• yavuz turgul'un, toplumsal dönüşüm, gelişim, çürüme gibi her zaman dert edindiği konuları bu kez polisiye tarzda işlediği filmdir.
    şener şen, daha önceki yavuz turgul filmlerinde olduğu gibi, iyi niyetli, cesur yürekli, mantıklı, mert bir karakteri canlandırıyor filmde.
    turgul filmlerinde şener şen'i, yönetmenin kendisi olarak da düşünmek mümkün çünkü turgul melankolik bir yönetmen.

    av mevsimi'nin en büyük çatışması mesleğine yıllarını vermiş, emekliliğini bekleyen idealist polis amiri ferman (şener şen) ile, adana'dan gelip müthiş bir servet sahibi olmuş iş adamı battal bey (çetin tekindor) arasında gerçekleşiyor. bu durum da yavuz turgul sinemasında görmeye alışık olduğumuz bir çatışma. eşkıya'da (baran ve berfo), muhsin bey'de (muhsin bey ve laz nurettin)
    dikkat edilirse turgul filmlerindeki zengin sınıf, istanbul'un yerli zenginleri değil, köyden gelmiş (urfa, trabzon ve bu filmle de adana) insanlardan oluşuyor. turgul filmlerinde köyün kurnazı şehrin yeni efendisi olmuştur hep. zihniyetleri sabit kalmış fakat gelirleri inanılmaz artmış insanlardır bunlar. şehir fakiri ile köylü fakiri arasında büyük bir fark vardır, şehir fakiri çarklar arasında daha çok ezilir, kapitalizmin acısı köylerden çok şehirlerde çıkar. turgul'un bu köylü karakterleri kapitalizmin göbeğine (tüm filmlerinde istanbul'dur burası) gelip "ya av olursun ya avcı, ya seni indirirler ya sen onları" düsturuyla hareket ederler.
    ("adalet örümcek ağına benzer, küçük böcekler ona takılır, büyükler deler geçer." diye bir söz vardır. filmde de bunu açık seçik görebiliyoruz. polisler küçük suçlularla mücadele ederken gayet rahatken, konu iş adamlarına gelince haddinden fazla kibarlaşıyorlar. ki bunun aksi işleyişini de düşünmek güç. mevcut sistemde durum bu, ne yazık ki..)

    ferman'a yardım eden iki polis var; idris (cem yılmaz) ve hasan (okan yalabık)
    idris, karadenizli, hırçın, yarı deli bir polis. ne zaman ne yapacağı belli olmayan, seven, kıskanan, saldıran, içen bir adam. yani freud'un 'id'i.
    id, bilindiği üzere insandaki en ilkel dürtüleri temsil eder. kafasına buyruk hareket eden, keyfine düşkün, isteklerinin anında gerçekleşmesini isteyen, ahlaki ve etik kuralları hiçe sayan bir hayvandır id. (bebekleri düşünün, yer, içer, sıçar, ağlar, saldırır vs. çünkü henüz onu adam (!) edecek kuralların farkında değildir) karadenizli bir karaktere id'in özelliklerini vermek gerçekten iyi bir düşünce. id için memleket yönünden bir sembol düşünsek, karadenizden iyisini bulamazdık. ("karadenizliler hayvan mı yani?" gibi mesajlar atmayacağınıza eminim. ayrıca karadenizliyim)
    idris'in şarkı söylediği meyhane sahnesi de antik yunan dionysos şenliklerine benziyor. idris, bir anda ortaya çıkıp, içkileri çıkaran, şarkı söyleyen pan gibi. idris, eski karısını öldürmeye gidebilecek ve bir anda onunla sevişebilecek kadar id bu filmde. (id-it üzerinden espri yapıyorum gibi anlaşılmasın, üç kuruş zekama hakaret olarak algılarım)

    diğer karakter hasan, ürkek, çekingen, çömez bir polis. turgul'un sinemasındaki pasif karakterlerden. olan biteni çözmeye çalışırken olayların içinde sıkışıp kalan, bulunduğu ortamdan kaçmak için ilk fırsatı (paralı iş) değerlendiren bir adam. film boyunca gelişim karakter yönünden pozitif anlamda bir gelişim göstereceğine daha da depresyona sürüklenen bir adam. yani bildiğiniz türk toplumudur hasan. ahlaki değerler, öğretiler anlamında da yine freud'u yardıma çağırıp superego olarak okumak mümkün bu karakteri.

    ferman da ego oluyor haliyle, mantıklı, temkinli, rasyonel, hızlı hareket etmekten çok tutarlı ve düşünceli hareket eden karakter.

    karakterleri bu açıdan düşündüğümüzde pek çok sahne daha büyük anlam kazanıyor. asit'in peşine takıldıklarında arabada idris* ve hasan * "antropoloji" (konu da pek manidar) hakkında geyik yapmaktadır. ferman* ise onlara kızar ve onları asıl hedefe çekmeye çalışır. yine asit ile olan çatışma sahnesinde ferman* akılcı bir şekilde şartları değerlendirmiş, ekip çağırmayı uygun görmüştür fakat idris* bir an önce harekete geçmek ister, hatta geçer de. çatışma sırasında hasan* önceliği "dur! polis!" demek olan, idris* ise ateş etmeyi tercih eden taraftır. olaydan sonra hasan* sona eren bir insan hayatından etkilenmiş ve üzülmüştür.

    bu anlamda anlamlı bir sahne de ego'nun, id ve supergo'yu bir kenara çekip azarladığı sahnedir. (ferman'ın hasan ve idris'i azarladığı sahne) ego dengeleyicidir, ne id kadar çılgın ne superego kadar ahlakçı olabilir. tüm yaşamı ikisi arasında makul bir uyum yaratma süreciyle geçer.

    filmde bir önemli konu da toplumdaki kadınların durumu. hatta bu konu filmin, türünden ve şaşırtıcı bir final yaratıp yaratmamasından çok daha önemli bir yerde. dört önemli kadın karakter var filmde; ikisi güçlüklerle mücadele eden, cesur, diğer ikisi ise sessiz kalmayı tercih etmiş, kabullenmiş kadınlar. durumları ne kadar farklı bir bakalım.

    sessiz kadınlarımızın ilki, battal beyin karısı..
    kocasının çocuk yaşta bir kızla evlenmesini bile kabul etmiş, köşesinde hasta kızıyla ve çiçekleriyle ilgilenen soğuk, sessiz, yalnız bir kadın. olaylar hakkında en ufak bir bilgisi de, merakı da yok.. kaybetmiş.

    ikinci sessiz kadınımız, müslüm'ün karısı..
    kızını yitirdiğini öğrendiğinde bile ağlamamak için dudaklarını yiyen bir kadın. kadın olmanın sessiz olmak olduğu öğretilmiş kadınlarımızdan. oğlu da tutuklanınca bağırıp çağırmaya başlıyor, sonradan polise birkaç bilgi veriyor.. kaybetmiş.

    mücadeleci kadınlarımızın ilki, idris'in eski karısı..asiye
    idris'ten ayrıldıktan sonra kendi ayakları üstüne durmaya çalışan fakat idris'in tehditleri ve tacizleri yüzünden bir türlü rahat edemeyen bir kadın.
    bunun için yürekli davranıyor, yeri geliyor polis merkezine dalıp, idris'i azarlıyor, fakat kesin bir çözüm bulamıyor, özellikle idris'in şu lafı ne kadar çaresiz kaldığını anlatıyor kadının; "gitsin, polise şikayet etsin!" kaybetmiş.

    ikinci mücadeleci kadınımız da tüm filmin etrafında döndüğü, battal beyin eski karısı pamuk..
    küçük yaşına rağmen pek çok zor durumla karşı kalmış bir kadın pamuk; zorla evlendirilmiş, bir manyağa aşık olmuş, bıçaklanmış, kovalanmış, göğsünde sigara söndürülmüş ve sonunda öldürülmüş.. kaybetmiş.

    tüm bu kadınları kimin karısı olduğundan yola çıkarak tanımlamam boşuna değil. çünkü her biri erkeklerin dünyasında ve erkekler tarafından kıstırılmış kadınlar. filmde bu tanıma uymayan sadece iki kadın var, ferman'ın karısı hatun ve hasan'ın sevgilisi hilal. onlardan birisi ölmek üzere, diğeri babadan zengin.

    yavuz turgul polisiye türünü sadece bir arka fon olarak kullanmış bu filmde. dert edindiği şeyler toplumsal olaylar, zengin - fakir - orta sınıf ahlakı (eğer varsa) yavuz turgul filmlerinde arada ezilen genellikle orta sınıf insanıdır. çünkü 'ahlak' dediğimiz şey orta sınıfın bir değeridir. birbirinden tamamen farklı nedenlerden dolayı olsa da üst ve alt sınıfın ahlak tanımları çok değişkendir.
    film yine diğer turgul filmlerinde olduğu gibi hüzünlü bir iyimserlikle bitiyor; adalet kısmen yerini bulmuştur fakat pek çok can ve değer yitirilmiştir.

    teknik konulardan çok fazla bahsedildiği için pek üzerinde durmak istemiyorum. fakat uğur içbak'ın cesur ve kendinden emin kamerası, tamer çıray'ın yer yer kültürel öğeler, yer yer caz motifleri barındıran özgün müzikleri, ana karakterler kadar yan karakterleri canlandıran (burada bartu küçükçağlayan'ı özellikle tebrik etmek gerek) oyuncuların üst düzey performansları, (ki bunda turgul'un oyuncu yönetiminin payı kesin çok yüksek) atmosfer yaratımı ve detaylardaki hassas çalışmalarıyla sanat yönetimi, tebriği hak ediyor.

    teşekkürler yavuz turgul..
  • --- spoiler ---

    esas konusu, bir cinayetin deği$tirdiği hayatlar üzerine kurulmu$ filmdir.

    cinayetin çözülmesi ikinci planda kalıyor aslında.

    film bu açıdan izlendiğinde daha anlamlı oluyor.

    avcı ne demi$ti: bakı$ açınızı deği$tirin.

    --- spoiler ---
  • volkswagen'ın hakkını veren afilli bir kovalamaca olmadığı için sanki birazcık eksik kalmış film. tüylerimi diken diken edecek bir sahne ile de karşılaşmadım. şener şen'in son dönem filmleri arasında bir sıralama yapacak olursak eşkiya birinci, kabadayı ikinci, gönül yarası üçüncü, av mevsimi dördüncü olur. ayrıca şener şen'i son derece fit ve genç gördüm yaşına göre. bu kalitelerde en az 10 film daha izleriz inşallah. allah uzun ömür versin ustaya.

    --- spoiler ---

    bu sözüm, cem yılmaz'ın oynadığı idris karakteri kanlar içinde yere yığılırken gülen salak izleyicilere. sizin yüzünüzden oradaki mükemmel oyunculuğa odaklanamadım, n'oluyoruz amk diye etrafa baktım. adam orada stand up şov yapmıyor, her bi bokuna gülmek zorunda değilsiniz.

    --- spoiler ---
  • --- yeterince spoiler - çok sinir ---

    resmi bi kurumda, kurum amiri ayakta birileriyle ciddi konular konuşurken ortalarından geçen çaycı, yetmedi peşinden biri daha.
    masada avcı, masa önünde iki amir, konuşan avcı ama diğer amiri dinlediğini sanan öteki amir.
    lazca konuşan anne, ne dediğini anlamayan seyirci.
    emniyete artık akademiden elemen alınmıyor mu sorusu sorduracak, yine başka alandan bi çömez.
    yüzünü dönmeden elini arkaya uzatarak tokalaşmak isteyen aynı çömez. (idris aynı elle çömeze pandik atsaydı ve çömez de kıçını kollarken tutsaydı o kesik eli, belki o kadar sinirlenmezdim ben.)
    barda gözlükle dolaşan tek insan olan asit adamı, idrise, gözlüklü olan diye söyleyerek işi halledebilecekken, kaşla gözle adamı işaret eden gay adam.
    gece gece kovalayıp da, yakaldığı adama haklarını sayan idris.
    cinayet masasının şefi ama hiç ceset görmemiş, hiç sinirlenmemiş, hiç delirmemiş, önceki hayatını ilkokul öğretmeni olarak yaşamış, tane tane sakin sakin konuşan avcı.
    zengin adamla ilgili gizli bilgilere, şirket sitesinden ulaşmaya çalışan çömez.
    yöresel ağızla konuşurken, iki ağabeyi var diye cümlesini tamamlayan kız babası.
    yöresel ağızla konuşurken, o kadar da çalıştığı ağzı unutup, diksiyon kurallarını aniden hatırlayan diğer kız babası.
    böbreğini alacakları kızı tıbbi bi malzemeyle bayıltmak yerine ikili mücadeleye giren adamlar, doktor amcalar.
    beynini dağıtmak için kapıları, bilgisayarı, malum dosyayı açık bırakıp polisleri bekleyen binpişman eski doktor.
    elektrikler kesildiğinde bize müsamere tadı yaşatan asiye ve onlar karanlıktayken, çekmeceleri bulamazken bizim çekmeceleri görebilmemizi sağlayan yönetmen.
    herşey bombok da olsa, bi parça romantizm ve sonrasında öpüşme koklaşma sevişme için pır pır yanan onlarca mum.
    sevdiği kadını öldürecek kadar sinirliyken, barda yuttuğu alkol daha midesine yeni inmişken çakırkeyf olup gülümseyebilen idris.
    çocuğunun ölümünü sükunetle karşılayan, feryat etmeyip dimdik ayakta kalabilen anne.
    susmayan, uzattıkça uzatan pamuk ses.
    idrisin ölüm sahnesiyle, ceset torbasının fermuarının çekilmesinin arasına yavaşlatılmış, sessiz hayde sahnesini sokmayı akıl etmiş üstün yetenek.

    --- tamam hepsi geçti ---
  • --- spoiler ---

    kol, ormanın içinde bulunuyor ve filmin sonunda anlıyoruz ki, bizim battal bey'in evi o ormanın yanıbaşındaymış. e madem öyle neden orayı bir arama gereği duyulmadı. ayrıca bu memlekette 10.000 liraya böbreğini hediye edecek binlerce insan var. ev demeye dilimin varmadığı, o şatoda oturan adam için bu sorun olmasa gerek.

    500.000 dolar değer biçilen ve üzerinde muhabbet dönen tüfeği bir dahaki görüşte tanımak marifet değil. ayrıca o asit denen herif arabayı 10 metre öteye park etmişken bunu fark etmemek aptallık olurdu. "vay be nasıl gördün amirim" veya "bu ne dikkat avcı" gibi sorularla şener şen'in canlandırdığı karakter yüceltilmeye çalışılmış.

    --- spoiler ---

    tüm bunlara rağmen film sizi içine çekiyor. cem yılmaz, sadece bir komedyen olmadığını ispatlıyor. şener şen ve çetin tekindor ise beklentilerin altına düşmüyor.

    --- spoiler ---

    son olarak şunu söylemeliyim ki cem yılmaz'ın teşkilatı coşturduğu sahne müthiş. kalkıp şarkıyı bağıra çağıra söyleyesiniz geliyor, kanınız kaynıyor.

    --- spoiler ---
  • --- spoiler -

    yine de uyardım ama..
    çok az miktarda spoiler içerebilir .. filmin finali ve önemli yerleri hakkında bilgi vermez gönül rahatlığı ile okuyabilirsiniz.

    polisiye filmlerde, katili polislerden önce öğrenip keyifle polislerin ne zaman ve nasıl bulacaklarını mı izlemeyi seversiniz? yoksa son ana kadar merak içerisinde bekleyip finalde mi gerçekle karşılaşmak istersiniz? polislerden önce bilmek ve sonunun nasıl biteceğini tahmin etmek zeki senaryolarda izleyiciyi tatmin eder. ama eğer en dikkatsiz insanın bile farkedebileceği bir detayla katil belli ediliyorsa, seyirci bu sefer içten içe ters köşeye yatmak, finalde şaşırmak ister.
    av mevsimi, oldukça güzel çekilmiş görüntülerle başlıyor. zaten görüntü yönetimi ve kalitesi ile ışık kullanımı mükemmel. bir kesik el bulunuyor ve polis ekibi bu olayı araştırmaya koyuluyor tıpkı hollywood’daki ve dünya'daki binlerce polisiye filmin başladığı gibi... ama olaylar filmin 144 dakikalık süresinden de belli olacağı gibi çok hızlı ilerlemiyor. yavuz turgul filmin başını, en iyi yaptığı şeylerden birine, karakterleri izleyiciye tanıtmaya ayırmış. ( onun filmlerinde yan karakterler de ana kahraman kadar, hatta belki daha fazla akılda kalır bakınız ali nazik, cumali, halil...)
    bir yandan kesik el sahibinin kimliği belli olup ilk şüphelenenlerin peşine düşülürken bir yandan da avcı lakaplı kurt polis ferman (şener şen ) deli lakaplı karadenizli idris (cem yılmaz) ve çömez polis hasan (okan yalabık) la tanışıyor seyirci. hatta yan hikayelerle de zenginleşiyor ilk yarı. idris’in boşandığı karısı asiye (melisa sözen) ile olan şiddetli problemleri, çömez hasan’ın evlilik hazırlıkları, avcı'nın hasta karısı derken , cinayetin de basit olmadığı birbirinden çok farklı birden fazla şüphelinin varlığı ile ortaya çıkıyor. cem yılmaz bir anti kahraman olarak adeta eşkiya'da cumali’nin yaptığını yapıp usta şener şen’den sazı alıyor çoğu zaman. cem yılmaz, iyi oyuncu hatta çok iyi oyuncu olduğunu kanıtlıyor. komedyen kimliğini asiye ile ilk kavgasından sonra unutuyoruz. bunu hem iyi oyunuyla başarıyor hem de turgul’un mizaha pek yer vermeyen senaryosuyla. oysa genelde en ciddi anlarda bile polislerin kendi aralarındaki yaptıkları espriler polisiye filmlerin olmazsa olmazı. cem yılmaz’ı biraz daha kendi haline bırakabilirmiş ama galiba komik imajını unutturamamaktan çekinmiş yavuz turgul. diğer oyuncular hakkında oyunculukları hakkında hiçbir söze gerek yok. çetin tekindor, şener şen, okan yalabık üst düzey oynamışlar. melisa sözen de gayet başarılı. normalde iki dakikalık bir rol için belki yorum yapılmaz ama bartu küçükçağlayan o küçücük rolde bile adından söz ettiriyor.
    ancak polisiye filmlerin dezavantajı ( yerine göre belki avantaj da olabilir) iyi oyunculukların, müziklerin, görüntülerin etkisinin, hikaye ve final kadar ön planda olmaması. vasat oyunculuklu ama vurucu finalli polisiyeler seyirci nezdinde daha çok sevilir.
    av mevsimi’nin hikayesinde bir sorun yok. film gayet güzel başlıyor ve ortalarında sonunu merak ettiren tempolu bir yapıya bürünüyor. ancak bu noktadan sonra filmin finaliyle ilgili ipucu çok ama çok belirgin. mesala eşkıya’daki özkan uğur`` yeşim salkım bakışması çok daha ince bir tiyoydu. anlayan anlamasıyla tatmin oldu, anlamayana sürpriz oldu. bu sefer ise resmen herkesin anlamasını ister bir şekilde belli etti turgul katili de nedenini de. katil tamam, en azından cinayetin neden işlendiğini bile finale bırakmadı. ikisini aynı anda, gösterişli bir sekansa bile gerek görmeden adeta laf arasında fısıldadı. bu noktadan sonra filmle ilgili merakımız, kahramanlarımızın hangi zeka örneğini gösterip cinayeti çözeceklerinden ibaret kaldı. ancak başlarda sorgulanan kızın ailesine tekrar gidip ''e hadi biraz daha bir şeyler anlatın’’ diyerek çözmek, geriye elinde sadece nasıl çözülecek beklentisi kalmış seyirciyi tatmin etmedi. hatta finali tahmin edememiş az sayıdaki seyirciyi bile çok sarsmadı. polisiye diye illa sonunda seyirciyi ters köşeye yatırmak da bir zorunluluk değil tabi ki..( ejder kapanı’nda sırf seyirci şaşırsın diye nejat işler fiziğinde kenan imirzalıoğlu mantıksızlığına düşmek daha fena ) ama biraz daha etkileyici bir final de 144 dakika cinayetin çözülmesini bekleyen seyircinin hakkı.
    bütün bunlara rağmen türünün en iyisi olmayı ( beyza’nın kadınları, sis ve gece, ejder kapanı vs.. düşününce) hak ediyor diyebiliriz. bu kadar uzun filmde tempo pek düşmüyor. kamera kullanımı çok başarılı. karakterler silik kalmıyor tanıyor ve seviyorsunuz. yan hikayeler, avcı'nın karısı ile olan hikayesi dışında doyurucu ve filmi tamamlıyor.(avcı'nın karısının hikayesi de filmin finaline bağlanabilirmiş )
    ufak tefek detaylarda olan sorunları dillendirebiliriz ama bunların çok önemli olmadığını düşünüyorum. doktoru o kadar kolay bulmak, doktorun o kadar gizli belgeleri neredeyse ekran koruyucu yapması, elinin yastık altında silahta durduğunu hayatımda silah görmemiş benim farkedip 40 yıllık avcı polisin farketmemesi, trabzonlu ailenin lazca konuşması, karadenizli karakterler için idris, asiye gibi en klişe isimlerin seçilmesi filmin en sevdiğim sahnesi olan hayde şarkısındaki koronun gerçeküstü mükemmelliği.. bu daha uzar düşündükçe .. ama iyi bir final bütün bunların üstünü örtemedi diye her planda mantık aramak çok da gerekli değil sonuçta seyirlik ticari bir polisiye..
    türk polisi böyle değil karakollar gerçekçi değil’ eleştirisine ise katılmıyorum. daha doğrusu tespit doğru ama bu bir eleştiri nedeni olamaz. polisi ve karakolu gerçekteki gibi gösterilirse zaten polisiye çekemeyiz. polisiye filmde biraz karizma gereklidir. toplumsal gerçekçi filmlerde zaten bol bol gördük gerçek türk polisini. böyle bir filmde yönetmenin mekanlarda ve tiplemelerde biraz fantezi yapması son derece yerinde olmuş.
    sonuç olarak film ilk 1,5 saat bir balonun şişmesi gibi yavaş yavaş büyüyor, sonunda büyük bir patlama ile güzel film olacakken sonlara doğru gerçeğin belli olmasıyla havası kaçmaya başlıyor ve etkisiz bir final filmin tadını yavan bırakıyor. ama bu zaaf, filmin türünün en iyi olmasını engellemiyor, sadece turgul’un eşkıya çıtasını aşmasına mani oluyor.
  • kimbilir belki bir spoilerdır

    --- spoiler ---

    bu filmden aldığım ders: dizel jetta almayacakmışsın arkadaş amma tortor etti bütün film boyunca

    --- spoiler ---
  • şimdi filmi eleştiricem ama zort diye eleştiremiyorum. şener şen var. yine tertemiz, dupduru, kendine has bir şener şen oyunculuğu izledik, ki bence sırf bu sebepten gidilir görülür film. ayrıca çetin tekindor olsun, cem yılmaz olsun, diğerleri olsun bütün oyuncuların performansları üst düzeyde. akıcı bir film ve sıkılmıyorsunuz.

    lakin; benim bildiğim polisiye filmlerde biraz gizem, biraz karmaşa, biraz akıl oyunu, ne biliym biraz ters köşe olur. dört kişi gittik filmi izlemeye, dördümüz de daha filmin ortası gelmeden olayın kabasını çıkarmıştık. tam ortasında da konuyu ayrıntısıyla çözdük. filmin geri kalanı da sevgili cinayet masası dedektiflerimizin aslında apaçık olan resmi çözmelerini beklemekle geçti. ne şener şen'e (ki filmde lakabı sözümona "avcı"ydı), ne de cem yılmaz'a, bu kadar aptal adamları oynamak yakışmıyor. ben eminim bu olay gerçek hayatta yaşansa, şener şen de cem yılmaz da cinayeti şıp diye çözerdi. ha bi de mantık hataları var ki, diz boyu böle. aman yarebbi.

    --- spoiler ---

    • şimdi abicim araba kovalamaca sahnesi bildiğin fiyaskoydu. filmin bütün havasını bozacak kadar kalitesizdi. o ne ya. gözünüzü seveyim. çekerken biraz utanır insan.
    • çömez karakterinin bu filmdeki rol neydi biri lütfen bana açıklasın. yan hikaye desen değil. kilit adam desen değil. bir renk, bir tat desen değil. sırf zaman kaybı. o karakteri çıkar, yeminlen en ufak bir şey eksilmez filmden. adamın müsbet ya da menfi en ufak bir etkisi yok filme. böyle etkisiz eleman mı olur lan? zaten filmin sonunda istifa etti mi etmedi mi onu da öğrenemedik. o derece lüzumsuz bi karakter...
    • silahlı çatışma sahnesinde bu çömez neden cep telefonunu sessize almamıştı (avcı uyarmasına rağmen) ve neden tam çatışmanın ortasında sevgiliden gelen telefona cevap verdi? buradan yetkililere sesleniyorum. ya allahaşkına size ve mesai arkadaşlarınıza kurşun yağdırılırken telefonunuz çalsa, siper alıp sevgiliyle kebapçı muhabbeti mi yaparsınız? bu kadar fantastik, bu kadar saçma, bu kadar aptalca bir şey konulur mu bir filme? fantastik komedi değil ki bu film. bildiğin ağır polisiye. saçmalamayın ya!
    • filmin sonuna kadar bir allahın kulu da çıkıp "enfeksiyon menfeksiyon. kimseyi yanaştırmıyolar, ulan bu battal'ın kızının neyi var acaba?" demez mi? bunlar ne biçim polis, ne biçim dedektif? siz adam mı kandırıyorsunuz? bi ara şüphelenir gibi oldular. doktora sordular, "ağanın kesin emri var. ben söyleyemem" dedi adam. ölür müsün öldürür müsün?
    • bir el buldunuz anladık. 1 saat gecikmeyle de olsa katilini buldunuz onu da anladık. peki cesedin kalanı nerde? o el oraya nasıl gelmiş? battal gibi hiper zengin ve güçlü bir adam o cesedi nasıl imha edememiş de o el kır gezisine çıkmış, niye açıklamazsınız?
    • battal'ın karısının bu plandan haberi var mıydı yok muydu? cevap yok! bunu açık etmeden filmi nasıl bitirebilirsiniz? yahu ya battal bu olayı karısıyla beraber planladıysa? ya cinayet ortağıysa bu kadın? sen nasıl bu işi burada bırakırsın? ulan sen ne biçim dedektifsin?
    • evin içinde yoğun bakımda yatan kızı gördünüz uyanamadınız da, idris ölürken kameraya victory işareti yapınca mı çakazladınız durumu? "bahış açınızı deeştirin!" bıravo ya size. bu mu yani? eğer gerçek cinayet masası dedektifleri de bu kadar salaksa vay halimize diyorum.
    • evinin kapısını açık bırakıp intihar eden doktor nasıl bir karakterdi? allahım sana geliyorum!!! herif haftalarca beklemiş beklemiş tam polislerin içeri girdiği anda intihar etmeyi seçmiş. ah garibim vicdan yapmış. e arkadaş siktir git polise itiraf et herşeyi. sonra ağzına mı sıkarsın götüne mi orası sana kalmış. bi de yastık altında duran silahlı el yok mu... ulan siz nası polissiniz? ellerini göriym demez mi insan? bunlar kapıdan girdiği anda bütün cinebonus herifin silahlı olduğunu anladı; bi bu salaklar anlamadı. salak yemin ederim gerizekalı bu çocuk ya!
    • şimdi bütün bu salaklıkların yanında ufak bi ayrıntı gibi kalacak ama şunu da demeden geçemicem: sen kızına donör arıyorsun, cümle alem de biliyor bunu. e o zaman milletten kan alırken bunu niye açık açık söylemezsin? herkes pamuk mu? sıraya girer lan millet böbrek vermek için. e hadi diyelim gizledin. e o zaman kan alırken sebep olarak "bişeye bahcas" mı denir a benim salağım? siktir git sağlık taraması yap. hepinizin kan değerlerini ölçüyoruz de, çakazlamasınlar. bu kadar zor mu lan bunu akıl etmek?
    • ha bi de asit'i almak için gittikleri mekan babylon'du demiş birisi. eğer gözüm değil de götümle izlemediysem içerisi the hall'du gibime geldi. (yoğun mesaj bombardımanı üzerine zorunlu edit: babylon'muş. ben götümle izlemişim. ama meltem'e "burası the hall değil mi yahu?" diye sorduğumda bi yandan avuç avuç mısır götürürken bi yandan da kafasıyla onaylamıştı beni. demek ki başından savmak için onaylamış namussus)

    --- spoiler ---

    bi çırpıda aklıma gelen mantık hataları bunlardı. varın gerisini siz düşünün...
  • --- spoiler ---

    garsonun adi arda, doktorun adi turan jetta nin plakasi 66, bu da mi tesadüf degil?

    edit: ayrica kötü adam rolünde oynayan battal in jeepinin plakasi fb, senarist bize bir seyler mi anlatmak istiyor? :).

    --- spoiler ---
  • gittim. gördüm. geldim. izlenimime göre konuşuyorum. oyunculuklara bir sözüm yok. ayırmayacağım hepsi iyi ve güzel oynamışlar. görsel açıdan da iyi sayılır. özellikle ormanda geçen görüntüler harika. müzikler de güzel. bir filmi iyi yapacak beş şeyden üçünde sınıfı geçmiş. ama en önemli iki şeyde senaryo ve kurguda çakmış filmdir. şöyle bir karşılaştırma yaparsam. gece yarısı televizyonda yayınlanan cinayet, dedektif konulu 3. sınıf amerikan tv filmleri bile çok daha iyi bir polisiye kurguya sahiptir.

    --- spoiler ---

    lakabı avcı ve teşiklatın en önemli cinayet dedektifi ama gel gör ki bu olayı çözmesi için yapması gereken en basit şeyi yapmayı bile akıl edemiyor. tek yapması gereken evdeki tüm çalışanların sorgulanmasıydı. kızın eski doktorunun adresini öğrenmek bu kadar basitti. bu kadar basit. battal çolakzade ile yapılan ilk sorgunun sonunda çalışanlarınızın ve eşiniz ilede konuşmak isteriz deniyor ama iş savsaklanıyor heralde ki yapılmıyor. ayrıca avcı ferman, çömez hasan a internete girip battal çolakzade ile ilgili araştırma yapacaksın diye verdiği bir talimat var. evet elininin altında herkese ait bilgi ve belge bulunan koskoca polis teşkilatı ve cinayet masası ünlü bir işadamını ancak google dan araştırabiliyor. yuh demekten başka bişey düşmüyor bize. ayrıca öldürülen kızın kimliği bulunduktan sonra kızın medeni durumunu kiminle evli olduğunu anında bilmeleri gerekirdi. ama aile açıklayıcaya kadar haberleri bile yoktu. kızın doktoru eski doktorun adresini vermese sittin sene bu cinayayeti çözecek değillerdi. onuda zorlamadılar bile adam kendisi verdi. sahi o doktor bilmiyorum deyip geçse ne yapacaktınız. neymiş battal bey kesin talimat vermişmiş konuşamazmış bizim dedektiflerde hemen peki deyip boyun büktüler ya sinir oldum. yahu sen orda devleti temsil ediyorsun. devlet dediğin şey toplumdaki herkesin ve her kesimin üzerinde kesin bir güç ve hakimiyet sahibidir. ağanın emri var. ben konuşamam demek ne oluyor. ağa devletten büyük mü arkadaş. oysa behzat ç. komserim olsa başlatma battal beyine başlayan bir şekilde karşılık verirdi. biraz racon öğrenin yani değil mi. doktorun bilgisayarındaki donör listesine bakıyorlar. kırmızı büyük harflerle uyumsuz yazarken birden karşılarına yeşil büyük harflarle öldürülen kızın fotoğrafı ve kimlik bilgileri ile koskoca uyumlu yazısı çıkıyor. çömez dedektif hasan sanki oraya neden geldiklerini neyi aradıklarnı bilmiyormuş gibi farketmiyor geçiveriyor. amiri geridön dedikten sonra farkediyor bizim çömez. asıl bomba da filmin sonunda patlıyor. meğer bizim ağanın av evi kesik elin bulunduğu bölgenin yakınlarındaymış. artı yetmedi olay mahallinde bulunan lastik izleri ağanın cipinin izleriymiş. yani kısaca cinayetin çözülebilmesi için gereğinden fazla delil zaten mevcutmuş ama bizim avcı lakaplı ferman abimiz kızın annesi kızım bir ara kan vermişti. canı çok yanmıştı gibi bişey söylemese. hasta kızın doktoru eski doktorun nerde olduğunu bilmiyorum deyiverse olayı çözeceği yoktu. ortada bu kadar delil varken bu biraz kulağı tersten göstermek gibi bişey olmuş.

    gelelim katile yani battal ağaya yahu o kadar hava attın sen benimle boy ölçüşemezsin. sen benim dengim değilsin diye. bir daha beni rahatsız etme diye. kendinden o kadar emin bir şekilde konuştun ki. zannetikki bu kadar zengin ve güçlü bir adam arkasında hiç bir delil bırakmamıştır. ama sende koskoca bir fıssmışsın ağa neyine güvendinde öyle konuştun. oysa hiç bir şey yapmamışsın olayın baş kahramanlarından doktor bile kendi halinde çekip gitmiş. bu adam öyle başıboş bırakılır mı. hiç ya beni ele verirse diye düşünmedin mi. hadi bıraktın yeni doktora kızın hakkında konuşmama talimatı vermeyi biliyorsunda, eski doktor hakkında niye vermiyorsun.

    filmin sonunda cesedin geri kalanının yerini yada kesik elin o dereye nasıl olduda geldiğinin açıklanması gerekirdi.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap