hesabın var mı? giriş yap

  • sadece kara kuru bir olum hikayesi olmayan, zirve yaptigi donemde olumuyle osmanlinin sonunun basladigi sehzadedir, zira diger sehzadelere nisbeten babasini en fazla seven sayan hatta ibadet derecesinde itibar edendir, ornek alan ondan ogrenendir, babasini iran sahina satmiyacak kadar asil ve sadiktir adi guzel kendi guzeldir mustafanin, lakin olmustur artik agiziyla akcigerleri arasindaki borusu kesilmistir ne cevap vermeye mecali vardir ne de verecegi cevaplari inandirabilecegi merciiler, cok gectir artik.

    yatagin paylasildigi kisinin yalan yanlis, gercekle alakasi olmayan iftiralara kisiyi inandiricak kadar gozleri kor ettiginin tarihi belgesidir olumu. candan bir parca olmanin degerinin kucuklugunun gostergesidir hatta. baba baba ben yazmadim o mektuplari deseydi ne olacakti ki acaba; alternatif entrikalar bitmez di elbette hurremde.

    kendisini kurtarmaya geliyor diye dusundugu zal mahmut aga da ondan beklenmiyecek sekilde davranmistir mustafaya.

    sadece mustafa yi oldurmemistir suleyman, kendisinden sonra 2. selimin padisah olmasina sebebiyet vererek bir imparatorlugunda sonunu hazirlamistir aslinda, tirnaklarla kazinilarak gelinen yerleri, bir kalemde kumar masasina koyuvermisitir suleyman, kendi zayifligina yenik dusup asli olmayan savsatalara inanmistir, hurremin anlattiklarini dinlemis onun kurdugu hayale kendiside inanmistir. sadece hurrem hatrına canında bir parcayi koparmamistir ayni zamanda osmanliyida cokmeye mahkum etmistir. demek ki anildigi kadar da muhtesem degilmis suleyman sıradanmis hatta yoldan gecenler kadar.

  • uzun bir süredir gündemi meşgul eden oyuncu.

    ancak sözlükten debe entyleri üzerinden, bir de ınstagram'da reels videoları üzerinden bazı şeyler gördüm. yani kim haklı kim haksız bir şey diyemem. sadece bir şey dikkatimi çekti: amber kaltağı, johnny'ye dior sponsorluğu için "dior'un senle ne işi var? onlar tarzı olan bir firma, senin tarzın falan yok!" diyor. johnny depp'e diyor. elon musk'a, james franco'ya vermiş kadın diyor, tekrar ediyorum johnny depp'e diyor.

    ulan erkek halimle benim bile johnny'ye veresim geliyor, sen kim köpeksin de adama tarzın yok diyorsun kaltak!?

    tamam sakinim.

  • ekim 1929'da, istanbul'daki eski bir kütüphanenin tozlu, unutulmuş bir rafında, insanlık tarihini yeniden yazabilecek eski bir harita bulunur.

    1513 yılına tarihlenen bu harita atlantik okyanusu ile güney amerika, batı afrika ve avrupa kıyılarını gösteriyordur. piri reis adında bir türk donanması amirali imzalıdır.

    piri reis, harita üzerinde çizerlikle ilgili bir iddiada bulunmamıştır. bunun yerine, haritanın üzerine daha eski kaynaklara dayandığını kaydetmiştir. amiral, bazılarının kolomb'un haritaları olduğunu, diğerlerinin ise mö 400 yılına kadar uzandığını iddia eder.

    https://upload.wikimedia.org/…reis_world_map_01.jpg

    harita, kolomb'un 1492'de amerika'yı keşfetmek için kullandığı kayıp haritaların bilinen tek temsili olduğu için bilim adamları arasında büyük bir keşif olarak müjdelenir.

    ancak, eski bir abd donanması kaptanı arlington mallery'nin sarsıcı bir gözlem yaptığı 1950'lere kadar akademi dışında nispeten gizli kalır.

    mallery, haritanın alt kenarı boyunca güney amerika'nın çarpık kıyısı olduğu düşünülen şeyin antarktika kıyı şeridine dikkate değer bir benzerlik taşıdığını farkeder.

    yani ilk düşünülen haritanın güney amerika'nın doğu kıyılarını gösteren kısmının ceylan derisi parşömene sığdırabilmek için çarpıtılarak çizildiğidir. şöyle:
    https://upload.wikimedia.org/…ap_interpretation.jpg
    lâkin mallery'nin iddia ettiği, haritanın o kısmının antarktika'nın kıyı şeridini gösterdiğidir:
    https://upload.wikimedia.org/…aphic_projection).svg

    antarktika 1820'ye kadar resmen keşfedilmediğinden, mallery'nin gözlemi son derece tartışmalıdır. bu ilk haritayı çizen kıtayı nasıl bilebilirdi?

    mallery'nin iddiaları keene eyalet koleji'nden profesör charles hapgood'un ilgisini çeker. hapgood, yalnızca piri reis'in haritasını değil, aynı dönemdeki diğer haritaları da inceler ve sansasyonel olabilecek sonuçlara ulaşır.

    hapgood'a göre, bu haritalar sadece antarktika'yı değil, kıtanın kıyı şeridini de 6.000 yıldan daha uzun bir süre önce, bugün hala onu kaplayan geniş buz tabakası oluşmadan önceki haliyle gösteriyordur.

    hapgood haklıysa, uygarlığımızın tüm tarihi hatalıydı. antarktika'nın buzul altı topografyası, 1940'larda ve 50'lerde sismografik araştırmalar yapılana kadar bilinmiyordu.

    hapgood'un varabileceği tek bir sonuç vardı. bu eski denizciler, haritalarını buzullar oluşmadan —mö 4000'den önce yapmış olmalıydılar. tabi böyle bir olasılık tarihimiz için sarsıcı sonuçlar anlamına gelmektedir.

    mevcut bilgimiz, sonraki bin yılda gelişen ilk ileri denizcilik kültürüyle birlikte, ileri uygarlıkların m.ö. 3000 yıllarına kadar ortaya çıkmadığı şeklinde.

    ancak hapgood'un vardığı sonuçlar tarih kitaplarını yerle bir edecek cinstendir. eğer haklıysa, kayıp bir denizcilik uygarlığı düşünülenden binlerce yıl önce var olmalıydı.

    hapgood'un bulguları daha sonra böyle bir kayıp uygarlığın savunucuları tarafından benimsenir. yazar graham hancock, insan ırkının tarihimizdeki bu kayıp dönem hakkında hafıza kaybı yaşadığını savunarak, haritaları fingerprints of the gods (tanrıların parmak izleri) adlı kitabının merkezi yapar.

    peki bu gizemli haritalar, tarih öncesinde kayıp bir uygarlığın var olduğunu kanıtlıyor mu?

    destekleyen görüşler

    — piri reis haritası —

    1954'te abd donanması'nın harita yapım dairesi hidrografi ofisi, bir türk amiralden piri reis haritasının bir kopyasını alır. deniz haritacılığında dünyanın önde gelen otoritelerinden biri olarak türkler —evet kaynakta aynen böyle belirtmekte—, büronun gizemli haritaya biraz ışık tutabileceğini umuyordur.

    hidrografik ofiste eski haritalarda uzmanlaşmış emekli bir abd deniz kuvvetleri kaptanı olan arlington mallery de görevlendirilir. mallery'nin bulguları radikaldir. harita, antarktika'nın buzul altı kuzey kıyısını doğru bir şekilde gösteriyordur.

    hidrografik ofis de aynı fikirdedir. haritanın doğruluğu karşısında hayrete düşerler, hatta havadan inceleme yardımıyla derlenmiş olması gerektiğini söyleyecek kadar ileri giderler.

    bir devlet kurumunda haritacı olan m.i. walters, georgetown üniversitesi'ndeki bir radyo röportajında şöyle söyler: “bugün eski haritaları ve hidrografi ofisi'nin ürettiği yeni haritaları aldık ve göze çarpan zirvelerin ve dağların ölçümlerinin karşılaştırmalarını yaptık. ve bunların hayret verici bir şekilde uyumlu olduğu sonucuna vardık.”

    keene eyalet koleji'nde tarihçi ve coğrafyacı olan profesör charles hapgood, mallery'nin iddialarından büyülenir ve kendisi araştırmaya karar verir.

    hapgood, öğrencilerinin yardımıyla hemen aynı sonuca varır, ancak daha ileri gitmeden önce haritanın doğruluğu hakkında ikinci bir görüş almanın akıllıca olacağını düşünür. abd hava kuvvetleri'nin (usaf) haritacılık departmanına danışan profesör coşkulu bir onay alır.

    hapgood'a bir mektupla yanıt verirler. mektupta şöyle yazmaktadır: "haritanın alt kısmının kraliçe maud topraklarındaki prenses martha sahili'ni, antarktika ve palmer yarımadası'nı tasvir ettiği iddiası makul. bunun, haritanın en mantıklı ve büyük ihtimalle doğru yorumu olduğunu görüyoruz. haritanın alt kısmında gösterilen coğrafi detay, 1949'daki isveç-ingiliz antarktika keşif seferi sırasında buz örtüsünün tepesinde oluşturulan sismik profil ile çok dikkat çekici şekilde örtüşüyor."

    usaf şu sonuca varmıştır: "bu, kıyı şeridinin buz örtüsüyle kaplanmadan önce haritalandığını göstermektedir. bu bölgedeki buz örtüsü şu anda yaklaşık bir mil kalınlığındadır. bu haritadaki verilerin 1513 yılının coğrafi bilgileriyle nasıl oluşturulabildiği konusunda hiçbir fikrimiz yok."

    hapgood artık ikna olmuştur. piri reis haritası antarktika'nın buzul altı topografyasını gösteriyordur. ve bunun mümkün olmasının tek yolu, kıtanın üzerinde buz tabakası oluşmadan önce, yani 6.000 yıldan daha uzun bir süre önce sofistike bir kayıp uygarlık tarafından haritalandırılmış olmasıdır.

    profesör bulgularını 1966 yılında 'antik deniz krallarının haritaları' (maps of the ancient sea kings) adlı kitabında yayınlar. kitabın sonuçları ana akım bilim camiasında reddedilirken, eric von daniken ve graham hancock gibi tartışmalı alternatif tarih yazarları tarafından benimsenir.

    kitap, tezini daha da kanıtlamak için abd donanması ve arlington mallery'nin çalışmalarının çok ötesine geçmiştir. çünkü hapgood, bazıları piri reis'inkinden bile daha açıklanamaz olan daha fazla harita bulmuştur.

    — oronteus finaeus haritası —

    hapgood'un piri reis haritası üzerindeki çalışması bazı eleştirmenler tarafından sert şekilde eleştirilmişti. acaba hatası basitçe antarktika'yı yanlış tanımlamak mıydı? bu yüzden hapgood, piri reis'ten daha fazlasına ihtiyacı olduğunu farkeder ve daha fazla kanıt bulmaya koyulur.

    washington'daki kongre kütüphanesi'nde antarktika'nın tasvir edildiği ortaçağ haritalarını incelemek için haftalar harcar. o döneme ait haritaların varsayılan bir güney kıtasını göstermesi alışılmadık bir durum değildir, ancak bu tasvirler hayal gücünün eseridir.

    hapgood, haritalar'da sonunda gerçek olanı nasıl bulduğunu şöyle anlatmış: "sonra bir gün, bir sayfayı çevirdim ve donup kaldım. gözlerim 1531 yılında oronteus fineaus tarafından çizilen bir dünya haritasının güney yarımküre'sine takıldığında, burada gerçek antarktika'nın gerçek bir haritasını bulduğuma anında kanaat getirdim."

    harita budur: görsel

    piri reis haritasının aksine, oronteus fineaus antarktika kıtasının tamamını gösteriyordur. kara parçasının kıyı kesimlerinde dağların ve nehirlerin ince ayrıntıları görülebilir.

    mit'den dr. richard strachan, hapgood için haritayı inceler ve antarktika'nın kıyı bölgelerindeki buzul olmayan koşulları tasvir ettiği sonucuna varır. strachan'a göre bunlar, kıtanın buzul altı topografyasının modern sismik araştırma haritalarıyla yakından eşleşmektedir.

    piri reis gibi oronteus fineaus da haritasını çok daha eski kaynaklara dayandırmıştır. hapgood'a göre bunun tek anlamı, antik denizcilerin 6.000 yıldan daha uzun bir süre önce, kıyı buzla kaplı değilken haritasını çıkarmış olmaları gerektiğidir.

    bu, ana akım tarihin bize insanlığın bunu yapabilme yeteneğine sahip olduğunu söylediği tarihten çok öncesidir.

    — bauche haritası —

    hapgood'un belki de en şaşırtıcı keşfi, fransız haritacı phillipe bauche tarafından üretilen 1737 tarihli dünya haritasıdır.

    bauche'nin haritası, antarktika'nın iç kısımları da dahil olmak üzere tamamını buzun altında göründüğü gibi göstermesi bakımından eşsizdir. modern dünya, 1958'deki sismik araştırmalar kıtanın tüm buzul altı topografyasını haritalayana kadar bu başarıyı yakalayamamıştır.

    bauche haritasında özellikle kafa karıştırıcı olan şey ise, modern haritalarda bile bulunmayan özellikleri göstermesidir.

    bauche, kıtayı iki kara parçasına bölen buzsuz bir su yolu tasvir etmiştir. antarktika bugün hala tek bir kara parçası olarak gösterilse de, aslında büyük buz kütleleriyle ayrılmış daha küçük adalardan oluşan bir takımadadır.

    diğer anormal haritalarda olduğu gibi, bauche bunları çok daha eski kaynaklardan derlediğini not düşerek, sofistike harita yapma becerilerine sahip uzak bir kayıp uygarlık olasılığını bir kez daha ortaya koymuştur.

    bauche haritası: görsel

    ancak bauche haritası hapgood'un incelediği diğer haritaların hepsinden çok daha sorunludur. jeologlar bize antarktika'da milyonlarca yıldır, yani bırakın harita yapabilenleri, modern insanoğlunun varlığından bile önce hiçbir iç su yolunun bulunmadığını söylüyorlar.

    eğer bauche haritası gerçekten de buzsuz bir antarktika'yı tasvir ediyorsa, o zaman tarihimiz hakkında henüz mantıklı bir cevabımız olmayan rahatsız edici bir soru soruyor demektir.

    aksi görüşler

    antarktika'nın ortaçağ haritalarında görülmesi, tarih öncesinde kayıp bir uygarlığın varlığına dair cezbedici kanıtlar sunuyor fakat tüm bu tez haritalardaki antarktika tanımlamasına dayanmakta ki bu da tartışmalı bir konu. eğer piri reis haritasında ve diğerlerinde gösterilen kara kütleleri aslında antarktika değilse, o zaman tüm teori çöpe gidiyor.

    charles hapgood, erich von daniken ve graham hancock hayal güçlerine yenilmiş olabilirler mi?

    eleştirmenlere göre haritaların çoğunda antarktika'nın tasviri doğruluktan uzaktır ve piri reis ve oronteus fineaus haritalarında tasvir edilen kıta, gerçek antarktika ile sadece rastgele bir benzerlik taşımaktadır.

    haritalardaki benzerlik belki de tesadüfen beklenenden çok az daha fazladır ve yapımının ardında gerçek bir coğrafi bilgi olduğundan emin olmamızı sağlayacak kadar kesin değildir.

    bauche'nin haritası daha da az doğrudur. antarktika'yı tek bir kara parçası olarak göstermeyen 20. yüzyıl öncesine ait birkaç haritadan biri olsa da, kıta ile hiçbir benzerliği yoktur.

    bu noktada önemli bir bilgi, antarktika 1820 yılına kadar resmi olarak keşfedilmemiş olsa da, gezegenin dibinde bir güney kıtası olduğuna dair varsayımların antik yunan'a kadar uzandığı bilinmektedir.

    'terra australis' olarak bilinen bu keşfedilmemiş kıta, aynı döneme ait haritalarda sıklıkla gösterilir ve haritacının hayal gücünden yola çıkılarak tasvir edilir. bu haritalarda antartika olarak görünen şey sadece bu teorik güney kara kütlesi olabilir mi?

    rastgele ve net olmayan bir benzerlik şansa bağlı olabilir ya da belki de resmi keşfinden önceki yüzyıllarda kıtanın kıyı şeridine kayıtlara geçmemiş ziyaretlerde bulunmuş denizcilerin kulaktan kulağa aktarımıyla bir araya getirilmiş olabilir.

    her şeyi başlatan gizemli harita olan piri reis haritasına gelince, eleştirmenler antarktika'nın garip zaman dışı tasviri için çok daha sıradan bir açıklama sunuyor.

    kraliçe maud topraklarının kıyı şeridi olduğu iddia edilen yer, uyumsuz bir şekilde güney amerika'ya bağlanmaktadır. acaba piri reis'in haritasında yer kalmadığı için güney amerika kıyı şeridinin geri kalanını haritanın alt kenarından geçirmeyi tercih etmiş olabilir mi?

    bu olasılık, reis'in bu garip toprakların yanına düştüğü notları anlamlı kılacaktır. bölgeyi 'harabe', 'çok sıcak' ve 'yılanlarla dolu' olarak tanımlıyor ki bu tanımlar güney amerika için geçerli olabilir ama antarktika için doğru kabul edilemez.

    peki bu esrarengiz eski haritalar tek başlarına kayıp bir uygarlığa dair romantik düşünceleri haklı çıkarmaya yeter mi? pek olası görünmüyor. ancak tarihe karışmış bazı kayıp bilgilere dair izler taşıyor olabilecekleri fikrini tamamen göz ardı etmek de mümkün değil.

    kaynak: https://theunredacted.com/…eis-mystery-of-the-maps/

  • eliminasyon diyeti için diyetin kısa ama diyet sonrası uygulamanın neredeyse sonsuzluğa giden bir yolculuk hissi uyandırdığını söylemek oldukça mümkün.

    çok uzun zamandır aklımda olan ama bir türlü denemek için gerekli motivasyonu oluşturamamışken 21 gün çoktan geride kaldı. ayrıca yalnız sizin motivasyonunuz da yeterli olmuyor en yakınlarınızın da buna destek vermesi mühim. neyse ki bu konuda oldukça şanslıydım. ancak sosyal ortamlarda uygulamanın zor olduğunu söylemem gerek. iş çıkışı arkadaşlarla görüşelim, kaçamak yapalım rutinlerinde oyunbozan oldum biraz. her yere evden hazırladığım yiyeceklerle gittim.

    benim için en zorlayıcı yasak kahve oldu. bir dönem kafeinsiz kahveye geçmiştim ama rutinde neredeyse hiç kahve içmediğim gün olmamıştır. bazı günler 5-6 fincana kadar çıkıyordu ve birden hiç olmaması bende ilk hafta ciddi baş ağrıları yarattı. ve tabii gerçekten ilk günler insan ne yiyeceğini bilemiyor. yasak listesi öyle uzun ki ne yemeği planlasam içerisinde bir yasak grup barındırıyor. ama birkaç gün sonra sisteme çabucak alışıyorsunuz.

    eliminasyon için aslında çok fazla argüman var ortada. yapacağınız program ise kendinizi tanımaktan geçiyor. örneğin sadece üç grubu çıkarıp daha kolay yöntemlerle de başlayabilirsiniz. şeker, gluten ve süt ürünlerini çıkarmak daha kolay bir başlangıç olabilir. ama tam bir sonuç elde etmek istiyorsanız tüm yasak gruplarına uyarak tam kapasite bir diyet yapmanızı öneririm. bu program kilo vermek için gerçekleştirilmese de (çünkü porsiyon kısıtlaması yok) ister istemez kilo veriyorsunuz. programın sonunda üç kilo verdim. ayrıca genel bir sağlık hali amaçlanan, bundan dolayı eğer daha önce egzersiz yapmıyorsanız başlamak için mükemmel bir zaman. eğer rutinde zaten spor yapıyorsanız da protein alımınızı dengede tutmaya çalışın. sadece yiyeceklerden bedeni arındırmak da değil üstelik amaçlanan. günlük hayatta kullandığımız tüm içeriklerin bize zararını ortadan kaldırmak. bunun içinde plastikten arınma, kimyasal maruziyetini olabildiğince azaltmak yer alıyor.

    bazı kaynaklarda pirinç, mısır, yulaf gibi yiyecekler gluten içermediği için serbest gibi görünse de aslında bu grupta saydıklarım glutenmiş gibi davranarak sizde hassasiyet yaratabilir. diyet boyunca tüketilmemesi en doğrusu olacaktır. bunların yerine tercih edilecekler; kinoa, amarant, teff şeklinde sıralanabilir.

    lektin maddesi içeren yiyecekleri eğer çıkarmak çok zor oluyorsa bunu da bakliyatları ve tahılları filizlendirme yöntemi ile sağlayabilirsiniz. filizlenmiş bakliyatlardan ve tahıllardan lektin maddesi %85 oranında azalmaktadır.

    diyet sonunda ise bu beslenme şekline fazlasıyla alıştığınızı fark ediyorsunuz. şimdi yeni yeni bazı yiyecekleri hayatıma dahil ediyorum ve bazı grupların ciddi şekilde bende hassasiyet yarattığını görebiliyorum. bu yiyeceklere karşı daha dikkatli olmak, vücudumuza neler yaptığını bilmek noktasında kesinlikle çok ciddi bir bilinç oluşturan diyet olduğunu söylemek mümkün. ve bence her insanın hayatında bir kez denemesi gereken diyet şekli. benim için diyetin en güzel yanlarından biri ise bırakmakta zorlandığım kahve ile aramızın bir hayli açılması oldu. hafta da bir ya da sadece özel anlarda bana eşlik edecek diye bir karar alarak devam ediyorum şimdi.

    ayrıca bedeni ciddi anlamda sarsan bir program olduğu için mutlaka diyet sonrasında kan tahlili vererek kontrollerinizi gerçekleştirmenizi tavsiye ederim. diyet sonrasında birtakım vitamin takviyelerine ihtiyacınız olabilir.

    diyet için yararlandığım ve faydalı olacağını düşündüğüm kaynaklar :
    1, 2, 3, 4

  • aile birliği, türklerde tarih boyunca her zaman önemli olmuştur.

    bahaeddin ögel hocanın dediği gibi, türk tarihinin kökü ve dinamik çekirdeği türk aile düzeni idi. devlet teşkilatının küçük örneği de bu bitip tükenmeyen enerji kaynağı idi.

    eski türklerde oguş/aile toplumun çekirdeği olarak küçük bir birlik olmasına rağmen toplumun genelinin huzuru ve birliği için manevi önemi büyüktü. bunu pek çok kaynaktan tespit edebildiğimiz gibi akrabalık isimlerinin çok olmasından da anlayabiliyoruz.

    dolayısıyla evlenmek, yeni bir ev açma, yeni bir aile kuruluşunu müjdelediği için, düğünler de eğlence kültürünün basit bir ögesi olmanın ötesinde aileye giden yolun başlangıcı olarak kutsal bir tören olarak algılanırdı.

    türklerde eski zamanlardan beri çekirdek aile yapısı esastı. evlenme yaşı gelen çocuklar, evlendikten sonra aileyle oturmaz kendi evini kurardı. (ki evlenmek kelimesi de zaten yeni bir ev, yeni bir aile kurmak anlamına gelir) bütün oğullar bir çadır ve bir miktar mal (hisse/kalın/kalın tölöö - ki en eski türk adetlerinden biridir) ile evden ayrıldıktan sonra en küçük oğul/od tigin baba ocağında kalır, yaşlılıklarında annesine, babasına bakar ve öldüklerinde de onlardan kalan her şeye sahip olurdu.

    “türk aile yapısı genel olarak patriarkaldı ama kadınlar da ikinci sınıf insan muamelesi görmez, aile hukukunda eşiyle eşit haklara sahip olurdu. evlilikte -genellikle- monogami esastı. (kağan evliliklerinde ise poligami görülüyor.)

    anne, baba ve çocuklardan oluşan küçük aile tipi yaygındı. evlenen çocuklar aileden ayrılıp kendi evlerini kurarlardı. en küçük erkek çocuksa evlenince ayrılmaz gelinini baba ocağına getirirdi. levirate geleneği ise tamamen gönüllülük esasına bağlı uygulanırdı…”
    (bkz: oguş/@ay hatun)

    (buradaki patriarkal kelimesine de bir parantez açmak lazım. zira diğer toplumlarda olduğu gibi baba karısının ve çocuklarının sahibi değildi. türklerde annenin de tıpkı baba gibi geniş hakları vardı.)

    eski türklerde genellikle dıştan evlenme vardı. bunun en büyük nedeni de sert doğa koşullarında ve düşman tehditi altındaki bir yaşamda akrabalık yoluyla ilişkileri sağlamlaştırmak ve bu şekilde diğer boyların desteğini kazanmaktı.

    "kögüdey mergen, ay kağan’ın kızı altın küskü ile evlenmek için yeniden yollara düşer. (destanlarda çokça gördüğümüz evlilik için yolculuğa çıkma motifi maaday kara’da da var zira eski türklerde kan yakınlığı olanlarla yani akrabalarla evlilik yoktur. mal mülk dağılmasın diye yapılan akraba evlilikleri türklerde çok sonraları ortaya çıkmış.) dolayısıyla kahraman da evlenmek için uzaklara gider ve yolculuk sırasında da başına gelmeyen kalmaz. (bu arada, kızın adı altın küskü, altın ayna demek, ben diyeyim de.)
    tabii bu zorluklarla ve mücadelelerle geçen yolculuk aynı zamanda kahramanın kendini kanıtladığı bir sınavdır."
    (bkz: maaday kara/@ay hatun)

    evlilik için aracı/arkuçı kullanılırdı. kız isteme, söz kesme, düğün, mal mülk konularındaki anlaşmalar için arkuçılar gidip gelirdi.

    nişanda yüzük takma hunlardan beri var olan (çin kaynaklarında var) geleneklerdendi.

    türklerde dikkat çeken evlilik geleneklerinden biri de baba, amca ve ağabey ölünce -öz ana ve kız kardeşler dışında- onların dul ve yetimleriyle evlenilmesi anlamına gelen levirattı. konargöçer toplumların pek çoğunda görülen bu uygulamanın temel amacı ölenin geride bıraktıklarını korumak, himaye etmek, birliğin ve düzenin devam etmesini sağlamaktı. bir de bunun tersi olan sororat vardı ki burada da kadın ölünce yerine bekar olan kız kardeş geçerdi.

    bizim beşik kertmesi dediğimiz beşik kuda ya da kudalaşma/dünür olma adeti de yaygındı. (manas destanı'nda da var hani) hatta daha çocuklar doğmadan bile yapılabiliyordu ki buna da bel kuda deniyordu. (yani çocuk daha annesinin belindeyken yapılan kudalaşma)

    iskitler, poligamist (çok kadınla evli) idiler. oğullar çoğu kez babalarının karılarını miras olarak devralırlardı.

    çin kayıtlarında, eftalitler yani akhunlarda erkek kardeşlerin aynı kadınla evlenebildiği gibi bir bir bilgiye rastlasak da konuyla ilgili detaylı bilgi elimizde yok.

    yine çin belgelerinden öğrendiğimize göre; türk boylarından oluşan töleslerdeki ilginç bir evlilik geleneğine göre erkek evlenince karısının evine iç güveysi olarak gider ancak bir çocukları olduğu zaman kendi evine geri dönebilirdi.

    ve son olarak ho-ch'in anlaşmalarından bahsetmemek olmaz. kısaca evlilik yoluyla barış sağlama anlaşmaları diyebileceğimiz bu yönteme hunlarla çinliler arasında çokça baş vurulurdu.

    mete'nin çin imparatorunun annesini kendisine istediği bölüm ise şöyle:

    "mö 192 yılında imparator huei tahta çıkınca mo-tu/mete ile evlenmesi için yine bir çinli prenses gönderdi. bu imparatorun hükümdarlığı esnasında esas güç annesi lü'nün elindeydi. mo-tu, bu sefer ona bir mektup yazarak dedi ki: 'ben sazlıklar arasında doğup sığır ve at topraklarının vahşi bozkırlarında büyütülmüş yalnız bir dul hükümdarım. çin 'e seyahat etmek özlemiyle çok defa sınır bölgesine gelmişimdir. zat-ı şahaneleri de yalnız bir yaşam süren dul bir hükümdardır. ıkimiz de zevklerden mahrum bir yaşam sürmekte olup kendimizi eğlendirme imkanımız yoktur. ümidim ikimizin birbirimizde olanları, olmayan eksikliklerimiz için değiş tokuş etmemizdir.'

    bu mektupta mo-tu, çin üzerinde tamamen hakim olmak için genç prenses yerine yaşlı imparatoriçe ile evlenmeyi tercih ediyordu. çünkü yukarıda da vurgulandığı gibi aşırı kalabalık ve büyük ayrıca nemli sıcak iklime sahip çin'in kolayca fethedilmesi ve idare edilmesi hurılar açısından çok zordu.

    imparatoriçe lü de bu mektuba şöyle cevap verdi:

    'yaşım ilerlemiş ve gücüm zayıflamaktadır. saçlarım ve dişlerim dökülmekte, düzgün ve dengeli bir şekilde dahi yürüyememekteyim. şanyü (mo-tu) herhalde çok abartılmış haberler duymuş olmalı. ben kendisini bu kadar alçaltmasına layık değilim. ancak, ülkem hiçbir yanlış yapmadı ve ümidim kendisinin ülkeme zarar vermeden sakınmasıdır.'

    bunun üzerine isteklerinden vazgeçen mo-tu, imparatoriçeye teşekkürlerini sunmak için bir elçi yolladı. eski ho-ch'in anlaşmasının devam ettiği bildirildi."
    (ahmet taşağıl - kök tengrinin çocukları)

    düğün törenine gelince,

    öncelikle eski türklerde düğün sözcüğü yerine toy kullanılırdı. nişan için küçük bir toy, evlenme içinse ulu toy yapılırdı.

    (şimdi, toy aslen ziyafet demek... toy, toy-/doy- bağlantısı mı yoksa düğümün kökü olan tüğmekten tüğ-tuy-toy mu orası biraz karışık, kaldı ki düğün kelimesinin etimolojisi de tüğ-/düğ- yani düğümden geliyorsa eğer (andreas tietze'nin sözlüğünde de düğün/düğüm) zaten düğünün kökeni de toy oluyor. dedim ya bu durum biraz karışık. bana göre en mantıklısı günümüzde topla- ya da dola- kelimelerinde gördüğümüz to- kökünden türediği yönünde)

    orhun yazıtları'nda hemen hemen aynı anlama gelen bir de törün sözcüğüne rastlıyoruz.

    “...türgiş kagan kızın ertenü ulug törün oglıma alı birtim...”
    (bilge kağan yazıtı, kuzey yüzü)

    kağanlar çocuklarını büyük törenlerle evlendirirlerdi. düğün için yapılan törenin büyüklüğü ile insanların güçleri ve hakimiyetleri arasında daha da doğrusu toplumdaki statüleri arasında bir paralellik olurdu yani sıradan halkın yaptığı düğün törenleri daha mütevazı olurdu.

    savaşçı nitelikleriyle tanınan ordu-millet türkler için düğünlerde gerçekleştirilen faaliyetler eğlence unsuru olmasının yanı sıra askeri becerilerinin de ortaya koyulduğu oyunlara dönüşebilmekteydi. (düğün alanında at binme, ok atma yarışları vs yapılırdı...)

    tabii bir de şu var. türklerde bazı toylar özellikle askeri ve siyasi başarısızlıklar ya da doğal afetlerden hemen sonra gerçekleştirilirdi. çünkü bu yolla devlet yönetiminin başarısızlığı veya doğal afetlerin verdiği acılar unutturulmaya ve halk arasındaki birlik, beraberlik duygusu arttırılmaya çalışılırdı.

    timur devrine ait bir seyahatnameden öğrendiğimiz kadarıyla timur’un torunları için düzenlediği törene tüm halk davet edilmişti. bu tören için ziyafet tertiplenmiş, düğün günü semerkant’ın bütün tacirleri, esnafı, kuyumcusu, aşçısı, kasabı, terzisi ve bütün sanatkarlarının davet edildiği duyurulmuş, düğünde bolca eğlenilmesi, yenilip, içilmesi emredilmişti. düğün alanına gelecek esnafın ise kendi çadırlarını kurarak orada satış yapabilmeleri sağlanacaktı. gerçekleştirilecek eğlencede çeşitli oyunlar da sergilenecekti. bu düğüne ait bir diğer husus da orada bulunanların timur’un izninden önce alanı terk edememesi idi. herhangi biri timur’un izni dışında düğün alanını terk edecek olursa, o zaman büyük bir suç işlemiş sayılmaktaydı. bu düğünle ilgili asıl ilginç detay da timur’un emri ile kurulan darağaçlarıydı. timur'a ihanet edenlerin düğün alanında idam edilmesi, timur’un otoritesinin bir göstergesiydi.

    kırgız kültürüne baktığımız zaman düğün ritüellerinin zengin olduğunu görüyoruz. hem erkek, hem de kız evinde gerçekleştirilen kırgız düğünlerinde, damadın gelin evine gönderdiği kurbanın kesilmesi ile başlayan tören, misafirlerin bu kesilen kurbanın etiyle yapılan yemeği yemeleri ardından eğlence ile devam ederdi. kız evinde düzenlenen eğlenceler arasında tokmok, selkincek, ak çölmok, kız kuumay gibi oyunlar yer alırdı.

    gelin uğurlama ve geçirme şarkıları, türk kırgız kültüründe geniş bir yer tutardı. bu şarkılara, kız uzatuu, yani kızı geçirme, uzatma adı veriyorlardı. zaten düğünlerin en önemli iki aşaması kızın baba evinden çıkışı ve koca evine girişiydi ki bunlara gelin bindirme ve gelin indirme de denirdi.

    (mesela radloff'un* derlediği 'ağlama kız ağlama' adlı şarkıda, gelinin görevleri, çocukların terbiyesi gibi konular anlatılıyor. bir de car car/yar yar şarkıları var. gelini yolcu edenler yar yar nakaratını tekrarlıyorlar)

    gelinin güvey evine davul zurnayla inmesi de eskiye dayanan geleneklerdendi ki dede korkut hikayeleri'nde de benzer şekilde ozanın çalgı/yelteme çaldığı görülür. ayrıca düğün sahibi ozana kaftan, koç gibi hediyeler de verirdi.

    "(tekfur), kırk yerde kızıl ala gerdek diktirdi. kan turalı ile kızı getirip, gerdeğe koydular. ozan geldi. yelteme çaldı. oğuz yiğidinin öykeni kabardı..." (öykeni kabardı yani ciğeri kabardı, müzik sesiyle coşkuya geldi anlamında, aklınıza hemen başka bi şey gelmesin:)
    (dede korkut hikayeleri - kanglı koca oğlu kan turalı)

    düğün törenlerinde katılanlara yemek verilmesi törenin en önemli unsurlarından biriydi. çünkü verilen yemek, özellikle aç insanların doyurulması açısından, birlik ve beraberlik için bir mesaj niteliğindeydi ki türk kültür tarihinin her döneminde yemek verme adeti vardır. töreni düzenleyen ister han hakan olsun ister halk mutlaka herkes doyurulurdu. halkı bu ziyafete çağırma işini okucu/okuyucular yapardı.

    türkmen düğünlerinde gelin, damadın özellikle sol tarafına geçirilir ve damat da, gelinin sağ koluna girerek onu eve alırdı. gelinin sağ tarafa alınmasının uğursuzluk getirdiğine inanılırdı.

    düğünde damat sağdıçla birlikte hazırlıklarını yaparken bir grup da geline yardımcı olurdu. (bu sağdıç olayını çok eski zamanlardan itibaren türk kültüründe görüyoruz. hatta dede korkut hikayeleri’nde bile geçiyor.) düğün günü sağdıç güveye, yengeler ise geline kılavuzluk ederdi.

    bu aşamada yine pek çok detay var. gelinin bineceği atın süslenmesi, ata erkek çocuk oturtmak, damat evinde kurban kesilmesi vs.

    bu sırada saçı* adeti de uygulanırdı. (gelinle damadın üzerine pirinç, bozuk para, çerez vs atılmasının kökeni de şamanizme dayanan saçı geleneğidir.)

    gelinin başı üzerinde mum yakılması, gelinin ateşten atlatılması, gelinin kocasının aile evinde ocağa selam vermesi, evlendikten sonra yağ ile kendi evindeki ocağa saçı yapması vs. ateş ve ocak kültüyle* bağlantılı şamanist uygulamalardı ki yakutların evliliği sönmez bir ateş yakma olarak betimlemesi de bununla ilgilidir.

    aynı şekilde gelin baba evinden ayrılırken arkasından su dökülmesi, koca evine girerken testi kırması da su kültüne*dayalı geleneklerdi.

    türkler tarih boyunca ağacı*kutsal bilmişlerdi. bazı ağaçların kabuğundan yaptıkları tütsüleri nasıl ki hastalarını iyileştirmek ya da kötü ruhları kovmak için kullanıyorlarsa aynı şekilde gerdek odası da tütsülenirdi. dede korkut hikayeleri'ne göre gerdek otağının yeri de atılan okla belirlenirdi.

    çeyiz hazırlama da yine çok eskiden beri var olan geleneklerden biriydi. gelinin çeyizi herkesin görmesi için düğünden önce ve sonra sergilenirdi.

    “farklı türk topluluklarında sün han ya da yereh adlarıyla anılan oguşun/ailenin koruyucu ruhları da vardı. bazı boylarda bu ruhlar için kapının arkasına sepet konurdu. evden evlenerek çıkan kız sepetiyle giderdi. (ki şimdiki çeyiz geleneğinin kökleri olabilir bu da hatta bazı yörelerde kız çeyizine sepet denir) ayrıca bu koruyucu ruhları temsilen töz/ongon adı verilen putlar yaparlardı."
    (bkz: oguş/@ay hatun)

    okuma yapılan ve yararlanılan kaynaklar:
    bahaeddin ögel - türk kültür tarihine giriş
    oktay berber - türk kültüründe eğlence ve birlik unsuru olarak düğünler
    gökçen kapusuzoğlu - çin kaynaklarına göre türk kültür çevresinde evlenme ve cenaze gelenekleri
    ayhan balaban - iskit, hun ve göktürklerde sosyal ve ekonomik hayat

    edit: ekleme