• yaklaşık bir aydır kitabın fransızcasını, tabii ki fransızca bilen biriyle birlikte arıyordum. başkaldırı ve öldürme bölümünde "habil, kabil'i öldürdüğü zaman çöllere kaçar." şeklinde bir cümle geçiyor. oysaki kabil'in habil'i öldürdüğünü biliyoruz. tahsin yücel'den kaynaklı çeviri hatası olup olmadığını anlamak için kitabın fransızcasının peşine düştüm. ancak camus kitapta habil'in kabil'i öldürdüğünü yazmış. sonuç olarak çeviri hatası yok ama camus neden öyle yazmış? bu durumu daha önce fark eden ve konuyla ilgili bir şeyler yazan var mıdır, o da ayrı bir merak konum.
  • sisifos söyleni ve yabancı kitaplarının akabininde okuduğum sağlam bir albert camus kitabıdır. altını çizdiğim yerlerden bazıları şunlardır ;

    - özgürlük olgusu, insanın özgürlük bilincine oranla gelişmemeştir. başkaldırı ; haklarının bilincine varmış kişinin işidir.

    - bazen insan kendi durumu içerisinde kendine biçilene karşı çıkarken bazı insanlar insan olarak kendisine verilene karşı çıkar yani ikincisinde insanı değersiz kılan her şeye başkaldırı söz konusudur. birincisinde bireysellik, ikincisinde ise evrensellik söz konusudur.

    - insanların bütün mutsuzluğu, kendilerini kalenin sessizliğinden koparan, kurtuluş bekleyişi içinde surlara atan umuttan gelmektedir.

    - her devrimci ya ezen kişi yada sapkın olur sonunda. seçtikleri tümüyle tarihsel evrende, başkaldırı da, devrim de aynı ikileme çıkar; ya polislik ya çılgınlık.

    - sanat gerçeğe karşı çıkabilir ama gerçekten kaçamaz.

    - adalet isteği yüzyıllar boyunca devrim tutkusunu haklı çıkaran tek istek değildir devrim aynı zamanda herkese karşı bir acılı dostluk gereğine dayanır. adalet için ölenler, bütün çağlarda, birbirlerine "kardeş" demişlerdir. şiddet, hepsi için ezilmişler topluluğu adına, yararına, düşmana yöneltilir. ama devrim tek değerse, her şeyi ister, hatta hafiyeliği, dolaysıyla dostluğun kurban edilmesini bile. bundan böyle şiddet, soyut bir düşünce yararına, dost-düşman demeden herkese yönelecektir.

    vs vs.
  • “başkaldırma birlik ister, tarihsel devrim ise tümlük. birincisi bir evet’e dayanan
    hayır’dan yola çıkar, ikincisi salt yoksamaktan yola çıkarak çağların sonuna
    atılmış bir evet’i yaratabilmek için bütün kölelikleri bağrına basar. biri yaratıcıdır,
    öteki yoksayıcı. birincisi gittikçe daha çok varolmak için yaratmaya adanmıştır,
    ikincisi gittikçe daha iyi yoksamak için üretmek zorundadır” (2000: 239-40).

    (bkz: albert camus)
  • çok kötü bir türkçe çeviriye sahip olan* albert camus eseridir.
  • muhtemelen linçe maruz kalıcam ama olsun bu konunun kara muratı benim!

    albert camus ile olumsuz konuşmak biraz nasıl desem hadsizlik sayılıyor. ama arkadaş bu kitabı okuyup camus güzellemesi yapmak için sığır olmak gerek.
    şimdi albert abi hakkındaki ezberlerinizi bir kenara bırakın lütfen. öncelikle kitabın can yayınlarından tahsin yücel çevirisi cidden çok yorucu olduğunu söyleyerek lafa başlayayım. entelektüel seviyem orjin dilinden okuyup anlamaya keşke yetseydi ama durumumuz yoktu okuyamadık.

    kitaptan az biraz zevk alabilmek için birazcık mürekkep yalamış olmak şart. kitabı sindirerek okumak için ciddi zaman gerek. ben cehaletimden ötürü kitapta ismi geçen kişiler için arada sırada başka kaynaklar karıştırdım. kitap genel kültür gelişimi için bence oldukça faydalı. ama gel gör ki düşünsel anlamda beş para etmez. başkaldırıyorum öyleyse varımı temellendirmek için kırk dereden su getirmiş ama olmamış. kitabı okurken adamın vurguladığı hemen her düşünceye hadi be oradan diyorsunuz. şu an kutsalına saldırıldığını hisseden çakma entellere şunu diyorum: "oğlum aklınızı pazara çıkartmayın adam saçmalamış". neyini bu kadar eleştiriyorsun diyenler olabilir ama ali şeriati'nin de dediği gibi adam daha neye başkaldırdığını bilmiyor. yalnızlık sözlerinde söz konusu kitap sıkça geçer ve ciddi camus eleştirisi vardı. ben de bu abartı eleştiriye gıcık olmuştum. ama gel gör ki adam haklıymış.

    kitabı lütfen alın okuyun. inanın siz de albert abi neyin peşindesin diyeceksiniz. şurada bu kitaptan iki afili söz aşırıp kopyalamayı da biliriz ama bu gereksiz güzellemeyi hak etmiyor.

    bu ülke insanı niçe sever okumaz, müslüman olur inandığı kitabı okumaz, schopenhauer sever ama kadın düşmanlığından başka bir bokunu bilmez, albert camus ve varoluşçuluk diye gezinir gel gör ki yabancı'dan başka bi şeyini eline almaz. sonra da bu isimlerin hiç birine de laf ettirmez.

    neyse tüm islam aleminin ramazan bayramını da bu vesileyle kutluyorum.
  • kitabın çevirisi çok kötü. o sebeple kitabın üzerine bir de ali osman gündoğan'ın
    albert camus ve başkaldırma felsefesi kitabını okumak zorunda kaldım. zamanında sisifos söyleni'ni anlatmaya çalışmıştım. ilk aşama olarak sisifos entirimi bırakıyorum: (bkz: #105566356) şimdi, bu kitaplardan hareketle başkaldıran insan nedir, ne değildir, camus ne yapmak nereye varmak istemektedir?

    albert camus, "başkaldırı"nın tanımını şu şekilde yapmıştır: "kimdir başkaldıran insan? hayır diyen biri ."camus'nün başkaldırı düşüncesinde "hayır"; bir yere kadar "evet" deme kabulünü göstermiş kişinin, bir yerden sonra eyleme geçmesi anlamına gelmektedir. başkaldırma, her şeyden önce, absürd bir bilincin varlığını zorunlu kılar. bir yere kadar "evet" diyen kişi, içinde bulunduğu kötü koşulları kabul etmiştir. albert camus'ye göre "hayır", bir sınır ihlâlini belirtir:

    --- spoiler ---
    "köle ayaklanıştan önceki tüm aşırı isteklere katlanıyordu. hatta çoğu zaman, şimdi 'hayır' demesine yol açan buyruktan çok daha başkaldırtıcı buyruklar almış da tepki göstermemişti."
    --- spoiler ---

    başkaldırı, eninde sonunda kişiyi, cinayet ikilemiyle baş başa bırakarak kişinin bir karar vermesini sağlayacaktır. başkaldırı, her ne amaçla olursa olsun, karşı kutupta yer alan bilincin ölümünü gerekli kılmalı mıdır? olumsuz değerlerin yerine olumlu değerleri yerleştirmek, başkaldırının nihai amacı olmalıdır. bu anlamda örneğin; kölenin, efendisinin yerini alabilme uğruna efendisini öldürmesi, başkaldırının değerini ihlâl ederek yerine saldırganlık, kin ve bencillik koyar. sonuç olarak dünyanın anlamsızlığını kavrayan kişi, başkaldırma eylemi sayesinde çektiği bireysel acılarını topluma yayar. acılar, kolektif hâle gelerek "biz"e dönüşür: "başkaldırıyorum, öyleyse varız."

    felsefenin temel sorununu, hayatın yaşamaya değer olup olmadığına cevap vermesi gerektiği şeklinde özetleyen camus'nün çözümü; absürd ile başlayan var oluş arayışını, başkaldırıyla ortadan kaldırmaktır. tüm insanlarda bulunan anlam arzusu, ortak yazgımızsa eğer; uğrunda ölünecek davalar yerine birliktelikten güç alan adalet duygusu üzerinde yoğunlaşılmalıdır. absürd bilince ulaşan insan, meursault gibi kayıtsız bir şekilde hayatını sürdürüp değer yargılarını reddetmek yerine, onu başkaldırıya götürecek hak arama hissinin peşinden gitmelidir. absürd bilinç, camus'nün düşüncesine göre bir geçiş sürecidir. dünyanın büyüklüğü ile kendi varlığı arasında sıkışıp kalan insan, hayatın tekdüzeliğini, sıkıcılığını kabul edip hayatına başkaldırıyla devam etmelidir.

    insan, bir gün öleceği gerçeğini kabullenip varlığını aşmanın yollarını felsefesel veya fiziksel intiharda değil, yaşamda bulmalıdır. absürd duygusu, yaşam ve ölüm çizgisi üzerinde sürekli aynı işleri yapaduran insanın, zamanın öldürücülüğünün farkına varması demektir. zaman, kişinin durdurabileceği bir kavram olmaktan çıkmış; engellenemez hızıyla insana, varlık sebebini unutturmuştur. absürd duygusunun, hayatın hangi aşamasında karşımıza çıkacağı kesin değildir. bazen bir köşe başında insanın yüzüne çarpabilir. absürd gerçeği, bir kez deneyimleyen insan, eski hayatına, inançlarına bir daha geri dönemez. bu noktada kişinin üstesinden geleceği yeni sorunlar ortaya çıkacaktır. çünkü, absürd bilinç insanı, iyileşme veya intihara sürükleyebilir. üçüncü bir nokta ise, iyileşme veya intihar ile absürd sorununu ortadan kaldırmak yerine, absürd eylemsizliğe devam ederek değer yargılarını tamamen reddedecek bir apatiye ulaşmaktır.

    camus'nün, felsefesel intihar adıyla incelediği intihar biçiminde kişi; sorunun kaynağını soyut tanrılarda bulmaya çalışarak oluşan boşluğu metafizik ile kapatmaktadır. camus, bir şeyin gerçekliğine ulaşabilmiş insanın, onu yok etmek yerine koruması gerektiğini düşünmüştür. insan, varlık amacını tanrılarda arama yanılgısına düştüğünde absürd durumunu ortadan kaldırmak şöyle dursun, bir sıçramaya yol açacaktır. camus'nün düşüncesinde sıçrama, absürd yaşamı ortadan kaldırıp yerine başka kavramlar koyarak yolculuğun en sonuna ulaşmak demektir. oysa, absürd iklimin etkisi altındaki insan, çözümü intiharda veya nihilizmde aramak yerine, tüm insanlığa fayda sağlayabilecek eylemlere yönelmeye çalışmalıdır. adalet duygusu, yaşam amacını vererek, çelişkileri tamamen ortadan kaldırmasa da insana, dünya üzerinde bir görevi olduğunu hissettirecektir. en değerli şey, yaşama hakkı ise, insan yaşamını tehdit edecek her türlü yıkıcı eylemin karşısında durulmalıdır.

    insan; varlığına dair soruları dinde, bilimde değil; kendi içinde bulunan yaratma duygusunda aramalıdır. bir gün öleceği gerçeğini asla unutmayarak, tekdüze yaşamını, kendi ve başkaları için daha iyi hâle getirecek şekilde değiştirmeye çalışmalıdır. günün birinde hayatının sonlanacağının, acı bir şekilde farkına varmış insanın elinde artık; yazgısını ele alabilecek gücü vardır. insan, hayatın absürd acısını güzele, iyiye çevirmek dışında ne yapabilir? çelişkiyi, olumlu değerler katarak güzelleştirmenin ötesinde yapılacak her eylem, farklı şekillerde sonlanabilir. camus, bu noktada sezarcılıktan başlayarak nazizm, faşizm ve komünizmden örnekler vermektedir. dünya imparatorluğu ve evrensellik ilkeleriyle yola çıkan devrimler, başkaldırı sınırlarını belirleyemedikleri, adalet düşüncesini ölçüsüzce yorumladıkları için olumlu değerleri hiçe sayarak kan ve cinayetten başka hiçbir şey getirmemiştir. insanı doğadan tamamen koparmak, sanatsal yaratımları aşağılamak, sanat ile özdeşleşmiş kavramların karşısında durmak, devrimlerin diğer kötü yönlerinden yalnızca birkaçını oluşturmaktadır. başkaldıran insanın hak arama mücadelesi, başkalarına zarar verecek boyutlara asla ulaşmamalıdır, diye düşünür.

    doğaüstü başkaldırı, kişinin tanrıya yönelttiği başkaldırıdır. evrenin yaratıcısı olduğu düşünülen tanrı, insanın soruları karşısında insanı, yalnız bırakmıştır. yalnızlığının farkına varan insan, marquis de sade gibi özgürlük uğruna doğaya ve başka insanlara zarar verecek bir ölçüsüzlüğe gidebilir. çünkü, tanrı öldüyse, onun yarattığı kavramlar da ölmüştür. insan artık, kendi kaderiyle baş başadır. onu suçlayacak, cezalandıracak bir tanrıya sahip değildir. öyleyse, günahkâr ilan edilme korkusu olmadan istediğini yapabilmelidir. camus, sınırların ve ölçünün önemine tekrar dikkat çekerek, tanrıyı yadsımanın değer yargılarını ortadan kaldırmadığını söylemektedir.

    tarihsel başkaldırı, dava uğruna insanları ve ilkeleri yok etmede beis görmemektedir. evrensel imparatorluk amacı gerçekleştiği müddetçe devrim, kaç kişinin öldüğü ve ne kadar kan döküldüğüyle ilgilenmemektedir. kurtuluş, bir sınıfsal tabakanın en aşağıyı görmesiyse gerçekleşecekse eğer, bu; ödenmesi gereken küçük bir bedeldir. rus komünistlerinin kehanetlerle çıktığı yolda döktükleri ile hitler ve mussolini'nin sezarcı boyunduruk amaçlarını gerçekleştirme uğruna döktükleri kan arasında hiçbir fark yoktur. insanlar ölmüş, doğa talan edilmiş, soykırımlar yapılmıştır. bu noktada camus'nün bir diğer çözüm önerisi, insanların içinde bulunan yaratım arzusunun sanat yoluyla açığa çıkmasıdır. sanat, kağıt üzerinde bir gerçeklik yaratarak kan dökmeyi engellemektedir.

    her başkaldırının ölümle sonuçlanmayacağından hareketle camus, sendikacılık örneği üzerinden gitmektedir. sendika, işçinin hakkı olanı işçiye geri vererek, sistemin olumsuzluklarını iyi yönde değiştirmeye çalışır. demek oluyor ki başkaldırı, yalnızca devlet terörü ile ilişkilendirilemez. insanın, dünyayı iyileştirme isteği imparatorluk izinden gitmekle sonuçlanmamalıdır. bir yere kadar boyun eğdikten sonra 'hayır' diyebilen insan, kendi özgürlüğünü kazanma amacıyla, başka özgürlüklere zarar vermemelidir.
  • deutsche welle, kendilerini en bir güzel türkçe bloglar arasında göstermiş; bir de finale bırakmış. buradan oy verilebiliyor: https://thebobs.com/…y/2013/best-blog-turkish-2013/
  • diğer bütün tanımlara ek olarak, "başkaldiran insan, bütün yanitlarin insansal yani akla uygun olarak belirlenmiş olduğu bir düzen isteyen insandir" mottosuyla http://www.baskaldiraninsan.com/ adresinde yayın yapan, güncel olayların ana akım medyada yer alamayan haberlerinden, yarı akademik makalelere, sivil topluma dair yazılardan, insan hakkı ihlallerine değin birçok farklı konuyu işleyen sitedir.

    aynı zamanda, dileyen herkesin konuk yazar olarak katkı verebileceği bir adrestir. http://baskaldiraninsan.com/yazar-ol/

    daha önce homo insurrectus ismiyle yayın yapan site, kasım 2012'den itibaren bu ismi almıştır.
  • hayır demeyi bilen insandır.* ama kime göre, neye göre, nasıl ve nerede'yi sorgulayan kitap.
hesabın var mı? giriş yap