*

  • ukteci: burky

    ’ne kadın ne ırak olmam
    engelleyemez seni sevmemi;
    ki biliyorsun: ruhlar mesafe ve
    cinsiyet tanımaz severken’’

    sor juana inés de la cruz
    çeviri: turgay uçeren

    _ _ _

    (azize katharina için)

    bir kadın başardı bunu;
    mısır’ın tüm bilgelerine
    ispatlamayı idrakin
    cinsiyetle sınırlı olmadığını.

    zafer, zafer!

    bir mucize, evet bu mucizevi.
    zafer kazanması değil ki mucize
    bilakis, eğilmeleriydi
    erkeklerin önünde onun.

    zafer, zafer!

    araştırıyor, tartışıyor ve
    öğretiyor kilisenin hizmetinde,
    çünkü o, aklı veren ona
    istemiyor idraksiz olmasını.

    zafer, zafer!

    sor juana inés de la cruz

    http://turgayuceren.blogcu.com/…-de-la-cruz/7624810
  • bu ablamız meksika'nın -eski yeni ispanya'nın- önemli kişilerinden. gayrimeşru çocuk, annesiyle beraber kilisede büyümüş. kız çocukların okumasının yasak olduğu bir zamanda 3 yaşında okuyup yazabiliyormuş. 18 yaşına geldiğinde 5 dil biliyormuş. 13 yaşındayken çevredeki çocuklara latince öğretiyomuş (öeh amk). 16 yaşındayken üniversiteye gidebilmek için erkek kılığına girme izni istemiş annesinden, alamamış. yine de kendisi okuyup yazmaya devam etmiş. tam bir kadın hakları savunucusu olmuş, sansürlenmiş. kilisenin kadın haklarına zarar verdiği hakkında konuşmaya başlayınca susturulmuş. 4000 kitaplık kütüphanesini satmak zorunda kalmış. bugün adını taşıyan bir şehir ve 200 pesonun arkasında resmi var.

    bir de şöyle bir sözü var: "aristo biraz yemek yapmayı bilseydi, daha çok şey üretebilidi."
  • "aptalca, siz erkekler-çok beceriklisiniz
    kadın cinsini haksızca ayıplamakta,
    suçlanacak biri varsa o da sizsiniz
    kadın zihnine bu çirkinlikleri sokmakla.

    ivedi mazeretlerle sanırsınız hak kazandığınızı
    onun tertemiz ismini lekelemeye
    ama hala beklersiniz size iyi davranmasını-
    onu bu utanca iten siz olsanız bile

    kırarsınız kadının direncini
    ve sonra, sözde dürüstlüğünüzle, ilan edersiniz
    kadın cinsinin havailiğini
    nedense suçlanmaz ısrarcılığınız

    cesur bir duruş sergilemeye sıra gelince
    ödül hak edersiniz bunca aptallığınızla
    birer çocuksunuz hayat veren öcülere
    ve sonra ağlayıp kaçan bunlardan korkuyla

    akıl almaz bir küstahlıkla
    peşinden koştuğunuz kadında
    thais'i görürsünüz onunla flört etmeye başladığınızda,
    ama ağınıza düşürünce dönüşür gözünüzde lucretia'ya

    sağduyunun düpedüz ihmali göz önüne alınırsa,
    hangi davranış daha tuhaf olabilir bundan?
    birinin lekeler sürmesi aynaya
    ve sonra şikayet etmesi temiz olmadığından

    hoş tutulsanız da aşağılansanız da
    hiç bir şey sizi tatmin edemez.
    sızlanırsınız baştan savılınca
    hoş tutulunca da alay edersiniz.

    sizinle, hiç bir kadın başarılı olmayı umut edemez;
    herhangi bir konuda, kaybetmeye mahkumdur;
    burun kıvırırsa ona nankör dersiniz-
    boyun eğerse adı hafifmeşrep olur.

    budalalığınız daima aynıdır:
    tek kural uygularsınız
    oynaklıkla suçladığınıza da
    adını zalime çıkardığınıza da.

    bunun ortası nedir
    göz hapsine aldığınız bir kadında?
    eğer tepkisiz kalırsa bir hakarettir
    hoşgörüsünü de ayıplarsınız ama

    yine de, eziyet de olsa öfke de-
    suçlanacak kişi sizsiniz iki türlü de-
    sizi istemeyen kadından tanrı razı olsun
    ne kadar yüksek sesle şikayet etseniz de.

    tüm o ısrarcı yalvarmalarınızdır
    onu ürkekken bunca cesurlaştıran
    bu yüzden böyle ayıplamanızdır
    onu altın gibi mükemmel kılan.

    öyleyse suçun büyüğü nerede yatar
    böyle gereksizce var olan bir tutkuda:
    arsızca yalvararak kendini alçaltan bir erkekte mi
    yoksa onun iftiralarıyla itibarsızlaştırılan kadında mı?

    ya da hangisi daha çok suçlanmalıdır-
    ikisinin de hüsrana uğrayacağı kesin olsa da:
    para için günah işleyen kadın mı?
    yoksa günah için para ödeyen erkek mi?

    peki siz beyler, neden bunca hayret ettiniz
    hepinizin aynı şekilde suçlu olduğunuzu düşünmeme?
    ya onları düşürdüğünüz bu halde sevininiz
    ya da getiriniz sevebileceğiniz bir hale

    eğer onların peşinden koşmayı bıraksaydınız
    şüphesiz ki, görürdünüz
    daha güçlü ve haklı olacaktı suçlamalarınız
    sizi arayanların karşısında.

    bilirim ne kadar güçlü kollarınız
    kötülüğü ısrarla kendinize çekmekte:
    küstahlığınızda ortaksınız
    dünyayla, şehvetle ve iblisle!"

    not: çeviri şahsıma aittir.
  • 17. yüzyıl koloni ispanyası'nın (bugünkü meksika) en önemli düşünür ve şairlerindendir bu abla. aynı zamanda hem rahibedir hem de belki tarihin ilk kadın hakları aktivistidir.

    12 kasım 1651 yılında, kıta ispanyalı bir kaptan ve koloni ispanyalı bir kadının gayri meşru çocuğu olarak, san miguel nepantla, meksika'da dünyaya geldi.
    o dönemin kadınları için juana çok çok eğitimliydi ve bu eğitimin neredeyse tamamını kendi başına almıştı. 3 yaşında okuma yazma öğrenmiş, latince'yi anadili gibi konuşabilir hale gelmiş, hatta yerli aztek diline de hakim olmuştu. ilerleyen yıllarda çok fazla kitap okudu ve kendi özel kütüphanesini oluşturdu. bestekarlığı ve şairliğiyle dönemin meksika ve hatta avrupasında tanınır hale geldi. annesinden bir erkek kılığına girip üniversiteye gitmek için izin istedi, ancak annesi müsaade etmedi.

    17 yaşına geldiğinde, viseroy(krallığın meksika temsilcisi) antonio sebastian alvarez de toledo, mancera markizi, juana'nın bilimsel ve edebi alanda bilgisini sorgulamak adına, teologlardan, filozoflardan ve üniversite profesörlerinden oluşan bir jüri kurdu. juana, kendisine sorulan sorulara öyle parlak cevaplar verdi ki, bu bilginler ordusunu alt etmekle kalmadı, aynı zamanda zekasıyla da şöhret kazandı. temsil sarayından sayısız evlilik teklifleri aldı, ancak hepsini geri çevirdi. evlenip hayatını bir eşe ve çocuklara adamaktansa, bir kiliseye bağlanmayı tercih etti.

    bir rahibe olarak juana, kariyeri boyunca kadınların eğitim alma hakkını destekledi. çoğu şiiri patriyarşik sosyal normları eleştirir nitelikteydi. hoş, o dönemde bir kadının şiir yazıyor olması da başlı başına bir eleştiriydi zaten. juana, ünlü bir incil aliminin fikirlerini çürüten zeka yüklü bir çalışma yayınladığında, kilise liderleri juana'dan, "bunların kadınların doğasına aykırı olduğu" gerekçesiyle eğitsel ve bilimsel çalışmalarına son vermesini ve dini görevlerine odaklanmasını talep ettiler. juana sonunda baskılara dayanamayarak kefaret ödemeye, bilimsel çalışmalarına son vermeye razı oldu, bu yüzden o şahane kütüphanesiyle bilimsel ve müzikal araç gereçlerini satmak durumunda kaldı. kendisini "kadınların en kötüsü" olarak tanımlardı.

    bu baskılardan birkaç yıl sonra da bir veba salgını esnasında hasta rahibe kardeşleriyle ilgilenirken vebaya tutuldu ve 17 nisan 1695 yılında yaşamını yitirdi.

    talih eseri, rahibe juana'nın eserlerinin bir çoğu günümüze gelebilmiş ve bir çok dile çevirilmiştir. kendisi meksika'nın onuncu ilham perisi olarak anılır ve 200'lük pesolarda portresi mevcuttur.
  • eduardo galeano’nun “kadınlar” kitabında yer alan bölümlerden biri kendisiyle ilgilidir:

    “bana yalan söylemeleri hoşuma gitmiyor”

    juana ınés de la cruz 1651 yılında bugün doğdu ve herkesi aştı.

    onun topraklarında ve onun döneminde hiç kimse onun kadar yüksekten uçmadı.

    çok genç yaşta manastıra girmişti, çünkü manastırın kendisine evden daha az hapishane olacağını düşünüyordu. bu konuda yanlış bilgilendirilmişti. fark ettiğinde artık çok geçti ve herkesten daha güzel söyleyen kadın, sessizliğe mahkum edilmiş bir halde yıllar son öldü.

    gardiyanları onu asla inanmadığı övgülere boğuyorlardı.

    bir seferinde, meksika valilik sarayının ressamı, bugünkü photoshop tekniğinin öngörüsünü andıran bir portresini yaptı. buna yanıtı şöyle oldu:

    “bu pohpohlama ki amaçlar
    yılların korkunç izlerini silmeyi,
    zamanın katılığını dize getirmeyi,
    ihtiyarlık ve unutulmayı alt etmeyi
    boşa giden aptalca bir çaba ya da
    ancak kadük bir hevestir, zira
    yakından iyice bakıldığında bu kişi,
    cesettir, tozdur, gölgedir, bir hiçtir.”
  • "kalemlerin altında yürüyorum/ gerçekte olduğum kişi değil, beni hayal etmeyi yeğlediğin kişiyim."

    "aristoteles yemek pişirseydi çok daha fazlasını bilebilirdi."

    "bana öyle geliyor ki hayatımı kibir yüzünden yok etmektense hayatımdaki kibri yok etmek evladır."

    "manastıra girdiğimde kendimden kaçtığımı zannetmiştim, ancak ne yazık ki buraya kendimi de getirdim."

    "bir dehayı kabullenmek nadir karşılaşılan bir durumdur."
hesabın var mı? giriş yap