsız edici" olduğunu belirteyim de hepimiz rahat edelim. nasıl haneke filmi başlığı lan bu, bir allahın kulu çıkıp da "hmm çok rahatsız edici bir film bence" dememiş. ayıp ayıp.
  • haneke'nin kafasını taktığı 'nedensiz şiddet'i yine gözümüze sokup beynimize kazımaya çalıştığı film. 'nedensiz şiddet', olay örgüsünde sadece cinayette yer almaz.

    --- spoiler ---

    filmin sonunda kendisi (ve kendileri) için akılalmaz pis bir işi yapmaya göze alan ebeveynlerini polise gammazlaması ise en ağırından, nedensiz bir psikolojik şiddet uygulamasıdır gözümde.

    --- spoiler ---
  • 43. ----spoiler----

    çok ciddi bir burjuva-ebeveyn duyarsızlığı taşlaması.

    çocuklar küçük birer insan, bunu hepimiz biliyoruz ama bence yeterince farkında olarak yaşamıyor ve çocuklara da böyle davranamıyoruz. bir insanın var olmasına bir şekilde neden olmanın ciddi bir sorumluluk taşıdığını düşünüyorum ve insanların bu yükü omuzlamaya bu denli hevesli olması beni çoğu zaman fazlasıyla şaşırtıyor, içgüdülerin gücünü görüyorum.

    çocuk içinde bulunduğu dünyayı gördüğü kadarıyla algılayabilir başlarda. yaşadıkları, hissettikleri, kendisine düşündürülenler etrafında şekillenir dünyası. bir çocuğa insaniyete -hatta burada kastettiğim çoğu duygu hayvanlarda da mevcut- dair herhangi bir duygunun varlığını hissettirmez; ona yemeği, suyu verilip, istekleri karşılanıp okula gönderilen bir tür makine muamelesi yaparsanız o çocuğun "normal" davranması ilginç bir sonuç sayılır. bu haldeki bir çocuk gördüğü ekranı hayattan ayıramaya da bilir, yaşadıklarını bir video kaydı gibi geri alabileceğini de düşünebilir. bunlar maruz kaldığı materyale göre değişebilecek yanılgılar sadece.
    ailenin verdiği tepki de üzerinde durulmaya değer ama o daha çok gerçek bir ahlaka sahip olmayan burjuvaya yönelik bir eleştiri. formaliteler, görgü kuralları, samimiyetsiz iltifatlar içinde yaşanan ama aslında hiçbir etik dayanağı olmayan yüzeysel hayatlar...

    filmin bir diger önemli kısmı ise domuz ve insan arasındaki bağlantı hakkında. benny hayatının büyük bölümünü ekran karşısında geçiren, sadece bir iki yakın arkadaşı olan bir çocuk ve bir de ekranda sürekli döndürdüğü bir ölüm videosu var. domuz aynı çevresindeki insanlar gibi nefes alan, yemek yiyen, onunla ilişki kuran bir varlık ve babası gözleri önünde o domuzu vurarak öldürüyor. aynı insanlar gibi yaşayan, hisseden bir canlıyı. benny masum bir canlının gayet normal görülerek öldürülüşüne tanık oluyor, bunu defalarca başa sararak izliyor. dışarı çıktığı bir günde ise hep gittiği dükkanın önünde tanıştığı, kendi yaşlarında bir kızı evine çağırıp gelişen süreç içerisinde ateş ederek onu yaralıyor ve ardından -belki de susmasını istediği için- öldürüyor. şimdi şunu soralım kendimize: o domuzla o kız arasındaki o önemli fark nedir? hani şu domuzun öldürülüşünü normal karşılarken kızın ölümü karşısında tepki vermemize sebep olan. neden biri sıradan gelirken diğeri bir filmin konusu olabiliyor? gelenekler mi buna sebep olan yoksa kişisel algı biçimimiz mi? belki her ikisi de. bana kalırsa haneke bir taşı da buradan atıyor bize. sadece duyarsızca yetiştirilen bir çocuğun yapabilecekleri değil bize gösterdiği, algısı toplum tarafından çarpıtılmamış bir bireyin gözünden işlediğimiz cinayetleri sorgulamamızın da önünü açıyor. neydi benny'in bilmediği o önemli fark? yoksa hiçbir fark yok da sadece gerçek hayatın da videolar gibi geri sarılabileceğini mi düşünmüştü? aslında tüm sıkıntı teknik bir aksaklık mıydı? peki o aksaklık hayatın lineer, geriye dönülmez çizgisinde değil de toplumdaysa eğer?

    soru sormak önemli.
hesabın var mı? giriş yap