hesabın var mı? giriş yap

  • hoşlanılan kişi illa ki farkındadır bunun. iddia ediyorum öyledir. bunu yapan adamın yaptığı şey şudur: "a noktasına bakıyormuş gibi yaparken b noktasına bakmak". şöyle ki:

    hoşlanan adam hocaya bakıyor gibi görünmeye çalışır. tahtaya bakar... masaya bakar... ama gözünün ucuyla hep "o"na bakmaktadır. gözleri tahtaya bakarken kafası "o"na dönüktür. kafası tahtaya dönükken göz ucuyla "o"nu izler... ikisinden biri yani. (ama illa ki bakar.)

    hoşlanılan kişi eşek değilse bunu görür, anlar, daha da olmadı, hisseder: "yav sanki şu dersi dinleyen çocuk bana mı bakıyor ne? boynu pek bir garip kasılmış..." gibi. ve genellikle -hayatında biri yoksa- merak etmeye başlar: "evet yahu, resmen göz ucuyla beni kesiyor bu. kimmiş ki?". ardından ilgilenmeye başlar: "hmm, gri giymiş bugün, hoş olmuş aslında". sonra takip etmeye başlar: "allah allah, derse gelmedi bugün..."

    sonra karşılıklı çaktırmamaya çalışarak birbirini kesen bir çift olurlar. müstahaktır ikisine de. herkesle can ciğer kuzu sarmasıyken bir sürü ortak arkadaşları varken, boş koridorda birbirleriyle karşılaşınca konuşmaktan öyle korkarlar ki, nefeslerini duyabilirsiniz. milisaniyelik gözgöze gelmeler yaşarlar. herşey o kadar ortadadır ki...

    işin kötü tarafı, bazen hiç açılmazlar birbirlerine: "bunca zaman hoşlanıyor olsa bir selam verirdi, ben yanlış anladım demek ki" derler. ama içinde bir merak kalır hep: "acaba?.."

    of, bu ne böyle ya, konuşun kurtulun, karşılıklı delirtmeyin birbirinizi.

  • 26.02.2017 cumartesi sabahı 05:30 da istanbuldan ankara’ya eşim, oğlum,teyzem, annem ve anneannem ile yaptığımız araç yolculuğunda saat 07:00 civarı düzce yakınlarında berceste dinlenme tesislerinde konaklamaya karar verdik.

    sabah annem kahvaltı ettiği için ben oğlanı yediririm birşey yemeyeceğim dedi. teyzem ve eşim 1, ben de 2 tane tost yemek istediğimi söyledim ve 4 tane tost siparişi verdik.
    anneanneminde dişlerinden sorunu olduğu için “ben açık büfeden birşeyler alırım” dedi ve kendisine salatalık, beyaz peynir, çeri domates ve zeytin ezmesi aldı. kocaman tabak içinde 3-4 malzeme var (açık büfe fiyatı 27,5 tl). sorun değil sonuçta işletmenin biçtiği fiyat bu ve yemek istiyorsan ödeyeceksin. neyse masamıza geçtik tostlar geldi annennemde kahvaltısını aldı yemeye başladı.
    anneannem kendi çatalını aldı ama masaya 4 tane daha çatal geldi bir de 2 sepet ekmek getirdiler. önceleri anlam veremedik ama işletmenin ikramı falan sandık ve yemeklerimize devam ettik. o arada teyzem, anneanneme dedi ki ”anne ya peynir çok güzel duruyo alayım biraz” dedi ve masadaki 4 çataldan birini alarak peynir alıp yedi.

    aradan 1 dk geçmeden tipinden şef olduğu anlaşılan biri geldi elinde sipariş aldıkları cihazdan var ve masaya doğru bakıp bişeyler ekle çıkar yapmaya başladı. sonra bana gönderek “ne almıştınız?” dedi. bende başladım anlatmaya 4 tost var 2 si kaşarlı 2 si karışık 1 de açık büfe var” tamam dedi ve sonra ağzından o saçma kelimeler dökülmeye başladı.” efendim işletmemizin prosedür gereği açık büfe kahvaltı tek kişiliktir ve ortak yenilemez” bende dedim ki “zaten ortak yenmiyor sadece teyzem içinden çatalla peynirden aldı” “hayır alamaz dedi o kişiye aitir masadaki diğer kişilerle paylaşılamaz.” bundan sonrasını aşada konuşma şeklinde yazıyorum.

    şef : hayır alamaz, o kişiye aitir masadaki diğer kişilerle paylaşılamaz
    ben : bir dakka yanlış anlamadım dimi masaya 4 çatal getiriyorsun 2 sepet ekmek getiriyorsun ki zaten elimizi sürmüyoruz bir de özenipte içinden çatalın ucuyla da olsa peynir zeytin vs alamayız öyle mi?
    şef : evet efendim.
    ben : peki o zaman aynı arabada geldiğimiz anneannemin yediğinden canımız çekmesin diye başka masaya mı oturtalım yani?
    şef : onu bilemem o sizin kararınız.
    ben : arkadaşım ben bunun parasını verdim mi? evet verdim. sonuçta bunu kaç kişiyle yiyeceğim bana kalmış.
    şef : kahvaltı 1 kişiliktir ama eğer bir başkası da o tabaktan alırsa 27,5 tl de onun ödemesi gerekir.
    ben : dalga mı geçiyorsunuz!!!
    şef : lütfen sakin olun beyefendi.
    ben : bana sakin ol diyorsun, 1 kişi açık büfe yerken 4 çatal ve 2 sepet ekmek getiriyorsun içinden aldık diye herkese kahvaltı fiyatı yazarım diyorsun.
    şef : bakın beyefendi, buraya öyle kişiler geliyor ki 1 kişi açık büfe alıyor herkes ondan yiyor onu demek istiyorum.
    ben : önce bize bir bak nasıl tipler olduğumuza bak. 72 yaşında anneannem, teyzem,annem eşim ve oğlumla masada oturuyoruz ve 3 kişi 4 tane tost söylemiş yiyor,1 kişi hiç kahvaltı etmiyor çocuğa yemeğini yediriyor. açık büfe almış anneannemin tabağında sadece salatalık,zeytin domates ve birazda peynir var. maksadım kötü olsa tostları niye söyleyeyim. hadi onu geç açık büfeden 4 kişi 1 tabakta yiyecek olsa sadece salatalık vs koyar mı? sucuk salam pastırma ne varsa alıp o tabağı doldurmaz mıyım? bir de derim ki oğlum getir ordan 2-3 sepet ekmek mis gibi doyurmam mı karnımı?
    şef : haklısınız beyefendi ama işletme prosedürümüz böyle?
    ben : göster o zaman prosedürü utandır beni bende herkes için kahvaltı parası ödeyeyim?
    şef : girişte yazıyor efendim 1 kişilik kahvaltı 27,5 tl dir diye.
    ben : o doğru ama kimse kimseden özenemez tabağından birşey alamaz yazıyor mu?
    şef : kahvaltı 1 kişiliktir diye yazıyor işte.
    ben : şuan iyice saçmaladınız farkındasınız dimi. (masadaki herkese kalkın dedim bunlardan bişey olmaz laf anlamaz bunlar gidiyoruz)
    şef : siz bilirsiniz efendim.

    kasaya geldik şef de yanımda dedi ki 1 kahvaltı parası alın. bende dedim ki hayır sizin gibi firmanın bana yapacağı kıyağa ihtiyacım yok. 1 açık büfe, 2 kaşarlı,2 karışık tost,açık büfenin yanında verilen 1 çay hariç 4 tane de çay var. 53 tl ödedim. o arada 2 de garson yanımızda. garsonlara dönüp dedim ki bi düşünün ki 5 kişi yemeğe gittik 4 tanemiz tost yedi ahanda bu şef arkadaşta açık büfe yedi. garsona dönerek sende şef’în tabağındaki peynirden özendin çatalınla aldın olamaz mı dedi verdiği cevap daha da vahim “ olmaz efendim istanbulda bile böyle bir prosedür yok burada da olmaz dedi” bunun üzerine diyecek laf bulamadım gerçekten. tabii ki bu konuşma başladığından bu yana benim sesim yüksek şekilde konuştum ki tüm müşteriler duysun anlasın diye. çıkarken şef’e sizi şikayet edicem haberiniz olsun dedim ve verdiği tek cevap ”ismimi de vereyim onuda yazarsınız” oldu.
    siz siz olun yolculuk yaparken berceste denilen tesise asla ama asla girmeyin.

  • sınavın ilk dakikaları:

    şimdi diyelim ki bundan 50 aldım... yani bi kaç şey de geveledim yüz üzerinden 50 alırım herhalde... neyse şimdi bu midterm'ün ağırlığı yüzde 30 olsa, ödevleri birilerinden bulsam evirip çevirip patchwork çalışması yapıp versem, onlardan da yüzde 20 gelse... geçer miyim? geçerim ya...

    10-15 dakika arası:

    şimdi diyelim ki ben bundan 20 aldım... yani adımı yazdım, sabahın köründe kalktım geldim sınava, bunlara bile puan verilmesi lazım. hem boş kağıt vermiyorum ki canım, yazdım bi şeyler, aa... bu midterm'üm ağırlığı yüzde 30 değil de 25 olsa, ödebvlere özensem, misler gibi teslim etsem... geçer miyim? geçerim canım, artık daha neler!

    20-30 dakika arası:

    şimdi diyelim ki ben bundan 10 filan aldım... ödevleri de verdim, finaline de deliler gibi çalıştım. gitsem hocaya da ağlasam, "hocam midterm zamanı çok hastaydım, çok iyi geçmedi sınavım filan desem... geçirir mi? geçirir herhalde yav.

    30+ dakika - sınavı teslim ederken:

    kağıdı ilk veren kişi olmaktan da nefret ediyorum, şimdi salak asistan can sıkıntısından benim kağıdımı okuyup eğlenecek.uf boş kağıt verseydim bari, hiç değilse rezil olmazdım. şimdi ben bu sınavdan 0 alsam... aman be yaz okulunda açılmıyo mu bu ders!

  • meclis başkanı cemil çiçek'in milletvekillerine aylık 3000 tl fazla ödeme yapıldığını ortaya çıkaran sayıştay'a cevabı. evet sayın başkan eğer ortada bir haksız ödeme varsa tabii ki yedi ceddine borç çıkaracaksınız. çok uzun yıllardır imtiyazlı bir kitle mensubu olduğunuz için siz belki bilmezsiniz ama normal vatandaşa tam da bu uygulanıyor. diyelim babanız vefat etti ve devlete vergi borcu var. devlet bu borcu eşinden çocuklarından çatır çatır üstelik faizi ile alır. borçlu milletvekili olunca imtiyaz talebi neden? madem bu uygulamayı haksız buluyorsunuz bunu genel bir uygulama haline getirin ve tüm vatandaşlara uygulayın. kimse babasının, dedesinin borçlarını ödemek zorunda kalmasın ya da milletvekili de olsa kuzu gibi ödesin.

    http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/18959563.asp

  • başrollerinde müjde ar, macit koper, yılmaz zafer'in oynadığı 1986 yapımı fantezi/komedi türünde bir atıf yılmaz filmi olan ah belinda, konusu ile klasik yeşilçam filmlerinden oldukça farklı, oldukça sürrealist bir yapımdır. 86 yılında nasıl çekilmiş lan bu film dedim izleyince. adeta david lynch filmi!

    ilk bakışta filmin konusu şu şekildedir. serap bir tiyatro oyuncusudur. başarılarıyla kariyer basamaklarını beşer beşer çıkan serap, önce asiye nasıl kurtulur? oyunundaki asiye rolünü kapar. ardından kariyerinde bir ilk olacak teklifi alır: belinda şampuanlarının reklam filminde naciye rolünde oynamak. bu her ne kadar tiyatrocu ruhuna ters düşecek basit bir proje olsa da ünlü olma sevdası ve ödeyecekleri paranın güzel olması ağır basar, teklifi kabul eder.

    --- spoiler ---

    reklam filminin konusu ise şöyledir. naciye, iki çocuk annesi, bankacı bir kadındır ve hulusi bey ile evlidir. mutlu bir evlilikleri vardır. evinin geçimine katkıda bulunur, kocasını tatmin eder, çocuklarına iyi bakar, kısacası küçük bir orta gelirli ailenin olması gereken bütün özelliklere sahiptir. fakat bu mutluluğun sırrı naciye'nin aşırı uyumlu bir anne/eş olmasında değil, ne hikmetse belinda şampuanlarındadır. çünkü belinda şampuanını kullanana naciye'nin saçları adeta ipeksi bir görünüme kavuşur ve bütün aileyi etkiler, mutlu eder.

    böylelikle reklam filmi çekilmeye başlar. serap mayosunu giymiş, tam küvette belinda şampuanıyla yıkanırken (tabi bu arada ahh belinda ooaahh belinda gibi fantezilerinizi süsleyecek sesler çıkarır ekiptekiler) bir de ne görsün?! kast ekibinin yerinde yeller eser. kahramanımız serap varoş ötesi bir banyodadır. böylece hikaye başlar.

    serap ve naciye karakterleri aslında taban tabana zıt karakterlerdir. serap evli değildir, suat karakteriyle tutku dolu bir aşk yaşamaktadır. etilerde hoş bir çatı katında dairesi vardır. sabahları portakal suyuyla kahvaltı eder, ekmek kızartır falan. naciye ise eli işte, gözü de işte klasik bir ailenin klasik bir kadınıdır. serap spora gider, yediklerine dikkat eder, formda kalır. naciye ise tam bir kadın anamdır. e haliyle serap role bürünmekte acayip zorlanır. üstüne üstük suat gibi yakışıklı, karizmatik, kendinden bile kıskandığı bir adamla birlikteyken rol icabı eşi olduğu hulusi'den ölesiye tiksinir.

    role ısınamayan serap'ı acı bir sürpriz beklemektedir. bir gece aniden kendini varotik bir evde, reklam filmindeki rolünün gerçeğe dönüşmüş halinde bulur. adeta paralel evrene geçmiştir şampuanla yıkanırken. önce bir şok yaşar, durumu anlamaya çalışır, kendini anlatmaya çalışır, ben serap'ım der ama nafile. bir de çoklu kişilik bozukluğu sendromu teşhisi konur. kimseyi bir türlü ikna edemeyince naciyeymiş gibi davranmaya başlar ama bunu da beceremez. tasarruf konusunda hassas olan hulusi bey'i sürekli ışıkları açık bırakmasıyla irrite eder. sürekli makarna, çorba gibi karbonhidratla doyan eve 2 kilo bonfile alır. orta sınıf aile dedik, ne anlasın bonfileden! zaten hulusi bey bonfileyi de çocuklara ekmekle yedirmeye çalışır çabuk doysunlar diye. kocasını türlü bahanelerle salonda yatırır. sonra gider paralel evrende de tiyatrocu olmaya kalkar ama senin evin var ayol, ne provası gece gece?

    en sonunda naciye olmayı kabul eder. yemek tarifini verirken adeta yılların ev kadınıymış gibi verir. çocukları babaanne tarzında dungangaa şarkısıyla uyutur. kocasını artık salona göndermez, yanına yatırır. tam bu sırada da gerçeğe dönerler, cast ekibiyle olan reklam filmi çekimine. yani artık role büründüğü anda her şey gerçeğe döner. serap aslında paralel evrene gitmemiştir, sadece role bürünmüştür.
    --- spoiler ---

  • sınav kağıdı okuyorum. çocuklar 6.sinifta. elimden geldiğince kolay sordum. bir yerlerden puan verebilmek için. bir soruda çocukların türkçe kelimelerin karşılıklarını yazması gerekiyor. her sınıfta en az 10-15 kâğıt şu şekilde;
    anne: çocuklar annesinin adını yazmış (ayşe, fatma gibi)
    baba: aynı şekilde
    nerelisin: çankırı, niğde
    sayıları sordum. ilgilerini çeksin diye resimler var. bi ağaçta 5 elma mesela veya kardan adam elinde 8 rakamını tutuyor. yine çocukların yarıya yakını boşluklara kardan adam, elmalar yazmış. fakat koptugum cevap şu;
    öykü: ayaz
    tabi ben önce bağlantıyı kuramadim ama mesele şuymus.
    kiraz mevsimi diye bir dizi varmış, o dizide öykü adlı kızın sevgilisinin ismi ayaz imiş.
    bilemedim şimdi, öğretmeye nereden başlasam? önce okuduklarıni anlamayı öğretmek daha iyi sanki...
    edit: imla
    aciklama editi: bu okula bir kaç hafta önce geldim. siz mi öğretemediniz diye aklınıza gelebilir.
    debe edit'i: 4 yıldır bu öğrencilerle ugrasan, tek dileği onların hayatlarına dokunup, bir ümit ışığı yakmak, bir pencere açmak olan bir öğretmenin, yaşadıklarını dile getirdiği kitaba, lütfen bir göz atar mısınız?
    (bkz: ekmek arası ümitler)

  • kayseri'li gelir cumhurbaşkanı olur ülkeye hoop kayserinin iki takımı da ligde.aynı kayseri'li ile ters düşülür kayseri takımları birden dibe vurur.melih gökçek'in elinin en güçlü olduğu zamanda osmanlı spor avrupa kupalarına dahi katılabilecek bir başarı gösterir.dinozor binicisiyle yollar ayrılır osmanlı spor dibe vurur.konyalı başbakan gelir konya ligde tarihinin en iyi dönemini geçirir bu zaat görevi bırakır konya spor sert bir düşüş yaşar.şimdi ki cumhurbaşkanından da başakşehir tribünlerinin doldurulması talimatı geliyor.varın gerisini siz düşünün.futbol yalnızca futbol değildir.

    düzeltme: nabercanki hatırlattı bu furyanın ilk halkası da kasımpaşa.(malum şahıs)

  • arkadan bir erkek kişi sesi gelir,telefonla konusmaktadır
    -olum ben ankaradayım evet aptal aptal dolasıyorum sokaklarda.yok ya nerde hatun falan ayarlıycam dönerim bu aksam zaten bakmıyo bu ankara hatunları adamın yüzüne.
    o sırada istemsiz olarak sesin geldigi yere bakılır,aynı anda otobüsü kacırma ihtimali akla gelir ve hızlanılr.
    telefonla konusan erkek kişi
    -aha bak hatta önümdeki kacmaya basladı bile yok olum bu sehirde insanlar ciftlesmiyo galiba