• insanın içinde testere geziniyor hissiyatı yaratan, insanın içini ezen bir pasolini filmi. onun en sevdiğim filmidir aynı zamanda. şu testere hissiyatını yaratan mühim sahnede:

    --- spoiler ---
    bir grup genç, amatör bir fahişeyi izbe bir mekana doğru arabalarıyla götürürler. genç kadın fahişeliğe yeni başlamıştır, çünkü paraya ihtiyacı vardır. bu detay, ikinci sömürü savaşı sonrası bütün değerlerini yitiren, fakirleşen taşra italyası'na dönük güçlü bir vurgudur. derken fütursuz gençler fahişeyi dövmeye başlarlar. vakit gecedir. etrafta genç kadını kurtaracak kimse de yoktur. yine bu detay tanrısını yitiren ama onun yerine bir şey ikame edemeyen yalnız insanın çaresizliğinin basit bir emaresidir. insanı kurtaracak bir tanrı ya da devlet baba kalmamıştır. insan yalnız başınadır evrende. kadının çantasına bakarlar, amaçları parasını alıp kaçmaktır. fahişenin çantasında bozukluk haricinde beş kuruş yoktur! acımasız bir dünyadır bu. fahişeyi oracıkta bırakıp toz olurlar. işte savaş sonrası madden ve manen çökmüş bir italya manzarası. insan insanın kurdudur sözünün salt kesinlikte dile gelişi.
    --- spoiler ---

    pasolini pikaresk hikaye geleneğine uyar ve ülkesini adeta bir cehennem gibi tasvir eder; kadim dante'den belli belirsiz esintilerle!
  • pasolini'nin ilk filmidir. 1961 yapımıdır. pasolini'nin ragazzi di vita ve una vita violenta romanlarının sinema uyarlaması gibidir biraz da.

    aslında yazar olarak tanınmaya başlayan pasolini fellini'nin le notti di cabiria'sının senaryosunun bir kısmını yazdıktan sonra sinemaya doğru ilerlemeye başlar. cabiria'da roma'nın yeraltı dünyasını iyi bildiği için fahişelerle geçen sahnelerin çoğunu o yazmıştır.

    accattone pezevenklerin, fahişelerin, hırsızların hikayesidir. pasolini filmi çekerken kendini olabildiğince neorealismo'dan uzaklaştırmaya çalışsa da şimdi 50 yıl sonra film neorealismio'nun ikinci kademesinin en önemli filmlerinden birisi olarak anılır. bunun nedenleri de basittir aslında: düşük bütçeyle, profesyonel olmayan aktörle, doğal ışıklandırmayla vesaire çekilmiş savaş sonrası italyan filmler genelde bu kategorilendirilmeye uğramaktadır. ama accattone'yi neorealismo'dan (özellikle de sica, rossellini isimlerden) ayıran en büyük fark filmin ahlaki duruşudur.

    öncelikle filmin konusu kısaca şudur: vittorio isimli ana karakterimiz -ama kendisine accattone denir film boyunca- pezevenklik yaparak rahat bir hayat sürmektedir. en çok korktuğu şey de çalışmak zorunda kalmaktır. ancak bir gün fahişesi rakibi tarafından sakatlanıp hapse gönderilince stella isimli masum bir kızcağızın peşine düşer bu sefer de ve rahat hayatı da elinden kaçmıştır artık.

    de sica'nın ladri di biciclette'sinde antonio iş bulmak için film boyunca bir bisikletin peşinden koşarken accattone çalışmamak için elinden geleni yapar. de sica işçi sınıfının çalışkanlığını ve azmini överken pasolini accattone'nin ait olduğu yeraltı dünyasının neo-kapitalizmin dışında kalmış, endüstriyel gelişmeden uzak hatta ilkel halinin cazibesine kapılır. tarihin ve gelişimin dışında bırakılmış bu dünya -roma'nın gettoları- filmde mitik, büyülü bir tarza resmedilir.

    accattone'nin ahlaki çöküşünün dinsel imgelerle ve görüntülerle resmedilmesi de filme enteresan bir zıtlık katar, özelikle rönesans hristiyan resimleri filmin bir çok sahnesinin oluşturulmasında kullanılmış olması. örnek: caravaggio ve accattone (bu dinsel imge kullanımı pasolini'nin bir sonraki filmi mamma roma'da da çok daha yoğunlaşacaktır)

    bu arada accattone'nin kamera kullanım tarzı bana la passion de jeanne d'arc'ı hatırlatır çok. dreyer jeanne d'arc'ı ekrana yansıtırken kamera açılarını öyle bir ayarlar ki jeanne d'arc'ın bakışları, bulunduğu gerçeklik onu yargılayan insanlarla uyuşmaz, o hepsinin üstünde ve ötesinde resmedilmiş olur. aynı şeyin accattone'de kullanılmış olması çok enteresan; pasolini bir pezevenki göstermek için ilahi tasvirler kullanır.

    neyse kısacası çok sevdiğim bir pasolini filmidir. bu filmi seven mamma roma izlemelidir, onu da seven uccellacci e uccellini'ye devam etmelidir.
  • tozlu, pis, yıkık dökük bir italya manzarası içinde keyif pezevengi, gerçek manasıyla da, vittorio'nun var olma çabası pasolini penceresinden. oldukça ilginç ayrıntılar barındırıyor içinde, ne kızabiliyorsunuz -aslında yer yer gelen acıma duygusu olmasa kızabilirsiniz belki- vittorio'ya ne de benimseyebiliyorsunuz onu. gerçekçi bir film, her haliyle. insanın ağzında bıraktığı tat gerçekten güzel.
  • marksist ve feminist eleştirileri rahatlıkla yapılabilecek bir film. pasoli'nin ilk filmi olmasına rağmen basit bir dil kullanmamış, izleyince beni zaman zaman zorlamıştır. teknik açıdan her ne kadar birbirine benzer filmler yapmış olsa da her bir filminde farklı konuları irdelemesi, farklı insan ilişkilerini ele alması işin ayrı noktası. bu filmde erkeğin toplumda diğer erkeklere diş bileyemeyişinin acısını kadın ilişkilerinde göstermeye çalışması, ona üstünlük kurmaya çalışması durumu var ki bir yandan savaş sonrası italya'daki toplumsal krizlerin ne anlama geldiğini çok iyi yansıtıyor (ikinci dünya savaşı sırasında dünya siyasetindeki konumuyla bu konumun toplumsal izdüşümleri üzerinden düşünülebilir) getto bölgeler, patriarka, prekarya terimler birbirine selam verip geçiyor. velhasıl izleyin gardaşlar.
  • pier paolo passolini filmi
  • --- spoiler ---

    pasolini'nin mükemmele yakın ilk filmi. festivalde izlediklerim arasında alkış alan iki filminden biri (diğeri: uccellacci e uccellini). neo realismo filmlerine senaryolar yazmışlığı olan pasolini'nin yazıp yönettiği ilk filmde de bu akımın izleri hakimdir. savaşın 15 yıl sonrasında bile yaralarını sarıp toparlanamamış bir italya'da, alt tabaka insanların umutsuzluk içindeki yaşam mücadelesi ve içine düştükleri kısır döngü, eleştirel bir sosyal gerçekçiliğin yanı sıra ustaca üstesinden gelinmiş bir komedi dozajıyla dengelenerek anlatılır. hafiften ladri di biciclette'yi andıran sonu ise unutulmazdır.

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    "şimdi iyiyim işte."

    --- spoiler ---
  • vivre sa vie'nin yıllar evvel pazarda kaybettiği erkek kardeşi. pazarda kaybolduğundan sokaklarda büyümek, yetişmek durumunda kalmış; ancak dilenmiştir genelde, çalışmak ağır gelmiştir. dostları gibi su/limon/midye değil sütyen satmıştır. ancak pazarda değil.
  • bugüne kadar ve bugün itibariyle, dünyanın her yerinde her an var olmuş olan herhangi bir insanı resmetmesi dolayısıyla zamansız bir filmdir. dili de muazzam bir şiirsellik içermektedir; ustasının şairliğinden olsa gerek. accattoneler'i horlayan, dışlayan, yok sayıp, görmeyen siyasal şartlar var oldukça; dünyanın dört bir yanında milyarlarca accattone yaşamaya devam edecektir. eminim ki, biraz zorlayınca, herkes kendinde bir parça accattone bulmayı başaracaktır.
hesabın var mı? giriş yap