• tehlikenin, korkunun olmadığı yer.
    insanoğlu binlerce yıldır korunak arıyor kendine. mağaralarda, ağaç kovuklarında başlamış hikaye, plazalarda banka hesaplarında sürüyor. herkes kendine kabuklar yaratıp kabuğunun içinde korunuyor. o kadar yalnızız ve korkağız ki; taştan, ağaçtan kabuklar bizi kesmiyor. etten sermayelerimize yalandan dolandan tavırlarla örülü korunaklar alıyoruz. cicili bicili kıyafetlere kamuflaj yapıyoruz. evini sırtında taşıyan kaplumbağa gibi, korunaklarımızı tenimize yedirmişiz haberimiz yok.
    evrimin en büyük başarısı budur ey insanoğlu uyan! atalarını yağmurdan koruyan mağara artık senin teninde, dışardakini içeri sokmadığı kadar senin de dışarı çıkmanı engelliyor!
  • daktiloya çekilmiş şiirler kitabından bir nilgün marmara şiiri.

    altında, kör bir cibinlik altında,
    kalmış tanenin göçü uzunca...
    su verilmemiş dışarıda da,
    zeytin aç; ya avlunun gözleri?
    bir kapalı ağıt sanki dayatılmış kireç odasında;
    beklediği bir sürgünse kimliksiz ülkede,
    "uzaklık" derim, "bitik koyu gövdeye
    akan acıklı bir yağ." derler,
    "bu sarmal derin zıplar
    sevinç silgisi günlere, bu karanlık..."

    yaprak konuşur ince güzde ışığı emerek;
    "giderim soylu yeşilimle dönüşsüz
    köklerime, açık bir çığlık
    nasılsa toprak altında,
    örtemez sonra tülbent ve teneke
    kendini gök ve suyla dokuyan
    ve kapanan varlığı."

    eylül, 86
  • atkılar kaşkollar acaba toplumun bizi bağlayışının bağlayıcılığının simgeleri mi? kaçınamayıp teslim olduğumuz, ve teslim olduktan sonra sızlanmalarımızın kâr etmediği*. toplumun bu atkı eşdeğerlerini olumlu çağrışımla sunması çok önemli. yumuşak güç gibi.. atkı tipi kılcalların yokluğunu, korunaksız çıplaklığı göze almayınca sanırım orta karar orta sınıf sızlanıcı sünniler oluyoruz.

    (bkz: korunaklı), korunaklı hayat
hesabın var mı? giriş yap