• genelde sosyal, dobra ve hareketli kızlarla zeki, kültürlü ama ilişki konularında başarısız erkekler arasında olur. sebebi de erkeğin ilişki konularında başarısız olduğu için işi bitirememesi yani ilişkiyi bir üst seviyeye taşıyamamasındandır.
  • ekseriyetle dengesiz ve ne istediğini bilmeyen hatun kısmının yarattığı, sürüncemede kalmış sosyal bir ilişki belirsizliğidir.

    muhatap erkek, yakışıklı değil ama sempatiktir, karizmatik değildir ama anlayışlı ve esprilidir. dinlemeyi sever, sorumluluk sahibidir, kendi güncel yaşantısında titiz ve tertiplidir; zaman zaman olguları ve olayları özgün bakış açısıyla yorumlama yetisine sahiptir ayrıca kırılgan ve kolayca uzaklaş(tırıl)abilen de bir yapısı vardır. fiziksel olarak da hafif göbekli, inceden saçı seyrelmiş, yuvarlak yüzlü ve muhtemelen açık tenlidir. işte tipik sığır burcu erkeği, fakir.

    bu araf yöresine ait ilişkinin mimarı hatun ise, ekseriyetle kendi hemcinslerine pek güven duymayan, zihni buram buram kararsızlık kokan, ne yardan geçerim ne serden mottosunun temsilcisi bir insandır. hırslı, kıskanç ve ketum olduğu gibi şirin, güleç ve masum görünüşlü de olabilir. işte tipik tilki burcu kadını, sinsi.

    er kişisi genelde ara renklerden hoşlanmaz; herhangi bir olgunun yada durumun sınırlarını zihninde kesin biçimde netleştirmeyi tercih eder yani erkek için bir şey ya siyahtır ya da beyaz. kimileri bunu, erkeklerin zeka sisteminin, ilkel, düz tabanlı, basit algoritma işleyişine dayalı olmasına bağlıyor. olsun varsın, gerçi bir miktar aşağılanmış olsak da, bir öyle bir böyle kıvır-kıvır kıvırmamak erkekliğin şanındandır. zira bir çok erkek, kıvrak ve complex bir zekayı ılıklık hatta yavşaklık olarak değerlendirmeye meyillidir.

    hal böyle olunca erkek, karşı cinsle olan bir ilişkiyi en fazla iki kategoride sınıflandırır. 1- arkadaşlık 2- sevgililik. çok yakın arkadaşlık, dostluk, ileri derecede sırdaşlık, kankalık filan hep 1. başlığa ait kavramlardır. aşk, sevdalık, platoniklik, kıskançlık, kapris, sitem, öpüşme, yiyişme vs ise hep 2. ana bilim dalının konularıdır.

    ***

    uyarı: yazar, buraya kadar yaptığı açıklamalarda ve tespitlerde, sosyoloji biliminin ve literatürünün kendisine verdiği yetkiye sadık kalarak, belli bir seviyeyi titizlikle gözetmiştir. bu noktadan sonra ise sokaktaki adam dili ve seviyesinden aldığı özgürlükle, somut örnekler üzerinden yardıracaktır inşallah. mübarek olsun.

    ***

    bak şimdi benim güzide arkadaşım, (bi de bu çıktı. canım arkadaşım, biricik arkadaşım hitaplarından sonra bi de bu güzide lafını buldun amk.) sen beni arkadaşlarına nasıl anlatıyorsun bilmiyorum ama sordukları vakit muhtemelen, "valla çok kafa dengi, hem matrak hem de dert ortağı, yerine göre dostum yerine göre kardeşim" filan diyorsundur. ama bizim camiada işler senin bildiğin gibi yürümüyor. bi kere "bu kim lan?" diye sorduklarında "yakın arkadaşım" filan demeye kalmıyor 2. soru geliyor: "çakıyon mu sen buna?"

    erkeklerin dünyası maalesef çok daha acımasız, "yok olum, sosyal arkadaşım sadece" filan gibi bir laf erkeklerin dünyasında havaya savrulmuş bir sigara dumanından farksız, hiç bir kulağa girip çıkmadan boşlukta yok olup gidiyor. niye böyle biliyor musun? çünkü bu dünyada çakmadığın bir hatun, zırt pırt seni ararsa, başını omzuna gelip yaslarsa, şakadan da olsa kıskançlık tribi atıp, hesap sormaya kalkarsa bu aşırı yadırganıyor. çünkü erkek kısmı, bu ayrıcalıkları sadece çakabildiği hatuna tanımış.

    neticede hiç bir erkek arkadaşım, ne kadar yakın da olsa, "ben dün akşam seda'yla sinemaya gittim" dediğimde "yuh artık, ayıp valla benim niye haberim yok, senin yanına ben yakışırdım!" gibisinden bir tepki vermiyor. daha ziyade "iyice elleseydin bari hacı" minvalinden teşvik ediyor. ya da ne bileyim, parfümümü değiştirdiğimde cemali malı gelip "aa ama ben senin eski kokunu daha çok seviyordum." demiyor. çünkü cemali böyle bişi dese, kendisini sikmeye yelteneceğimden çekiniyor.

    ki cemali benim kaç yıllık dostum, üniversite yıllarında birlikte aç kalmışlığımız yine birlikte biyoloji hocasını tartaklayıp okuldan atılayazmışlığımız var. ama bu cemali örneğin, takıldığı manitayla ilgili olaraktan "aklı fikri belden aşağı geyik yapmak, keşke hiç buluşmasaydım da seninle takılıp 2 tek atsaydık." gibisinden bana msj gönderip yakınmıyor. bilakis ertesi gün "hacı zebaha kadar içinden çıkarmadan 5 posta gittim" diye ağzı kulaklarında, yalan da olsa, kıvançla anlatıyor.

    tamam, erkekle-kadının salt arkadaşlığına eyvallah hatta güzide bir arkadaşlığımız da olabilir; birlikte yeriz içeriz, dertleşiriz gülüşürüz, beraber maça gider film izleriz, karşılıklı kitap tavsiye eder tartışırız filan ama o zaman sen benim hatunlara yazılmama, yanında osurmama, genirmeme, sövmeme filan da mani olmayacaksın. çünkü normalde ben yanlarında kasılmadığım, sürekli eleştirilme endişesi yaşamadığım, sırf kendim olabildiğim insanlarla arkadaş olabiliyor ve arkadaş kalabiliyorum, herkes gibi, cemali gibi.

    sen, benden daha fazlasını bekliyorsan, sen de bana daha fazlasını vermelisin. evet vermelisin. çünkü ben bildiğin düz beyinli adamım, bana lüzumundan biraz fazla gibi ilgi gösteren her hatuna aşık olurum. kaldı ki, lüzumundan biraz fazla gibi temas edip, dokunan her hatundan da tahrik olurum. çünkü böyleyim ben.

    senin, beni çok sevdiğin yada gönlünde arkadaşlıktan öte sevgililikten beri çok özel bir yere koyduğun gerçeği beni değiştirmeye yetmiyor. ganyan bayinin ordan nedim abinin bir lafı var, konuyla ne kadar ilgili bilemedim ama şu an çok yazmak istedim: hem param dursun yancıkta hem elim olsun amcıkta olmaz. demem o ki, buçuklu ilişki olmaz arkadaşım, eğer sevgilin değilsem normal arkadaşınım, daha fazlası değil; akıllı ol parfümüme laf etme.
  • ara ara dahil olduğum durumdur.arkadaş olmadığınızı bilirsiniz .ara sıra görüşürsünüz yok yere,öperken belinizden tutar. bir şey yapacaksa size de danışır. telefonda konuştuysa yanınızda,hele de kadinsa konuştuğu aciklama yapma gereği duyar çocukluk arkadaşım diye. bir hafta içinde birkaç defa yazar, halinizi hatrınızı sorar. küçük jestler yaparsınız kitap, albüm vs. alırsınız. tatlı bir flört vardır fakat bazen sinir bozucu olur. her istediğinizde yazamazsınız, sarılıp öpemezsiniz,yanında olamazsınız kıskanırsınız arkadaslariyla vakit geçirdiğini görünce çünkü sizin onunla görüşmeniz için ya biraz zaman geçmesi gerekir yada bir nedenin olmasi.arkadaş desen değil sevgili desen hiç değil. tatlıdır, hoştur fakat oldukça yorucu ve kafa karıştırıcıdır.
  • genelde karşı tarafın bir gün sevgili yapmasıyla, sizin de bir güzel göt oluşunuzla son bulan sikko durum.
  • her an sevişebilecekmiş, hiçbir zaman sevişmeyecekmiş gibi,

    her an kıskanacak, başkasıyla ilgilendiği görünce kıskanmayacakmış gibi,

    çok romantik bir ortamda başbaşa bulunacak ama eski sevgililerden bahsedecek gibi bir şeydir.

    ayrıca bu durumun şöyle bir özelliği var. bu iki insan dışındaki hiç kimse, böyle bir durum olduğunun farkında olmaz. çünkü en azından taraflardan biri bu durumu gizlemek için üst düzey çaba gösterir.
  • perşembe günü erenköy ethemefendi'de, yapıldığı dönemde lüks, günümüzde ise kentsel dönüşümde yıkılmayı bekleyen bir binanın önünde sigaramı yaktım. saatin üç olmasını bekliyordum. şimdi doksanlarındaysa da, kendi döneminin efsane topçularından biri olan beyefendi ile yapacağım röportajda neler soracağımı düşünüyordum. bir yandan ayazda it gibi titrerken, diğer yandan da ertesi gün yapacağım yolculuk için her şey hazır mı diye kafamdan maddeleri sayıyordum.

    kapının ziline bastım, tonton bir çift tarafından karşılandım. bir saatten fazla sohbet ettik çaylar börekler eşliğinde... konumuz değildi ama sormadan edemedim, 60 yıllık birlikteliğin sırrı ne olabilirdi ki? teyze bir albüm açtı, amcanın oynadığı maçlardan birinde bir tribün. izleyiciler arasında kadınlar ve erkekler var, sanki ingiltere'de at yarışı izlemeye gitmiş gibi görünüyor herkes. kadınların üstünde tayyör, başında şapka, erkekler papyonlu, takım elbiseli, rakip takım izleyicileri yan yana oturmuşlar. amca gülümsedi "sadece o değil," dedi, "biz hiç münakaşa etmedik, birimiz kızgınken, diğerimiz hep sustu."

    fırtınalı bir yolculuktan sonra şehre vardık. kaldığımız otel güler yüzlü, emekli bir karı kocaya aitti, böyle bahçesinde narenciye ağaçları olan bir yer. akşam oldu, katıldığımız düğünden erken ayrıldık. ben biraz sessizdim. televizyonda paralel evrenden yayın yaptığına inandığımız iki kanal arasında zap yapıp biri komedi, diğeri romantik iki türk filmi izliyorduk. her iki filmde de yirmişer dakikalık reklam oluyordu, tek bir reklam:

    "phone 6 mı kazanmak istiyorsunuz? balıklıgöl hangi ilimizdedir? emsalleri 3000 lira değerindeki bu telefonu kazanmak bu kadar basit!"

    biramın yarım kalacağını biliyordum çünkü gözlerim kapanıyordu. filmin yarım kalacağını biliyordum çünkü reklam bitmiyordu. bizim yarım kalacağımızı biliyordum çünkü hiçbir yere gitmiyordu... narenciye bahçesinin ortasında yaşayıp, gelen misafirlerle tatlı tatlı konuştuğumuz bir hayatımız yoktu, artık hiç ama hiç kimse maçlara papyonla gitmiyordu, üstelik biz bir gün değil, her gün "münakaşa" ediyorduk. birimiz bağırırken diğerimiz de susmuyordu.

    “balıklı göl hangi ilimizdedir? ipucu veriyorum: peygamberler şehri olarak da bilinen, güneydoğu anadolu’da bir şehrimiz!”

    haydi kendimizi etiketlerden, kalıplardan arındıralım. en yakın iki arkadaşın yapacağı her şeyi yapıyoruz, sevgililerin yapacağı şeyleri de yapıyoruz, sorun ne o halde? neden tam hızını alacakken tekleyen, sarsan bir arabada gibi hissediyorum? belirsizlikten nefret ediyorum.

    “emsalleri 3000 lira değerindeki bu telefona hiç bu kadar yakın olmamıştınız! sadece gelir gider vergisi ödemeniz yeterli olacak. balıklıgöl’ün hangi şehirde olduğunu söylemeniz yeterli! kopya veriyorum: van değil.”

    kendimi güvensiz, yalnız hissederken bir şey oldu, ağzıma bir mısır patlağı tıkıştırdı. istemiyordum ama yedim. sonra bir tane daha tıkıştırdı, onu da istemiyordum, onu da yedim. gecenin bir yarısı, içmek istemediğim yarım kutu ısınmış biradan başka bir sıvı yokken bir tane daha, bir tane daha… yarım paket bol tuzlu patlamış mısıra maruz bırakıldım. susadım, istemedim ama yedim. mısırın tadı değil ama eylemin kendisi hoşuma gitti.

    “evet, bir yarışmacımız daha aramızda, bizi nereden arıyorsunuz?”
    “kayseri”
    “çok güzel, balıklıgöl hangi ilimizdedir biliyor musunuz?”
    “cevap veriyorum, balıkesir!”

    yan gözle yüzüne baktım. gözlerini televizyondan ayırmıyordu. istifini bozmadan sol kolunu havaya kaldırdı. aradaki boşluğa bırakıverdim kendimi, cevabı gün gibi ortada olan kafamdaki milyonlarca soruya aldırmadan.
  • çünkü bazı ilişkilere arkadaşlık az gelir,aşksa çok fazla.
  • istemem yan cebime koy hali . hani sevgili derseniz sorumluluğu var ya, o zaman arkadaş kalıp rahat kenarından köşesinden dönüş yapılabilmeli. oysa iki tarafta zihninden karşısındaki için farklı düşünceler beslemiştir. dile getirilirse efenim gurur mu dersiniz, garanticilik mi dersiniz, işte öyle bir şeyler. flört eder gibi bir hal içinde arkadaş olmaktır. böylece kimse aslında kelimelerin altında yatan manalarla uğraşmak zorunda değildir,ki iki tarafta alttan alttan mesaj veriyor olsa da. hem böyle olunca kolayca bitirilebilir.

    sonra da soruyorsunuz dönemin aşkları, ilişkileri neden böyle diye; "kullanım kolaylığı" !!!
  • ömür tüketen bir durumdur, iki taraf da kendi kaypaklığının farkında olduğundan karşı tarafı üzmek istememektedir. iki taraf da kendinden emin değildir. amaaan boşver yormayalım kafaları denilir, gidişata bırakılır. hayatının insanını arayan umutsuz insanlarda daha sık görülen durumdur. karşıdaki hayatınızın insanı değildir o yüzden hiçbir zaman ona evet diyemezsiniz ama bu hayatınızın insanı olacak it oğlu it hala karşınıza çıkmamıştır ve iyi vakit geçirdiğiniz bir adet karşı cinsten arkadaşınız mevcuttur. sonra bir bakmışsınız arkadaşlığın bir üstü sevgililiğin bir altı durumundasınız. zaten ben çok çok iyi anlaşan farklı cinsiyetteki insanların arkadaş kalabilme ihtimalini sıfıra yakın bulmuşumdur hep. en azından taraflardan biri aşık olur diğeri istemez arkadaşlık yine bok olur. günlük yaşamda sıklıkla rastlanır. yapacak bir şey yoktur, kasmamak lazımdır.
hesabın var mı? giriş yap