• kravatli ve popyonlu avrupa mukallidi tarikatciler ve klupculer tarafindan putlastirilan; tesbihli ve takunyali arap mukallidi tarikatciler ve mezhepciler tarafindan lanetlenen; cikarcilar, yeniceriler, kazaskerler, hortomcular, turk irkcilari tarafindan ismi mide bulandiracak derecede istismar edilen; peygamber dahil nice dinadamini ve evliyayi putlastiranlar tarafindan "put" diye yaftalanan; tapanlari tarafindan tabulastirilip mezari kabelestirilen turk devlet adami icin kullanilan sifat-isim.

    "egemenlik kayitsiz sartsiz milletindir" diyerek babadan ogula gecen kokusmus saltanata ve kendilerini "allahin yeryuzundeki golgeleri" sayip yeryuzunu karanliga ve kana bulayan ve kardes katlini kutsayan seytani hilafete son veren; matbaayi 300 yil boyunca "haramdur" diye anadoluya sokmayan cehalete ilmin mesalesiyle meydan okuyan; "idarei maslahatcilar esasli devrim yapamazlar" ve "turkiye muritler ve meczuplar ulkesi olamaz" diyen cesur ve devrimci devlet liderine verilen soyadi.
  • göktürk harfleriyle atatürk yazımı

    14 soyadı adayı arasından naim hazım onat'ın tavsiyesi üzerine mustafa kemal paşanın seçtiği soyaddır.

    diğer aday soyadlar şöyledir:

    mustafa kemal etel
    mustafa kemal etil
    mustafa kemal etealp
    mustafa kemal arız
    mustafa kemal ulaş
    mustafa kemal yazır
    mustafa kemal emen
    mustafa kemal çogaş
    mustafa kemal salış
    mustafa kemal begit
    mustafa kemal ergin
    mustafa kemal tokuş
    mustafa kemal beşe

    saffet arıkan da bu listeye türkata ve türkatası soyadlarını eklemiştir.

    çankaya'da yapılan toplantıda liste okunduktan sonra mustafa kemal paşa orada bulunan naim hazım onat'a: "siz ne dersiniz?" diye sormuş onat da şu cevabı vermiştir: "türkata ve türkatası kelimeleri gerek yazılışta gerek söylenişte bana biraz tuhaf geliyor. arkadaşlar, biliyorsunuz tarihimizde atabey unvanı vardır. anlamı da askerlikte müşavir, hoca demektir. bu ünvanı taşıyan bir çok türk büyüğü vardır. biz de türk'e her alanda atalık etmiş, türklüğü kurtarmış, istiklaline kavuşturmuş olan büyük gazi'mize atatürk diyelim. bu bana şivemize da daha munis, daha uygun gibi geliyor."

    bunun üzerine gazi, atatürk soyadını benimsemiştir.

    ayrıca bkz. göktürk harfleriyle atatürk yazımı
  • bu adamın kendine ait bir hayatı olmamış ki …

    küçükken babası ölmüş. tek başına ve parasız kalan annesi (o devirde dul maaşı falan yok hala doğru düzgün yok gerçi) memur emeklisi yaşlıca , ragıp efendi diye bir adamla evlenmiş . mustafa evi terk etmiş bir süre akrabalarının yanında kalmış sonra da yatılı askeri okula gitmiş.

    evet mustafa… mustafa annesinin babasının kendine verdiği ad.

    askeri okuldaki mustafa o dönemdeki tüm askeri öğrenciler gibi namık kemal hayranı olmuş , eserlerini gizli gizli okumuş ve kendine - öğretmeni öyle dediği için değil o hikaye tamamen uydurma! - kemal adını vermiş. mustafa artık kemal olmuş.

    imparatorluk çatır çatır çatırdıyordu. çok dilli çok dinli çok milletli çok kültürlü osmanlı sistemi artık çalışmıyor her yerde herkes bir kaynaşma ve huzursuzluk içindeydi . padişaha bağlılık artık yeterli olmuyordu habsburg ve romanovlarda olduğu gibi osmanlılar'da da … böyle bir ortamda genç kemal de , arkadaşlarıyla beraber sabahlara kadar toplantılar yapıyorlar, vatan nasıl kurtulur? devlet nasıl yaşayabilir? sorularına cevap arıyorlardı. kendi aralarında gizli gizli örgütleniyorlar ilerde ittihat ve terakki partisi diyeceğimiz oluşumun temellerini atıyorlardı. bu gizi örgütlerden vatan ve hürriyet cemiyeti denilen yapılanmaya genç kemal de aktif bir üyeydi. belki aralarından bir “hain”in ihbarı sonucu bu durum ortaya çıkmış ve genç kemal, polis tarafından tutuklanmış ve işkence görmüş.

    zaten çoğu askeri öğrencinin ve subayın kendinden nefret ettiğini bilen sultan abdülhamit zeki ve akıllı bir adamdı. ayrıca bu genç subaylara ihtiyacı da vardı ama artık güvenemezdi. genç subay kemal de o dönemdeki pek çok muhalif gibi imparatorluğun uzak yerlerinden birine sürülmüş. şam taraflarında bir askeri birliğe tayin edilmiş . o dönemde uzak arap diyarlarında huzursuzluk ve asayiş olayları eksik olmuyormuş. bölgede kalan genç subay kemal , imparatorluğun artık daha fazla neden devam edemeyeceğini de daha iyi anlamış daha güçlü idrak etmiş.

    derken trablusgarp savaşı dediğimiz savaş çıkmış. osmanlı'yı zayıf ve güçsüz gören italyanlar hemen karşılarındaki çölden başka bir şey olmayan libya'ya saldırmışlar. daha 30-31 yaşlarında olan “yüzbaşı kemal bey” de koşa koşa gönüllü olarak savaşa gitmiş. hem büyük adam olmak için kendisini bir şekilde göstermesi gerekiyordu hem de savaş devam ederken bir köşede oturamazdı mutlaka bir şeyler yapması gerekiyordu. libya çöllerinde bölgedeki vatansever aşiretleri örgütleyerek italyanlara karşı vurkaç operasyonları gerçekleştirmiş , çatışmalara bizzat katılmış ve yaralanmış.

    sonra balkan harbi başlamış .artık binbaşı olan kemal bey gene koşa koşa gitmiş ama yetişememiş . her şey bitmiş artık… imparatorluğun esas ekonomik ve sosyal merkezi olan rumeli toprakları kaybedilmiş. kendi memleketi , doğup büyüdüğü, çocukluk ve ilk gençlik hatıralarının ve babasının mezarının olduğu selanik sonsuza kadar düşmanın eline geçmiş . böyle büyük bir yıkım ve felaketi de görmüş. annesi ve kızkardeşi mülteci gibi istanbul'a gelmişler. bir süre onları arayıp bulmuş ve beşiktaş civarında bir evi kiraya tutmuşlar ve yerleşmişler.

    binbaşı kemal bey'i , harp okulundan sınıf arkadaşı olan ve birbirlerini sevmeyen, belki rakip olarak gören, “hürriyet kahramanı enver paşa” , sofya'daki büyükelçiliğe önemsiz bir göreve göndermiş bir anlamda uzaklaştırmış ve etkisizleştirmiş.

    çanakkale savaşı başladığında gene gönüllü olarak cepheye gitmek istemiş ama art arda yazdığı dilekçeler görmezden gelinmiş. en sonunda, istifa edeceğini ve gönüllü er olarak cepheye katılacağını söyleyince artık kurmay yarbay olan mustafa kemal bey tümen komutanı olarak cepheye gönderilmiş .cephedeki başarıları o dönemin gazete ve dergilerinde yazılmış. artık adından söz ettirmeye başlamış ve albay rütbesi almış .

    düşman kuvvetleri çanakkale'den çekilmişlerdi ama savaş doğuda ruslara karşı tüm şiddetiyle devam ediyordu ayrıca bölgede ermeni isyanları ve karşılıklı katliamlar yaşanıyordu . artık paşa olan mustafa kemal de doğu cephesine gitmiş gene türlü zorluklar içerisinde , rusya'da bolşevik devrim olup da ruslar ateşkes isteyene kadar komutanlık yapmış. arada , o zaman veliaht olan vahdettin'le beraber , o dönem müttefikimiz olan almanya'ya resmî bir gezi yapmışlar ve anladığım kadarıyla belli bir samimiyet de kurmuşlar.

    1918 yazında sultan reşad ölüp de vahdettin yerine geçince , mustafa kemal paşa da güney cephesindeki kuvvetlerimizin başına “yıldırım orduları grup komutanı” gibi tumturaklı ama aslında içi boş bir göreve getirilmiş. zaten bizim taraf savaşından başından beri yiyecek, giyecek, cephane, barut mermi vs… gibi lojistik sıkıntılar çekiyormuş. almanya da artık daha fazla dayanamayıp havlu atınca tabi bizim de lojistik hatlarımız tamamen kopmuş ve “yenik sayılmamış” ezile ezile farklı mağlubiyet almışız :))))

    düşman zıhlıları istanbul'da sarayın önüne konuşlanınca bizim taraf önce anlaşarak “suhuletle “ durumu idare etmeye çalışmış ama emperyalizmin çok ağır ekonomik ve idari isteklerine ermeni ve yunanlıların toprak talepleri ve düpedüz işgalleri de eklenince artık “payitaht” bile bir şeyler yapmak gerektiğini düşünmüş ve belki anadolu'da bir direniş hareketi olursa pazarlık şanslarının olabileceğini ummuşlar. aslında zaten kendiliğinden bir refleks olarak anadolu'da direniş hareketi doğmuş.

    samsun'a resmiyette bir müfettişlik görevi ama gerçekte bir direniş hareketi lideri olarak giden henüz 38-39 yaşındaki genç general , kısa zamanda manifesto niteliğinde bildirgeler yayınlamış toplanan kongrelere katılmış ve arkadaşlarıyla beraber çeşitli kararlar almıştı. amaç bağımsız bir devlet ve türklerin özgürce yaşayabileceği bir vatandı.. anadolu'nun da selanik gibi tamamen elden gitmesini önlemekti. hiç değilse anadolu'yu kurtarmaktı.

    önce çetelerin düşman yunan kuvvetlerine baskın yapması , vur-kaç operasyonları yapması şeklinde başlayan türk kurtuluş savaşı sonra büyük millet meclisinin o zaman bir anadolu kasabası olan ankara'da toplanıp ordunun mustafa kemal paşa liderliğinde tekrar derlenip toparlanmasıyla düzenli savaşa evrilecekti. işgalci yunan ordusu önce anadolu'nun içlerinde durdurulacak sonra da tamamen tepelenip aziz vatandan gönderilecekti.işte bu dönemde mustafa kemal paşa , büyük millet meclisi tarafından gazi ünvanı verilecekti. o artık “gazi”ydi …

    gazi , savaşı kazanmış vatanı kurtarmıştı. o artık doğal olarak devletin ve milletin başıydı. tartışmasız ve rakipsiz olarak bu böyleydi ve böyle olmalıydı da ama bazı kafalar bu durumu anlamamakta , anlamamaya da çalışmakta ısrar ediyordu. evet kağıt üzerinde bir padişah ve padişahlık vardı ama zaten uzun zamandır etkisiz bir kurumdu. vahdettin , istanbul'daki ingiliz işgal kuvvetleri komutanına yazılı olarak müracaat edip bir ingiliz gemisiyle kendi tabiriyle “peygamberlerin sünneti olan firar” edince , toplumda ,basında ve büyük millet meclisinde büyük tepki oluşmuştu. tabi gazi de bu fırsatı kaçırmadı ve önce saltanatı gene meclisin kararıyla kaldırdı ve zaten fiili olarak oluşmuş cumhuriyet rejimini de gene meclisin kararıyla anayasal olarak da kurmuş oldu.kendisi de cumhurun reis-i oldu…

    gazi bununla da yetinmedi ; büyük çoğunluğu cahil (hala öyle) , okuma yazma bile bilmeyen (hala toplumun büyük çoğunluğu okuduğunu anlamıyor ve daha büyük çoğunluğu kendini yazılı olarak ifade edemiyor) ortaçağ düşünce ve geleneklerini devam ettiren , üretim yöntemleri ilkel bu yüzden de fakir (keşke hala fakir kalsaydık bu gereksiz özgüven olmazdı) ahaliden bir millet yaratmaya çalıştı ama çok da başaramadı fakat öyle veya böyle kurumlarıyla yaşayan bir cumhuriyet yönetimi hala devam ediyor.

    önce vatanı kurtaran sonra da devrimler ve reformlar yaparak bir “ulus” bir millet yaratan gazi 1934'te soyadı kanunu çıkınca gene türkiye büyük millet meclisi tarafından atatürk olarak isimlendirilmiş ve tarihe “türklerin babası” olarak geçmiştir . nasıl kurucu baba ölünce aile şirketleri genelde bir süre sonra batarsa , kurucu iradesinin ilke ve inkilaplarından uzaklaşan devletler ve milletler de bir süre sonra batmaya mahkum olur.

    atatürk'ten uzaklaşmak demek önce türk siyasi varlığının sonra da türk dilinin ve kültürünün tamamen yok olması demektir. uzun zamandır böyle bir sürecin içerisindeyiz ve yüz yıl sonra türkiye tekrar bıçak sırtında. ya o tarafa ya bu tarafa öyle veya böyle devrilmek zorundayız gibi görünüyor. akp'nin zaten ne olduğunu biliyoruz ama günümüzdeki chp de asla atatürk'le alakası olmayan , söylem düzeyinde bile atatürk'ün idealleri ile ilgilenmeyen bir siyasi ve sosyal bir oluşumdur. artık türkiye'de atatürkçü bir kesim devletin içinde veya dışında kalmamıştır. her şeye rağmen istikrarını şimdiye kadar koruyabilen türkiye ve cumhuriyet yönetimi çok ciddi çeşitli iç ve dış tehditler altındadır . böyle bir 10 kasım gününde şahsen ben bu duygu ve düşünceler altındayım ve doğrusu umutsuzum.

    türklerin babası ama maalesef değeri öldükten sonra bile bilinmeyen bir baba.kurduğu yapı yıkıldıktan, iş işten geçtikten sonra değeri bilinecektir diye düşünüyorum.

    https://youtu.be/bonp4p-mciu
  • kendisine önerilen soyisimler,

    1- kemal etel-etil (attila'nın adının orijinal söylenişidir. büyük nehir, ırmak demektir)
    2- kemal etelalp (altay dilinde büyük kahraman anlamına geliyor)
    3- kemal korkut (korkusuz, yavuz, heybetli)
    4- kemal arız (türk kahramanlarından alp arız'dan esinlenerek önerilmiş)
    5- kemal ulaş (bir türk kahramanı ulaş oğlu salur kazan'ın ismi)
    6- kemal yazır (türk kahramanı yağlıkçı oğlu yazır'ın ismi)
    7- kemal emen (türk kahramanı ucen oğlu emen beg'in ismi)
    8- kemal çoğaş (güneş, ışık anlamına geliyor)
    9- kemal salır (türk kahramanlarından birinin adı)
    10- kemal begit (sağlam, kavi anlamına geliyor)
    11- kemal ergin (irfan sahibi, mütekamil demektir)
    12- kemal tokuş (türk kahramanı adı: ertokuş-cengaver)
    13- kemal beşe (mümtaz, seçkin anlamına geliyor)

    iken, türk dil tetkik cemiyeti başkanı saffet arıkan'ın 26 eylül 1934 tarihinde 2. dil bayramı açış konuşmasında, "ulu önderimiz ata türk mustafa kemal" hitabı atatürk soyadına esin kaynağı olmuş, atatürk bu soyadını kendi seçmiştir. velhasılı kelam, atatürkü sevmeyebillirsiniz, nefret bile edebilirsiniz, gelip sözlükte ona sallayabilirsiniz, bunu ister trollük olarak yapın, ister gerçekten öyle düşündüğünüz için. ama onunla ilgili bir başlık açacakken önce bi araştırın da rezil olmayın. hadi gülüm, hadi canım, hadi anam bak sırada bekleyenler var ayar almak için.

    kaynak
  • dunyada kendi soyadini bu kadar hak eden ve bu kadar guzel bir soyadina sahip baska kimse var midir bilemiyorum.

    en sevdigi halki kendisine en guzel soyadini vermistir, o da bu soyadini sonsuza kadar hakkiyla tasiyacaktir. satilmislar/hainler ne kadar kivransa, sinirden delirse, agzindan kopukler cikarsa da bu gercek degismeyecek.

    soyun, soyadinin, o soyu korumak icin mucadele etmenin, olmenin, aci ve yokluk cekmenin ne oldugunu bilemeyen ve bilemeyecek satilmislar/hainler utansin.

    siz kendinize ebu-zittin, fethullah bilmemne diye araptan apartma isimler vermeye, ayin cekmeye devam edin. cok yakisiyor size cok.

    edit : tamam kabul ataturk'e soyadi halk tarafindan verilmemis -benim hatam, istedigim gibi ifade edememisim-, kendisine secenekler sunulmus, ataturk de bu soyadini begenmis ve almis. ancak bir insan neden boyle bir soyadini onerir? neden birisine ataturk deme istegi duyar? benim 'halk vermis' dememdeki soylem daha cok bu yondeydi. yani halk oyu vs. gibi bir sey degildi. sonucta kendisi degil birileri bu soyadini ataturk'e layik bulmuslar. ve en guzelini bulmuslar. bence bu tek bir kisinin aklina gelen bir fikirden cok o donemdeki insanlarin kollektif iradesinin bir kiside sekil bulmasi olabilir.

    edit 2: mustafa isminin arap kokenli olmasina yonelik elestri dogrudur. benim de adim arap kokenli ama isim dedemden gelir, babam ve butun ailem sonuna kadar ataturkcu ve laik insanlardir. dolayisiyla ismimin altinda ideolojik bir sebep yoktur (aksine dedem osmanli/turkiye cumhuriyetinin ilk donemlerinde balkanlarda hakimlik yapmis, orada bir ulkenin ilk anayasisini yazma gururunu yasamis, orada ismi okullarda, yollarda hala yasatilan bir kisi ve savasarak olmustur bir sehittir).

    araptan apartma ile soylemek istedigim; hazimsizliklarini her sekilde belli etmekten cekinmeyelere, bunun icinde turban -basortu degil-, bu yuzyilda cubbe/sarikla gezenler, iran'daki gibi kravatsiz ceketlerle sinsi sinsi kendini belli edenler, badem biyiktan yag cikarmaya calisan akillilar, takunya giyenler ve ataturk'un devrimlerine karsi olduklarini her firsatta ve her sekilde haince ortaya koymaktan cekinmeyenlere. ismi ne olursa olsun.

    bana kimse insan haklari, ozgurluk, din gibi kavramlari kullanarak ikiyuzluluk yapmasin. hepsinin derdi ataturk, hepsinin derdi cagdas turkiye, hepsinin derdi laiklik ve cumhuriyet. bunu kendileri de catir catir biliyorlar, zekamiza hakaret edercesine haala kiyafet ozgurluguymus, din ozgurluguymus vs. vs. diye konusmaktan cekinmiyorlar. gececeksiniz bunlari, acik acik niyetinizi soyleyeceksiniz. diyeceksinizki, 'kardesim benim istedigim bu!'

    ataturk varini yogunu ortaya koydu, bir milleti ayaklandirdi, kendi kanini, canini vere vere bu ulkeyi bize birakti. yiyorsa sinsilikten vazgecin, elinizden geleni ardiniza koymayin ataturk'un basardigi devrimin bir benzerini yapmaya calisin...buna gercekten gucunuz yetseydi coktan yapardiniz... siz ancak sinsilikle, ona buna kendinizi sattirmakla, laik duzenin sundugu ozgurlugu ikiyuzlu bir sekilde kalkan olarak kullanarak, alttan alttan amacinizi gerceklestirmeye calismakla bir yere gelmek istersiniz. doganizda var bu... tarih sizi hep boyle yazdi...

    dini butun bir insan olsan dininin gerektirdigi gibi imanini yerine getirir hayatini yasar. bitmistir... senin dinden anladigin cubbe/sarik, pece/turban ve seria ise zaten sen o dinden hic bir sey anlamamissin demektir. zaten kokunden anlamadigin, kavramadigin ya da isine oyle geldigi icin carpittigin bir kavrami kalkip bir ulkenin yasam tarzi haline getirmeye calismaya - hele turkiye'de - kimsenin gucu yetmez. size dinci demek bile muslumanliga/islama/dine hakarettir. o yuzden dinci demek bile yanlis, sizin dinle alakaniz falan yok!

    kutsalimiza saygi gosterilmiyor diye inliyip duranlar, bugunku turkiye'nin temellerini olusturan kavramlara satasmaktan, arkadan saldirmaktan, bin turlu ali cengiz oyunu cevirip yipratmaya calismaktan geri kalmiyor. agzinizdan cikan her kelimede, yazdiginiz her yazida her yorumda bu o kadar bariz anlasiliyor ki biz sizin sinsiliginize, hainliginize ayak uyduramiyoruz. ayni ligin insanlari degiliz maalesef. bizim alnimiz acik, icimiz disimiz bir. hicbir riyakarligin, sahtekarligin arkasina saklanmaya ihtiyacimiz da yok.

    sonuna kadar ataturkcuyuz, sonuna kadar laikiz, sonuna kadar cagdasiz ve cumhuriyetin savunuculariyiz. simdi bu benim soyledigimin aynisini siz kendi inandiginiz seyler icin acik acik soyleyin, niyetinizin ne oldugunu soyleyin bakalim? yer mi lan?
  • yaşadığı ülkenin insanını % 100 doğru analiz ederek o insanların 100 yıl sonra başına gelebilecekleri öngören ve uyarılarda bulunan ve o uyarıları da % 100 doğru çıkan bilim adamı, asker, lider ve düşünür.
  • sütü bozuklara batan durum.
  • koskoca cumhuriyet kurmuş bir insan olarak tabii ki soyadı atatürk gibi iddialı olacaktı, asıl sıradan bir soyad olsa şaşırtmalıydı
  • döndüyandanverdi soyadlı arkadaşımızı bu rahatsızlığını bizimle paylaştığı için ona teşekkür ederiz.
    (bkz: toplu terapi)
hesabın var mı? giriş yap