• sene 1946: barry gibb doğar.

    sene 1949: robin gibb ve maurice gibb kardeşler dünyaya gelir. ikizlerdir.

    50lerin başından itibaren şarkı söylemeye başlarlar. müzikle içiçe bir yaşantıdır.

    sene 1958: ilk kez ciddi anlamda dinleyiciyle buluşurlar. bundan tam 50 yıl önce. bi tane 12 yaşında, iki tane de 9 yaşında çocuk. o dönem the rattlesnakes ismiyle bilinmektedirler. bu dönemde bill goode ve bill gates isimli iki müzik insanı kendilerini keşfeder ve stüdyoya girmeleri için ter dökerler. bugün bee gees müzik piyasasında ise büyük ihtimalle bu ikilinin katkıları sayesindedir. işte bu yüzden de, grubun ismi bu ikilinin isim soyisim kombinasyonuna ithafen bee gees olarak seçilir. grup, ağabey barry gibb'in yazdığı şarkılar eşliğinde irili ufaklı kayıtlara başlar. bir süre sonra, toplama niteliğindeki ilk albüm çıkacaktır.

    sene 1965: barry gibb'in 1963-65 arası bestelediği ve grup tarafından söylenen şarkılardan oluşan the bee gees sing and play 14 barry gibb songs piyasaya sürülür. çok geniş bir kitleye hitap etmemesine rağmen çoğu bee gees severin unutamayacağı şarkılarla doludur. lo-fi şarkılarını andıran, ancak vokali sayesinde bambaşka bir noktada duran and the children laughing, melankolik melodisiyle claustrophobia, herman's hermits vari could it be, 50'ler sounduna yakın don't say goodbye, bir kez dinlenince dile takılan i don't think it's funny, swinging blue jeans'i aratmayacak kıvraklığıyla peace of mind, çocukluk hallerindeki seslerini duyduğumuz enfes timber ve daha fazlasını içeren nefis bir albümdür. ayrıca albümde bulunmayan barry gibb bestesi exit stage right'ın hemen aynı dönemde piyasaya çıkan george harrison harikası taxman ile olan benzerliği halen "hangisi daha önce bestelenmiş" konulu tartışmalara yol açmaktadır.

    sene 1966: grup ikinci albümü spicks and specks i çıkarır. ilk albümü kadar etkili olmasa da, özellikle albümle aynı adı taşıyan şarkı spicks and specks bir çok avrupa listesinde kendini belli eder. avustralya'da bir numaraya, almanya'da ise 2 numaraya kadar yükselir.

    sene 1967: bee gees 1'st isimli albüm çıkar. grubun uluslararası arenada geniş dağıtım şansı bulan ilk albümü olmasının yanısıra, bu albümle birlikte grubun ismindeki the da atılmış, bee gees olarak son hali verilmiş olur. beatles etkisi açık olarak sezilen bu albüm, bugün bile hatırlanan pek çok hit'i bünyesinde barındırmaktadır. gruba amerika listelerinin kapılarını açan new york mining disaster 1941, defaatle coverlanan, artık bir klasik haline gelmiş to love somebody, ve açıkara grubun en hüzünlü şarkısı holiday bu albümdedir. ayrıca piyano kullanımıyla delirten craise finton kirk royal academy of arts, taxman esintili tam bir the beatles güzellemesi olan in my own time, davullarıyla dikkat çeken red chair fade away, resmen bir the kinksşarkısı olan turn of the century, armoni vokal lezazeti ve hatta yer yer beach boys'a göz kırpan please read me ile 60lı yıllarda yapılmış en iyi albümlerden biridir bu debutumsu albüm. kanımca grubun tüm albümleri içinde de en iyisidir.

    sene 1968: grup üretkenliğe doyamaz ve bu yıl içinde iki albüm birden çıkarır: horizontal ve idea. ayrıca albümlerde bulunmamasına rağmen grubun en önemli hitlerinden kabul edilen words de aynı sene içerisinde bestelenmiştir. albümlerde ise, unutulmaz massachusetts, şu hayatta en çok dinlediğim şarkı olan, robin gibb'in uçak motorunun sesinden esinlenerek yazdığı, faith no more başta olmak üzere, birbirinden leziz coverlarla taçlanan i started a joke, ismiyle bile kinks'i andıran harry braff ve grubun neredeyse blues yaptığı change is made gibi enfes şarkılar da bulunmaktadır.

    sene 1969: odessa albümü çıkar. albüm şaheser olmasa da, black diamond, melody fair, first of may ve suddenly gibi leziz şarkılar ihtiva etmektedir.

    sene 1970: robin gibb gruptan ayrılmıştır. ancak bu durum grubun üretkenliğini pek etkilemez ve cucumber castle ile two years on albümleri piyasaya sürülür. ikinci albümde robin gibb dayanamamış ve gruba geri dönmüştür.

    sene 1971: robin gibb'in geri dönüşüyle birlikte, birkaç albümlük durgunluğa son vererek trafalgar albümü ile silkinmiş ve ilk kez billboardlarda listebaşı bir şarkıya sahip olmuşlardır. how can you mend a broken heart isimli çok da beğenmediğim şarkı sayesinde zirveyi gören grup, aynı albümde israel, trafalgar, it's just the way gibi nezih şarkıları da dinleyicilere sunmuştur.

    sene 1972: grup bu iş böyle gitmez diyerek değişme çalışmalarına başlar. bu dönemde çıkan to whom it may concern'deki değişik tipte şarkılar bunun göstergesidir. enfes i held a party, paul mccartney solo şarkısı gibi duran you know it's for you, rock and roll sularında gezinen road to alaska ve tipik bir havada sallanan çakmak şarkısı run to me ile birlikte, yine çok sağlam bir albüm ortaya çıkmıştır.

    sene 1973: hiçbir seneyi boş geçmeyen grup, 73'ü life in a tin can ile geçer. i saw a new morning ve south dakota morning gibi şarkılar nispeten dinlenesi olsa da albüm pek beğenilmez. kapağı da tuhaflığı ile grup tarihine geçer.

    sene 1974: kötü bir döneminde olan bee gees, prodüktör olarak arif mardin ile çalışmaya başlar. vasat sayılabilecek albümde i can't let you go isimli güzel, ve voices isimli şaheser şarkı da mevcuttur. aslında bu albümlük, arif mardin'in dokunuşu çok da belli olmamaktadır. ancak albümün kapağı bir nevi olacakları haber vermektedir. arif mardin kısa bir süre sonra "böyle olmaz agalar, size bir yenilik yapmak gerek" diyerek, bugün pek çok kişinin bee gees deyince aklına gelen şeyin oluşmasını sağlayacaktır.

    sene 1975: arif mardin'in gruba sağlam bir şekilde el atmış olduğu main course albümü piyasaya çıkar. grubun müziği yeni çıkan disko müziği akımına yaklaştırılır. baslar artar. grup üyelerinin sesi iyice inceltilir. göğüs bağır açılır, zaten son yıllarda değişmekte olan imaj iyice parlatılır. bee gees'in o hafızalardan silinmeyen imajı elde edilir. yapılan bu değişiklikler olumlu etki gösterir. albüm listelerde 14. sıraya kadar yükselirken, jive talkin şarkısı sayesinde bir kez daha billboard zirvesi görülür. nights on broadway de ilk ondadır. ancak songbird, country lanes ve özellikle beat'e doyuran nefis all this making love kaçırılmaması gereken şarkılardır.

    sene 1976: hız kesmek nedir bilmeyen grup, 76 senesini de boş geçmezve children of the world albümünü yapar. , özellikle you should be dancing ile dikkat çeken albüm. grubun yeni imajıyla dolu dizgin devam etmesi anlamına gelmektedir. you should be dancing sayesinde billboardlarda birinci olan bee gees şarkılarına bir yenisi daha eklenmiştir. ayrıca albümde crosby, stills, nash and young'dan bildiğimiz stephen stills perküsyon çalmaktadır.

    sene 1977: saturday night fever filmi vizyona girer. john travolta'nın da bugünkü ününü borçlu olduğu bu film, o yıl ortalığı yıkar geçirir. film sayesinde bee gees de tutulamaz bir grup haline gelir. grubun film için yazdığı more than a woman night fever, how deep is your love ve tabi ki stayin alive şarkıları tek tek fenomen olur. bu 4 şarkıdan üçü de haftalarca liste başı kalır. artık grup billboardlarda birinci olan şarkıları saymaktan vazgeçmiştir. bi şarkı zirveden inse bile, zirveyi küçük kardeş andy gibb almakta, yabancıya gitmemektedir. gruba tarz değişikliği gerçekten yaramıştır.

    sene 1978: senenin ilk 30 haftasının 22sinde, listelerin birinci sırasında soyadı gibb olan birileri oturmaktadır. bee gees ortalığın tozunu atmaktadır.

    sene 1979: spirits having flown albümü yapılır. grubun en iyi disko şarkısı olan tragedy bu albümdedir. stayin alive'den sonra dinlenmesi ilaç gibidir. tragedy de seleflerine ayıp olmasın diye billboardlarda listebaşı olmuştur. aynı albümden too much heaven da single olarak çıkmış, o da listebaşı olmuştur. üçüncü olarak da love you inside out gelmiş ve o da zirveye çıkmıştır. bu şarkıyı halen pek çok kişi, daha sonra coverlayacak olan feist'e ait sanmaktadır.

    sene 1981: grup living eyes albümünü yapar. bu sefer beklenen başarı gelmez. grup üyeleri solo çalışmalara başlar, arada şarkılar yazıp dönemin ünlü şarkıcılarına vermektedirler. kendi yazıp verdikleri şarkılardan bile bir kaç listebaşı şarkı çıkartmayı başarabilmişlerdir.

    sene 1987: grup tekrar biraradadır ve esp albümünü yapar. göğüs bağır kapanmış, grup daha efendi bir hal almıştır. albüm pek parlak olmasa da, albüme ismini veren şarkı güzel, you win again ise harikadır.

    sene 1988: gibb'lerin küçük kardeşi andy gibb, 30 yaşındayken hayata gözlerini yumar.

    sene 1989: one albümü piyasaya sürülür. albüm kapağında gömlekli grup üyeleri vardır. albüm yine çok fazla ilgi görmez.ancak one ve wish you were here gibi kaydadeğer şarkılar içermektedir. grup artık sık sık andy'yi de anmaktadır. hatta bir konserde our love(don't throw it all away) i çalar ve "this one is for andy" diye girerler.

    sene 1991: grubun zayıf albümlerinden high civilization yayınlanır. yine de albümden çıkan single'lar dünyanın çeşitli ülkelerinde listelerde gözükmektedir.

    sene 1993: grup bu sefer de, cool tavırlı 90'lar popçusu imajını dener. bu imaj 70lerin ortasındaki o ışıltıyı geri getirmekten uzaktır. ancak pek çok nesil için bee gees üyelerinin de insan sesine sahip olduğunu göstermesi açısından önemli bi albümdür. evet, adamların sesi doğuştan kız gibi değildir, stayin' alive ı pazarlama gereği ince söylemişlerdir. above and beyond, heart like mine ve özellikle fallen angel, bu pop albümünün dikkat çeken, nispeten kalıcı şarkılarından olmuşlardır.

    sene 1997: grup, şaşadan uzak, sıradan bir albüm olan still waters'ı çıkartmıştır. arkasına sağlam prodüktörler alan ekip, iş yapan bir kaç single çıkartmış olsa da, ses getiren bir albüm çıkartılamamıştır.

    sene 2001: grubun açıkara en karizmatik şarkısı this is where i came in, aynı adı taşıyan albümle birlikte piyasaya sürülmüştür. bu muhteşem şarkıyla birlikte, yaptıkları son stüdyo albümünde, ilk dönemine dönmüş, ilk yaptıkları gibi şarkılar yapmış olan grup. başladıkları yere geri gelerek, müzikal yaşantılarına, en azından albüm kaydetmeye noktayı koymuşlardır.

    sene 2003: kardeşlerden maurice gibb, bağırsak düğümlenmesi sonucu hayatını kaybeder. bee gees dönemi sona erer, artık grubun üyeleri tek tük konserler vermektedir.

    sene 2008: grubun kuruluşundan itibaren yarım asır geride kalır. 40 yılın üzerinde müzik yapan topluluk, onlarca hite, 100'e yakın liste başarısına, 300'den fazla şarkıya imza atar. özellikle ilk dönemleriyle pek çok müzik aşığının, ve 180 milyonun üzerinde albüm satışı ile bir süre için tüm dünyanın sevgilisi olur.

    sene 2008: birisi çıkıp kendileri hakkında "dinlenesi tek şarkıları new york mining disaster olan grup" der.

    bize de yazmak düşer.
  • küçüktüm, ufacıktım, vokalistin sesini arı vızıltısına benzetiyordum. "bee" arı anlamına geldiği için ve hatta "gee" nin de ingilizcede "vızıltı" olduğunu zannettiğim için "bee gees" in "arı vızıldıyor" demek olduğunu ve ne güzel bir ad seçmiş olduklarını düşünmüştüm. bi kaç yıl sonra öğrenim ki meğersem "brother gibbs" in kısaltılmasıymış. ama arı vızıltısı daha çok uyardı. hayal kırıklığına uğramıştım :-(
  • müzik tarihinin en özel gruplarından biridir. en iyisi the beatles olabilir ama bee gees onlardan daha özeldir. bir beatles şarkısını herkes söyleyebilir ama bee gees şarkısını söyleyemezsiniz. stayin' alive'ı söyle; olmaz, yakışmaz. ama, misal, yesterday'i ben de söylerim. peki, barry gibb'in sesini hangi erkek çıkarabilecek da stayin' alive'ı söyleyebilecek! belki michael jordan. pardon, jackson.

    bunlar gibi 1979'ler ve 80'lerin ürettiği diğer özel gruplar ise fleetwood mac ve dire straits'tir. mark knopfler'in besteleyip seslendirdiği bir şarkıyı başka kim söyleyebilir? belki michael jordan...
  • vokalistini ince sesinden dolayi bayan zannettigim ama kendisini gorunce "boyle sakkalli adamdan boyle ses mi cikar" demekten kendimi alamadigim 70li yillarin populer muzik grubu
  • eski bee gees plaklarının arkasında söyle bir uyarı yazardı: "bu plak 33'lük olup lütfen pikaplarınızın devir ayarı ile oynamayınız"
  • bir de bu zatların 1976 tarihli you should be dancing adlı parçaları vardır ki, disko devriminin kilometre taşlarındandır.
  • maurice gibb ve robin gibb ikizdir. bu bilgi who wants to be a millionaire'de son soru olarak sorulmuştur.
  • ilk birkaç albümlerindeki psychedelic etkisi ister istemez the beatles ile karşılaştırılmalarına yol açmış olan grup. zaten '60'larda hele de ingiltere'den çıkan bir grup için aksi düşünülemezdi de. '70'lerin ortasındaki disco çılgınlığının en gözde gruplarından biri olana dek de grup yalnızca kimlik bunalımı değil, grup içi kavgalar da yaşamaya başlamış, hatta '60'ların sonunda başlayıp '70'lerin sonuna dek süren konsept albümler modasına uyarak çıkardıkları kocaman* odessa albümü döneminde robin gibb gruptan ayrıldığını açıklamıştı (bir sene sonra geri döndü neyse ki.). ayrıca yine bu albümden sonra orijinal müzisyen kadroları değişmeye başlamış, gitarist vince melouney yerini yavaştan grubu oluşturan üç kardeşten maurice'e* bırakmıştı. kısacası '60'lar gruba iyi gelmemiş, patlama yapamadan dağılmaya yüz tutmuş bir beatles karikatürü olmaktan çok da öteye gidememişlerdi. yine de every christian lion hearted man will show you'daki gregoryan korosu ile odessa albümüne ismini veren açılış parçası odessa city on the black sea'deki görkemli düzenleme ile kendilerince bir şeyler yapmaya çalıştıkları da açıktı. ayrıca yine bu dönemde henüz grupla özdeşleşen falsetto vokallerin de başlamadığını görüyoruz.

    grubun ufaktan kendini bulmaya başladığı albüm 1971 çıkışlı trafalgar albümü ve özellikle de how can you mend a broken heart single'ı ile olmuştur denebilir. ülkeleri birleşik krallık'ta pek bir ses getirmiş olmasa da grubun atlantik'in diğer ucundaki kitlesini resmen oluşturması ve söz konusu şarkı ile abd'de ilk kez liste başını görmesi bu dönemde olmuştur.

    bee gees'in bilinen ve sevilen özelliklerini edinmeye başlaması, arif mardin'in yapımcılığa gelmesi ile mr natural ve daha da önemlisi main course albümleri ile oluyor. grup bu dönemde barry gibb'in meşhur falsetto'su ve kanımca aşırı sıkıcı olan pop-rock şarkıları yerine koyup tüm dünyada bilindikleri misler gibi funk ve disco tarzlarını buluyorlar ve çoğumuzun bildiği büyük hitler de buradan hareketle '70'lerin ikinci yarısında geliyor. jive talkin''lerin, stayin' alive'ların, you should be dancing'lerin, too much heaven'ların, tragedy'lerin, love you inside out'ların havada uçuştuğu seneler bunlar. ve elbette ki hayvani satışıyla tüm zamanların en çok satan albümlerinden biri ve gelmiş geçmiş en çok satan film müziği albümü olan saturday night fever... (n'aber, the bodyguard?)

    '70'leri dünyanın en tepesinde kapattıktan sonra '80'lere barry gibb'in barbra streisand ile yaptığı guilty albümünün süksesi ile giren grup, yeni on senede yeni bir şeyler yapmak istiyor ve artık modasının geçmesi bir yana, resmen nefret nesnesi haline dönüşmüş (bkz: disco demolition night) disco'yu da geride bırakıyordu; ancak özellikle de saturday night fever'ın ardından bu türün üzerlerine hiç çıkmamacasına yapışması yüzünden dümeni '80'ler rock ve synthpop yönüne kırdıkları living eyes, e.s.p, one gibi albümleri yazık ki on sene öncesiyle karşılaştırılamayacak satışlarda kalıyordu. zaten kuruldukları günden beri yaşadıkları kimlik bunalımı malumdu, üzerine bir de özellikle de living eyes döneminde müzikleriyle ilgili girdikleri fikir ayrılıkları da tuz biber olmuştu. oysa bir şans verilse flesh and blood çatır çatır hit olabilecek potansiyelde bir şarkıydı örneğin. yine bu albümlerde barry gibb'in falsettosunu da geri plana attığını ve bana george michael'ı çok andıran bir tonda şarkı söylediğini görmek de olası.

    '90'larda ise işin iyice suyunu çıkararak high civilization ve size isn't everything gibi albümlerde new jack swing, europop falan deneyip yeni nesil genç dinleyiciyi yakalayamadıkları gibi sadık dinleyicilerinin radarından da iyice çıkıyorlar. zaten müziğine kendi renklerinden hiçbir şey katmadan bukalemun gibi her devre kayıtsız şartsız uyum sağlamaya çalışarak nereye dek, söz konusu türlerin enerji dolu, taş gibi genç temsilcileri varken hele de? nankörlük etmek istemem, şarkıları asla kötü değil, düzenlemeleri de cidden zamanın ruhunu yakalamış ama kimsenin onlardan böyle bir beklentisi yoktu, en azından öncelikli olarak. ayrıca bu gençlik aşısı sanılan yaklaşımın işe yaradığı tek bir duayen tanımadım daha şimdiye dek. en fazla botoks etkisi gösterebiliyor. yine de en azından bu durumu size isn't everything'de dengelemeye başlayıp ustalık dönemi işlerinin en iyisi denebilecek olan still waters'da yeniden kendi derilerine dönüyorlar neyse ki. zaten son dönem işleri arasında en başarılısı da bu.

    bee gees, orijinal kadrosuyla son konserini 2002 senesinde verdikten sonra önce 2003'te maurice'in kalp krizi nedeniyle aniden ölmesi ile sarsılıyor. robin ve barry bir süre yollarına ikili olarak devam etseler ve bu arada solo çalışmalarını sürdürseler de kasım 2011'de bu kez robin'in karaciğer kanseri nedeniyle yaşamını yitirmesi ile bee gees efsanesi tarihe karışmış oluyor. barry, gibb kardeşlerin geride kalan son üyesi ve solo çalışmalarının yanı sıra tabii ki grubun parçalarını da sık sık yad ediyor.

    tüm zamanların en başarılı gruplarından biri olan bee gees'i saygıyla anıyorum.
  • titrek sesli robin, cırlak sesli barry ve sade suya tirit maurice gibb kardeşler 1960larda soft rock yaparken, 1970lerde, bizim yerli filmlerdeki esas oğlan ile esas kızın ayrı, etraftaki uzun saçlı bıyıklı, gömleği göbek deliğine kadar açık oğlanlarla, saçları bantlı kızların apayrı telden çalan bir müziğin etkisindeymiş gibi, senkron tutturamadan dans ettikleri, disko müziği diye tabir edilen türün kralı oluyorlar. 200 milyondan fazla album satarak tüm zamanların en çok satan müzisyenleri ünvanına sahipler. andy henüz ortalarda yok zira grup kurulduğunda daha kendileri doğmamış.

    sanıldığının aksine grubun adı brothers gibb’ten gelmiyor. çağrıldıkları bir radio programında bill goode (bg) tarafından, dede bill korkut gates (bg) derler namlı bir dj ile tanıştırılıyorlar. o da boy boylayıp soy soylayıp bu yiğitlerin adı benim adımla senin adının baş harflerinden oluşsun ve bee gees olsun diyor. de git allasen ya…

    az gidiyorlar uz gidiyorlar dere tepe düz gidiyorlar. metafor sanılmasın. avustralya’ya kadar bi gidip geri geliyorlar ve derken benim janis joplin ve joecocker’dan dinleyip sevdiğim ve nina simone’dan tom jones’a daha bir çok sanatçı tarafından coverlanan “to love somebody” ile listelerde tırmanışa geçiyorlar. hemen ardından robin’in yazıp söylediği ve benim bir bee gees şarkısı olduğunu faith no more konserinde öğrendiğim “i started a joke” geliyor. e tabii başarı çekişmeleri ve kardeş kavgasını da beraberinde getiriyor. titrek gibb, cırlak gibb’e "seni grup içinde daha çok kayırıyorlar, hep senin şarkılarını söylüyoruz, yeter artık bu grubun abisi benim" diyerek kardeşler birliğini terk ediyor. cırlak ile sade suya tirit gibb yola birlikte devam ediyorlar. ama işte kan kanı çekiyor. atsan atılmaz satsan satılmaz. “how can you mend a broken heart”ın cevabını buluyorlar ve 1970lerde aile birliği yeniden sağlanıyor. bu şarkı, al green coverıyla “good will hunting” ve “nothing hill”ın soundtrackında yer aldı. hatta “sex and the city”nin film versiyonunda da kullanıldı.

    yazının başından beri cırlak barry diyorum ama adama böyle falsetto atıp cırlamasını tavsiye eden muhterem arif mardin’in ta kendisi. 1970lerle birlikte rock’tan r&b ve diskoya kayan tarzları eski hayranlarını üzse de, müzik eleştirmenleri bee gees hiç bu kadar rock and roll olmamıştı der.

    1977’de disko müziğin popülaritesine tavan yaptıran ve kulaklarımızda “ha ha ha ha steyin elayv siteyin elayv ha ha ha ha siteyin elaaaaaa ..aaaaaa.aaaaaayv” cınlamasının yer ettiği “saturday night fever” gelir. aslında film çekilirken bee gees’in adı bile yoktur ortada. john travolta, provalarda stevie wonder ve boz scaggs’in şarkıları ile dans ettiğini söyler. boz scaggs’ın plak şirketi biz bir başka filmin müziklerini yapacağız diye sırra kadem basınca iş bizim biraderlerin kucağına düşer. filmin nerdeyse bütün şarkıları iki gün içinde yazılır. “stayin’ alive”, “how deep is your love”, “night fever”, “jive talkin’” ile filmin soundtrackı bütün zamanların en çok satan film müzikleri albümü olurken, biraderler için de bir dönüm noktası oluşturur. barry gibb üst üste 4 tane hit şarkı çıkararak john lennon ve paul mccartney’in rekorunu da kırmış olur.

    80 ve 90larda dionne warwick, dolly parton, barbara streisand ve diana ross için şarkı yapıyorlar. barbara için barry tarafından bestelenen “woman in love”ı ortaokul yıllarından kalan reklam cıngılından hatırlıyorum. sabun muydu, deodorant mıydı, şampuan mıydı neydi bilemedim şimdi. şarkıyı, sözlerini uydurarak kumrular'dan güven park’a kadar yürürken söylerdik.

    ölüp gidecek andy’i şimdiye kdar bir kez andık ama adam kendi kendine solo takılmış napayım. tam gruba alıp arkayı dörtleyeceklerken de 30 yaşında uyuşturucu ve alkola bağlı olarak kalp büyümesinden gitmiş. yaş 50ye dayanınca diğerlerinde de romatizmaydı, fıtıktı, lumbagoydu başlıyor. barry sırt ağrısı ve artritten muzdariptir ki, bu hastalık aklıma hep “east of eden”daki caleb ve aaron’un oruspi anneleri cathy’nin artritten eğilip bükülmüş elini getirir aklıma. jane seymour oynamıştı. yaprak özdemiroğlu da bu kadına çok benzer. en azından şehla bakan gözleri ile lepiska saçları benziyor. konuyu dağıtmayalım maurice’in de alkole banılmış hücreleri iflas eder ve kalpten allah’ın ipine asılır gider.

    kardeşler hala yola devam ediyorlar. hem beraber hem solo şarkılar söylüyorlar.
  • bu amcamlar milli vanilli'nin öncüleridir kanımca.
    o incecik seslerin o bağrı açık ve yanık sakallı filan adamlardan çıktığına, çıkabildiğine inandığınızı söylemeyeceksiniz herhalde.
hesabın var mı? giriş yap