*

  • dunya'da boyle bir guc olmadigi uzere, olsa idi : uluslararası hukuk normlarinin belirlenmesi ve yürütülmesi, yürütülmedigi takdirde ise "yaptirim" uygulayabilecek, devletler üstü bir güc olmasi gerekirdi. (bkz: uluslararasi hukuk)

    daha once, kore, yugoslavya, somali ve afganistanda gerceklestirilen operasyonlar, olmayan "uluslararasi guc" ya da "uluslararasi baris gücü"nün inisiyatifi degil, amerika ve uzantilari nato-bm'nin, uyguladiklari "isgal" müdaheleleridir.

    29 mart'tan bugune degin filistin'de surdurulen isgal ve soykirim operasyonu koruyucu duvar (aslen,948'den beri devam ediyor), bu olmayan uluslararasi gucun ne olup olmadigini , "abd" ya da "israil"e gucunun yetmedigini gostermistir. (bm guvenlik konseyi'nde gorusulecek, filistin'e uluslararasi gucun konuslandirilmasini ve jeninde yasanan katliama sorusturma baslatilmasi gibi onerileri, abdnin bizzat reddecegini soylemesi, bu tasarilarin uygulanamiyacagini gostermistir.)

    afganistanda uluslarasi guvenlik destek gucu isaf konuslandirilmasi, iraka uygulanan ambargo ve yaptirimlarin uygulanmasi konusunda hassasiyetleri bulunan abd ve uzantilarinin (bm,ingiltere`), filistin sorununda ayni hassasiyeti gostermemeleri, soykirim isbirlikciligi yaptiklari ve ikiyüzlü - oportunist bir politika izlediklerini gostermistir.

    uygulanmayan 242 sayili bm guvenlik konseyi karari ve daha bircogu (bkz: birlesmis milletler/12)
  • guc kelimesinin kendisinden de anlasilacagi uzere, bu gucler de "elinde bulundurulduklari zaman siz daha otoriter kilan" cinstendirler. baska turlu herhangi bir sekilde guc olarak anilmalari mantikli olmazdi. ancak nicin uluslararasi baglamda bir guc bulunmadigini anlamak icin, oncelikle bu olguyu incelememiz gerekir. bunu da 8 ayri kategori altinda yapabiliriz:

    i) askeri guc

    bir ordunun zimmetindeki savas gemisi, ucak gemisi, jet filosu, nukleer silahlar, vs., o ulkenin dunya capinda bir askeri guc oldugunu gosterir. yeni cag boyunca bu gucler, sirasiyla soyle siralanabilir (belirttigim tarihler, bircok onemli olayin ortalama baslayis tarihleridir genellikle):
    - 1450-1570: osmanli imparatorlugu, polonya litvanya imparatorlugu, fransa, ispanya. - fetihler cagi.
    - 1570-1660: osmanli imparatorlugu, fransa, avusturya macaristan, rusya, ispanya. - kolonizasyon cagi.
    - 1660-1700: fransa, rusya, avusturya macaristan imparatorlugu, ingiltere. - ingiltere'nin genislemesi.
    - 1700-1789: rusya, avusturya macaristan imparatorlugu, ingiltere. - yedi yil savaslari.
    - 1789-1814: fransa, rusya. - fransiz ihtilali ve napoleon savaslari.
    - 1814-1850: prusya, rusya, ingiltere. - fransa prusya savaslari.
    - 1850-1918: prusya, rusya, ingiltere, japonya. - birinci dunya savasi.
    - 1918-1945: almanya (prusya), amerika birlesik devletleri, japonya. -ikinci dunya savasi.
    - 1945-1991: amerika birlesik devletleri, sovyet sosyalist cumhuriyetler birligi (rusya). - soguk savas.
    - 1991- xxxx: amerika birlesik devletleri (agirlikli), cin halk cumhuriyeti. - ekonomik mucadele.

    ii) ekonomik guc:

    bir ulkenin gayrisafi milli hasilati (gdp, gnp), kisi basina dusen geliri, para biriminin degeri, vs. bunlarin icine girer. gunumuzde turkiye'nin ekonomik gucu, uretim kapasitesi bakimindan mevcut olsa ve bircok sekilde yurt disina (rusya, azerbaycan, arap memleketleri) buyuk miktarda ihraclarda dahi bulunulsa, paranin degersizliginden dolayi bircok yabanci sermayeyi de urkutmektedir. pek tabii bu da ekonomik baglamda turkiye'nin koyabilecegi otoriteyi azaltmaktadir.

    ancak bir amerika boyle degildir. hatta gunumuzde euro ile de yeni yeni tanismaya baslamis olan avrupa birligi de amerika'ya benzemeye baslamistir. "dolar" gibi bircok gucsuz memleketin damarlarindan akan kan vazifesi goren bir para birimi nedeniyle ekonomik olarak da soz sahibidirler.

    iii) jeopolitik guc: dogal sinirlar, ulkeyi cevreleyen potansiyel tehlike unsuru olusturan ulkeler, bunun icerisine giren orneklerdir. birkac uc ornek vermek gerekirse:
    - kore: asya kitasindan disariya dogru uzanan bir cikinti olan ulke, eskiden (kuzey ve guney olarak bolunmeden once) anakaradan cok yuksek daglar ile cevrili idi. bu sekilde korunan kore, bunca senenin ardindan yalnizca denizden gelen japonlar tarafindan ele gecirilebildi. mogollar ve cinliler, yuzyillar boyunca denediler.
    - polonya: ne solunda, ne de saginda bulunmayan daglar nedeniyle yuzyillar boyunca rusya ve almanya tarafindan saldiriya ugramistir. oyle ki, bu tehlikeli alani demir perde'nin arkasinda katmak icin, nispeten daha daglik olan dogu almanya'yi demir perde'ye sokmustur (tabii bunun altinda yatan daha bircok neden var, ama bir tanesi de budur).
    - abd: her tarafi denizlerlen kapli oldugu icin cok rahat bir konumdadir, zira karasal tehditlerin hepsine kapalidir. bu yuzden abd, dunya capinda bir deniz gucu olarak anilir, ancak tabii ki kara ordusu da bir o kadar gucludur.
    - sscb (rusya): her zaman birsuru farkli devlete sinir sahibi olmus oldugu icin bircok yerden gelebilecek tehlikelere acik pozisyondadir. cok da buyuk olmanin verdigi dezavantaj ile tarih boyunca hep saldirgan olmak zorunda birakilmislardir.
    - almanya: birlesmeden onceki senelerde, gerek kutsal roma imparatorlugu sinirlari icerisinde olmasindan, gerek rusya ile fransa arasinda kalmasindan, gerekse danimarka ile avusturya arasinda kalmasindan dolayi surekli bir otoban gorevi gormustur. birlesmenin en onemli sebeplerinden biri de suphesiz almanlarin bu durumdan bikip birlesmek istemesidir.
    - ingiltere ve japonya: her zaman ana kadaran uzak olmanin verdigi, ada olmanin verdigi avantajlardan yararlanmislardir. ozellikle ingiltere'nin her zaman "en son ayakta kalan" ozelligine sahip olmasinin sebebi budur.
    - isvicre: halen daha "eger bize biri saldirirsa, yapmamiz gereken tek sey su tunelleri bombalamaktir" diye dusunen bir halka sahiptirler. alp daglari rahat rahat gecit vermez.
    - turkiye: etrafinda bir suru tehlike arz eden memleket bulunmaktadir. bogazlar ise halen daha ticari onemini korumaktadir. avrupa'nin kara yolu ile orta dogu'ya en rahat gecis yapabilecegi yerdir, zira col degildir ve rusya'ya acilan alternatif bir kapi vazifesi gorur.

    iv) hafif guc: bir ulkenin dunya capindaki kulturel etkisi, dilinin konusulma orani da bunlara buyuk olcude etki yapmaktadir. buna en guzel ornek, gunumuzde amerika'nin roludur. ancak gecmiste bu, fransa'nin tekelindeydi, zira butun aristokrasi fransizca bilip konusabilmekte, hatta bati medeniyetlerine nispeten daha uzak olan osmanli'ya kadar etkisini getirmekteydi.

    gunumuzde ise ingilizce'nin, ispanyolca ve cince ile birlikte en fazla konusulan dil olmasindan dolayi amerika'nin ve amerikalilasma'nin popularitesi tartisilmaz derecede fazladir.

    v) kullanabilirlik gucu: elde tutulan gucun kullanilip kullanilamayacagi konusudur. ikinci dunya savasi'ndan sonra iki veya daha fazla buyuk devlet arasinda bir savas yasanmamis olmasinin baslica sebebidir. nukleer silahlar, her ne kadar askeri birer guc teskil etseler dahi, hicbir sekilde kullanilabilirlik gucleri bahsetmemektedirler, zira bu tur bir savastan sonra herkes olecegi icin, kazanan bir taraf da olmayacaktir.

    vi) gucun olasi sonuclari: guc kullanimi sonrasinda hareketin ise yarayip yaramadigi sorunudur. gunumuzden bir basit ornek vermek gerekirse, vietnam'a yapilan mudahale, her ne kadar daha kapsamli, daha guclu ve kararli bir bicimde yapilmis olsa da, yine de basarili olamamistir. afganistan'a yapilan bombalama harekatlari ve taliban'a karsi acilan savas ise cok daha basarili olmustur.

    vii) gucun kullanim amaclari: "bir devlet gucunu nicin kullanmali" sorusunun yanitidir. gunumuzde butun devletler, ayakta kalmak icin ellerinden ne gelirse yapmaya hazirdirlar. gucun kullanim alani nasil olursa olsun, mutlaka ilk hedef ulkenin saadetidir. bu yuzdendir ki, gucun uluslararasi baglamda ortak bir kullanim amaci vardir: devletin butunlugunu korumak.

    viii) gucun kullanim sekli: genellikle devletlerin guvenlikleri, hukumetin baslica uzerinde durdugu ve en gundemde olan konu olmamaktadir. zira yapmalari gereken baska isler mevcutken, "guvenlik" konusunu her zaman en tepede tutamazlar. ancak en guncel olmasa da, en onemli konu oldugu da yine de tartisilmazdir. bu yuzdendir ki, ulkeler etrafinda gelisen ve "kotu, zararli" olarak gordukleri seyleri yoketmek icin bir ugras verirler.

    iste bu noktada da kullanilan enstrumanlar, endustrinin gelistirilmesi ve ticaretin ilerletilmesi olarak ozetlenebilir. zira "birlikten kuvvet dogar" sozu de herhalde bu gibi durumlar icin soylenmistir; ulke bazinda ortaklasa yaratilan unsurlar olan endustri ve ticaret, gucun kullanim sekilleridirler.

    gucun kullaniminin en bariz oldugu savas durumundan biraz bahsetmek gerekir bu noktada. savas sirasinda halen daha normlar mevcut olsa, insan haklari halen daha -oyle ya da boyle- ortada bulunsalar bile, bunlari gozardi etmek cok daha basit hale gelir. bu sekilde genel acidan bakarsak, herhangi bir sekilde tehdit unsuru olusturabilecek memleketleri "tamamen yoketmek" de savas durumunda gayet kabul edilir durumlar haline gelecektir. ancak gercek hayatta bir devleti tamamen yok edemeyeceginiz icin, en azindan bu, basarilmasi cok zor olan bir hedef olacagi icin, "savas" konseptinin hakiki maksadi, rakip devletlerin yonetimlerini degistirmekten gecmektedir.

    realism**, dunyayi oldugu gibi gorme ideolojisine verilen addir. bu, ilk defa augustin tarafindan ortaya cikarilmis, "insanlar olduklari gibidirler" olarak da ozetlenebilecek kavramin gunumuze dek geliserek gelmis ve daha liberal hale getirilmis seklidir. bu ogreti der ki, "bu dunyada hayatta kalmak istiyorsaniz, dunyanin nasil isledigini de goz onunde bulundurmaniz gerekmektedir".

    (bu noktada, kendi politik gorusumun realizm'den yana oldugunu da soylemem gerekiyor. idealist** yaklasimlara da saygi duysam dahi, benimsemekten kose bucak kacmaktayim. ancak bu, verecegim bilgilerin devamini degistirecek birsey degildir, tamamiylen bilgi icerikli yazmaya calismaktayim).

    realist akim, dunyada guclunun ve gucsuzun bulundugunu, bu nedenle de savasin kacinilmaz oldugunu ve "baris" denen olgunun imkansizdan ote olmadigini savunmaktadir. realist akimin, uluslararasi guc platformunda devletler arasi iliskilere olan ve guc dengelerine karsi olan tutumlarini, soyle ozetleyebiliriz:

    - insanlar, dogalarindan oturu igrenc yaratiklardir (tamamiylen thomas hobbes'un gorusudur aslinda bu).
    - devletler arasinda uluslararasi bir otorite yoktur, bu yuzden uluslararasi alanda bir anarsi hukum surmektedir.
    - devletler, kendi guvencelerini tehlikede hissettiklerinde diger devletleri (ve hatta kisileri) yokedebilirler.
    - hicbir devlet, hicbir zaman bir baska devletin ne yaptigi konusunda emin olamaz. karsi devlet, bariscil gozuken hareketler yaparken kuyunuzu kaziyor olabilir, aldiklari guvenlik onlemleri, saldiri niteligi tasiyan seyler gibi gorulebilir.
    - devletler, hayatta kalmak icin ne gerekiyorsa yaparlar ve bunu yapmaktan da cekinmezler.
    - liderler, her zaman devletleri icin en mantikli olan karari alirlar. cok kotu niyetli ve hatta deli bile olsalar, lider olmalari icin belli bir zeka vasfina zahip olmalari gerekir. her ne kadar gorevde bulunduklari sure icerisinde bencil davransalar bile, is ciddiye vurunca ulke savunmasi icin mantikli kararlar alirlar.
    - devletler, birbirlerinden olesiye korkmaktadirlar.
    - insanlar, kendi kendilerine yardimci olmalari gereken, ozyeterliliklerinin olmasi gereken bir dunyada yasarlar.
    - devletler, olabildigince fazla guce sahip olmaya calisirlar.
    - diger devletlerin belli olculerde sinirlandirilmis isbirligi olanaklari mevcuttur, ancak hicbir zaman tam anlamiyla isbirligi icerisinde olamazlar.
    - devletler, genel ahlak kurallarina gore hareket edemezler, zira devletin varligi, ahlaktan daha onemlidir.

    uluslararasi guc kurami uyarinca, hem realist, hem de idealistler, insanlarin, dogalari geregi savasa egilimli olduklarinda hemfikirdirler. pek tabii idealist derken "insanlar aslinda baris icin yaratilmistir, cicek bocek" diyen bir kimseden bahsetmemekteyim burada. ancak, insanlar savas egiliminde olsalar dahi, insan dogasinin degiskenligi konusunda farkli fikirlere sahiptir iki grup da. realist grup, insanlarin savasa olan dogal yatkinliklarinin hicbir sekilde degistirilemeyecegini savunurken, idealist grup, insanlarin zaman icerisinde yontulup savas gibi dusuncelerden arindirilabilecegine inanmaktadirlar.

    genel anlamda uluslararasi guc kurami incelendiginde, eninde sonunda devletlerin savasa girecekleri kanisi her zaman agir basmistir. sadece biraz once verdigim "idealist" ve "realist" goruslerinden ote, genel kani, "iyi" devletlerin genel olarak savas yanlisi olmadigi, bunun yalnizca "kotu" devletlerin bir ozelligi oldugu yonundedir. boylece, genel olarak dunyadaki butun "kotu" devletlerin devrilmesi ve yerlerine demokrasilerin getirilmesi gorusu agirliklidir, zira bu yontemle savaslar onlenecektir.

    oyle ki, "kotu" devletlerin ortadan kaldirilmasi icin, "iyi" devletlerin savas acmasi gerekmektedir! yani, "baris icin savasmak" olarak da adlandiracagimiz celiskiyle yuz yuze geliriz. eger "iyi" bir devlet savasa giriyorsa, bu onu otomatikman "kotu" bir devlet haline getirmez mi? eger getirmiyorsa, bunlari nasil birbirlerinden ayirt edebiliriz? iste burada olay, savasin sebebinde yatmaktadir. eger savas, dunya barisini saglamak gibi "adil" sebepler nedeniyle baslatilmis ise, o zaman savasi baslatan devlet "kotu" olmamaktadir. insana pek tabii ki cok sacma geliyor, zira realist bir kimse bunu asla kabul etmez, ortada bir "iyi-kotu" catismasi olmasindan ziyade, "kisisel guc mucadelesi" oldugunu savunmaktadirlar (kendime "realist" dememin bir sebebi de iste bu "iyi-kotu" olayinin epey bir saptirilmis olmasi ve dunyanin star wars kadar basit olmadigini dusunmemdir).

    daha onceden de uzerinde siklikla durdugumuz, hatta birtakim baska basliklarda da kisaca inceledigimiz gibi (bkz: birlesmis milletler bitmistir/@spincrus), devletlerin de ustunde bir otoritenin bulunmadigi bir ortamda anarsi hukum surmektedir, ancak bu otoritenin varligi, savaslarin da durmasi icin tek olanaktir. bir devletin cikarlari, mutlaka diger devletin cikarlari ile cakisacak, bu da iki devlet arasinda bir sekilde savasa neden olacaktir. bu konuda hem idealistler, hem de realistler ortak gorus sahibi olsalar dahi, uluslararasi bir otoritenin kurulmasi konusunda farkli fikirlere sahiptirler.

    idealistler, birlesmis milletler'den de ote bir uluslararasi guc'un yaratilmasi taraftariyken, realistler bunun tam karsisinda durmaktadirlar. realistler, bunun tamamiylen olanaksiz oldugunu, zaten devletler tarafindan da hicbir sekilde istenmedigi yonunde hemfikirdirler. realistler, bu gibi bir durumda ortaya gelecek kotu bir liderin butun dunyayi yok edebilecegini, hatta bundan da ziyade, totaliter bir liderin, dunya capinda bir dengesizlige neden olacagini soylemektedirler. hepsinden ote realistler, savasin her zaman mevcut olacagini ve artik bununlan yasamayi ogrenmemiz gerektigini soylemekte, "bos islerlen aklimizi yormamamiz lazim" demektedirler.

    silahsizlanma, her zaman ortaya bariscil sonuclar dogurmamaktadir. oyle ki, genelde savasa daha yatkin olan kesmi savasa karsi daha bir heveslendirmektedir. bunu, en basidiyle ingiltere ornegi ile gorebiliriz; birinci dunya savasi'ndan sonra "artik savas istemiyoruz" diyen ingiltere, bircok ordusunu dagittigindan dolayi almanya ile savasa girdigi senelerde seferberlik surecini cok zor atlatmistir.

    boylece, insanlarin ve devletlerin hicbir zaman degismeyecegi gibi bir fikre varabiliriz. uluslararasi guc'un hicbir zaman mevcut olmayacagini, uluslararasi arenada her zaman bir anarsi olacagini dusunebiliriz (anarsi derken hicbir sekilde kaos kastetmemekteyim). bunlarin neticesinde de her zaman ulkelerin cikarlari cakisacak, ortaya da hic hosumuza gitmeyen o "savas" olgusu cikacaktir.

    bircok insan icin bunlar kabul edilmesi gayet zor olan olgular olarak gorulebilir, dogrudur. oyle ki, insanlarin degistebilecekleri yonunde de bircok olumlu ve umutlandirici gelisme olmustur tarih icerisinde. gecmis zamanlarda insanlar, birbirleri arasindaki birtakim anlasmazliklari, duello yontemi ile cozmekteydiler. ancak gunumuzde bu boyle olmamaktadir artik. kole ticareti de bir baska ornektir; butun dunyada hemen hemen tamamiylen yokedilmis bir kavram halini almistir kole ticareti. belki gelecekte savas ve yoksulluk icin de ayni seyi soyleyebiliriz?

    bu nedenledir ki, idealistleri her zaman elimizin tersiylen itmememiz gerekmektedir. oyle ki, sovyetler birligi'nin dagilacagini, tahmin ediyorum ki yalnizca bir idealist dusunebilmistir. komik olan ise, sovyetler birligi'nin dagilmasi durumunun ne idealistler tarafindan, ne de realistler tarafindan, genel kurallar icinde aciklanamayan ve tamamiylen kendine has, ozel kurallara dayali oldugu gercegidir.

    konuyla alakali olarak daha fazla bilgiler edinmek icin:

    (bkz: kenneth n waltz) - (bkz: man the state and war)
    (bkz: pelopones savaslari)
    (bkz: soguk savas)
    (bkz: birlesmis milletler)

    pek tabii bonus olarak:

    (bkz: copy paste degil alinteri).
hesabın var mı? giriş yap