• hayvanlar doğum yaptıktan sonra süt verir. bazı hayvanlar erken doğum yapar. böylece erken süt vermeye başlarlar. bu besin değeri yüksek koyu süte ağız denir. ağız genelde kuvvetlensinler diye diğer hayvanlara içirilir.
  • solunum için tercih edildiğinde burun içindeki filtre ve toz tutucuları devre dışı bırakarak, yabancı maddelerin rahatlıkla ciğerlere ve alveollere ulaşmasına, onları büyük olasılıkla tahriş ve tahrip ederek, önce iltihaplanmalarına arkasından da önemli ve kalıcı rahatsızlıklar yaşamalarına yol açabilecek organımız.

    burun delik ve kanallarının solunan havayı akciğerlerin ısısına uygun olarak ısıtma ve soğutma özelliği vardır. hava önce mukozada nemlendirilir, burun yolunun ağız yolundan uzun olması bu işlemi kolaylaştırır. zira burun yolu, nefesi arındırır, uyumlandırır, insiye eder ve sisteme prana salınımı başlar. solunumda ağızın tercih edilmesi, burun kanallarının ihmal edilip, kurutulmasına, tıkanmasına, kirlenmesine; dolayısıyla kan toplanması ve iltihaplanmasına sebep olur.

    burun kanalından alınan nefesin yine aynı yolla verilmemesi, burun filtresinde tutulan yabancı maddelerin dışarı atılamaması anlamını taşır.

    ağızdan nefes almak, diyafram ile burun arasındakinden daha kısa mesafeye düşürür ki, yetersiz kalan basınç akciğerlerin emme ve pompalama gücünü azalır.

    ağızdan nefes almak, bu yoldaki yetersiz nem sebebiyle, yumuşak dokunun kurumasına ve ses tellerinin bozulmasına sebep olur. zira onların gereksindiği nem akciğerlere gönderilmiş olur.

    yine ağızdan nefes almak, nazal bölge ve bronşlarda mukozalı salgılara sebep olacaktır. koriza * ve ahtapot * gibi rahatsızlıklar ağızdan nefes almayı alışkanlık haline getirenlerde sık görülür.

    nefes alırken burun kanallarından geçen havanın üzerinde prana denen manyetik enerji bulunur. beynin altında yer alan sinüslerden geçerken, sağ ve sol lobu manyetize eder. sufi ve yogilerin bu amaçla kullandıkları nefes alma teknikleri vardır. ağızdan nefes almak, bu imkanı yok eder. aynı manyetik enerji, nefes verilirken de etkilidir. nefes ağızdan verildiğinde enerji blokaja uğrayacaktır.

    horlama denilen rahatsızlık ise, tamamen ağız yoluyla solunum alışkanlığından, burun kanallarını tam kullanamamaktan ve doğru nefes alamamaktan doğar.

    tüm bunlar göz önüne alındığında, nefesin burun kanallarından alınması ve kesinlikle aynı yol ile verilmesi gerektiği ortaya çıkmaktadır.

    (bkz: #10029963)
  • "uzun süre ağzınızda yiyecek varmış gibi davranabilirseniz, tüm soruları çözebilirsiniz"

    (bkz: franz kafka)
  • inegin buzagilamasindan sonra verdigi, lor kivaminda fakat daha akışkan, kaymak lezzetinde süte verilen isim. toz seker katmak suretiyle, hususi olarak cocuklara yedirilir.
  • bir organ. genellikle kafanin onunde assagi kisimda bulunur,canlilarin cogunun besin alma yeridir,bir kisim canlilar* sevisme amacli da kullanirlar.
  • bir dilin konuşulduğu sınırlar içerisinde, bölgelere ve sınıflara göre değişen söyleyiş özelliği:
    örn: istanbul ağzı.
    (bkz: lehçe)
    (bkz: şive)
  • dilin döndüğü bölge. kendince...
  • mızıka çalar.
  • yörük keçi çobanlarının keçiler doğum yapınca ilk olarak meşe palamudunun içine sağdıkları ve saatlerce közlü külün üzerinde bekleterek pişirdikleri, inanılmaz yoğun kıvamlı ve lezzetli orgazmik yiyecek. üstüne üstlük balla tatlandırılması halinde düz duvarlara tırmanmanız işten bile değildir; öyle de güçlü bir yiyecektir.*
  • yeni taşındığım evde bir ağız buldum. dolgun dudakları, düzgün dişleri olan bir ağız bu. oldukça hoş görünüyor. bu yüzden neden onu bu boş evde bıraktıklarını anlayamıyorum. erkek ya da kadın ağzı olduğu tam belli değil. çok genç ya da çok yaşlı olduğunu da söyleyemem. ev sahibini arayıp sorduğumda kendisine ait olmadığını söyledi. belki de eski kiracı taşınırken arkasında bırakmıştı. arayıp sorması konusunda anlaştık. yine de bu konuşma içimi rahatlatmadı. ne de olsa sahibi bulunana kadar ona benim bakmam gerekiyordu.

    bütün gün yeni evimde yapılması gereken işlerle uğraştım. ancak akşam olduğunda karnının acıkmış olabileceği aklıma geldi. sofraya bir kase çorba da onun için koydum. belki sever diye içine ekmek doğramayı da ihmal etmedim. kendi çorbamı bitirmeye yüz tutmuşken onun yemeğine dokunmadığını fark ettim. öyle ya, kaşık tutmak için elleri yoktu. iş başa düşmüştü. çenesinin altına bir peçete bağlayıp ona kendi ellerimle çorba içirdim. sonraki birkaç gün de benzer şekilde geçti. ses çıkmadığı için ev sahibini bir kez daha aradım.

    “çok üzgünüm,” dedi gerçekten üzgün bir sesle. “korkarım geçen hafta japonya’ya taşınmış. ağzını yanına almadığına şaşmamak gerek. ne de olsa oralarda işine yaramaz.”
    telefonu kapattım ama canım sıkılmıştı. üzerime yeni bir sorumluluk yüklenmişti. fazladan bir ağızla ne yapacağımı bilmiyordum.
hesabın var mı? giriş yap