• huzursuzluğun kitabı:

    "ey üzgün yüreğim, tanrılar dilesin de kader'in bir anlamı olsun! ya da daha iyisi, kader dilesin de tanrıların bir anlamı olsun."
  • "hayat, bir ünlemle bir soru arasındaki tereddüttür. şüphenin içinde bir son nokta vardır."
  • huzursuzlugun kitabi:
    "anlamak icin, kendimi yok ettim. anlamak, sevmeyi unutmaktir. leonarda da vinci, insan bir seye ancak anladiktan sonra nefret yada sevgi duyabilir, demis. bundan daha yanlis, ayni zamanda da daha manali bir soz bilmiyorum."
  • portekizli yazar (bkz: fernando pessoa)'nın (bkz: bernardo soares) ismiyle kaleme aldığı anlatısı. gündüzleri muhasebeci olarak çalışan bir huzursuzun sayıklamaları...
    (bkz: canım gözyaşı istiyor)
  • aşağıdaki satırlarını okurken donup kaldığım, bir an kendi hayat hikayemi okuyormuş hissine kapıldığım kitap.

    "annemi anımsamıyorum. öldüğünde bir yaşındaydım. duygularımın nasırlaşmasının, derbederliklerimin tek sebebi, o sıcaklığın olmayışı, hatırlayamadığım öpücükleri yok yere, deli gibi özlemem. uyduruk biriyim ben. uyandığımda kendimi hep yabancı kucaklarda, adeta yanlışlıkla avutulurken buldum.

    ah ki ah! beni darmadağın eden ve bunalımlara sürükleyen, olabileceğim o öteki kişiye duyduğum özlem bu işte! ana bağrının en derin yerinden kopup gelen, küçükcük bir yüze kondurulan öpücüklere kadar sızan o sevgiden nasiplenmiş olaydım, bugün acaba nasıl bir insan olurdum?

    duygular dendiğinde kayıtsız kalmamda, belki de vaktiyle [sevilmiş] bir çocuk olamamanın üzüntüsünün içime işlemiş olmasının da payı var. çocukluğumda yüzümü yüzüne bastıran kadın beni bağrına basabilmekten acizdi. bunu yapabilecek olan -yazgı uygun görseydi bana ait olacak kadın çok uzaklarda, bir mezarın içindeydi.

    sonradan annemin güzel olduğunu anlattılar bana, dediklerine göre buna hiçbir karşılık vermemişim. daha o zamandan bedensel ve ruhsal olarak dibe vurmuş, her türlü duyguya kapılarımı kapatmıştım ve söylenenlerin hayallere sığmaz başka sayfaların öncü işareti olduğunu anlayamıyordum. (...)

    yazgının damgasını yemiş duygusal dünyamın karanlık köşelerinde, istemesem de bunların hepsi benliğimin bir parçasıdır."
  • mario de sa-carneiro' ya yazılmış müthiş bir mektupla başlayan kitap, kurmaca bir karakter üstünden bir özyaşam hikayesine dönüşür. kitabın neresinden başlarsanız başlayın- tersden de okunan kitaplar vardır- sizi içine alır. bir akrabalık hissedersiniz kelimelerle. örneğin;
    "ey üzgün yüreğim, tanrılar dilesin de kader'in bir anlamı olsun! ya da daha iyisi, kader dilesin de tanrıların bir anlamı olsun!
    bazen geceleyin uyandığımda alın yazımı dokumakta olan, görünmez eller hissederim.
    hayatı gömüyorum. hiç bir şeyim, herhangi bir şeyin akışını kesintiye uğratmıyor."
  • fernando pessoa'nın "upuzun bir şikayet" olarak nitelediği şaheseri. net bir olay örgüsüne sahip olmayışı ve tamamen pessoa'nın hayal dünyası ile buhranlarını konu alışıyla "ağır" olarak nitelendirilebilecek bir yapıt. ancak kendinizden bir şeyler bulmanız kuvvetle muhtemel olan, okunurken yanınızdan kırmızı kalem eksik etmemenizi gerektiren bir başucu eseridir.

    huzursuzluğun kitabı(livro do desassossego) bir mektupla başlar. mektup, yazar fernando pessoa'nın kaleminden çıkmadır ve bir dosta kendinden havadisler verir. mektubun her cümlesinin edebi açıdan taşıdığı değer şöyle dursun, mektup bittiğinde sayfanın altına düşülen not acı bir gerçeği sert bir tokat gibi çarpar yüzümüze: pessoa'nın bu arkadaşı, mektubu aldıktan 3 hafta sonra intihar etmiştir.

    işte bu kitap, pessoa tarafından kitabını okuyan herkese yazılmış uzun bir mektuptur. kimsenin ismini vermeden herkese direkt olarak hitap eder. der ki pessoa, "isterim ki bu kitabı okuyunca, şehvetli bir kâbus görmüş gibi olun."(1)

    "handaki anı defterine yazıp bıraktığım şeyleri günün birinde benden başkaları da okur, bunlarla yol boyu oyalanabilirse, ne âlâ. kimse okumazsa ya da zevk almazsa, o da kabulüm."(2)

    şüphesiz kitaba ait en önemli ayrıntılardan biri, pessoa'nın kitabı kendi adıyla değil, zihninde oluşturduğu bir başka isimle, muhasebeci bernardo soares kimliğiyle yazmış olmasıdır. ancak her ne kadar isim soares'e ait de olsa düşünceler soares'ten sadece muhasebeci olmayışıyla ayrılan pessoa'nındır. bazı yerlerde bir muhasebeci edasıyla yazıyor göründüyse de, pessoa bu kitapta kendisini yansıtmaktan hiç de geri durmamıştır.

    "bu kitap, hiç hayatı olmamış bir adamın biyografisidir."(3)

    "bu kitap her açıdan tahlil edilmiş, enine boyuna taranmış tek bir ruh halidir."(4)

    "idealim her şeyi bir romanda yaşayıp hayatta dinlenmek - heyecanlarımı okumak, onları küçümseyişimi ise yaşamak." (5)

    "mecburen oturmuş, ruhum muhtaç diye bunca şeyi yazıyorum - ve bunu bile yalnızca düşlemekle, kelimelere, bilince başvurmadan, silikleşmiş, ezgili yeni bir ben yaratarak ifade etmekle yetinemiyorum, oysa içimdekileri gerçekten dillendirdiğimi hissedebilsem gözlerim dolardı, kendi benliğimin yamaçlarından usulca, büyülü bir ırmak gibi akardım, bilinçdışına, tanrı dışında hiçbir anlamı olmayan uzaklara doğru."(6)

    öte yandan huzursuzluğun kitabı, yazar pessoa'nın ölümünden sonra sandığından çıkan metinlerden oluşturulmuş olduğu için bir derleme olarak da görülebilir. yazmak, pessoa'nın hayatını tanımlayabilecek olan tek eylemdir. belki bir klişe haline gelen "neden yazıyorsun?" sorusuna pessoa çok açık bir cevap verir bu kitabında, "...ve bu satırları yazıyorsam, en azından hâlâ hayatta olduğumu kendime kanıtlamaya ihtiyaç duyduğumdandır."(7) diyerek.

    pessoa'nın bu yazmaya meyilli karakterini yansıtan bir diğer cümle de "hiç konuşmadıysam, yazdığım içindi."(8) şeklindedir.

    pessoa ayrıca bu kitabında yazdığını ya da yazmayı sevdiğini söyleyen her kişinin benimsemesini ya da benimseyebilme konusunda kendini tartıya koymasını gerektiren şu cümleleri sarf etmiştir:

    "bir insan sadece sarhoşken iyi yazabiliyorsa, sarhoş dolaşsın. karaciğerime kötü geliyor, derse, 'karaciğeriniz neymiş ki?' derim. "ömrü sizinkiyle sınırlı, ölü bir şey; oysa yazabileceğiniz şiirler yaşayacak, herhangi bir şeyle 'sınırlı' olmaksızın."(9)

    "portekizce yazmıyorum. ben kendimce yazıyorum." (10)

    pessoa'nın dünyasındaki yazmak ve kalıcı olmak kavramlarına dair kitaba yansıyan bazı cümleler de şunlardır:

    "bazen hüzünlü bir hevesle, günün birinde, bir parçası olmayacağım bir gelecekte bu sayfaları beğenenler çıkarsa, nihayet beni 'anlayan' birine, içinde doğup sevilebileceğim gerçek bir aileye kavuşmuş olacağımı düşlerim. ne var ki, doğmak şöyle dursun, o zaman çoktan ölmüş olacağım ben."(11)

    "ah neler vermezdim benden de bir cümle kalsın diye geriye, duyanın, 'güzel laf!' diyeceği bir şey, tıpkı kopyalayıp ömrümün kitabının sayfalarına kaydettiğim rakamlar gibi."(12)
    editörün notu: için rahat olsun üstat.

    pessoa'nın kitapta bulunduğu şu öngörü ve tespitler de bir yazar ve düşünce adamı olarak büyüklüğüne delalet edecek niteliktedir:
    "günün birinde, yüzyılımızın oldukça büyük bir bölümünü yorumlamayı görev bildiğim -hatta doğuştan gelen bir özellik diyebilirim buna- ve bu işi herkesten iyi yaptığım anlaşılacak; ve o gün, kendi zamanımda anlaşılamadığım, ne yazık ki kayıtsız ve soğuk insanların arasında yaşadığım yazılacak, başıma gelenlere ah vah edilecek. ve bütün bunları yazan kişi, kendi zamanında yaşayan ya da şimdi etrafımda olan benim gibi insanları anlayamamakla büyük bir günah işlemiş olacak. insanoğlu ancak, çoktan göçmüş dedelerinin işine yarayacak türden şeyler öğrenir. hayatın gerçek kurallarını ancak ölülere belletmeyi biliriz."(13) (bkz: #853906)

    ancak biz kitabı anlatmaya ne kadar çabalarsak çabalayalım, bu kitabı betimleyen en güzel cümleyi de gene kendisi yazmıştır pessoa:
    "ve bu koca kitap, upuzun bir şikâyettir. yazılıp bittikten sonra, só şiirleri portekiz'in en hüzünlü kitabı olmaktan çıkacak."(14)

    (1) bölüm 215
    (2) bölüm 1
    (3) sayfa 526
    (4) s. 490, metin başlığı: "vicdan muhasebesi"
    (5) bölüm 348
    (6) bölüm 92
    (7) bölüm 99
    (8) bölüm 339
    (9) bölüm 258
    (10) bölüm 443
    (11) bölüm 191
    (12) bölüm 379
    (13) bölüm 191
    (14) bölüm 412
  • 329.

    "ey farklı kadın, hiç düşündün mü senin bana, benim sana nasıl da görünmez olduğumuzu? hiç düşündün mü ne kadar cahiliyiz birbirimizin? birbirimizi görmeden görüyoruz birbirimizi. birbirimizi duyuyor ve sadece kendi içimizdeki sese kulak veriyoruz. başkalarının kelimeleri kulaklarımızın hataları, aklımızın denizlerinde olan kazalardır. ne kadar da güveniriz başkalarının kelimelerine yakıştırdığımız anlama! başkalarının kelimelerle dile getirdiği hazlar bize ölümü tattırır. en ufacık bir derinlik katma kaygısı gütmeden, dudaklarından döküverdikleri kelimelerde ise hayat ve haz buluruz.
    ey her şeyi açıklayan, yorumladığın derelerin sesi, mırıltılarında nice anlamlar bulduğumuz ağaçların sesi- ah, gizli aşkım, hepsi, bu katıksız düşler, hücremizin parmaklıklarından akan kül ne kadar da biz hala!"

    342.

    "...gerçekte öyle olmadıkları için gerçekten çocuklarmış. bir yoldan öbürüne, ağaçtan ağaca koşarak, kağıttan siluetler gibi, kimseye ait olmayan bu sahnede dolaşırlarmış. derken havuzların orada kaybolmuşlar, iyice yakınlaşmış, iyice ayrılmışlar, dinen yağmurun tarifsiz sesi, adımlarının yöneldiği fıskıyelerden geliyormuş. o ikisinin hissettiği aşkım ben ve işte bunun için uykusuz gecenin derinlerinde duyabiliyorum onları ve bunun için biliyorum mutsuz yaşamayı." pessoa, huzursuzluğun kitabı
hesabın var mı? giriş yap