• ağıt, istanbul'da bahçelievler'de bir evin adı ve bu evden bazı zamanlar duyulan seslere taktığım isimdir.

    geçen yılın bir ağustos günü taşındığım bu tek odalı daire bir apartmanın çatı katında bulunuyor. asansör de olmadığından her defasında nefes nefese çıkıyorum. mesele şu: bunca zaman çok kararlıydım ama maalesef tek başına yaşamayı beceremedim. kafamda milyonlarca soruyla düşünmekten sabaha kadar uyuyamıyorum. ve bu sabah ara sıra yaptığım gibi henüz güneş doğmadan önce yedinci kattaki pencereyi açıp dışarıya baktım.

    salonun ortasında günlerdir ayırdığım dergiler kitaplar öbek öbek taşınmayı bekliyor. her akşam bir dergiyi bir kitabı alıp okumaya çalışıyorum, olmuyor.

    her gece, yatağın ucundaki sırt çantama atıp geçici yerlere bırakacağım dergilerle kitaplarla bakışıyorum ve her defasında bir ağıt söyleyecekmişim gibi anlamsız mırıltılar, tuhaf sesler çıkarıyorum.

    sevdiklerimi düşündüm. çocuklarımı düşündüm. hayatın bütün yükünü eski eşimin omuzlarına bırakmış ve evden ayrılmıştım 18 yıllık yanlış bir evliliği doğru yaşayamamıştım ve yeni bir başlangıç yapacaktım. şimdi ise gideceğim bir yer yok diye düşündüm. kimseyi üzmek ve yine kimseye yük olmak istemiyorum. kendi başıma usulca gidebilsem ne güzel olurdu, ne güzel.

    ama yapamadım, yükseklikten korktum. serin bir hava vardı, üşüdüm. pencereyi kapatıp yatağa sığındım. intihar etmek cesaret işi, yapabilmek hiç öyle kolay değil.

    birdenbire düzlüğe çıkabileceğimi zaten düşünmüyordum ama yeterince de sabırlı değilim galiba, insan her yaşında kendini öğrenmeye devam ediyormuş.

    ama neden yapamadım anlayamıyorum, yola çıkarken bütün donanımım vardı. şiirler okuyorum, yazının beni kurtarma çabasını hayretle izliyorum. hiç bu kadar çöktüğümü ve yalnızlaştığımı hatırlamıyorum. arkadaşlarım arıyor, sevdiklerim bana yardımcı olmaya çalışıyor. ben de onların kalbini kırmamaya çalışıyorum, toparlanacağımı söylüyorum, fakat bazen dilimin ucuna gelen acımasız bir cümle söylüyorum, kırılıyorlar. sanki beni yalnız bırakan onlarmış gibi davranıyorum mesela. oysa bu doğru değil. ben kendimi bilerek isteyerek yalnız bıraktım.

    çünkü benim içimde tuhaf bir ağıt var, güneşe ihtiyaç duyuyorum ama dinmeyen, inatçı bir yağmur var kalbimde, mırıl mırıl kendi kasvetli ezgisini söylüyor.
  • 3 sene evvel bakırköyde bir mekanda gördüm okan bayülgene ait olan ağıt klibini,
    arkadaşıma;
    - olm okan bayülgen değil mi bu ? şiir söylüyor...dedim
    - boran kaya, okanın arkadaşıydı 2000'de trafik kazası geçirdi vefat etti onun için yazmış

    bunu söyleyen arkadaşım yetkin gülmen'in kardeşi erinç idi...
    ve 1 sene sonra o da gitti trafik kazasında. sonrasında ben söyledim o cümleleri erinç için

    "bişey diyim mi sana oğlum ? şimdi dönsen buralara ne gidilecek bir yol... ne uğruna ölünecek bir kadın... ne de sabahlara kadar konuşarak sana vaadettiklerim...
    ama ben burdayım hala ben devam ediyorum. peki sen bakıyor musun bana ordan, gülüyor musun bana, sanıyor musun ben aynı şarkıyı söylüyorum? beni daha çok sevin beni... daha çok gülün bana beni daha çok isteyin...beni daha çok özleyin . ama seni en çok ben.... ben... hayır ben çok değiştim oğlum bir başkası değilim artık. vazgeçtim maymunların dünyasından . bıraktım alkışları. istemiyorum kahkahaları, istemiyorum bir aptal gibi yaşlanmak . işte belki de bu yüzden seni en çok ben ,

    en çok ben özlüyorum benim ölü arkadaşım...."
  • ölenin ardından söylendiği gibi, gidenin ardından da söylenen şiir.

    şiirin anası gülten akın'nın "kimse ağlamıyor özlerken" dizelerinden mülhemdir:

    kimse ağıt yakmıyor artık ölenin /gidenin ardından.

    ya da:
    kendi içine, için için, yana yana ağıyor.

    (bkz: ağmak)
    (bkz: ağıt yakmak)
  • insanı darma duman eden bir oktay rıfat şiiri, orhan veli için;

    ağıt

    önce üstün başın eskidi
    etlerin gözün kaşın eskidi
    ne varsa taze bildiğin
    eskidi oğlu eskidi
    elden ayaktan oldun kardeşim
    kalem parmaktan tırnaktan
    bir canın vardı cıvıl cıvıl
    candan oldun kardeşim
    satırlara kaldın kitaplar içinde
    hani saç kirpik deri

    öf ne kötü dünyamış
    bir orhan veli varmış
    gel gel kardeşim orhan
    benim ellerimi al
    benim gözlerimi kullan
  • okan bayülgen şaheseri. her hecesi, her harfi içe işler.

    http://www.youtube.com/watch?v=cucepgc8xxa

    " bıraktın... gittin... peki... "

    kusursuz.
  • muhteşem bir finale sahip yılmaz güney filmidir, filmde atilla olgaç ve sermin hürmeriç'te rol almaktadır.
  • "daha çok sevin beni, daha çok gülün bana... beni daha çok isteyin, daha çok..."

    okan bayülgen'in "en iyi işi"dir. opus magnum'udur. hislerin kelimelerden kayıklara binip, şelaleden aşağı salınımıdır. günler ve geceler boyu dinlenip, hayattan silinmek mümkündür.

    bir de arkada, lacrimosa çalar aslında. kubat inler...

    "ama seni en çok ben... hayır ben çok değiştim oğlum, bir başkası değilim artık!"
  • pes ve piano söylenir.

    tiz ve forte söylüyorsanız, ağıt yakmıyor da sinir krizi geçiriyorsunuzdur.
  • bir gülten akin siiri ayni zamanda..

    " ilk bu sabah
    ilk bu sabah göğü görmedim
    ilk bu sabah kayısı çiçeklerini
    hüzün ilk kez konuk gibi gelmedi
    efendim, ev sahabım
    karacamı suya indiremedim "
  • uzerinden on yil gecmis okan bayulgen'in arkadasini, bizlerin de bir yarismadan tanidigimiz komik adami, boran kaya'yi kaybedisimiz. onun adina birseyler karalamis bayulgen. lacrimosa ile de final eylemis. icim acidi simdi izlerken. zaman ne cabuk geciyor, neleri unutturuyor, geride kimler nasil kaliyor...
hesabın var mı? giriş yap