• bir kaç yıl önce yakalandığım, kafa derimde 3 ayrı yerde dökülmelere neden olmuş mevcut saçalrımın yarısına yakınını benden almış bir hastalıktı. o vakitler denenmeyen yöntem, ilaç,ot-çöp kalmamışken en etkili yöntemin açık bölgeyi ucu ısıtılmış iğne ile cizmek ve üstüne sarımsak sürmek olduğu gözlemlenmişti tarafımca. o günler geçti sanıyordum. az önce tuvalette saçımdaki açıklığa anlam verememiş sonra yok canım demiş hadi yaa ikinci kez de olmaz ya diye aynaya iyice yaklaşmamla gerçek yüzüme tokat gibi çarpmıştır. daha bu sabah pskolojik destek almak için doktor arayışına girdiğim düşünülürse ağır bir depresyonun ardından çıktığı varsayımı kendimce doğru olabilir.bugün içinde bulunduğum pms döneminin de etksiyle son 15 dakikadır ağlamaktayım.
    yine benden uzaklaşacak-kaçacak insanlar, yine anlamsız binlerce soru, yine aşındırılan doktorlar ve boşa saçılan paralar ve yine iğne ucuyla kafa derimi kanatarak sarımsak işkencesi uygulayacağım günler kapımda.
    sabah uyanayım ve bir mucize olsun istiyorum.
  • nedeni kestirilmez. belki de hastaya en çok koyan da budur. önceleri madeni para büyüklükleriyle karşılaştırdığın kafa derisi boşlukları masai mara düzlüklerine ulaştığında durumun ciddiyetinin farkına varmışsındır. saçlarını, sakallarını, kaşlarını, kirpiklerini kaybetmen çok zaman almaz. neredeyse bir ayda, belki bir hafta gibi kısa bir sürede, anlatıldığında iç burkan hikayelerin ağızları açık bırakan zamanı; "bir gecede" kaybetmişsindir çoğu zaman. aman canım ne olacak alt tarafı bir saç/sakal/kaş/kirpik/vücut kılı dersin. tabii başına gelmedikçe bunu içten tekrar etmek çok zor olmaz. geldikten sonra senin estetik küçük kıyametin başlar ve sismik dalgalar gibi zamanda yayılır. en uçtaki o geniş dalga artık etkisini kaybetmek üzeredir. ama sen yıkıcı olan en içerideki dalgadayken onun hangi zamanı gösterdiğini sezemezsin. ha keza, geriye dönüp baktığında ne kadar zaman geçtiğini hatırlayamazsın. bir çizgiselliği vardır elbet. ölçmeye meraklıyızdır. mevsimler ve yıllar, çoğu boktan, yüz kızartıcı, ikinci sınıf insan muamelesi gördüğün anılarla sınandıkça zamandaki geri dönüşün ikiyüzlü gülümsemelere dönüşmeye başlar.

    insanlara kin tutmazsın. onlar seni aşağıladıktan sonra nasıl hatırlamıyorsa sen de onları hatırlamazsın bir süre sonra. o anda travmatik olduğunu düşündüğün ancak zamanın tümüne yayıldığında içeriklerini bile yarım yamalak hatırlayacağın anıların müsebbibi olurlar. çoğu zaman bakışlarıyla, kimi zaman sözleriyle ve keşke cahil olmasaydı da o şekilde davranmasaydı diyeceğin eylemleriyle arzı endam ederler. sen suskunsundur genelde. o anda da öyleydin. kafanı önüne eğip ortamı sakince terk ettin. şimdi olsa yine aynısını yapardın. belki ona acıyan bir gülümseme eklerdin, belki sadece bilimsel bir gerçek ya da tevazu sahipliği neyi gerektiriyorsa.

    90'larda türkiye hepimizin malumu. insanlığın kaybedilip ayrımcılığın körüklendiği topraklarda içeriğini kimsenin ifade edemediği normal olma durumunu varlığınla tehdit ediyorsan ötekiydin. siyasi, kültürel, mezhepsel, dinsel ötekiler herkesin dilindeydi ve normalleşerek kendi kamplarını yaratmıştı. bedensel kusurlar bugün olduğu gibi o zaman da ev hapsindeydi. dışarı çıktığında da farklı duygusallıklarla sınanıyordu. alopecia areata estetik ötekiliği yaratma anlamında sakatlık çalışmalarına dahil olması gereken bir hastalık. ev hapsi çoğunlukla kişinin tercihi de olsa hastayı bu yönde teşvik eden kendi kurgularından çok toplum içinde karşılaştıkları oluyor. üstelik estetik temelli ötekilik aşağılanmanın bokunu çıkarması yüzünden maruz kalmadığın bir hastalığın etiketini de üzerine yapıştırıyor. bu sefer o hastalıkları da anlamaya ve empati gelişiminde zirve yapmaya başlıyorsun. bir gün kemoterapi gören genç bir kanser hastası olarak acınıyor, bir gün hiv pozitif taşıyan birey olarak kaçılıyor, bir gün kaşlarını jiletleyen şizofren olarak korku salıyorsun. yalnızlaşma evresi öyle acımasız işliyor ki başlarda donuklaşıyor, sonraları sadece kayıtsız kalıyorsun.

    90'ların sonu ve 00'lerin başı büyük toplumsal acılara gebe oluyor. o ağzı açık bırakan ve şehir efsanesi olarak düşündüğün "bir gecede kaybetti" kalıbı bizzat algıladığın bir olay haline geliyor. haline vaktine şükretmeni salık veren bir dil ve tevekkülü merkeze alan bir yaklaşım gelişmesi de cabası. geliştikçe etki alanını artırıyor. sen hastalığınla zurnanın son deliği, sismik haritanın en cılız dalgasısın. dur önce yerini bil. ağabeylerin, ablaların nasiplensin ötekileştirmeden önce. kimse kusura bakmasın cumhuriyeti'nin "aman kardeş boş ver baksana allah'ından bulmuş"u olduğunu süreç içerisinde sıkça görüyorsun. sosyal işkence bu defa anaerkil şiddet olarak karşına çıkıyor. normal görünüm patriarkası acıma duygusuyla dişileşiyor. zira vahşileşerek ve eril kalarak üste çıkması gereken onlarcası var. alopecia areata sen de bir köşede ötekileş canım çok zamanımızı alma, zaten eciş bücüş bir şeysin...

    bugün hastalığım 20 yaşına bastı. alopecia areata başlayıp universalis ile tavana vurduğum, bol bol kortizon alıp şiştiğim, kemik erimesi yüzünden kolumu kırdığım hatta onu işlevsiz kılacak noktaya geldiğim, dermatologlar ve psikiyatristler arasında mekik dokuduğum, sarımsaktan at şampuanına modern tıptan alternatif tıbba her yolu denediğim koskoca bir 20 yıl geçirdim. hepsini yazardım da bu kadar yıllık tecrübeden sonra deri altı kortizon, şapka/bandana kullanımı veya saç protezi ekseninde hastalığı değerlendirmenin bir yararı olmadığını anladım.

    20 yılın bana gösterdiği, içinde yaşadığım toplumun sosyal konularda nedeni kestirilemez bir geri kalmışlıkla karşı karşıya kaldığı ve ona en çok koyan şeyin de bu olduğudur. hastalıktan muzdarip herkese geçmiş olsun der ve aslında hastalığın asla geçmediğini de hatırlatmak isterim. tavsiyem, elinizdeki kortizonu bütün olumsuz düşüncelerinizle birlikte yavaşça yere bırakın ve ötekileştirme meraklılarına kader ortağı olduğunuzu sabırla anlatın. başka türlü başka bir dünya, sağlıklı bir dünya mümkün değil.
  • otoimmün hastalıklardan biridir. yani bağışıklık sistemi, mikroplara veya yabancı hücrelere saldıracağı yerde kişinin kendi saç veya kıl hücrelerine saldırır. nedeni bilinmemektedir. ancak tıpta nedeni bilinmeyen herşeyin strese bağlandığı gibi bu da strese bağlanmaktadır.saç kozmetik açıdan vücudun en önemli bölümü olduğu için (özellikle bayanlarda), insanı psikolojikmen yıkabilecek bir hastalıktır. tedavide ilk seçenek olarak kortizonlu kremler kullanılmalı veya saç içine kortizon enjeksiyonu yapılmalıdır. kortizon hap olarak kullanılabilir veya kalçadan iğne şeklinde de yapılabilir ancak bu çok kısa süre kullanılmalıdır lakin saç çıksın derken kemik erimesi, mide ülseri, tüylenme, kilo alma gibi problemlerle karşı karşıya kalınabilir. bu arada ana tedaviye ek olarak minoxidil % 5 sprey de kullanmakta fayda var
  • lokal kortikosteroid enjeksiyonları faydalıdır,evet,ancak eğer dilüe etmezseniz ampulün içeriğini - karıştırın 1/4 oranında serum fizyolojikle- kafatasınız zaman içinde yamuk yumuk olabilir.
    sarımsakla falan da hiç uğraşmayın. yok eğer o kokuya dayanamazlar,böylece bana yaklaşamayacakları için o saçsız bölgeyi de göremezler diyorsanız o başka.
    alın piyasada bol miktarda bulunan %5'lik minoksidil spreylerini,günde 2 defa o bölgeye sıkın,saçlarınıza tekrar kavuşunca da ya ne iyi adammış bu hotdoc,allah razı olsun deyin
  • 2 senedir saçıma sakalıma musallat olmuş bu hastalığı ne zaman düşünsem türk sultanına mektup yazan zaporojya kazaklarını hatırlıyorum. ne denesen olmuyor, sakalın bir kısmı çok hızlı (1 gecede örneğin) dökülüyor ve çok yavaş (aylar sonra) iyileşiyor. bağışıklık sisteminin vücuda saldırması deniliyor ya, işte o bağışıklık sistemi tablodaki kazakları düşündürüyor bana. tedavi olarak sarımsak, vazelin vs. uyguluyorsun ve sonuç bekliyorsun. sonuç beklerken o bağışıklık sistemi sana bir mektup hazırlıyor, tıpkı tablodaki gibi..
    mektup yazanın hemen sağındaki kel kazak "la la, bak sarımsak sürmüş şimdi de." diyor, masanın başındaki diğer kel "neeaa? sarımsak mı? puhahaah" diye karşılık veriyor.
  • hoş geldin.

    ilk geldiğinde üniversiteyi bitirmek üzereydim. saçlarım da çok kısaydı. mezuniyet ve iş stresi altındaydım. bir gün yine kafamı kaşımak istediğimde parmaklarımın altında derimi hissetmemle tanışmıştım seninle. anlam veremedim. kimse anlam veremedi. şapka kullanmayı pek sevmem ama bandana alışkanlığım vardı. o dönemi kolay geçirdim. ama sonra birden açıklar büyümeye yerlerin çoğalmaya başlamıştı. seninle mücadelem bir yılı aldı.

    sonra arada konun geçtikçe hatırladım seni. çokluk aklıma da getirmedim. o günler kötü bir hatıra olarak kaldı sadece anılarımda.

    yaklaşık 2 yıl önceydi. eğitimdeydim bu sefer. verdiğim ilk kredinin şubenin ilk batağı olması akabinde kapımı çalman, yanımda olan eski - vefalı bir dost olmandan mıydı? o yaşadığım zor günler, suçlanmalarım; hayasızlıkları görmem hepsi seninle oldu. uzundu saçlarım ama bu kez. zorlanmadım. hatta unuttum bile seni. bu kez sarımsaklar da yoktu, beni ne zaman terk edeceğini bildiğimden de ilaçlarla da boğmadım seni. sessiz sedasız çekip gitmiştin.

    peki şimdi neden. bu kez en savunmasız olduğum yerden alnımın hemen üstünden hatırlattın kendini bana. benden aldığın saçların boşluğunu görerek uyanmanın ne demek olduğunu bilmiyorsun sen, nasıl acıdığımı. hem nerede o saçlarım. baktım, yastığımda yok ; gece yatmadan vardı saçlarım. ne yaptın.

    senden, benden aldıklarını geri istemekten yoruldum. baş edemeyeceğim artık seninle biliyorum.

    ama neden ben? yıllar boyunca benden aldıklarını gördün ki yerine koydum. direncim kırılmadı sana. pes etsem bu kez gidecek misin? beni yoklama seyrin sıklaştıkça korkum oluyorsun. bu son olsun. bir kez daha gelmeyeceğinden emin olsam, saçlarımı bir daha hiç kısa kestiremeyecek olsam da, aldıklarını hediye edeceğim sana. saçlarımın 1/3 ünü verdim zaten bugüne kadar. lütfen daha fazlasını isteme ve allaha ısmaladık diyerek el salla artık bana.
  • an itibarıyla farkettiğim yıllar sonra yakama yapışan 5 kuruş büyüklüğünde hayatıma merhaba diyen hastalık. çatışmalar gündem memleketin durumu sözlük okuya okuya saça başa sardık aq. lan sikecem banane gidişattan diyorum kendi kendime sülalem raad benim diyorum ama, içimde bir yerlerde bir insan bak hele ne olmuş diyor, sonra arifin manchestere attığı golü arayıp songül karlı videosuna düşen adam misali, o çatşma senin bu çatışma benim mal gibi video seyrediyorum.

    neyse konuya dönelim illet bir şeydir, saçı tamamen sarabilir, sarmayadabilir o anlık psikolojinize bağlı. hakkında şunlar denmiş bir şey işte.

    " alopesi areata nedir

    "alopecia areata" yani halk arasında "saçkıran" olarak bilinen hastalık otoimmun (bağışıklık sisteminin aşırı duyarlılığına verilen isim) bir hastalıktır. otoimmun hastalıkların genel özelliği bilinmeyen bu nedenle bağışıklık sistemi kendi hücrelerini yabancı olarak görüp bu hücrelerle savaşmaya başlar. alopesi areata yani saçkıran hastalığında da kıl kökleri etrafında bulunan lenfosit denen hücreler, sitokin diye adlandırılan kimyasallar salgılarlar ve bu da saçlarda dökülmeye neden olur. saçkıran sonucu saçlar bu salgı yüzünden dökülür.

    alopesi areata nerelerde görülür

    alopesi areata "alopecia areata" ya da halk arasındaki adıyla saçkıran veya kılkıran hastalığı denilen hastalık, saç derisi, sakallar, kaşlar, kirpikler ve diğer vücut kıllarının, belli bir belirti olmaksızın, ufak bir alanda veyahut tüm vücuda yayılmış bir biçimde dökülmesiyle kendini gösteren bir hastalıktır.

    hastalığın bir tedavisinin olmaması işleyiş mekanizmasının bile hala tartışmalı olması ve bazı durumlarda kalıcı bazı durumlarda sık sık yinelemesi ile nasıl gideceğinin bilinmemesi nedeniyle hastaların yaşam kalitesini düşüren bir hastalıktır. hastalığın nedenleri olarak genetik, psikolojik stresler, hücresel ve humoral bağışıklık, endokrin, bulaşıcı ve sinirsel etkenlerin rolü olduğu öne sürülmekle birlikte, altta yatan neden tam olarak bilinmemektedir.

    özellikle stresten kaynaklanan otoimmun hastalıklarda veya hormonların baskılaması sonucunda saldırganlaşan bağışıklık sistemi kendi hücrelerini yabancı olarak görüp bu hücrelerle savaşmaya ve onları yoketmeye başlar.

    alopesi areata türleri
    alopesi areata yaygınlık derecesine ve şiddetine göre sınıflara ayrılan bir hastalık bu türler şunlar. bu türlerden ilksi standart alopesi areata'dır en yaygınn görüleni budur, belli bölgelerde görülen bu cins yayılım göstermez ve kendiliğinden bile geçebilir.

    alopesi areata totalis

    bu alopesi areata formu saç derisinin büyük kısmında saçların dökülmesi durumunda açığa çıkan yaygın bir alopesi areata cinsidir. bizim ülkede dişi saçkıran dedikleri bu oluyor, yani yayılım gösterdiği için dişi cins saç kıran dedikleri şeyin tıp dilindeki karşılığı "alopesi areata totalis" dir.

    alopesi areata universalis

    bu saçkıran türü ise bütün vücuda yayılarak saç, sakal, kaş, bacak ve kollarda kıl bırakmayan bir cinstir.
    alopesi areata kimlerde görülür

    tüm dünyada oldukça sık rastlanan bir hastalık olan alopesi areata, kadın ve erkekte eşit oranda görülebilir. ırk, cins ve yaş ayırımı yapmadan herkeste görülebilir. ancak hastalar çoğunlukla genç erişkinlerdir. hastaların %60'ı ilk atağı 20 yaş altında geçirirler.

    alopesi areatalı bir hastada tiroid hastalığı, şeker hastalığı, vitiligo (ala hastalığı), gibi diğer bağışıklık sistemi hastalıklarının gelişimi sağlıklı birine göre daha yüksek oranda olduğu araştırmalarla açığa çıkmıştır.

    alopesi areata bulaşıcımıdır
    hastalık bulaşıcı değildir, vitamin azlığı ile ya da beslenme alışkanlıklarıyla ilgili değildir. gerilim, stres, özellikle matem, ayrılma ve kazalar gibi olaylar bazen hastalık için tetikleyici olabilir ve hastalık aniden açığa çıkar. aslında hastalığın bulaşmama sebebi de artışmöalıdır. bazı doktorlar bulaşıcı olduğunu söylemektedir. peki nasıl oluyorda hastalık insanlara yayılmıyor sorusunun cevabı ise bağışıklık sistemi ve stresle alakalıdır. çünkü hastalığa yoılaçan mantarın stresli kişilerde üreyebildiği düşünülmektedir.

    alopesi areata tedavisi

    alopesi areata'da tedaviiçin evvela doktor kontrolü şarttır. internette ve durumu ilk farkeden berberlerin önerilerine inanırsanız haliniz harap. sarımsak sür, sirke ruhu sür, barut sür, soğan sür, diyenlerden en hakiki ilacı bende siyen şifacılara kadar türlü türlü insanlar konu hakkında atıp kesiyorlar. ama kazın ayağı öyle değil, tıbbın bile kesin çare olarak sunabildiği bir ilaç yokken bu şifacılara kanmayın. sarımsak sürmenin veya sirke ruhunun saç kırana neden iyi geldiğini sonraki yazılarda açıklayacağım.

    alopesi areata her hasta için uygun tedavinin bulunması için evvela hastanın bu hastalığa ait özgeçmişi, hastalığın tedavili veya tedavisiz olarak nasıl bir seyir göstermekte olduğu gözlenmelidir. ikinci aşamada en uygun uygulamanın seçilmesi yapılan teşhise göre olur, bu aşamadan sonra tedavi seçenekleri devreye girer.

    alopesi areata da bazı tedaviler saçı arttırabilir ama bu tedavi sonucunda tekrar dökülmeyeceği anlamına gelmez. saçlar çıktıktan sonra yeniden dökülmesi en çok şikayet edilen konuların başında geliyor.
    uygulanan tıbbi tedavi metodları şunlardır

    steroid kremler saç dökülmesi olan alanlara, genellikle günde iki kez 15 gün kadar sürülerek uygulanır.
    lokal steroid enjekte edilmesi, saç derisi ve kaşlarda uygulanan bir metoddur. saç kaybının az olduğu ufak yamalar şeklinde olanlarındafaydalı olabilir.
    steroid tabletler yüksek dozlu kullanıldığı zaman saçların yeniden büyümesini sağlayabilir, fakat tedavi sonlandırıldığında alopesi yeniden devam eder.
    ditranol krem genelde sedef yani "psoriasis" olarak adlandırılan hastalığın tedavisinde kullanılır, derinin tahriş olmasına sebep olur ve bazen kel alanlara uygulandığında saç çıkmasını hızlandırır.
    kontakt duyarlandırıcı tedavisi alopesi areata olan bölgeyi kimyasal bir madde ile alerji oluşturarak tedavi eder hastalarda oldukça başarılı olduğu gözlenen bu yöntem beni çok meraklandırdı. difensipron veya dinitroklorobenzen gibi maddeler kullanıyorlarmış. çok detaylı bilgi bulamadım ama ilerleyen azılarda onları da yazacağım.
    ultraviyole ışık tedavisi "puva" da denilen yöntem derinin ışığa hassas hale getirilerek ultraviyole ışıkla tedavi edilmesi gibi bir durum sözkonusu. bu da derideki bir mantarik vaka ve kıl köklerinin uyarılması gibi bir metod olduğu düşüncemi güçlendirdi.
    minoksidil losyon bilindiği gibi saç dökülmesinde kullanılan bir ilaç ve bu ilacı dökülen alanlara sürerek saç çıkmasını hızlandırıyorlar.
    antidepresanlar yoluyla kişinin stresten arındırılarak yapılan bir tedavi biçimidir. strese bağlı olarak yaşanan dökülmenin önüne geçilmeye çalışılır.

    alopesi areata bitkisel tedavi

    en bilinen ve yaygın olan tedavi biçimi olarak sarımsak öngörülüyor. saç kıran yani alopesi areata olan yere sarımsak rsürülüyor, sürmeden önce kazıyın, havlu süreterek tahriş edin iğneyle kanatın gibi tavsiyeler var kullananların çoğu 3-6 ay arasında sonuç aldıklarını ama sonra yeniden dökülme olduğunu bahsediyorlar. bir kısmında olmamış, ancak bunlar muhtemelen doktorların kendi kendisine geçer dedikleri kesim.

    bir diğer yöntem olarak sirke ruhu sürmek olarak açıklanmış. sirke ruhu denilen madde asetik asit (acetic acid) maddesidir. oldukça yakıcı ve zehirli olan bu maddeyi insanlar cahilce kullanabiliyorlar, deride ciddi yanıklar yapabilen bir madde olmasına karşı alopesi areata da iyileşmeler gösterdiği iddia ediliyor, kısmen doğru bir yaklaşım ancak maddenn deride yoğun bir tahribat yapma riski var ve zehirli. daha sonraki yazıda ele alacağım sirke ruhunu.

    bir diğer yöntem olarak tarçın yağı, çay ağacı yağı, biberiye yağı, lavanta yağı gibi uçucu yağlarla bölgenin tedavi edilmesi çalışmasıdır. özellikle yabancı kaynaklarda oldukça sık değinilen bir konu, bu yağlarla yapılan çalışmada yağlar taşıyıcı yağlarla karıştırılıp bölgeye sürüldüğünde %45 civarında bir başarı yakalanmış.
    yabancı kaynaklarda değinilen bir başka metod soğan suyu soğan suyu ile yapılan çalışmalarda ufak çaplı ve başlangıçtaki alopesi areata vakalarında %50 oranında başarı yakalanmış.
    yabancı kaynaklarda hipnoz ile %60 oranında başarı sağlanabildiği yazıyor, zannımca bizdeki hacı hoca üfürükçü tayfasının metodunun biraz daha bilimsel olanı bu metod. olayı ise hipnoz ile kişilerin psikolojilerinin rahatlatılması gibi bir durum oluyor.
    sonuç
    yaptığım araştırmalardan "alopesi areata" noktasında öğrendiklerim ve çıkardığım dersler şunlar. sarımsak, sirke ruhu, tarçın yağı, çay ağacı yağı, soğan suyu gibi bitkisel, ditranol, puva ışını, difensipron veya dinitroklorobenzen gibi kimyasal metotlarla cildin tahrişine yönelik çalışmalar sonuç veriyor, burda cildin kazınması mantığı olduğuna göre bazı doktorların dediği gibi alopesi areata bir mantar hastalığı, çünkü yukarıdaki maddelerin çoğunun ortak noktası aynı zamanda anti fungal yani mantarlara karşı madddeler.
    kortizon yani steroid ilaçlar saçların hızlı çıkmasını sağlıyor buna minoksidol de dahil, ama saç derisindeki sorun çözülmediği zaman çıkanlar yeniden dökülüyor.
    hipnoz, anti depresanlar ve çeşitli dini telkin ve dualar ise strese karşı yapılan tedavi biçimleri. bu şekillerde stresten arındırılan ve hastalığı yeneceği aşılanan insanlarda saç zamanla tekrar çıkıyor. bir nevi bağışıklık sistemini yıpratan stresin tedavi edilmesi mantığına dayanıyor. " alopesi areata
  • etyolojisi halen tam olarak bilinmemekte; otoimmünitenin ve stresin rol oynadığı ileri sürülmektedir. daha çok gençlerde ve çocuklarda; saçlı deride ve terminal kılların bulunduğu diğer bölgelerde izlenen kılsız deri sahaları; çapları ve kılsız bölge sayısı değişkendir. deride eritem, krut ve skuam gözlenmez.

    tüm saçlı deri tutulursa alopesi totalis, tüm saçlı deri ile birlikte tüm vücut kılları dökülürse alopesi universalis denilir.

    çocuklarda tinea kapitis, yetişkinlerde trikotilomani ve pseudopelad ile ayırt edilmelidir.

    tedavi seçenekleri: topikal irritasyon yapan anthralin, topikal ks, intralezyonel ve sist. ks, siklosporin, puva, %2-5 minoxidil
  • patojenik olmadigi icin bulasici da olmayan, ama genetik bir yatkinlik nedeniyle soyunuza donup "ah be" diyebileceginiz, stres, matem, ayrilik, gibi ani ve yogun duygusal cokuntulerin tetikledigi otoimmun bir hastaliktir. ayrica tabi ne kadar cok ruhsal acilar cektiginizle ilgili olarak, troid ve kan hastalarinda veya minor anemik bireylerde, gorulme olasiligi yuksektir. bunun nedeni olarak da boyle durumlarda sitokinlerin asiri sorumluluk ustlenmis olmalari gosterilebilir. tum guncel tedavi yontemlerini anlatan bir derlemeye buradan ulasabilirsiniz. enjeksiyon yontemlerini tavsiye ederim kesinlikle. onun disinda azcicik gamsiz olun. mesela deniz tekin-umrumda degil filan dinleyin. kendinize bi guzellik yapip masaj salonuna gidin. olmadi en munasip birinden zaman zaman olabildigince profosyonel bir masaj yapmasini isteyin. kafaya masaj yapan telli bir sey var ya bokoma diyorlar, ondan edinin. bu bokoma, sac derinizde zaman zaman hissetiginiz karincalanmayi durdurmak icin de bire bir. mutlu olmanin yollarina bakin. cikolata yiyin. birini sevin. gerekirse gidin ona ve "beni sev" diyin. gelecegi dusunmeyin. kaygilarinizi bir kutuya koyup kitleyin sonra da yakin. bi de boyle deneyin canim en fazla biraz daha sac kaybederiz, o kadar. sizi istemeyen saci siz hic istemeyin canim rahat.
  • yine mi dedim, evet dedi.
    geldi oturdu alnımın hemen üstüne.
hesabın var mı? giriş yap