• mahallede elektrik olmadigi halde sevgilisine elektrik supurgesi alan bir sakini vardir mahallenin.
  • dostluk uzerine ic burkan bir sonu olan kitap.
  • yukarı mahalle. oniki yaşımda okumuştum bu kitabı. cam kavanozlarda şarap içen danny ve arkadaşları ile geçirdiğim günler başladı sonra. ne zaman cam kavanoz görsem, içine şarap doldurup içmek isterim. steinbeck'in hayranı olmakla sonuçlandı bu avare günler.

    "bu, danny'nin, danny'nin arkadaşlarının ve danny'nin evinin hikayesidir.
    bu, üç ayrı öğenin nasıl tek vücut halinde birleştiğinin hikayesidir; öyle ki, danny'nin yukarı mahalledeki evinden söz ederken, dış görünüşünü, beyaz badanalı odalarını, bahçesindeki yabani otları aklınıza bile getirmezsiniz.
    hayır, danny'nin evinden söz açınca, değinmek istediğimiz her şey, bütün neşesi, tatlılığı, insanca bağlılığı ve mistik sıkıntılarıyla bu üç ayrı öğenin oluşturduğu birliği simgeler."
  • 1954 yılında varlık yayınları tarafından yukarı mahalle ismiyle basılmıştır. orjinal adı korunarak 1942 yılında filmi çekilmiş ve yönetmen koltuğuna victor fleming oturmuştur.
  • john steinbeck'in meksika’dan kaliforniya’ya gelen kızılderili-ispanyol karışımı paisona’ların, kentsel değer yargılarına boş veren, saf ve içgüdüsel yaşamlarını tatlı bir güldürüyle anlatan kitabıdır.
    kitap daha sonra filme'de çekilmiştir.
    (bkz: http://www.imdb.com/title/tt0035460/)

    kitabın önsöz'ünde şu şekilde seslenmiş steinbeck;

    bu kitabı yazarken paisona’ların böylesine meraklı, kurnaz, fakir ve huysuz olduklarını bilmiyordum. onları, yaşadıkları hayatın güç şartlarıyla haşır neşir olmuş, dayanıklı, cana yakın insanlar olarak tanırdım. yazgıya böylesine boyun eğme, bir erdem olsa gerektir.

    anlatacağım hikayelerde bu insanların bu kerte kurnaz ve akıllı olduklarını bilseydim, kesinlikle yazmaya kalkmazdım. küçükken bir okul arkadaşım vardı. esmer, temiz kalpli, iyi bir çocuktu; piojo derdik. ne babası, ne de anası vardı, taparcasına sevdiği ablasının yanında oturuyordu.

    kıpkırmızı yanakları olan bu kızı, hepimiz sever, sayardık. arasıra bize, domatesli, peynirli sandviçler yapardı. işte bu piojo ile ablasının oturduğu evdeki mutfağın musluğu bozulmuş, su akmaz olmuştu. yemeğe koydukları ve içtikleri suyu tuvaletteki musluktan alıyorlardı. musluk dediğimiz de, yerden bir iki parmak yüksek, ince bir boruydu. hele su azaldı mı, avuç avuç yerden toplamaktan başka çare yoktu. piojo’nun ablası hiçbirimizi tuvalete sokmazdı. bir seferinde, biriktirdiği suyun içine bir avuç kurbağa yavrusu atmıştık da kırmızı yanaklı kız bize ne kızmıştı!

    bu olay belki size pek tuhaf gelir ama, ben öyle düşünmüyorum. bu da bir çeşit kurnazlık sayılır. epeydir edep, terbiye çerçevesinde düşünüyorum da, hala bu kırmızı yanaklı kıza orospu ve arasıra bize birkaç kuruş veren piojo’nun amcalarına da, onun müşterileri demek gelmiyor içimden. bütün bunlar başlangıç değil, sonuç oluyor. bu hikayeleri gerçek olduğu ve beğendiğim için yazdım. edebiyatçı geçinenlerin çoğu bu insanların sadece kaba taraflarını görmüş, onların yoksulluğuyla alay etmiştir. onları unuttum, hatırlamıyorum bile. fakat bir daha bu temiz kalpli, gözleri istek ve doğruluk dolu, candan insanların böyle ilkel yanlarını göstermeye çalışmayacağım. eğer, başlarından geçen birkaç olayı anlatmakla kötülük ettimse onlardan özür dilerim. böyle bir şeyin bir daha tekrarlanmayacağından emin olabilirler.

    adios, monte.

    john steınbeck
    haziran, 1937
  • leyla ile mecnun'daki gibi beş, altı tane ana erkek karakteri aynı odada yatar. belki de dizide daha çok rus yazarlardan gönderme yapan burak aksak bu ritüeli de steinbeck'ten almıştır.
  • "birçok tarihlerin de yazdığı gibi, en büyük iyilikleri yapacak güçte ruhlar, en büyük kötülükleri de yapabilirler. kimi papazlardan daha dinsizi var mıdır? en masum bakireler gerçekte günahkar olanlar değil midir? bu, yalnızca bir görüş sorunundan başka bir şey değildir. "
    syf:11
    çeviri : orhan azizoğlu
    (bkz: bilgi yayınevi)
  • "bir ömürlük eğlenceyi üç haftaya sığdırınca hasta oldu adam." kitap da bu cümle gibi bir şey; hastası oldum.

    "pilon bu dünyadaki en kötü şeylerde bile bir iyilik bulup çıkarmayı başarırdı. dahası, pek çok azizin aksine, iyiliklerin içindeki kötülüklere de gözünü kapamazdı. ne yazık ki pilon, azizler mertebesine ulaşmak için gerekli olan aptallıktan, kendini beğenmişlikten ve takdir görme hırsından yoksundu. dostlarının duasını almak yetiyordu ona."

    "ölüm, kişisel bir olaydır. kimilerinde üzüntü, kimilerinde çaresizlik, kimilerinde ateşli duygular, kimilerinde ise kupkuru felsefi düşünceler uyandırır. öte yandan cenaze törenleri, toplumsal olaylardır."
  • kitap okumayı alışkanlık haline getirerek, hayal gücünüzün ve bakış açınızın değişimine katkıda bulunabilecek nadir bir kitap.
hesabın var mı? giriş yap