• (bkz: the kinks)
  • the kinks'in 1964 ağustosu'nda itina ile kaydettiği, 2 ekim 1964 yılında piyasaya sürülen debut albümü. abd'de you really got me ismiyle ve daha farklı bir parça listesiyle piyasaya sürülmüştür. grubun erken dönemini yansıtması açısından hayatî öneme sahip olmakla beraber; aynı zamanda garage rock ve protopunk gibi janrların kanımca ilk örneklerinden biri ve başlıcası olarak kabul görmektedir. (elbette ki the kingsmen'i göz ardı etmeden konuşmak lazım, bahsi geçen janrlar konusunda.) the kinks de; bu albümden başlayarak, özellikle ilk 10 yıllık yolculuğunda -günümüzde hakkı teslim edilmemiş olsa da- öncü konumunda kabul görmüş, görmesi gereken bir grup olmuştur.

    1964 senesi, önemli senelerden biri; popüler müzik açısından. (gerçi 60'lar ulan; her senesinden band fışkırıyor, önemsiz sene mi var?!) benzer türde müzik yapan, kıyısından köşesinden kesişen üç tane mihenktaşı grubun doğduğu sene, 3 harika debut, 3 harika band: the kinks - kinks, the yardbirds - five live yardbirds ve the rolling stones - the rolling stones. buna the animals - the animals'ı da eklersek b.k yemiş olmayız sanırım. temel olarak blues etkileşimi tamamen hissedilmekle beraber, kinks albümünü ait olduğu seneye uygun şekilde değerlendirmek için bu örnekleri vermek istedim esasen, niyetim bu.

    evet, garage rock ve protopunk ''öncülerinden'' gördüğümüz ve kabul ettiğimiz bu albüm, herhangi bir türün ilk örneği kabul edilen pek çok eser gibi rafine bir örnek değil, ve ait olduğu türün kökenlerini ve milâdını görmek açısından da önem arz etmekte. yoksa mesela, five live yardbirds veya the rolling stones'un garage rock veya protopunk albümü olduğunu söyleyemeyiz, fakat muazzam bir etkileşimden bahsedebiliriz pekala. aynısı the animals için de geçerli zaten, bahsetmeye gerek bile yok. maksat, bunun bir nesil ve toplumsal kültür meselesi olduğunu belirtmeye çalışmak, bunun için de 1964 senesi ve sonrası epeyce önemli; british invasion hususu ile beraber. (1965 senesi için the who'yu, 1966 senesi için de the small faces'i burada anmazsak fena olur bu noktada, iç rahat etmez.)

    abd kaynaklı r&b, blues ve rock'n roll ''saldırı''sına uğrayan birleşik krallık'ın verdiği cevap aslında aranması gereken; zira bugün bahsettiğimiz türler ve yan dalları, kendisini büyük oranda bu etkileşim ve alışverişe borçlu. yaklaşık 10 yıl süren r&b, rock'n roll etkisi; etkileşimin artmasına bağlı olarak yaygınlaşan blues ve en önemlisi bunların oluşturduğu birikim ve bu birikime verilen ''brit'' cevap, neredeyse 60'lar ve 70'ler hatta, bu cevabın verdiği muazzam etkiyle geçti. bu biçimler birbiri içine girdi, girift bir yapı kazandı; yer yer değiştirildi, evrildi, bu da pek çok ''öncü'' ismin doğmasına sebep oldu, kanımca mesele budur. (the beatles'ın britanya'da kraliyet nişanıyla ''onurlandırılması''(?) mesela, olaya millî ve toplumsal bir gözle bakıldığını, abd'ye cevap verme çabasının ödüllendirilmesini gösteren bir olaydır. british invasion tâbirinin de biraz bu hissiyât koktuğunu söylemeden geçemeyeceğim, aynı şey 90'lardaki çaba için de geçerli.) popüler müziğin köklerinin de bu alışverişten, bu ''öncü'' isimlerden epeyce beslendiğini söylemek gerek, yoksa mesela sürekli rock'n roll'a vurgu yapan hard rock veya heavy metal gruplarının neye ve neden böyle bir çaba içerisinde olduğunu anlayamayız, ya da the beatles'ın rock'n roll'dan daha fazla r&b ve motown'dan etkilendiğini de. ya da eric clapton'ın muddy waters veya lead belly veya robert johnson veya bo diddley ile kurduğu ilişkiyi, cream'i veya led zeppelin'i de anlayamayız. bu bir süreç meselesidir ve bileşeni de çoktur; sonuçları da pek çok türle ve formla şekillenmiştir. sayısız örnek mevcut, o yıllara ait tüm grupları tek tek değerlendirmek de aynı şekilde bu ''üretken'' ortam içerisinde çok zor, değişim çok hızlı.

    ortalığı daha fazla bulandırmadan, bu albümü bu hassasiyetle tartmamız gerektiğini belirtmek isterim.

    parça listesi şu şekildedir:

    a yüzü:

    1. beautiful delilah
    2. so mystifying
    3. just can't go to sleep
    4. long tall shorty
    5. i took my babe home
    6. i'm a lover not a fighter
    7. you really got me

    b yüzü:

    1. cadillac
    2. bald headed woman
    3. revenge
    4. too much monkey business
    5. i've been driving on bald mountain
    6. stop your sobbing
    7. got love if you want it

    albümdeki ray davies besteleri : so mystifying, just can't go to sleep, i took my babe home, you really got me* ve stop your sobbing.

    coverlanan parçalara ve bu bestelere ayırdına vararak yaklaşmak, küçük bir nitelik incelemesi yapmak ve karşılaştırmalı şekilde hareket etmek dahi epeyce sancılı bir iş; fakat yukarıda sözünü ettiğim ''alışveriş''i anlayabilmek ve örneklendirebilmek açısından da önemli.

    işte başlıyoruz:

    ilk parça, 1958 tarihli pek tanınmayan bir chuck berry klasiği: beautiful delilah. r&b ve daha önemlisi rock'n roll kokan, hit olmamış bir parça; the kinks kalibresinde bir cover, orijinaline göre daha hızlandırılmış ve itina ile modlaştırılmış. dave'in çiğ vokaliyle, the kinks ''özensizliğiyle'' bu parçayla tanıştı milyonlar, uyandırayım.

    so mystifying ve just can't go to sleep'te dave, vokali ray'e devrediyor; zira bunlar ray davies besteleri. albümde, dave davies vokalli hiçbir ray davies yani the kinks bestesi yok, ilginç. iki şarkı da çıtayı epeyce yükseğe çekmekte, olağanüstü. just can't go to sleep'i alıp the who sings my generation'a koy, sırıtmayacaktır eminim. şarkının sonundaki alkışlar, i want to hold your hand'i hatırlatıyor insana, sırıtıyoruz.

    long tall shorty, herb abramson ve don covay imzalı bir beste; başarılı sayılabilecek bir mod r&b şarkısı, fazlası sayılmaz. (ilginç nokta, bestecilerden don covay, pek önemli bir isim olmasa da, the rolling stones'un etkilendiği isimler arasında yer alır. the rolling stones, out of our heads albümünde bu adamın mercy mercy'sini coverlamıştır. ilginç değil mi?)
    şarkının tarihi ise çoook ilginç: don covay, atlantic records ile anlaşması olan bir müzisyendir. bestelerini yorumlamaz, plak şirketi adına çalışır o dönem için. tahminim o ki, atlantic records'un ahmet ertegün ile beraber kurucusu-yöneticisi olan herb abramson ile bu besteyi yaparlar; 1964 senesinde büyük sükse yapmış olan hi-heel sneakers isimli blues klasiğinin-singleının sahibi tommy tucker'a verirler, sıradaki single olması için. şarkı başarılı olamaz, fakat hi-heel sneakers'ın britanya'da yarattığı ''hit'' etkiden ötürü pye records tommy tucker şarkılarını-singlelarını yayımlar; long tall shorty de bunlardan biri olur. bu kimsenin bilmediği r&b şarkısı -ki, mod r&b şarkısı diyorlar buna- pye records'un the kinks'in de plak şirketi olmasından mütevellit the kinks tarafından mızıka eklemesi yapılarak mod çizgisine bağlı kalınarak yorumlanmıştır, albüme de konmuştur. (adını bu şarkıdan alan bir de bir mod revival grubu mevcutmuş ayrıca, eminim ki şarkıyı bir r&b eseri değil de, bir the kinks bestesi sanıyorlardı; ahah. zaten pek de tutunamamışlar, tühtüh.)

    sıradaki parça, i took my babe home; armonika riffleriyle kavrulan bir parça, blues ve r&b kokan hareketli bir ray davies bestesi.

    albümün en iyilerinden birine geliyoruz şimdi, ''cayır cayır'' yanan bir parça, bir swamp blues güzelliği; j. d. jay miller isimli bir cajun ozanına ait şahane bir eser: i'm a lover not a fighter. (çok aradıysam da, bu parçanın orijinal kaydına erişemedim; bulduğum da lazy lester tarafından 1958 senesinde rockabilly tarzında coverlanmış güzel bir formu oldu. şarkının gerçek bestekârını öğrenene kadar da ismini i'm a lover not a father zannetmekteydim, zira bâriz şekilde böyle telâffuz edilmekte idi ''fighter'' kısmı. fakat jay miller'ın bir cajun ozanı olduğunu duyunca, şarkıda yapılmak istenenin esasen aslına sadık kalmayı amaçlayan bir ''fransız aksanı'' olduğunu keşfettim! the kinks'in bu şahane eğlencesi karşısında bize düşen bu eğlenceye ortak olmaktır, değil mi?* sadece eğlence değil tabii, bu kayıttaki 12 telli gitarı jimmy page'in çaldığını öğrendiğimde yaşadığım şoku tarif edemem. yukarıda the yardbirds'ü anmamızın sebebi de bu aslında; bu isimler benzer jenerasyonun çok çok farklı segmentlerine düşen, popüler müziğin geçirdiği evrilmeyi ve dönemdeki çeşitliliğini anlamamız açısından çok önemli. geçmişe dayalı incelemeler, ortak çalışmalar da pekala önemli. söz gelim jimmy page kinks'te konuk müzisyen değil de, karar alınıp kalıcı müzisyen olsaydı, led zeppelin'i belki de hiç duymayacak, page'i bir blues veya hard rock efsanesi olarak değil, bir mod veya protopunk öncüsü olarak anacaktık. bu da o dönemde janrların ne kadar iç içe, ne kadar ''daha az belirgin'' olduğunu göstermesi açısından çok önemli. bu noktadan yola çıkınca, yukarıda söylediğim soruları biraz daha netleştirebiliyoruz en azından.

    ve ve ve , kanımca 60'lı yılların en önemli 5 parçasından birine, ileriki 20 yıla damgasını vuracak koskoca bir türe herşeyiyle ''öncü'' olan kilometre taşı bir parçaya geliyoruz a yüzünün kapanışında, hız kesmeden, olabildiğine muzırca: you really got me. sadece 60'ların değil, popüler müzik tarihinin en önemli parçalarından birisi bu; herşeyiyle geleceğe imzasını atan bir başyapıt. müzik dünyasının ilk power chord kullanımı bu parçaya ait, aynı zamanda ilk punk, heavy metal ve hard rock parçası unvanına sahip kendileri. (burada parçanın esin kaynağı louie louie, the kingsmen ile meşhuur olmuş olanı elbette, bunu da belirtmeden geçmeyelim. haa bi de, parçadaki lead gitarı jimmy page'in; piyanoyu ise jon lord'un çaldığına dair süpppersonik bir iddia ve bitmek bilmeyen bir geyik var ki, o da bambaşka bir yazının konusu olmalı. -fikri bile tüy dikiyor, orası ayrı.-) ray davies, parçayı aynı zamanda leadbelly ve big bill broonzy'den de esinlenerek bestelediğini söylüyor; bize de ''oha!'' diyip blues power önünde düğme iliklemek düşüyor.

    b yüzündeyiz:

    cadillac, bo diddley imzalı bir başka klasiğimiz albümde. mod-garage dokuyu, prodüksiyon kısmının parlaklığını azaltarak ekliyoruz şarkıya: yine mızıka ve the rolling stones albümündeki route 66'i hatırlatan bir yorum. başarılı, özgün; gitar rifflerini dinleyin, dinletin.

    sıradaki parçamız hınzır bir güzellik, başlıyoruz ve şarkıya katılan akustik gitar ve piyanoya kulak kabartıyoruz: ''britpop lan bu?! '' tepkimiz tam olarak böyle olmalı kesinlikle, çünkü mükemmel bir parçadayız. evet, bald headed woman'dayız. şarkıdaki gibi çırpmamız lazım ellerimizi, bir benzerini supersonic'te duymuştum sanırım bu çırpmaların. böyle devam. güzel şeysin mod.

    bestecimiz shel talmy; işte kanımca bu adama çok şey borçluyuz. bu adama modluk çok şey borçlu, biraz abartırsak; bu adam mod kavramının bizzat kendisi bile olabilir. nasıl mı? bu şahane prodüktörün yapımcılığını üstlendiği bazı albümleri söylüyorum, sonrasında susuyorum: the kinks, kinda kinks, face to face, my generation*. eklemesem olmaz, bazı aranjmanlar da yapmış kendisi: you really got me, my generation ve friday on my mind. the kinks'ten büyülenen pete townshend'in bu adama kendilerine de prodüktörlük yapsın diye ikna amaçlı telefondan i can't explain'i dinlettiğini de söyleyelim; hülâsâ bu adam ''dev'' birisi, bunu bilir bunu söylerim. bald headed woman, the who tarafından da coverlanmıştır, kendisine i can't explain'in b yüzünde ulaşabilirsiniz. (burada yine bir iddia var, jimmy page'in bald headed woman'ın hem the kinks, hem de the who kayıtlarında 12 telli gitar çaldığına dair. müzisyenlerde jimmy page adına rastlanılmıyor, ancak ortada bir gerçek var: jimmy page; garage rock, protopunk ve modluk döneminin ortaya çıktığı zaman, tüm bu türlerin içerisinde yer almış bir müzisyen. ve bu türlerden sanıldığı kadar uzak değil. tüm bu türler; esasen blues, r&b, rock'n roll üzerinde farklı biçimde ölçeklenmiş, çok çok farklı yorumlanmış, blues rock olmuş, punk'a uzanan yolu açmış, hard rock olmuş. bu nokta soru işaretlerimizi gideriyor; nitekim jimmy page daha ''blues'' kokan the yardbirds'ün yolunu tutuyor.

    sıradaki şarkı: revenge. yine bir ray davies bestesi; larry page ve ray davies adına kreditlenmiş bir enstrümantal parça. albümün geneli gibi, şahane; açılıştaki hard rock havasına dikkat, evet; you really got me ilk şarkıysa, bu şarkı onun ikinci derece akrabası sayılmalı. on numara.

    too much monkey business'dayız. bu şarkı bir halı olsa, bu halının üstüne tüm 60'lar sanatçılarını toplayabiliriz sanırım: the yardbirds'den tutun, the beatles'a kadar. the kinks de bu rock'n roll ana akımından nasibini aldı elbet, tıpkı diğerleri gibi. şahsım adına o kadar çok too much monkey business dinledim ki bu sebeple, artık bu şarkı üzerine yorum yapma kapasitem kalmadı. kendimi tükettim. şarkının bizzat kendisi ''monkey business'' oldu bana, hissizleştim. o sebeple burayı pas geçiyorum, güzel coverlamışlardır heralde diyerek.

    yine bir shel talmy bestesindeyiz: i've been driving on bald mountain. bu amcaya bi kutu saç dökülmesini önleyici besleyici şampuanla ziyarete gitmeyi düşünmekteyim. genele göre ''düşük'' bir şarkı, ama yine de güzel. başka bir gruba çıkış parçası bile olabilirdi, ama bu albüm için sadece ve sadece bir ''eh!'' alabilir. 12 telli gitardaki isim yine jimmy page.

    stop your sobbing'de sıra; çıtayı yeniden bir ray davies bestesi ile yükseltmekten gururluyum. şahane bir parça, insana kesinlikle ''bu şarkı my generation 'da da olabilirdi.'' dedirtiyor. vokaliyle, geri vokaliyle, gitarıyla dört dörtlük bir the kinks parçası. pete townshend bu şarkıdan etkilenmiştir diye düşünüyorum; the who bu adamlara çok şey borçlu, benzer müziği yapmalarından kaynaklanan bir bağ olmakla beraber aralarında, bu albümün pek çok müzisyene de hem ilham hem de cesaret verdiği kanaatindeyim. the who da bence bu isimlerden biri ve başlıcası.

    albümü sonlandırıyoruz yavaş yavaş, son parçadayız: got love if you want it. bestecimiz yine bir blues kahramanı, i'm a lover not a fighter'ın bestecisi jay miller'dan ismini alan bir isim: slim harpo. (ve yine, slim harpo parçalarını coverlayan isimler hayalî bir masada toplayacak olursak, -hayır, hayır; sandalyelere oturtacağız adamları bu sefer, halı konseptinden sıyrılmak ve dikkati toplamak için masa dedim- masada 32 kral 62 cumhurbaşkanı var ütopyası bu sefer doğru olur yemin ediyorum. zira mesela ilk pink floyd kayıtlarından birisi olan i'm a king bee bu adama ait. -tabii syd barrett modifiye etmiştir bayağı- yukarıda 1964 atfını yaptığım 3 gruptan birisi olan the rolling stones da, the rolling stones albümünde coverlamıştır bu parçayı. yine bu adamın i'm the face'i, the who tarafından henüz yumurta iken coverlanmıştır.(bkz: #7402793)) got love if you want it, five live yardbirds'te de the yardbirds tarafından coverlanmış, yıl yine 1964; dikkat ederseniz. şarkının hem the kinks hem de the yardbirds yorumu şaşırtıcı derecede güzel ve başarılı. ve yine 1964 senesinde; the high numbers, yani nâm-ı diğer the who, got love if you want it'i aynen kopyalayıp üzerine söz yazar sadece, ve single olarak da yayımlar: i'm the face.

    böylelikle albümü nihayete erdiriyoruz, kendisi kafamızda çalmaya devam edebilir, yan etkisidir; olacak o kadar.

    işte böyle. bu albüm, en yukarıda sorgulamaya çalıştığım temel problemlerin niteliği bakımından önemli bir örnekti sadece, ne soruların sebebi; ne de cevabıydı. janrların ve popüler müzik diye etiketlediğimiz alanın sancılı-çeşitli ve toplumsal yönlerinin de olduğunu gösteren, kümülatif bir birikim sonucu olduğunu görmemizi sağlayacak olan basit bir örnek.

    yoksa kinks albümü için sadece bir türün öncüsüdür, deyip geçmek zorunda kalırdık. oysa bu albüm, 1960'lardaki diğer pek çok albüm gibi, adı geçen pek çok ada müzisyeninin ortaya koyduğu eserler gibi, pek çok türden beslenen ve pek çok türü yansıtan bir tuval gibidir; ne sadece protopunk deyip geçebiliriz, ne de başka yaftalar kullanabiliriz bu albüm için. döneminde iz bırakmamış olsa da bu albümler, şimdi baktığımızda, janrların girift ve kompleks olduğu o dönem için çok çok ''harika olmuş'' eserler, dönemin çeşitliliğinin emareleri, british invasion ifadesinin sadece bir tarafı. karşılaştırmalı şekilde incelenmesi gereken çok örnek var bu sebeple, popüler müzik denen nanenin kökenlerini ve beslendiği kaynakları anlayabilmek için. sayısız da olasılık var çıkarımlarımız için.

    özetle, 1960'ların en ''güzel'' demeyeceğim ama, kesinlikle en ''dopdolu'' albümlerinden birisidir kinks, tıpkı döneminin pek çok başyapıtı gibi.
  • son zamanlardaki dinlediğim en güzel şarkıyı yapan grup.

    [http://www.youtube.com/watch?v=bfkyot5gezo p://www.youtube.com/watch?v=bfkyot5gezo]

    ı won't take all that they hand me down
    make out a smile, though ı wear a frown
    and ı'm not gonna take it all lying down
    'cause once ı get started, ı go to town

    'cause ı'm not like everybody else
    ı'm not like everybody else
    ı'm not like everybody else
    ı'm not like everybody else

    and ı don't want to ball about like everybody else
    and ı don't want to live my life like everybody else
    and ı won't say that ı feel fine like everybody else
    'cause ı'm not like everybody else
    ı'm not like everybody else

    but darling, you know that ı love you true
    do anything that you want me to
    confess all my sins like you want me to
    there's one thing that ı will say to you

    ı'm not like everybody else
    ı'm not like everybody else
    ı'm not like everybody else
    ı'm not like everybody else

    and ı don't want to ball about like everybody else
    and ı don't want to live my life like everybody else
    and ı won't say that ı feel fine like everybody else
    'cause ı'm not like everybody else
    ı'm not like everybody else

    like everybody else
    like everybody else
    like everybody else
    like everybody else

    ıf you all want me to settle down
    then slow up and stop all my running 'round
    do everything like you want me to
    there's one thing that ı will say to you

    ı'm not like everybody else
    ı'm not like everybody else
    ı'm not like everybody else
    ı'm not like everybody else

    and ı don't want to ball about like everybody else
    and ı don't want to live my life like everybody else
    and ı don't want to stay fine like everybody else
    'cause ı'm not like everybody else
    ı'm not like everybody else

    like everybody else
    (like everybody else)
    like everybody else
    (like everybody else)

    like everybody else
    (like everybody else)
    like everybody else
hesabın var mı? giriş yap