• [yasal uyari mahiyetinde edit: gelen mesajlar uzerine aciklamam gerekir ki kitabin yazarinin amcaogluysaniz dava etmeyiniz, zira oturup aynen yazmiyorum. sadece bu kitabin plani izlenmis fakat entrylere daha baska yarim duzine kitabin icerikleri ve nacizane fikirlerim eklenmistir. (ancak en sonlara dogru kitaba agirlik verdim) dolayisiyla bu kor bir hammalliktan ziyade mutevazi bir entellektuel girisimdir. ayriyeten felsefe konusunda bir egitimim yoktur, kaptirip yazmisimdir, filozofsaniz affiniza sigiyorum.]

    ingiliz profesor bryan magee tarafindan kaleme alinmis, kolay okunan bir bati felsefesi tarihidir. sozlukte bati filozoflariyla ilgili derli toplu bir basligin eksikligine ve bu kitabin gazina daha fazla dayanamayip, butun cahil cesaretimle felsefe konusunda bir mini-tematik macerasina atiliyorum, hayirlisi olsun.

    urunlerimizde copy paste kullanilmamakla beraber, mevzubahis kitaptan ve daha bircoklarindan yararlanilacaktir. zira filozoflarla ilgili entrylerde pek sevmedigim bir hadise, googlein altinin ustune getirilip, mevcut en uzun biyografinin kopyalanmasidir. bunun felsefe ogrenmek isteyen kimseye yarar saglayacagini dusunmuyorum. buradaki amac, bu filozoflarin fikirleri uzerine yogunlasip, felsefi akimlarinin evrimini izleyebilmektir, zaten o yuzden kronolojik siraya sadik kalinmistir.

    bati felsefesi tarihimiz dokuz bolumden olusuyor:
    -1) kullanma kilavuzu - entry no 3
    0) giris (fasulyeden) - entry no 4
    1) antik yunan - entry no 5 - 13
    2) hiristiyanlik felsefesi - entry no 14 - 16
    3) modern bilim - entry no 18 - 21
    4) akilcilar - entry no 22 - 24
    5) deneyciler - entry no 25 - 28
    5.5) 10 dakika ihtiyac molasi - entry no 29
    6) devrimci fransizlar- entry no 30 - 32
    7) 19.yy alman felsefesi ve batinin dogu felsefesini kesfi* entry no 33 - 44
    7.5) 20 dakika cay molasi - entry no 45
    8) demokrasi felsefesi, faydacilik ve pragmatizm- entry no 46 - 51
    9) 20.yy felsefesi - entry no 52 - 60
    9.1) kaymakli ekmek kadayifi molasi(suresiz) - entry no 61
    3.1416) sonuc ve nihai gaz - entry no 62

    herhangi bir konuda duzeltme veya daha fazla ayrinti talep edenlerin mesajlarini bekliyorum, buradan hakkarideki halama kucak dolusu sevgiler yolluyorum ve basliyorum bu 2500 senelik ozete...
  • her oykunun bir girisi oldugu gibi, konumuzun, yani bati felsefesi tarihinin de bir girisi var ve bu girisin yeterince genel olmasi vesilesiyle soyle buyurun (bkz: felsefe/@immanuel tolstoyevski)
  • 1/9 - antik yunan [ilk filozoflar, sokrates, platon, aristo, kynikler, septikler, epikuros, stoacılar]
    ==================
    1/8 - ilk filozoflar

    ilk filozofların amacı, gelecek kuşaklara bir bilgi birikimi bırakmak degil, onlara nasıl özgürce düşüneceklerini öğretmekti.

    ilk bilinen filozof thales m.ö. 6.yy'da batı anadolu'da dogdu. mö 585 yılında bir güneş tutulmasını doğru tahmin etti ve lydia kralının geçmesi için kızılırmak'ın yatağını değiştirerek mühendislik alanının da öncülerinden oldu. bu şekilde ünlenmesiyle milet okulu resmen kurulmus oldu.

    thales en cok maddi dünyanin özü hakkında kafa yormuş ve sonunda her şeyin sudan yapıldığına kanaat getirmiş. ona göre hayvanların vücudu da, kıtalar da zamanında sudan oluşmuş ve şimdi de su tarafından tutulmaktaydı.

    thales'in anaksimandros adli öğrencisi ise bu görüşü reddetti. eğer yeryüzünü su tutuyorsa suyu ne tutuyordu? cevaben "öküzün boynuzu" demeyecek kadar akıllıydı. daha fazla bilgi edinmek icin bilinen dünyanın haritasını yaptı -ki bu bir ilktir- ve dünyayı boşlukta asılı duran bir silindir olarak düşündü. 2600 yıl önce, dünyanın düz olmadığını farketmişti. bununla da kalmayıp evrim teorisini, pek bilmeden de olsa, en kaba haliyle ortaya atan ilk insandir.

    bunlar epey radikal düşünceler olduklarından, öğrencisi anaksimenes tarafından hemen reddedildi. eğer anaksimenes biraz daha düzgün biri olsaydi, dünyanın düz olduğu inancı bir iki yüzyıl içinde son bulabilirdi. hocasına kıyasla daha yanlış teoriler ortaya atmış olmasına rağmen, kuşaklar boyu daha etkili bir filozof olarak kalması, felsefenin geri de gidebildiğine güzel bir örnek.

    ***

    bu miletlilerden daha ünlü bir filozof olan herakleitos aynı yüzyılda efes'te doğdu. en önemli mirası her şey akar ve aynı ırmağa iki kere girilmez sözleridir çünkü ona göre evrenin özü değişimdir ve bundan kaçılamaz, bir denge söz konusu olamaz. bu geçicilik öğretisinin, ölümsüzlük ideali pesinde koşan ve kusursuz, durağan bir temele inanan insanlar üzerinde epey bozguncu etkileri oldu.

    bu sırada, herakleitos'tan da ünlü olacak bir filozof sisam'da dünyaya gelir. felsefe terimini icat eden bu matematik dehasinin adi pisagordur. leibniz, descartes ve russell gibi matematikçi filozofların ilkidir. sayıların her şeyin temeli olduğuna dair inancı yüzünde, pisagorun adı gizemciliğin tarihinde de sıkça geçer. babil ve mısır'da epey zaman geçirmiştir ve italya'ya dönene kadar tam olarak ne yaptığı bilinmemektedir. matematiğin temel oluşu görüşü, platon'un idealar öğretisinin temelini oluşturur.

    yine aynı yüzyılın bir diğer önemli ismi ksenophanes ise, çoktanrıcılıkla ve insanın tanrıları tasviriyle epey dalga geçmiştir: "tanrı için trakyalılar mavi gözlü ve sarışın der, halbuki ineklerin ve atların elleri olsa da çizebilselerdi. o zaman atlar at gibi çizeceklerdi tanrılarını, inekler inek gibi"

    ksenophanes, buradan yola cıkarak, düşüncelerimizin kesin olamayacağını, hep bir tahmin öğesi bulunduracaklarını belirtir. onun şiirlerinin çevirilerini de, 20.yy da bu tutumu benimseyen karl popperın yapması sürpriz degildir. aralarında 2500 sene olan bu iki insana göre, bilgilerimiz her an yerlerini gerçeğe daha yakın bir şeye bırakabilirler; tümevarım kesin bilgi saglayamaz.

    ksenophanes'in öğrencisi olan parmenides, sokrates'la bağı olan ilk filozoftur. ondan iki kuşak önce, her şeyin bir, bozulmaz, başlangıçsız ve hatta zamansız olduğunu düşündü. hiçbir sey yoktan varedilemez veya yokedilemezdi. herakleitos'un aksine, değişimin evrenin doğasında değil, sadece görünürde olduguna inandı, temeldeki kurallar hep aynıydı. zaman bile gerçek değişim icin kanıt degildi çünkü "şimdi" kavramı kisiye özeldi. (bkz: özel görecelik kanunu).

    parmenides'in bu görüşlerine epey çılgın bir kişilik olan empedokles karşı çıktı. o, duyularımızın bize gösterdiği değişimdin gerçekliğinden yanaydı. ama parmenides tarafından da kısmen ikna edilmişti. sonuçta her şeyin, değişmez olan dört temel elementten (hava, su, toprak, ates) oluştugunu fakat bunların etkileşiminin epey dinamik olduğunu ileri sürdü.

    empedokles, buraya kadar bahsedilen filozofların aksine sadece maddenin doğasıyla değil, siyasetle de epey ilgilendi ve demokrasiyi savundu. epey deliydi ve sonunda etna yanardağına atlayarak -evet içine- intihar etti.

    parmenides'in öğrencilerinden biri olan elealı zenon da (stoacılığı kuran zenon'dan farklı) paradokslarıyla tanınır. en ünlüsü akhilleus ve kaplumbağa paradoksudur. ikisi yarışırlar ama kaplumbağa önde baslar. daha hızlı olan akhilleus, aradaki yolun önce yarısını kateder fakat bu esnada kaplumbağa biraz ilerlemiştir. bu böyle sürer ve akhilleus asla yetişemez.

    edit: mcanyardi beni düzeltti yıllar sonra: "yolun yarısını katetme metaforu zenon'un bir başka paradoksuna; "dikotomi paradoksu"a ait. akhiellus ile kaplumbağa paradoksunda ise akhiellus'un, önden başlayan kaplumbağayla arasındaki mesafeyi kapatması -ya da zenon'a göre kapatamaması- var."

    zenon'un katkısı şu: kusursuz bir mantıkla ilerlesek bile yanlış sonuçlara varabiliriz. her türlü akıl yürütme çabası bizi yanıltabilir. mantığımıza güvenemezsek nasıl dünyayı öğrenebiliriz?

    zenon bunları savunurken atomcular "madde nedir" sorusuna epey isabetli bir cevap verdiler (atom kelimesinin yunanca "parçalanamayan" anlamına gelmesini saymazsak tabii). en ünlüleri olan demokritosa göre atomlar yaratılmamıştır ve yok edilemez. evrendeki değişim bu atomların hareketlerine göre ve bir nevi deterministik biçimde oluşur.

    atomcularla sokrates arasındaki kısa zamanda sofistler yükseldiler. bunların mesleği öğretmenlikti ve özellikle de hitabet-retorik dersi vererek geçiniyorlardı. onlar için önemli olan "tartışmayı kazamaktı". zamanının avukatları olarak da görülebilirler. epey pragmatist olduklarından, muhafazakarlar tarafindan çok eleştirildiler, gençlerin ahlakını bozdukları ileri sürüldü. sofistlerin en ünlüsü protagoras, felsefenin odağını evrenin ve maddenin doğasından, yavaş yavaş insan doğasına çevirdi ve sofistlerden pek hazzetmeyen sokrates'a "al da at" dercesine pasını verdi...
  • 1/9--antik yunan
    =================
    2/8--sokrates

    atinali ilk buyuk filozof, mo 470te, atinanin altin caginda yasadi. ahlak felsefesinin kurucusudur. onun ilgilendigi seyler, gunluk hayata direk etkisi olacak insan merkezli kavramlardi; adalet, durustluk, ahlak nedir gibi sorulardi

    bu kadar unlu olmasinin nedeni, bu sorularin cevaplari dahil hicbir sey bilmedigini biliyor olmasiydi; tek amaci insanlari elestirisel dusunmeye ve tabulari yikmaya sevketmekti. bunu da surekli soru sorarak, diyalog halinde yapiyordu. karsidakini celiskiye dusurup, onu uykusundan uyandirmak istiyordu. bu yuzden diyalektik yontemin babasi sayilir.

    hic bir eser birakmamis olmasinin nedeni de budur. onun zaten belli bir ogretisi yoktu. yapmaya calistigi seyi de ancak diyaloglarla yapabilirdi, yazilmis herhangi bir seyin bu bakis acisini aktaramayacagini, ozunden cok sey kaybettirecegini dusunuyordu. neyse ki olumunden sonra platon tarafindan yazilmis diyaloglar sayesinde dusuncelerinden haberdariz.

    ancak sokrates burada bahsedildigi halinden de akilliydi. empoze edebilecegi hicbir ogretisi olmadigini soyleyerek, karsidakinin egosunu baskidan kurtariyor ve sonra da sorulari araciligiyla donup dolasip kendi inanclarinin altini kurnazca ciziyordu. bunlardan biri dogruluktan ayrilmayan, ruhu temiz kalan birine gercek bir zarar verilemeyecegidir. kisinin dogru olmasi bu yuzden oncelikli olarak bir otoriteye degil, kendine karsi odevidir. malin mulkun kaybolmasi, erdemlerini kaybetmeye kiyasla cok daha onemsizdir. bu yuzden adaletsizlige katlanmak, adaletsizlige neden olmaktan daha az zararlidir; acinacak olan adaletsizligi yapandir.

    bununla baglantili olan ikinci onemli inanci, butun kotulugun cehaletten dogduguydu. yoksa hicbir insan, bilerek bir yanlis yapamazdi. bundan cikan sonuc, en onemli erdemin bilgili olmak olmasidir. bilginin oldugu yerde kotuluk ve mutsuzluk olamaz, zira insan dogasi buna musait degildir. yani sokrates bir insan dogasina inaniyordu fakat bu doganin dogru duzgun calisabilmesi icin bilgiye ihtiyacimiz oldugunu savunuyordu.

    sokratesi en kahraman filozof yapan asil olay, platonun ve sanirim ksenophanesin anlatimlariyla muthis bir trajedi haline gelen idamidir. giderek artan unu karsisinda rahatsizlanan birtakim genc subaylar, sokratesi genclerin ahlakini bozdugu gerekcesiyle suclamislardir. sokrates dusunceleri ugruna olmekten cekinmemekle kalmamis, kacabilecekken bilerek olmeyi secmistir. [sokratesin savunmasina gore mahkemeden ozur dilemesi istendiginde, ozuru birak, yaptigi hizmetler icin hergun bedava yemek talep etmistir]

    sinirsiz bir akilciligin ve bilginin oneminin yaninda, sokratesin bize biraktigi bir miras da, daha sonralari isanin dile getirdigi su gercektir: "kendin pahasina olduktan sonra tum dunyayi kazansan eline ne gecer?"
  • 1/9--antik yunan
    ==================
    3/8--platon

    sokrates hakkinda bildiklerimizin temel kaynagi ve onun en unlu ogrencisidir. sadece bilim adamligi, filozoflugu ve tarihciligi ile degil, sanat eseri niteligindeki diyaloglariyla da meshurdur.

    hayatinda karsilastigi en bilge ve durust adam olan sokratesin basina gelenler, platonda epey derin izler birakmis; basrolunde hep sokrates olan bu diyaloglari (boylece hocasinin yontemine sadik kalarak) hocasinin olumsuzlugunu ve hakliligini ispatlamak icin yazmistir. ilginc olan ise, onceleri hocasinin goruslerine sadik kalan platon, ilerleyen diyaloglarda onun agzindan kendi ozgun felsefesini dile getirmistir. aradaki fark epey barizdir. ilk diyaloglarda bilginin merkezi onemi ve ahlak felsefesi vurgulanirken, sonralari odak noktasi dogal dunyaya ve bilimlere kayar.

    en bilinen ogretisi idealardir. sokratesin sorguladigi ideal adalet ve guzellik gibi kavramlar, zaman ve mekandan bagimsizdilar. platon bu gorusu tum varliklara ve kavramlara uyguladi. cevremizdeki hersey, her dusunce, kalici ve evrensel ideal bicimlerin carpik kopyasiydilar. fizikteki gelismelerin, matematigin dogayi ne kadar guzel acikladigini ortaya cikarmasiyla, bu gorusune iyice sarildi. bu baglamda pisagordan da epey etkilendi ve idealar ogretisinin bir ozeti olarak, gorunur evrenin bu karmakarisik duzeni altinda, matematigin kusursuz duzeninin yattigina inandi. bu duzen gozlenemez, ancak akilla ulasilabilir.

    elbette burada bircok soru akla gelebilir. eger aklimiz da bu carpik duzenin bir parcasiysa, temeldeki kusursuz duzeni nasil idrak edebilir? eger gorduklerimiz idealarin bozuk yansimalariysa, nasil oluyor da bu matematiksel duzene bu kadar kusursuz riayet edebiliyorlar? matematik gercekten dogada varolan bir duzen mi yoksa sadece icat mi? adriana lima idea degil de nedir?

    platonun bu ogretisi, duyularla algilanan kusurlu ve gecici dunyayla, akilla ulasilabilen ideal bir dunyayi ayirt etmekle sonuclandi ve bu ayrim da sonralari, platon okulunun goruslerinin hakim oldugu helenistik dunyada yeseren hiristiyanligin cok isine yaradi. yunanca yazilan yeni ahitin doktrinlerini guclendirmek icin platon o kadar cok kullanildi ki, bir ara ondan isadan onceki bir hiristiyan olarak sozedildi. elbette ki platon entellektuel olarak apayri diyarlarda geziniyordu ve ogretileri de hiristiyan dogmalarindan bagimsizdi.

    ilk universiteyi kuran platon bilimlere ve kesinlige o kadar onem veriyordu ki, duyularin aldatilmasini esas alan her seye, hatta sanata bile karsiydi. ideal bir toplumun anlatildigi eseri devlette * sanata izin yoktur. onun icin hayatin amaci, seylerin yuzeyi altinda bulunan kusursuz gerceklige ulasmakti -tipki buddha gibi- ve sanat buna bir engeldi. aslinda sanat, aldatici suretlerin daha da aldatici suretleri oldugundan iki kat tehlikeliydi.

    zannimca burada platon ufaktan celiskiye duser; zira mistik yonleri bulunan pisagor ogretisinin etkisindeki platon, gerceklige ulasmayi illa kati bir bilimsellikle degil, akilci bir gizemcilikle de olasi gorur. oysa ki sanatci da dehasinin icinde kaybolarak, tam da bu gizemci yoldan, idealara ulasabilir. hatta, aldatici suretlerin suretlerini yapmakla ugrasacagina, gozlemlerine degil de icindeki dehaya, o a priori guzellik anlayisina kulak vererek idealarin suretlerine cok daha yakin olabilir. schopenhauerin ozellikle muzigi ovmesindeki nedenlerden biri budur. tabii bu deha dedigimiz sey de, uc bes noronun alisilmadik etkilesimleriyse, o zaman "tanrinin mozartin araciligiyla konusmasi" gibi romantik soylemlerin hicbir gecerliligi kalmaz.

    platonun devleti bir miktar daha bahsedilmeyi hakeder. ona gore insan catismakta olan uc ogeden meydana gelir: tutku, anlik ve irade. ideal toplumun yapisi da bu goruse son derece paraleldir: duzenin korunmasi icin bir polis kuvveti (irade), felsefi bilincli bir yonetici sinif (anlik) tarafindan yonetilen halki (tutku) duzen icinde tutacaktir. devletin, yuzyillar sonra gelen diger utopyalari nasil sekillendirdigi ve komunist devletlerin duzeniyle olan benzerligi epey carpicidir.

    platonculuktan cikan bir yan dal da yeni platonculuktur. yeni derken, ms 204te dogmus ve misirli olmasina ragmen yunanca yazdigi icin, thalesle baslayan cizginin son buyuk filozofu olarak kabul edilen plotinos tarafindan kurulmustur. bu akim, dogal bilimlere merakli platonun degil, gizemci platonun ustune insa edilmis ve aklin yerine tamamen sezgiyi on plana cikararak, hocasina bir nevi ihanet etmistir. bu haliyle hiristiyanlik amaci gutmemesine ragmen, en buyuk iki hiristiyan filozofu aziz augustinus ile aquinolu tommasoyu etkilemistir.

    platonun yazilari bu yeni platonculugun ve onun ardindan hiristiyan felsefesinin iyice yukselmesine kadar gecen yedi yuzyillik surec boyunca, avrupa felsefesine egemen olmustur. direkt olarak etkiledigi sayisiz insan arasinda, plotinostan da daha onemli birisi vardi. bu belki de tum zamanlarin en buyuk dehasi, aristotelesti.
  • 1/9--antik yunan
    ==================
    4/8--aristoteles

    mo 384te dogan aristo, platonun ogrencisi, buyuk iskenderin hocasidir. 17 yasinda girdigi platonun akademiasinda 20 yil kaldiktan sonra kendi lykeion okulunu kurdu. bu okulun yeri 96da arkeolojik kazilar sirasinda bulunmus; hatirlayalim, butun bunlar atinada olup bitiyor.

    platona hicbir zaman saygida kusur etmemis, lakin inceden ayar da vermistir: "platon benim icin azizdir ama hakikat daha azizdir"

    onun icin hakikat, deneyimleyebildigimiz bu dunyadan baska yerde degildi. idea ogretisine inanmadi, inansa bile bunun onemi yoktu. deneyimleme olanagimiz olmayan sey, bizim icin yok demektir. aristo kesinlikle bu dunyanin adamiydi ve bu konuda da ustune kimse olmadi.

    mantik, fizik, siyaset bilimi, iktisat, psikoloji, metafizik, meteoroloji, retorik ve etik kelimelerini o buldu ve hepsinin ilk sistematik incelemelerini tek basina yapti. butun bu bilgi birikimi romanin yikilmasiyla arap dunyasinin himayesine gecti ve ortacagin sonuna kadar orada korundu.

    aristonun ilk onemli yeniligi, ontoloji alanindadir. bir varligi o varlik yapan, yanlizca onu olusturan maddeler degildir der. ornek olarak sokratesi verir. bedenini olusturan malzeme hergun degismektedir fakat o hep sokratestir. dolayisiyla bir sey "biciminden" dolayi o seydir. bu salt materyalizme buyuk bir darbeydi ve onu direk olarak bicimin ne oldugu sorusuna goturdu. onun icin "bicim" kavrami dort farkli "neden"e ayrilir. ornegin bir heykelin oncelikle mermere ihtiyaci vardir, bu maddi nedendir. yontulmasi lazimdir, bu hareket ettiren nedendir. gelisiguzel yontulmakla olmaz, birseyin seklini almasi lazim ki bu formel nedendir. ve bu heykelin varolusunun genel nedeni heykeltrasin amacinin gerceklesmesidir ki bu da ereksel nedendir. bazi varliklar icin bu nedenlerden bazilari ayni olabilir.

    bu fikrin onemi, platonun aksine, nesnenin ozunu bedeninden ayirmayisidir. bunu da oyle bir sekilde yapar ki, dusunceler materyalist olmamakla birlikte, bu dunyadan baska bir yerde bir aciklama, bir gerceklik aranmaz. hersey bildigimiz dunyadan ibarettir ama materyalizmin aksine, bir nesnenin ozu, yapildigi madde degil, islevidir: "gozun ruhu olsa, goruyor olurdu"

    bakiniz daha m.o. 300 yilina gelmeden, gercegi baska diyarlarda arayanlarla bu dunyadan ibaret gorenler arasinda kamplasmalar baslamis. cok sonralari ayni mucadele, akilcilarla deneyciler arasinda da yasanacak ve kant tarafindan uzlastirilmaya calisilacak. bir baska ilginc nokta da aristonun, platon gibi son derece etkin ve unlu bir dusunurun yillar boyu en yakin ogrencisi olmasina ragmen, onun tam zitti bir bilgikurami felsefesi gelistirebilmis olmasidir. bu kadar ozgur bir akli, sadece aristonun dehasina degil, platonun sokratestan miras aldigi ogretim anlayisina da borcluyuz. o, goruslerini tekrar eden bir papagan yerine, kendi kendine dusunebilen, ozgun bir ogrenci yetistirmistir.

    ahlak felsefesine gelince, her insanin amaci mutlu bir hayattir ve bunun icin de dengeli olmak sarttir. ornegin cesur bir insan, cilginla odlek bir insanin arasindadir. altin orta esastir. bu felsefenin dikkat ceken noktasi, son derece pratik olmasidir. elbette bu dunyanin adami olan aristodan da daha ruhani bir ahlakcilik beklenemez; en ideal ahlak, insani parcasi oldugu dogayla ve birbiriyle en uyumlu bicimde yasatacak olandir. bu duzenin saglanmasi da politik sistemin gorevidir ve bu noktada etikten, politikasina harikulade bir gecis yapar. ona gore, bireyin gorevi toplumla butunlesmektir ["insan dogasi geregi siyasi bir hayvandir"]; devletin amaci ise bireyin mutlulugunu ve gelisimini olanakli kilmaktir.

    ne yazik ki gunumuze, toplam urunlerinin ancak beste birini olusturan ve platonun eserleri aksine cok daha pratik sekilde yazilmis bazi ders notlarindan baska birsey kalmamistir. en unlu ogrencisi elbette buyuk iskenderdir. makendonya kralinin ricasi uzerine saraya ozel ogretmen sifatiyla davet edilen ve muthis bir saygi goren aristo, zamanla bu genc prense soz gecirmekte epey zorluk ceker. sabirsiz iskender, onceleri cok baglandigi aristodan yavas yavas uzaklassa da elbette bu seckin egitiminin dunya tarihine buyuk yararlari dokunur. zira iskender felsefenin yeserdigi yunan site devletlerinin bagimsizligina son verse de, ordularina her turlu sanatci, bilimadami, tarihci ve zanaatkarlari dahil ederek, bu sitelerin otesindeki fetihlerini askeri yagmadan oteye, bir kultur ihracina donusturmustur. boylece simdiye kadar bahsedilen dusunce ve bilgi birikimi atina ve kiyi kentlerinden cikip, bilinen dunyanin geri kalanina yayilarak helenistik cagi baslatir. bu yeni dunyanin merkezi, o gune kadar ki en buyuk kutuphaneye sahip misirdaki iskenderiye kentidir. [bu kutuphanenin daha sonralari muslumanlar tarafindan, "buradaki bilgiler kuranda varsa gereksizler, yoksa da zaten yanlislardir" diyerek yakilmasi, bircok dahinin yuzlerce yillik birikimlerini yarim saatte yoketmistir; zira oradaki cogu kitabin bilinen hicbir kopyasi yoktu]

    helenistik cag yunan site devletlerinin yikilisindan, m.o. 1yyda roma imparatorlugunun dogusuna kadar 300 yil surdu. bu surec icinde yunan kulturu o kadar yayilmisti ki, bir asir sonra hiristiyanlik dogdugunda, filistin bir roma somurgesi olmasina ragmen daha once de bahsedildigi gibi yeni ahit yunanca yazilmistir. lakin uzun suren bu kulturel birligin altinda, iskenderin olumunun hemen ardindan baslayan ciddi siyasi bolunmeler mevcuttu. bu bolunmus dunyada, hepsinin de baslica kaygisi bireyin boyle istikrarsiz ve guvensiz bir ortamda nasil yasamasi gerektigi olan, dort yeni felsefe okulu kuruldu...

    2009 editi: turcopolis soyle birsey dedi, zamanim olmadigindan aynen kopyaliyorum: yanlış anlamayın iskenderiye'yi fetheden arap ordularının avukatlığını yapmak gibi bir amacım yok ama kütüphanenin veya kitaplarının onlarca yakıldığına dair iddia çoktan geçerliliğini kaybetmiştir ve hakim görüş de bunun propaganda/yalan olduğu şeklindedir.keza arkeolojik araştırmalar da kütüphanenin 5.yy civarı bir noktada deprem sonucu yıkıldığına işaret etmekteymiş.
  • 1/9--antik yunan
    ===================
    5/8--helenistik cag...kynikler

    bu okullarin ilki kyniklerdir. son derece aykiri, otorite dusmani, alayci insanlardi ve en unluleri diogenesdi. bir zaman makinesi edinildiginde kesinlikle tanisilmasi gereken bu adam, eski zamanlarin bir nevi jackassiydi. kasitli olarak igrenclikler yapar, edepsiz davranir ve bir ficinin icinde, adeta "kopek" gibi yasardi. kopeksi anlamina gelen kynik lafi da burada cikmistir. [bugun ingilizcedeki cynic kelimesi de ayni koktendir ama zamanla anlami degismistir]

    diogenes kesinlikle bir nihilist degildi; dogru ve yanlis degerlerin ayrimina inanirdi. fakat geri kalan hersey, her turlu toplumsal adet, gorgu kurali, milliyetcilik ve diger ayrimlar, onun icin sacmalikti. "dunya vatandasiyim" lafini ilk kullanan odur ve bunun yunancasi olan kozmopolitan kelimesini ona borcluyuz. [heyhat ki simdi bu kelimenin bizim icin ifade ettikleri "erkeginizin toplarini sevincten cinlattirmanin 101 yolu"ndan ibaret]

    onunla ilgili en unlu hikaye iskenderle karsilasmasidir. diogenes hakkinda bircok sey duyan ve meraklanan iskender onu ficisinda ziyarete gelir ve butun dunyanin hakimi olan kendisinden bir istegi olup olmadigini sorar. diogenes ise istifini bozmadan, mecazi anlamini kast ederek, "evet, golge etme" diyerek dunyevi degerleri ne kadar kucumsedigini belirtir. boyle bir tarihi ayar uzerine iskender de "eger iskender olmasaydim, diogenes olurdum" diyerek sahneden cekilir.

    diogenesnin her turlu rituele ve sisteme karsi cikmasi, bunun bilgi birikimini ve gelecek kusaklara aktarimini guclestirecegi saviyla reddedilebilir. bir "kopek" gibi yasayarak, her ne kadar bilge de olsa, aristonun temsil ettigi bu dunyayi anlama akimina tamamen karsidir. zannimca bir milyon diogenes de gelse bu dunyaya, bir aristonun katkisini yapamaz insanogluna. eger bu yasam tarzi, bilime degil de erdeme onem veriyor diye savunulursa, burada aklimiza sokratesin erdemi bilgiyle ozdeslestirmesi gelmelidir. arka arkaya gelen uc dort aristonun edinecegi bakis acisi ve ahlak felsefesi, butun gununu ficisinda geciren diogenesinkinden elbet ustun olacaktir. spektrumun diger ucunda ise, daha sonra da bahsedecegimiz, insanin kaderini tamamen dogaya hakim olmak ve onu cozmek olarak goren francis bacon yer almaktadir.
  • 1/9--antik yunan
    ===================
    6/8--helenistik cag...septikler

    septiklik, yani bildiklerimizin kesinliginden emin olamama, hatirlayacaginiz gibi ksenophanes tarafindan da dile getirilmis olsa da, bu gorusu basli basina bir felsefe olarak benimseyen ilk kisi pyrrhondur. iskenderin ordusundaki bir asker olarak ta hindistana kadar gitmis ve bu sayede cesitliligin sonu olmadigina kanaat getirmis. bu onda aristoda oldugunun tam tersine, muthis bir meraksizliga neden olmus, zira ona gore bilgilerimiz sadece bu mekanda, bu zamanda gecerlidir. buradan hareketle hayatin amacinin, kendini akintiya birakmak olduguna, mevcut adetleri sorgulamanin anlamsizligina kanaat getirmis.

    acikca goruluyor ki pyrrhon, platon, aristo ve pisagor gibi matematigin evrenselligini -en azindan su ana kadar dogrulandigi haliye evrenselligini- kabul etmemis. ona ve daha sonra gelen timona gore her ispat, kanitlanmamis oncullere dayanir ve bu da bizi supheye goturmeye yeter. mantik, matematik ve bilim bu tespitten muaf degillerdir. bu septikler bir yandan da, umutsuzluk icinde, gunun adetlerine boyun egmeyi salik vererek, nietzschenin en cok siddetle karsi ciktigi seyleri hayatin amaci olarak bellemisler.

    bu gorusler sadece platonun matematik hakkindaki fikirleriyle celismiyor, ayni zamanda onun icin kusursuz bir temeli teskil eden idealariyla da celisiyordu. ne de olsa septiklerin ortak noktasi kesinlik saglayacak hicbir temele ulasilamayacagi gorusuydu. isi ilginc yani ise, ayni septiklerin, iki yuzyildan fazla bir sure platonun akademisinin yonetimini ellerinde bulundurmus olmalaridir.

    phrryos ve genel olarak septiklik hakkindaki en guvenilir bilgileri, ondan 500 sene sonra, 3. yyin baslarinda yasamis olan sekstos empeirikostan ediniyoruz. bu guzel isimli zat, ozgun bir dusunur olmamakla birlikte, baskalarinin fikirlerini oyle etkili ortaya koymus ki, yazilari epey yaygara koparmis ve daha sonralari hiristiyanlar tarafindan, bu dusuncenin yayilmasi yuzunden bircok septikten daha fazla suclanmistir.

    gercekten de septiklik, gundelik yasamda epey sorunlara yolacan bir gorustur. boyle bir bosvermislik, bir adamsendecilik havasi yaymistir. gundelik hayatin devamliligi icin, en azindan, septiklikle mutlakcilik arasinda bir orta yol tutturulmasi sarttir.
  • 1/9--antik yunan
    ===================
    7/8--helenistik cag...epikuroscular

    m.o. 340ta dogmus epikuros tarafindan kurulmustur. son derece sogukkanli ve pragmatik bir felsefedir. oncelikle demokritosun atomculugu benimsenmis ve insan, bu atomlarin biraraya getirdigi, gecici bir nesne olarak gorulmus. bu kisa sure icinde olumden korkmak cok anlamsizdir cunku bu atomlar dagilana kadar olum yoktur, olum oldugunda da biz yokuz. bu sayede olumden korkmamayi ogretmeyi hedefler epikuros: "olum bizim icin hictir"

    olumsuzlugun olmadigi bu felsefede, dunyevi zevk ve mutluluk esas amactir. fakat hedonizmin aksine zevki, acının yokluğu olarak görür ve daha mütevazi, basit bir yaşamla buna ulaşma yanlısıdır. bu dusunceyi paylasan ufak topluluklar olusturmuş ve o donem icin sasirtici olarak, bu topluluklara kadinlarin ve kolelerin girisini de serbest kilmış. resmen, caktirmadan humanizmi bulmustur. bu benzerlik sayesindedir ki, onceleri hiristiyan degerlerini tamamen reddettigi gerekcesiyle yasaklanmasina ve lanetlenmesine karsin, modern humanizmin dogumuna yaklastikca degeri yeniden kesfedilmis ve hayata donmustur.
hesabın var mı? giriş yap