• eğer varsa ve bana söz hakkı tanırsa aramızda şöyle bir diyalog yaşanacaktır.

    -inanmadın ve cehennemde sonsuza kadar yanacaksın
    -demek ki varmışsın, kötü oldu gerçekten.
    -neden inanmadın, o kadar kitap gönderdim.
    -pek çok din vardı. her biri kendi dininin en doğru din olduğunu söylüyordu. üstelik ben doğduğumda en son gönderdiğin kitabın üzerinden 1400 yıl geçmişti, güvenilir olduğuna dair veriler zayıftı. kuran'ın elime ulaşan hali de peygamber öldükten 200 yıl sonra derlenmişti. arapçada anlam bakımından önemli olan semboller ise çok daha sonra eklenmişti. öte yandan senin varlığının savunucuları bilimsel gerçekleri ya iki adım geriden takip ediyorlardı ya da yalanlamaya çalışıyorlardı. bana verdiğin sorgulama yeteneği bu veriler ışığında yolladığın tebligata güvenmem için yeterli done olmadığını söylüyordu. bunların dışında yaşadığım dönemde sistemli bilimsel organizasyonlar evrenin varoluşunu açıklamak için henüz yeterince çalışma yapamamıştı, zamana ihtiyacımız vardı, uğraşıyorduk ki ben öldüm.

    buna rağmen yakılmam sonsuz adaletin gereği ise elimden bir şey gelmez, aşk ve sanat için teşekkür ediyorum.

    yıllar sonra gelen edit:
    bu yazıda sanat için neden tesekkür ettiğimi uzun uzun düşündüm ve neyi vurgulamak istedigimi daha iyi açıklayan bir güncelleme yapmak istiyorum son cümleye.

    bilinç, özgür irade ve aşk için teşekkür ederim.
  • allah kelimesi cogunlugun bildiginin aksine muslumanlikla ortaya cikmi$ ve kutsal olanin kendisine yaki$tirdigi bir isim degil, aslen ortadogu'da muslumanliktan cok uzun yillar once de kullanilmi$ ve tanrı anlamina gelen bir sozcuktur. boyle du$unmeyenlere ilk olarak sorulmasi gereken soru muhammed'in babasinin isminin nasil olup da abdullah (abd-allah : allah'in kulu) olmu$ olabilecegi olabilir.

    orijinali mezopotamya kokenli olan ve deity - teklik manasina gelen ilu sozcugu ortadogu'da yakla$ik 3000 senelik bir gecmi$e sahiptir. ayni kelime (ilu) birebir olarak ayni kokten ibranice'ye el ve aramca'ya da aloh olarak gecmi$tir. hatta incil'de cogunlukla isa'nin tanri'ya eloiveya eli olarak hitap ettigi de gorulur (eli eli lema sebaktani!). bu $ekliyle ortadogu men$eili butun inani$larda kendisine tanri'nin ismi olarak yer bulan kelime, arapca'ya da ilah olarak uyarlanmi$tir. muslumanliktan yuzlerce yil once araplar ilah kelimesinden turetilen ve ba$ina arapca el artikelinin eklendigi allah(el + ilah) kelimesini zaten buyuk tanrilarinin ismi olarak kullanmaktaydilar. hatta erlik sifati atfedilen bu tanrinin yaninda di$illik atfedilerek belki de e$ olarak ortaya cikan allat (el ilahat) kelimesi de kullanilmaktaydi. bilindigi gibi islamiyet'in tek tanrili yapisi yerle$meden once allah'in kizlari olarak putlari kabe'de duran el-lat, el-menat ve el-uzza adli tanrilara da tapiniliyor ve kurbanlar adaniyordu.

    kisaca islamiyet'ten once allah kelimesi zaten asil, buyuk tanri'nin ismi olarak kullaniliyor ancak beraberinde allat, lat, menat ve uzza gibi akrabalik ili$kileri ta$iyan tanrilara da tapiniliyordu. islamiyet'in yerle$mesiyle arabistan'daki bu tur pagan ve sumer kaynakli inani$lar, aslinda ortadogu'daki orijinal hal olan ve akhenaton'un devrimleriyle yerle$en tek tanrili inanc sistemine bir geri donu$ halini aldi. ilginc olan, bu sisteme donu$ yapilirken, sumerler'deki bir cok mitin de bu yeni dine ta$inmasiydi.

    butun bunlarin yaninda tolkien okuyucularinin da yakinen bilecegi gibi, orta dunya kurgusunda tum evrenin ve ea'nin yaraticisi iluvatar adindaki bir tek tanri/ruh/varliktir. iluvatar kelimesi de ba$langicta sozunu ettigimiz ilu kelimesi ile vatar kelimesinden olu$maktadir. bu birle$imdeki vatar'in anlami uzerine kafa yorarken aklima star wars episode iii revenge of the sith'in de etkisi ve biraz da serbest cagri$imla darth vader geldi. oyle ya darth vader, yani anakin* luke*'un babasiydi ve vader kelimesi de bati dillerinde kullanilan father(baba) kelimesinin ta kendisi olmaliydi. boylece iluvatar'in anlami da acikla$ti : baba tanri*
  • kanunlari, inananlar inanmayanlar arasindaki saygi kombinasyonlarini ve bloklar arasi arguman butunluklerini gecersek, "ne güzel varolmamış varolmamış duruyorduk; önce yarat sonra da yaratmandan ötürü seni reddedebilen varlıklara sonsuz ızdırap ver, sonra da bunu kalanlara vaadettiğin zevkle amorti etmeye çalış" gecerli bir sorudur, arada kaynamasin. felsefenin en garip sorusu olan "neden varlik var?"in, odul-ceza sistemine dayali tek tanrili dinlere uygulanmis varyanti bu. soyle basit bir dusunce akisi verelim:

    1) sonsuz iyilik, hosgoru ve adalet sahibi bir yaratici var (daha dogrusu bunu iddia eden bir kitap var, yaraticinin kendisi gelip beni iknaya calismadi)
    2) dunyada bir suru kotuluk goruyoruz
    3) bu insanin ozgur iradesinden kaynaklanir, allah secme hakki tanimis, zamani gelince hesabini verecekler
    4) iyi de bu insanlarin kotulukleri baska iyi insanlari da etkiliyor, onlarin secme hakki olmuyor
    5) allah herseyin hesabini tutuyor
    6) bazi haksizliklar kotu insanlardan veya ozgur iradeye bagli secimlerden degil dogustan, allahtan geliyor
    7) o zaman madde 5i guclendirelim, allahin adalet sisteminin kusursuzlugunu kavrayamazsin, vardir bir sebebi, guveneceksin.

    8) insanlarin biz anlamasak da kusursuz bir adaletle iyi kotu diye siniflandirildiklarini varsaydik, ama bu odul/cezalarin kendisini adil yapmiyor. uzay-zamanda ufacik kucucuk bir noktayi isgal eden aciz bir varlik ne kadar cani olursa olsun sonsuza kadar cehennem izdirabi cekmeyi hakedemez. hele hele yasam suresi daha kisa (ozgur iradeli secimlerinin sayisi az), cani/aziz skalasinda ortalarda olan insanlarin durumu daha da kotu

    9) daha demin allahin adaletini anlayamazsin demedik mi?
    10)o baska bir konu icindi, burada anlasilmayacak birsey yok: kisitli ihlal, sonsuz ceza. adil degil, sonsuz iyilik sahibi hic degil.
    11) benim kafamdaki allah inanci senin bu elestirinden muaf, eksikliklerden arinmis kusursuz bir varlik o
    12) isin komik tarafi tam da bu kusursuzluk iddiasi zaten yukardaki celiskiye neden oluyor.
    13) ben allaha sonsuz teslimiyetle guveniyorum kardesim, vardir bir nedeni

    14) peki ona da kabul. diyelim hem dunyadaki kotulugun adaletsizligini, hem cezalardaki adaletsizligi acikladik. ozgur iradeyi varsaydik, ustune bunu kaderle uyumlu hale getirdik. yetmedi, seytanin bizi etkilemesindeki sorumlulugu da seytani salan allaha degil, ozgur iradeli insanlara yiktik, mesuliyet onlarin dedik. son sorum sudur: insan yokken secimlerden dogan kotuluk yoktu, dolayisiyla bu eylemlerin getirecegi sonlu/sonsuz cezalar yoktu, cezalarin getirecegi istirap/kotuluk de yoktu. kendi basina kusursuz, eksiksiz bir varlik, bir nedenle insani yaratti ve bunlar dogdu.

    allah'in bu sistem icindeki odul/ceza mekanizmalari mukemmel islese dahi, yani insanin bir kere yaratildiktan sonra olan bitenden tamamen sorumlu oldugunu ve kendisine bahsedilen odul/cezalari tamamen hakettigini sorgulamadan kabullensek dahi, insanin yaradilisi allahin sorumlulugundadir. dolayisiyla ortadaki net kotuluk artisi, net izdirap artisi da en nihayetinde onun mesuliyetinde. teoride herseyi bilen, eksiksiz olan, mutlak adil ve mutlak iyi olan bir varlik, insani yaratarak ya son uc ozelligini yalanlamistir ya da "sonucunu bilmiyordum" savunmasiyla ilk ozelligine ters duser - ki bilmiyorsan ne diye risk aliyorsun, eksiksiz eksiksiz durabilirsin.

    ben buna verilecek bir cevap bulamadim, cevab veremedim. bu dusunce akisi ve benzer tartismalar genelinde savunma ne zaman sikissa, dunyevi tanimlardan/aciklamalardan kacip bir nevi mistisizme arkasini dayiyor, "yani aslinda bizim anladigimiz anlamda iyi/adil/mukemmel/kil/yun degil de" diyerek olayi en sonunda "biz anlayamayiz"a getiriyor. bu zaten sakat bir taktik, zira anlayamadigin seye ne diye inandin, secimle degil ogretiyle belli ki, oyleyse bunun degeri nedir? ama bazi sorular bu mantigi dahi zorluyor iste. adaletin mekanizmasini sorgularken kafan karisabilir ama adaleti/cezayi gerektirecek bir sistemin yoktan varedilmesi daha basit bir soru.

    tabii bir insan bokunu cikarip buna da "ben anlamam, vardir bir bildigi" diyebilir. isin asli bunun sonu yok, inanci en temelden sarsacak ampirik verilerle, mantik kurgusuyla da cikagelsen, bu duvari asamazsin. ama her adimda, insanlarin ancak daha fantastik aciklamalarla inanclarini savunabildiklerini gorebiliriz. fantastik demek yanlis demek degil, lakin ockham'in usturasi diye birsey var. yumurtanin yere dustugunde kirilmasini bhagavad gitayla aciklamiyorsunuz, iki tane fizik denklemi yetiyor (newton'un yercekimi ve donald duckin yumurtayi kirmasinlar denklemleri). allah inancinda bu prensibin saglikli islememesinin nedeni su ki, dinler -uydurma olsun gercek olsun- psikolojik ve sosyolojik kontrol araci olarak kullanilageldiklerinden, secimle karara degil, ogreti ve itaata baglidirlar. bu nedenle de bir kimlik haline geliyorlar (oysa ornegin string teorisi kimligimle ozdeslesmis degil, ben onu verilere bakarak sectim, yarin oburgun yanlislanirsa bunalima girmem).

    dolayisiyla 40 yasindaki adama "meger savunman oyle keyfi * temellere dayaniyormus ki sen ayni fenomeni gorunmez ejderhalarla da, van golu canavariyla da aciklayabilir ve ayni derecede tatmin olabilirsin (mesela iki inanc sisteminin de zayifliklari "orasi beni asar"la asilabilir), gel ockhamin usturasiyla seni sunnet edelim" demek de gerilime neden oluyor. olayin odak noktasi bireyin hakikat algisini, fenomen modellemesini, pattern arayislarini, kisacasi karar verme sureclerini gecip, direkt karakterine, ozune kayiyor; tartisma da heder oluyor tabii.

    neyse, acikca goruluyor ki ben allaha inanmiyorum. cogu zaman acikca gorulemeyen sey ise bunun beni illa ateist yapmadigi. allah son derece spesifik bir yaratici tanimi, yaratici tanimlari da dogaustu inanislarin bir alt kumesi. didisinin didisina inanmadigim icin normalde ateizme karsi yoneltilmesi gereken -ve cogu zaman da zaten yanlis olan- karsi ataklardan gina geliyor. mesela, "ha sanki herseyin kendi kendine tesadufen olmus olmasi cok mantikli da" (cok degil, daha), "peki o zaman madde nereden geldi" (ne bileyim, bunu merak eden gider teorik fizik okur, ustelik o zaman animizme neden inanmiyoruz?), "evrendeki uyumu nasil acikliyorsun" (sen onu dun gece patlayan yildizlara, galaksileri somuren kara deliklere, genisleyen evrene sor), vs.

    son olarak sayfanin ust sag tarafindaki reklamlarda "universal allah ringtone" mu diyor, ben mi kafayi yedim? haha bu ne ya, tikladim, bir tane kadin resmi cikti. allah allah... allah?
  • var olup olmadığını elimizdeki veriler ışığında bilemeyiz. bilmiyoruz da.
    bunun dışında söylenenlerin tamamı laf kalabalığıdır.

    biz yaratıldık mı, kendi kendimize mi var olduk, yahut hep var mıydık bilemeyiz.
    henüz elimizdeki sistemli veriler çok kısıtlı. 14 milyar yıldır var olan evrende yazının icadından bu yana 5.500 yıl geçmiş durumda. bilinen en eski sistemli bilgi üretme çalışmaları da yaklaşık aynı dönemlere tekabül ediyor. bu kısacık sürede daha henüz en temel gerçeklerden olduğunu düşündüğümüz fizik kanunlarının bile tüm evren için geçerli olup olmadığını çözümleyemedik. atomaltı boyutlarda parçacıklar hangi kanunlara göre hareket ediyor/var oluyor bulamadık. teorik fizikçiler bilimsel gerçekler ve olası sonuçları hakkında yeterli verilere halen ulaşamadı.

    yani henüz evren hakkındaki gerçeklerin algılanmasına yakın bile değiliz. durum böyleyken birinin sizin karşınıza geçip biz şu nedenle buradayız, bizi şu var etti, bizi kimse var etmedi, tesadüfen oluştuk gibi laflar etmesine izin vermeyiniz. henüz cevabı bilmiyoruz, belki de hiç bir zaman bilemeyeceğiz.

    şu an önümüzdeki seçenekler şunlar;
    evrende her şey fizik yasalarına tabi olmak zorunda değil.
    kimi maddeler kütlesizken bir nedene ihtiyaç duyamadan kendi kendine var oluyor olabilir.
    madde yoktan var oluyor, vardan yok oluyor olabilir
    tüm bilinen evren başka bir evrendeki bir papatyanın yaprağında konumlanmış olabilir.
    tüm evreni ve bizi bilinçli bir varlık tasarlayarak yaratmış olabilir.
    her birimizin evrilmesiyle sonuçlanacak reaksiyonları en başından hesaplamış olabilir.
    içinde bulunduğumuz ortam milyonlarca kez yayılmış ve kapanmış, aynı şeyler hiç istisnasız milyonlarca kez tekrarlanmış olabilir.
    ben bu yazıyı milyonlarca kez tekrar ve tekrar yazmış ve siz de okumuş olabilirsiniz.
    paralel evrenler, kütle zaman bükülmeleri, sicim teorisi gerçek olabilir.
    bir şeyin şu anda var olması için daha önce yok olması gerekmez, kütle ve enerji hep var olmuş olabilir, yaratılmaya veya oluşmaya ihtiyacı olmayabilir. fizik dünyada var olan bilinçlerimizin, her şeyin bir süreç içinde var olması gerektiği algısı hatalı olabilir.
    her şey başlamak, var olmak, ve dönüşmek döngüsüne tabi olmayabilir.
    tüm evren ve zaman hep var olmuş olabilir.

    bilmiyoruz.
    öğrenmeye çalışıyoruz.
    dükkanın önünü kapamayın.

    not:
    bu yazıda "allah" yaratıcı anlamında kullanılmıştır. her dinin mensubu kendi yaratıcısını düşünerek okuyabilir.
  • arapçada eril bir zamir olan "hüve" ile kullanılır. hüve, ingilizcedeki "he" zamirinin karşılığıdır. bu nedenle ingilizce tercümelerde allah*'tan bahsederken "he" zamiri kullanılır.

    allah için eril zamir kullanılmasının nedeni, başka seçenek olmamasıdır. arapçada zamirler ya erildir ya dişildir. bunun tek istisnası bazı ikil* kişilerdir.

    hatta, tıpkı fransızcadaki gibi 100 kişilik bir topluluğun 99'u kadın biri erkek olsa o gruptan "o erkekler" diye bahsedilir.

    allah kelimesi de gramatik olarak eril olduğu için "hüve" zamiri kullanılır. gelgelelim, bu ona cinsiyet atfetmez. üsame ismi de dişil bir kelimedir ama erkek ismidir. nur, eril bir kelimedir ama kız ismidir. allah da eril bir kelimedir ama cinsiyetten münezzehtir.

    bkz. allah - arapça yazılışı
  • allah'ın varlığına delil olarak kur'an'da geçen kelime sayılarını vermek bir şey ifade etmez. çünkü bu sayılar doğru değil. ama derdim bunu anlatmak değil.

    diğer konuya geçelim. "tatlı suyla tuzlu suyun birbirine karışmadığı gerçeği". bu nerede var?

    bir yer gösterin. tatlı suyla tuzlu suyun birbirine karışmadığı. yahut şu ayeti doğrulayan tek bir yer gösterin; "iki denizi saliverdik. bunlardan biri içilecek tatli su; diğeri aci ,tuzlu sudur. aralarinda onlari birbirinden ayiran ince bir çizgi vardir. asla birbirlerine karişmazlar."

    burası neresi? birinde kana kana suyunu içebileceğin, diğerinin ise "arasında bir perde varmışçasına" birden bire acı suya dönüştüğü yer neresi? böyle bir yer nerede var? kaptan cousto'nun bulduğunu cebelitarık boğazındaki yer mi? sokarım oranın bir yanında sizi denize, tatlı suyu içiririm, tatlı su nedir ne değildir öğrenirsiniz. orası tuz oranları farklı olan akdeniz ve okyanus suyunun birleştiği yerdir. nerede içilecek su? yapmayın yahu, araştırın, öğrenin!

    allah'ın varlığı böyle kanıtlanmaz. yapmayın bunu. rezil olursunuz. allah'a inanılır sadece, ispatlayamazsanız. tıpkı yokluğunu ispatlayamadığınız gibi....
  • bizzat kendi tanımıyla, allah: "yaratanların en iyisidir (saffat/125), yaratanların en güzelidir (müminûn/14)."

    allah burada "yaratabilme özelliği bulunan diğer yaratıcılar/tanrılar" ile kendini kıyaslamış ve nihayetinde en güzeli olarak yine kendisini seçmiş. ben de olsam böyle yapardım, ki allah'ım hakkaten büyüksün.

    ay tanrısı kadar iyi ve güzel olmayan diğer yaratıcılar çatlasın inşallah diyor, "en güzel ve en iyi tanrı"ya selam ediyorum.
  • ''eğer tanrı diye bir şey varsa onu affetmem için ayaklarıma kapanmalıdır'' .

    bu cümle bir mahkumun nazi hapishanelerinden birinin duvarına yazdığı yazı, yakarış, isyan. bunu ilk duyduğum andaki titremem dün gibi aklımdadır. bu mahkum kim bilir ne işkenceler gördü, hangi yakınları gözleri önünde vahşice öldürüldü; oysa kim bilir bu lanet savaş öncesinde ne kadar güzel bir hayatı vardı! neyse olayı daha fazla dramatize etmeden ve "ama tanrı onu sınıyor"cular gelmeden ben kaçayım.

    işin özeti, eğer tanrının o karaya vuran çocuğu sınadığını düşünen varsa onda ahlakın en temel göstergesi olan vicdan yoktur. bu çocuğu görünce aklıma ilk olarak bu cümle gelmişti.
  • bu dünya'dan onurlu, namuslu ve iyi bir insan olarak ayrılmak istiyorum. büyük bir günah işlemeden karşına çıkmayı nasip et. kalbimdeki her türlü fesatlığı, kıskançlığı, ahlaksızlığı, kötü duyguları yok et. kötü duygulardan ve düşüncelerden arındır beni. dünya'da ki tüm kötülükleri yok et. biz insanlar o kadar temiz değiliz. temizle bizi. kalbimizi, ruhumuzu ve bedenimizi kirlerden arındır. çok acı çektiğim zamanlar oldu, hala da devam ediyor. ölmek için sana çok dua ettiğim zamanlar oldu. isyan ettiğim zamanlar. sana kızdığım zamanlar. sonra tekrar dua ettiğim anlar...bizim aklımız yetmiyor bazı şeylere. senden, inancımdan şüphe duyduğum zamanlarda korkuyorum. ama sen bizden bile merhametliysen, bir anneden bile merhametliysen, bizi affedersin. buna inanıyorum. affetmek büyüklük. ve en büyük sensin. en büyük affedici de sen olmalısın o halde. acılar içinde kıvranan, hayatın verdiği acılara dayanamayan, hastalıklarla uğraşan ve gerçekten acıyı en derinden hisseden insanlarına yardım et. inancı ne olursa olsun bizlere yardım et. keşke seninle konuşabilsem. keşke her şey için ikna olsam. sana tüm kalbimle inanmayı, hiç şüphe duymadan inanmayı o kadar çok istiyorum ki! sevgini kalbimde gerçekten hissetmeyi o kadar çok istiyorum ki!
    n'olur yardım et. huzur ver kalbime.
hesabın var mı? giriş yap