aynı isimde "aile (dizi)" başlığı da var
  • destekleri ile kösteklerini bir tartıya koysan, kösteklerinin kesinlikle ağır basacağı insanlar topluluğu.
    hayatınıza kattıkları bir tek şey, ruhunuzdan on tane götürür; fakat çoğu insan buna göz yumar ve ailesini kayıtsız şartsız sevmeye devam eder.

    kimileri için aralarında kan bağı olması bile yeterlidir. aileniz komple şerefsiz olabilir mesela, ama bir kan bağı var, o zaman sevilmez mi onlar ya?! (bkz: benim kocam karım oğlum kızım yapmaz)

    bir de üstelik size bakıp, sizi büyütmüşler, inanılmaz! sanki olması gereken zaten bu değilmiş, bu ekstra bir özveriymiş gibi. ulan zaten o çocuk bilerek yapıldıysa bunlar yapman gereken şeyler, kimse zaten bilerek ve isteyerek dünyaya getirdiği çocuğu sokağa atmıyor (kocasının tecavüzüyle sürekli hamile kalan ve doğum kontrolüne erişimi olmayan kadınları ve benzer hikayelerin kahramanlarını tenzih ederim).

    böyle de garip bir kurumdur aile. insanın vicdanında bir yük; sürekli bir şeyler için minnet etme baskısı. bir de bunun abi-abla-kardeş kısmı var ki, o kısım yazmakla bitmez. senden tamamen farklı, normalde sınıf arkadaşın olsa pek muhabbet etmeyeceğin, iş arkadaşın olsa sabahları selam verip geçeceğin kadar yakınlık kuracağın birisiyle kanka olmak zorunda olma durumu. bak bunda özveri faktörü de yok, şansa aynı rahme düşmüşsünüz, o kadar.

    bunlardan gına gelince kendiniz de aile kurmak istemezsiniz haliyle.

    unutmayın ki siz kaç yaşında olursanız olun, beyni olan bir birey değil, onların malısınız. sizi dünyaya getirirler, bakarlar ki hayat tarzınızla, dünya görüşünüzle onlardan biraz farklı bir yetişkin* olmuşsunuz; işte o zaman sinire keserler. atılıp satılamayacağınız için de duygu sömürüsünün dibine vururlar. bu baskıdan kafayı sıyıran evlat bir sonraki nesli de sağlıklı yetiştiremez ve bu böyle gider. arada bazı çok modern aile taklidi yapanları çıkacaktır, yemeyiniz. onlar da "biz senin hayatına hiç karıştık mı amaağ?" deyip deyip sinsice çemkirerek ömrünüzden ömür alacaktır.
  • aile seçimi yapılamayan, hayatım boyunca katlanmak zorunda kaldığım bireyler topluluğudur. beni küçüklüğümden beri eleştirerek, yaptığım hiçbir şeyi beğenmeyerek, anlattığım her problemimde beni hatalı bularak büyüttüler. her şeyin kendi istedikleri gibi olmasını isteyen, verdikleri değeri harcadıkları parayla değerlendiren kişiler, neden koşulsuz sevilsinler ki? kendi ihtiyaçlarımı kendim karşılayamadığım zamanlarda bana baktıkları için mi, yoksa üzerimde yarattıkları baskının psikolojisinin karakterime olan zararları için mi? aile en gereksiz kurumlardan biridir, çocuğunun hayatını kendi baskılarıyla yönetebilecek kadar bencil kişilerden oluşur. ne kadar uzak durulsa o kadar iyidir.
  • yalnızlığın başladığı yer.
  • kurallarına uyduğun kadar yanında olandır.
    en küçük hatanda en çok yargılayandır aynı zamanda, dolayısıyla "ailen her zaman arkandadır." en büyük safsatadır.
  • insanı önce var, sonra yok edendir.
  • mikro çark.
    faşizmin, üretimin, işbölümünün, ötekileştirmenin, ayrımcılığın, şiddetin, yalnızlığın, karakterin, gürültünün, tercihsizliğin, patronajın, kimliğin, alt kimliğin, şans(sızlığ)ın, yazgının doğduğu yer. hoş geldin.
  • bireyin üzerindeki birinci iktidar ailedir. ideolojimizi ve inancımızı bu iktidar tanımlar. eğer bir kişi ailesiyle aynı düşünüyor/inanıyorsa muhtemelen orada bir sıkıntı vardır, çünkü zamanın doğal akışı içinde doğal bir şekilde eskiyen fikirler/itikadlar ona hâlâ mantıklı geliyordur. aileyle yani iktidarla ters düşmeden, çatışmadan hiçbir ortamda ve mânâda özgür olunmaz. bu çatışmayı kazanmanıza gerek yok, o çatışmanın sürekli var olması, sizi birey olarak içinde bulunduğunuz mikro ve nihai olarak makro komünitelerden kopartır, birey olmaya iter. bir kere bu yola girdikten sonra yine istediğiniz tribe girer, mahalle kahvehanesinde ya da barda takılırsınız ama artık oradaki diğer insanlardan farklısınız, bireysinizdir.

    ailenin bu şekildeki önemini ve işlevini siyasi -genelde diktatöryel- iktidarlar da bilir elbette. roma'nın pater familia'ları da, nazi'lerin aile propogandaları da, akp'nin bugün sürekli vurguladığı "türk aile yapısı" da buradan beslenir. bu yapıların her biri ataerkil, kontrolcü ve güçlü bir aileyi destekler, çünkü aile ne kadar güçlüyse birey olamamış insan sayısı o kadar fazla, onlara bir üst kimlik veren iktidarın gücü o kadar mutlak olur.

    işte bu yüzden kürtaj yasakarı, görmezden gelinen aile içi şiddet vak'aları ve 1+1 evlerin yasaklanması gibi söylemler/eylemler aptalca değil, sinsice yapılmış şeylerdir.
  • keçiboynuzu gibidir. iki dirhem şeker için, tonla kabuğu kemirmeniz gerekir, ama o bir gıdım bal gelince "ehe ehe ama çok güzel" dersin...

    halbuki, dön bak geriye, o iki dirhem bal için kaç kabuk var ardında? genele oranladığında aile denen nanenin yarattığı sorun, çıkardığı sıkıntı, doğurduğu zarar; yararından daha fazladır. lakin rasyonel olamıyoruz, ben de olamıyorum sen de, öyle sürükleniyoruz işte...

    üremeyin. vallahi.
  • "herkes gitse bile hep kalacak olanlardir" demek isterdim ama degil iste.

    onların kararlari ve doğruları ile yaşadığınız surece yaninizda olanlardir. dunya gorusleriniz farklilastikca görünmez bir duvar yukselmeye basliyor aranizda. sonra bir bakmissiniz derdinizi florya’ da bir agaca anlatiyorsunuz...
  • eşimle benim anne ve babalarımız hayatta. aralarında zaman zaman hır gür olsa da, bizim onlarla aramız genel olarak hep iyiydi. bu yazıyı da aile bireyleriyle araları iyi olanlar için yazıyorum, iyi olmayanlar buradan sonrasını okumasa da olur.

    bizimkilerin yaşları 60 ile 70 arasında değişiyor. her birinde çeşitli sağlık problemleri, geçirilen hastalıklar olmakla birlikte, durumları şükür ki ölümcül sınırdan uzak şimdilik. diğer yandan onların 70'e ve bizim de 40'a merdiven dayadığımızı düşünürsek, kendilerine çok iyi baksalar (ki pek baktıklarını söyleyemeyiz) ve hiç hastalıkları olmasa dahi, ecelle gelen sıralı ölümleri yaşasak, bundan gayrı kalan ömürleri olsa olsa 20-30 sene.

    iki tarafla da aynı şehirdeyiz, kolay bir şekilde istediğimiz sıklıkta görüşebiliyoruz. benim arkadaş çevrem geniş değil, akrabalarla ilişkilerim yerlerde. ailemle de aşırı sıkı fıkıyım diyemem, mesela telefonda falan mümkün olduğunca kısa sürede konuşup kapatmaya bakıyorum. hele iç işlerimize falan asla karıştırtmam. yine de onlarla belirli periyotlarda ziyaretleri, paylaşımları, gezi tozuları eksik etmemeye çalışıyorum.

    zamanın ne çabuk geçtiğini düşünürsek ve bu 20 küsur senenin ne derece hızlı geçeceğini hesaba katarsak; bu vakitlerin kıymetini de iyi bilmeli ve ah keşke dememek için geçirebileceğimiz kadar güzel geçirmeliyiz diye düşünüyorum. dönüp baktığımda hayatımızda öne çıkan tatlı ve acı hatıraların üzerinden bile göz açıp kapayana kadar ne çok zaman geçmiş, su gibi akıp gidiyor vallahi billahi.

    aile üyelerinden hayatta olmayanlar için ve hatta ailesini tamamen kaybedenler için durum çok daha zor ve üzücü. onlara da, eğer öbür dünya diye bir şey varsa orada kavuşmalarını diliyorum, bizim de kaybettiğimiz minik bebişimize kavuşma dualarımızın kabul olmasını istediğim gibi.
hesabın var mı? giriş yap