• boyna sarılan ısıtıcı giysi.
  • (bkz: atkı).
  • (bkz: kafakol)
  • fransızca yazılışı cache-col'dur.. yakayı saklayandır..
  • kaşkol.

    //isim fransızca cache-col

    boyun atkısı, atkı :
    "bir tanesi çenesine yün bir kaşkol bağlamış."- sait faik abasıyanık.//

    kaynak:

    www.tdk.gov.tr/tr/sozbul.aspx?f6e10f8892433cffaaf6aa849816b2ef05a79f75456518ca

    ---

    //cache-col, subst. masc. inv.

    habill. écharpe étroite de soie, de coton ou de laine placée autour du cou pour préserver le col ou le faux col et garantir du froid. var. rare cache-cou. recroiser son cache-col sur sa poitrine (druon, les grandes familles, t. 1, 1948, p. 191).

    prononc. et orth. : [kaşkol]. au plur. des cache-col. lar. 20e et rob. : "on dit aussi cache-cou". quillet 1965, s.v. cache-col, renvoie à cache-cou.

    étymol. et hist. 1. 1532 cache-coul « ornement pour le cou, sorte de fraise » (rabelais, pantagruel, éd. marty-laveaux, chap. 17, t. 1, p. 304), forme seulement employée par rabelais; 1611 cache-col (cotgr.); 2. 1842 « écharpe » d'apr. pt rob.; 1921 cache-col (giraudoux, suzanne et le pacifique, p. 183). composé de col*, cou* et de la forme cache du verbe cacher*. déplacement de sens lorsque col s'est distingué de cou. fréq. abs. littér. : 6.//

    kaynak:

    atilf.atilf.fr/dendien/scripts/tlfiv5/advanced.exe?8;s=3994117020;
  • kış aylarının vazgeçilmezi, bere eşlikçisi, sıcak tutan, sarıp sarmalayan nesnedir efendim...
  • çağdaş gencin kravatı.

    pera'nın adı değişmesine karşın gelenekleri değişmemiş. nasıl eskiden pera'ya kravatsız çıkılmıyormuşsa, şimdi de beyoğlu'na kaşkolsuz çıkılmıyor.
  • zümrüt yeşili, kırçıllı iplikten, kendisi örmüş. soğuk bir mart günü izmir körfezinden hoyratça esen rüzgar saat kulesinin ordaki güvercinleri bile üşütmüş. sağ yanımda tuttuğum eli siyah bir eldivenle kaplı benimkisiyse çıplak ve kızarmış.

    - üşüyorsun sen
    + hayır üşümüyorum, ben hep ince giyinirim biliyorsun, eheh.
    - titrediğini hissediyorum yalan söyleme bana

    evet ince giyinirim ki ben hep. montum yoktur benim, ciğerine dolan ilk nefesi haliçten esen rüzgardan almış biriyim ben. karaköy - kadıköy vapurunda kışın bile dışarıda oturur, yüzümü hissetmeyene kadar boğazı izlerim. izmir dediğin yer ne kadar soğuk olabilir ki? ama hayır bariz üşüyorum.

    - giy şunu

    giydim. boynundan çıkardığı zümrüt yeşili kaşkolu kendi boynuma doladım. isteği üzerine hırkamın fermuarını da çekebildiğim kadar çekip kapüşonumu da örttüm. içine boğazlı kazak giymiş yoksa kabul edemezdim ki teklifini. rüzgar çok kararlı bir şekilde esmeye devam ediyor. konak belediyesinin arkasından yürüyoruz ama denizle aramızdaki koca bina bile denizden gelen rüzgarı kesemiyor. biraz daha ileride konak pier'i görüyoruz

    + burayı gustav eiffel yapmış biliyor musun? eiffel kulesini yapan adam...gerçi adamın adı eiffel zaten, neden açıklama ihtiyacı hissediyorsam.

    tebessüm ediyor sadece. biliyor ki yanındayken heyecanlanıyorum. tanışalı çok uzun zaman olmuş, birbirimiz hakkında bilmediğimiz şeyler çok az ama ben hâlâ ilk günki heyecanı duyuyorum her gözlerine baktığımda. her seni seviyorum dediğimde "ben de" diyor. "ben de seni seviyorum". basmakalıp söylenen bir vice versa tamamlama ifadesi değil bu. farkı hissedebiliyorum.

    yolun bitimindeki üstgeçit bizi karşıya geçirecek, ya yolun bizi götürdüğü gibi karşıya denizin kenarına geçecek yahut binaların arasından yürümeye devam edeceğiz. sahilden yürümek istiyorum, "üşürsün" diyor. elini daha sıkı tutup "hayır üşümem" diyorum.

    karşıya geçtik, dalgaların sesi ve karşıyaka'nın üzerindeki tepelerin üstüne inmiş bir sis var. ticaret odasının önünde renkli plakalı lüks otomobiller. rüzgar daha da şiddetlendi ama ben kaşkolumla üşümüyor aksine terlemeye başlıyorum. alsancak iskeleye kadar yürüyor ve kenardaki mekanlardan birine oturuyoruz. birdenbire güneş açıyor! 1 haftadır yalnız iki kere güneş açtı o da birlikte alsancak'a indiğimiz zaman sadece. sigaralarımızı yakıp biralarımızı söylüyoruz. hava kararana kadar çenelerimiz durmuyor. muhabbet hiç tıkanmıyor ve ben bunu çok seviyorum.

    onu otobüsüne bindirdikten sonra fark ediyorum. kaşkolu bende kalmış. mesaj atıyorum, sende kalabilir sorun değil diyor.

    gece olmuş, evvelsi günü birlikte geçirdiğimiz odada kendimi kaşkolu koklarken buluyorum. beynim uyuşuyor, oda kararıyor. o kokuyla ben dünyamı şaşırıyorum, kendimi kaybediyorum. yatağa çökmüşüm, dizlerim tutmuyor. rajaz çalıyor, gözlerim kapalı, ben kaşkolu kokluyorum ve âşık oluyorum.
  • fular kaşkol/atkı çocuğu.

    atkılar kaşkollar acaba toplumun bizi bağlayışının bağlayıcılığının simgeleri mi? kaçınamayıp teslim olduğumuz, ve teslim olduktan sonra sızlanmalarımızın kâr etmediği*. toplumun bu atkı eşdeğerlerini olumlu çağrışımla sunması çok önemli. yumuşak güç gibi.. atkı tipi kılcalların yokluğunu, korunaksız çıplaklığı göze almayınca sanırım orta karar orta sınıf sızlanıcı sünniler oluyoruz.

    (bkz: sevgiliyi kaşağılamak)
  • van ilinin başkale ilçesine bağlı köy. (büyükşehir yasasına göre ise “mahalle”).

    yaklaşık 500 nüfuslu ve zübeyit zengel isimli şahsın muhtarlık yaptığı köyde yaşayanların büyük kısmı, 19 kasım 2019’da iran-türkiye sınırında olan depremden sonra evlerinin önüne kurdukları çadırlarda yaşıyordu zaten.
    şimdilik 7 kişinin öldüğü açıklanan 5,9 büyüklüğündeki 23 şubat 2020 van depreminde ise köy epey bir hasar görmüş durumda.

    çoğunluğu kerpiç olan ve önceki depremlerden dolayı zaten hasarlı olan evlerin bir çoğu yıkılmış ya da ağır hasar görmüş.
hesabın var mı? giriş yap