aynı isimde "aile (dizi)" başlığı da var
  • devletimizin belediyeden izin almadan olamayacağını düşündüğü en küçük birim.

    aile üyelerimizden olan anne ve babamı tehdit ettim geçen gün. “siz içindeyken ateşe veririm o evi...”. bugün kalbimin ağzına sıçan kız kardeşimin hatırlattıkları, söylediğim sözlerin haklılığını hatırlattı. mühim değil, giderek sessiz ve hissiz oluyorum her birine karşı.
  • ilk ilkel insanların yalnızlık korkusu, güven duygusunu beslemek, doğanın ürkütücü halinden korunmak ve hayatta kalmak için oluşturduğu çekirdek topluluğa, bu kadar derinden bağlı olmak aptalca değil mi? ilk insanlara baktığımızda göreceğimiz şeyler bakış açısına göre değişiyor. benden önce bir şeyler yaşamış ve bir şeyleri benden önce keşfetmiş olduğu için koşulsuz bir güven ve saygı var. sorumluluk almadan güven duymak için, kötülük yapsak da yanımızda birileri olsun diye, çirkin olsak da birileri bizi sevsin diye, küskünlüğü çaresizliği acıyı birlikte tadalım diye var aile. çocuğuna ağaç dikmeyi cep telefonu ekranına dokunarak öğreten, varlığının anlamını köleliği ve parayı hayranlıkla överek anlatan aileler değil mi bizimkisi? seçimlerini her zaman kolay ve bencilce belirleyen, sevgisi çekirdek ailesinden taşamayan küçük kalpli insanların ele geçirdiği aileler değil mi bizimkisi? iq'muz düşük, niyetimiz kötümser, ruhumuz mutsuz değil mi?
  • ne senle böyle ne de sensiz yazık yaşanmıyor çaresiz.
  • aile kutsaldır.

    kimin ailesi kutsaldır? abd'nin 50'lerde propagandasını doya doya yaptığı "çekirdek aile" mi kutsaldır? çocukların oyun oynadığı, annenin mutfakta yemek yaptığı ve babanın çalıştığı klasik aile modellemesinin kavramsal olarak ortaya çıkışı ve global olarak yaymacılığının icra edilişi 1900'lerden sonra gerçekleşiyor fakat insanoğlunun tarihindeki tek aile kurumu bu değil. aile kurumunu kutsallaştıranlar, lavirat, sororat, endogami, berdel, poligami için de aynı bakış açısına sahipler midir, yoksa bayramını kutladıklarını dinin peygamberi muhammed'in yaşam stili 21. yüzyılın getirdiği sosyokültürel karmaşalar ile kafalarında anormalize olmuşken yalnızca orta sınıf modern aile tipinin idealliğine mi inanmaktadırlar?

    kutsallığına inanılan aile tipi ezeli değildi, ebedi de olmayacak. bekar ebeveynler, çocuksuz çiftler, eşcinsel hakları, domestic partnership: bunların batıdaki yükselişinin bir anlamı var. kutsal kitapların 14 milyar yıllık evrenin kozmik takviminin en son anlarına denk gelmesi gibi, kutsal "çekirdek aile" kavramı da 200.000-300.000 yıllık homo sapiens tarihinde biraz geç ortaya çıkmış.

    sanayi öncesi dönemlerdeki geniş ailelerde, aile klasik biyolojik fonksiyonlara ek olarak bir üretim mekanizması. sanayi sonrasında ise üretim, fabrikalarda. haliyle "çekirdek aile" ve sanayi toplumu arasında bir harmoni varken, postmodern toplumda modern çekirdek ailelerin çözüldüğünü görüyoruz. boşanmalar artıyor, teknoloji bireyi özgürleştiriyor, cinsellik tabu olmaktan çıkıyor, modernitenin dayattığı değerler bir bir çürüyor. buna karşılık postmodern ilişkiler de sonunun nereye gittiği belli olmayan bir tüketim kültürü ile paralel olarak ilerliyor.

    oedipal aile modelinin ise psikanalitik boyutu sosyolojik açıdan önemli.

    george carlin, otorite ve aile ilişkisi üzerine şunu söyler:

    "parents never teach their children to question authority because parents are authority figures themselves, and they don't want to undermine their own bullshit inside the household."

    meali: "ebeveynler çocuklarına otoriteyi sorgulamayı öğretmezler çünkü ebeveynler kendileri otorite figürlerdir ve ev içindeki saçmalıklarını baltalamak istemezler.”

    aile içi şiddet, psikolojik ve fiziksel istismar: bunlar hâlâ yaygın olan problemler. özellikle türkiye gibi ülkelerde yalnızca ultra talihsiz insanların karşılaştıkları istisnai durumlar değil. vefa borcu ve tahakküm kültürü arasında ise ince bir çizgi vardır derdim ama demeyeceğim, biri diğerinin trade name'i. yozlaşmış hükümetleri kafasında devletin sözde kutsiyeti ile meşru kılıp toplumu devlete feda edebilen konformist kitlelerdeki psikoloji ile, çocuğunu meta olarak gören ebeveynleri ailenin sözde kutsiyeti ile meşru kılıp çocukları "hakkı ödenemez" bir borç içinde bırakan psikoloji birbirine öylesine benzer ki.

    oedipal aile modelindeki temel problem baskılayıcı figürler ve sevgi duyulması gereken figürlerin aynı figürler olmaları. bu şekilde oedipal aile modeli faşist toplumun ilk psikanalitik yapıtaşını oluşturuyor. filhakika moderniteyi takip eden postmodernitede de bu alışılmış desenlerin dekonstrüksiyona uğrayışı ve şahsi özgürlüklerin kolektivist değerlere üstün gelişi ne tür bir çağa doğru ilerlediğimizin ipuçlarını veriyor. bu değişim size "ütopya" gibi de gelebilir, "distopya" gibi de gelebilir. lakin z jenerasyonundan daha sonra gelecek olan jenerasyonların gözünde bunların her ikisi de olmayacaktır, asıl önem arz eden de budur.

    * * *
    ps: geleneksel ailelere hayırlı ramazanlar. el öpme ritüelleri, sempatikleştirilmiş gerontokrasi memleketimize hayırlı uğurlu olsun. bayramı yalnız geçirme hakkını elde edebilmek için 50-60 yaşındaki insanların çocuk gibi küslük çıkarmasına saygı göstermeyi reddeden bir hayırsız evlât sundu.

    ps2: bu entry bir zamanlar hatalı bir antropoloji bilgisi içeriyordu, uyardığı için stavrogin'e teşekkürler.
  • "bütün mutlu aileler birbirine benzer, her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu vardır."

    (bkz: anna karenina - lev tolstoy)
  • “yalnızlığın başladığı yer.” yazdığım gün, şimdi yokluğa karışmış bir sevgili dost (bkz: senyazmasanbenyazmasam)

    “yalnızlığın bittiği yer.”

    yazmıştı bu başlığa. kendisi yok ama entrysi bari içten bir dilek gibi dursun burada.
  • ne de güzel yazmış iki yazar;

    (bkz: #91163031)

    evet, aile; hem yalnızlığın başladığı, hem de bittiği yerdir.
  • “aile nedir? bazen dev bir hayalkırıklığından başka, kaçtığını sandığın anda seni içine çeken dibi bile olmayan bir çukurdan başka?”
  • toplumun en küçük parçası, grubu. tanımı geçtiysek başlayalım. aile; saygı, sevgi, bağlar ve iletişimin kuvvetli olduğu durumlarda inanılmaz büyük bir şanstır, insanın sahip olabileceği belki de en güzel şeydir. dışarıdan gelen tehditlere, talihsiz durumlara, kötü niyetli insanlara karşı hep beraber dik durabileceğiniz, sığınacak limandır. insana kendini güvende hissettirir. ben tek başıma yetmesem bile ailemle üstesinden geliriz hissi kadar rahatlatıcı bir his yoktur belki de. hata yapma lüksünü bile verir sana aile, bunun faydası her ne kadar tartışılır olsa bile şu zamanda ve bu toplumda bu da acayip bir lükstür. yanlış yollara girsen de vazgeçmez, hatandan döndürür veya dönmeni bekler, en sonunda yine sana kucak açar.
    yine huzur ve güven, sakin liman.
    peki aileyi aile yapan nedir sözlük? hiçkimsenin seçme şansının olmadığı doğum yeri, anne babası veya kardeşleri, kan bağı, bunlar yeter mi aile olmaya? asla yetmez. sırf kan bağından dolayı aile olduğunu düşünmek, genetik yapımız benziyor diye gidip bitkilerle ve hayvanlarla yakın ilişkiler kurmaya çalışmaktan farksız geliyor bana artık. hata yapma lüksü dedik, aileyi aile yapan şeylerden biri de hoşgörüdür. aile olmak demek herkesin klon gibi aynı şeyi düşünüp her harekette fikir birliğinde olması demek değil. aksine farklı fikirlerde olsalar, farklı yollardan gitseler bile ortak bir paydada buluşabilmek, olmadı saygı gösterip diğerlerinin kendi yollarında ilerlemelerine izin vermek ama günün sonunda yine beraber olabilmeyi de bilmektir bence aile olmak. günümüzde de bunu yapabilen bırak aileyi toplumu insan sayısı bile çok az olduğundan kimse aile kurmak istemiyor. bu bencillik değil, hayat çok özel durumlar hariç kendi istediklerinden vazgeçip başkalarının lafına göre yaşamak için gerçekten çok kısa. neden ortak karar alamıyoruz? neden bildiklerimizi okumaktansa bir kez olsun önyargıları kenara bırakıp dinlemeyi, yeniliğe ve yeni bilgilere açık olmayı kabul etmiyoruz? sosyal medyanın aptal akımlarına kapılıp beyni erimemiş kısımdan olan yeni nesilden bir kısım bunu yapabiliyor, onlarda umut var. ama eski nesil neden bu kadar inatçı ve kendi doğrularına birer ilahmış gibi bağlı kalmaya adeta yeminli? gelenek dediğimiz şey gerçekten bu mudur? öylesine güzel, düşünceli, hatta naif bir sürü gelenek arasında bunlar da mı gelenek? yani evde yalnızca büyüğün dediğinin olması, yaş küçüldükçe söz hakkının da azalması, erkek evlatların her zaman daha kıymetli olması, kızların iş güç için bile evden ayrılmak istediklerinde sıkıntı çıkması, sadece evlendirildikten sonra başka bir evde yaşayabilmesi. bir kadının okuduğu okullar, akademik başarıları, topluma ve bilime katkısı, çevresine duyarlılığı ve yardımı, bunların hiçbirinin değerinin toplamda bir evlenmek ve çocuk doğurmak etmemesi neden? bu düzenden rahatsız olan ve hak ettiği takdiri alamadığı için depresyona giren kadınlar tanıyorum, tek duymak istedikleri "sen çok güzel şeyler yapıyorsun, başarıyorsun, bunun için teşekkürler" olan kadınlar. ne kadar basit halbuki değil mi?
    tek duymak istedikleri "yaptıkların için teşekkürler" olan insanlar.
    bu o çakma feminazilerin sahnelerde millete nutuk çekerken ve istediğini yapmaktan, özgür ruhlu olmaktan bahsederken aslında tam zıttını yapıp emir vermesine, erkek egemenliğine karşı gelmeye çalışırken tam olarak onu destekleyen kelimeler kullanmasına ve ucuz, basit hareketlerde bulunmasına hiç benzemiyor. alakası bile yok hatta. böyle boş boş bağırıp çağırmakla anca daha da itici olur ve kendinizi kandırırsınız. şikayet ettiğiniz ataerkilliğe karşı bir şeyler yapmak istiyorsanız iyi okullarda okumak, canınızı dişinize takıp çalışmak, kadınlığınızdan faydalanmamak, ay ben kadınım bu bana ağır gelir bunu yapamam şuna üzülürüm buna ağlarım gibi kolaya kaçmamak, güçlü ve kararlı olmak, nezaketinizi kaybetmemek ama naifliğinizi belli etmemek zorundasınız. bunları ben de bir kadın olarak söylüyorum.
    sizi her durumda destekleyen, arkanızda olan, hakkaniyetli ve saygılı, sevgisini esirgemeyen bir aileniz varsa kıymetini bilin. kan bağı ailesi olmayın. sırf arabasına binmek, parasını yemek, imkanlarından faydalanmak ve karşılığında kendini kullandırmak için birileriyle beraber olan hemcinslerinizi hayatınızdan def edin, çevrenizde böyle insanlara asla yer vermeyin. şu hayatta belki de en acınası ve zavallı tiplerdir onlar. aklınızı, zekanızı, yeteneklerinizi ve bilgi birikiminizi kullanın, başka şeyleri değil. böyle yapın ki bir gün aile kurmak isterseniz karşınıza sizin ölçünüzde ve bu şekilde insanlar çıksın. bir toplumu değiştirmek bir insanla başlar, o insan siz olun. yangına su taşıyan karınca misali, yangın sönmeyecek olsa bile siz görevinizi yapın ve bunun huzuruyla yaşayın.
    bana gelince; aile kavramına neredeyse hiç inancım yok, uzun vadede aile kurmak gibi bir planım da yok. ama olur da birileri okur, özellikle kadınlara, umarım bir faydam dokunur. içimi dökmek istedim, kalın sağlıcakla.
  • toplumun temel taşıdır
hesabın var mı? giriş yap