• “pasolini’nin salo ya da sodome’nm 120 günü filmi baştan çıkarmanın geri cöküşü: her tür tersinirlik acımasız bir mantık uyarınca ortadan kaldırılır. orada her şey, geri dönüşlü olmayan bir biçimde eril ve ölüdür. işkencede bile cellatlar kurbanların suç ortaklığı ve iç içeliği yok olmuştur: her şey cansız bir işkenceden, duygusuzca işlenmiş bir suçtan, soğuk bir entrikadan ibarettir (hazzın, bedenlerden bolca yaralanma hakkı ve her tür baştan çıkarmanın karşıtı olduğu hemen dikkat çekiyor: haz, yatağından çıkarılan bir maden, bedenlerdeki makine sisteminin teknolojik bir ürünü, zevklere dair bir lojistiktir; dosdoğru hedefe gidiyor ve kendi ölü nesnesinden başka hiçbir şey bulamıyor).
    film, işte bu hakikati resmediyor: egemen olan eril sistemde, her tür egemen yalnızca bu özelliğiyle eril olma özelliği kazanan sistemde tersinirliği, oyunu ve simgesel içermeyi cisimleştiren etken dişiliktir. salo, yalnızca cinselliğin değil, ölüm ve değiş tokuşu da dahil her tür ilişkinin hedef olduğu bu asgari baştan çıkarmadan bile arındırılmış bir evren (bu durum, sade’da olduğu gibi salo’da da, sadominin hakimiyetiyle ifade ediliyor). tam bu noktada dişilliğin, diğer cinsiyetin karşılığı olmadığı ortaya çıkıyor; dişillik, her tür hak ve tasarrufu elinde tutan cinsiyete, cinsellik tekelini elinde tutan cinsiyete gonderme yapandır: eril, başka bir şeye duyulan saplantı ve cinsellik onun hayal kırıkligına uğramış biçiminden; baştan çıkarmadan başka bir şey değildir. baştan çıkarma bir oyun, cinsellik ise bir işlevdir. baştan çıkarma ritüel, cinsellik ve arzu ise doğa niteligindedir".
  • “rimbaud'nun şiirini okuduğum 1937 yılının o gününden beri doğal bir faşist değildim artık. bundan böyle faşizme karşı oluşum, salt kültürel bir şey olmaktan çıkıyordu. evet, çünkü kötülük'ü kendimde denemiştim.” sözleriyle şiirin üzerindeki etkisini ve fikirlerini değiştirmede nasıl bir işlev kazandığını anlatan italyan yönetmen.
hesabın var mı? giriş yap