• kürdün meyhanesi
    geçmiş zaman ankara'sında bir restoran-meyhane. asıl adı "yeni hayat lokantası"ymış. sahibi kürt olduğu için bu şekilde anılırmış. dönemin aydınlarının buluşma mekanı gibi bir yermiş. müdavimleri arasında nurullah ataç, orhan veli, suat derviş, mehmed kemal, şinasi nahit , azra erhat, behice boran, çetin altan, cüneyt arcayürek, ceyhun atuf kansu, melih cevdet anday, ahmet muhip dıranas, cahit sıtkı tarancı, ilhan berk, fikret mualla, fikret otyam gibi isimler varmış.

    aynı zamanda fahir aksoy'un o dönemi anlatan anı kitabının adı. kitap 1944-1960 arasını anlatıyormuş.
  • bir kitap düşünün;

    sayfaları çevirdikçe ahşap bir meyhane masasında buluveriyorsunuz kendinizi. üstelik dört bir yanınız şairler, yazarlar, ressamlar... kah masalarına kulak veren ayyaş bir müşteri, kah ucuz şarapları dolduran garson oluyorsunuz.

    muhabbet öyle güzel, öyle derin ve öyle samimi ki; masada meze, rakıda balık, şarapta beyaz leblebi olmaya bile razısınız.

    işte tam da böyle, hiç bitmesin istediğim bir kitaptı. yıllar önce sırf kendime notlar almak için gezdiğim ve "nasılsa bir yerlerde içeceğim bari farklı mekanlarda olsun" diye gezdiğim mahalle meyhanelerini hatırlattı bana.

    ne kadar da az kaldılar, ne kadar da az kaldık.
  • açıldığı tarih konusunda farklı şeyler söylense de 1930'ların sonlarından 1962'ye kadar işlemiş bu meyhane. yeri ulus posta caddesi'nde, sahibi mehmet özdilli. mekân bu adla anılsa da resmi adı yeni hayat lokantası. acemin meyhanesi diyenler de varmış. zira aslında mehmet bey kürt değil, azerbaycan göçmeni bir azeri imiş. mehmed kemal hatıralarında "kısa boylu, şişman, göbekli, gür saçlı ve kaşlı bir adamdı. yuvarlanır gibi dükkânın içinde dolaşırdı. hele ağzında pipo ile gezmesi garip bir yaratık özelliği verirdi ona," diye anlatır.

    diğer meyhanelere göre fiyatları daha ehven olduğundan gazeteci, yazar, sanatçı taifesince tercih edilirmiş burası. amerikan barında kadehi 6 kuruştan şarap içilebilirmiş örneğin. ömer faruk toprak da "ucuzdu, teklife tekellüfe bağlı kalmayı gerektirmezdi. orada dp iktidara gelmeden önce tozlu elbisesiyle samet ağaoğlu'nu şarap içerken, ahmet muhip dıranas'ı rakısını yudumlarken görebilirdiniz," der.

    gazeteci, yazar, sanatçı takımı bir yerin müdavimi olur da o yerin sivil polisi olmaz mı? olur elbet. hele ki amansız 40'lı yıllar! salim şengil anılarında anlatır: "kürdün meyhanesinde toplanmıştık. orhan veli, cahit sıtkı, ilhan tarus, şahap sıtkı, fethi giray. sanırım mehmed kemal ile suphi taşhan da vardı. orhan veli, cahit sıtkı, ilhan tarus, üçü sosyal güvenlik konusunu tartışıyor, biz de dinliyorduk. konunun iyice kızıştığı bir sıra meyhanenin sahibi kürt mehmet bizim masanın bir ucunda, kapkara saçları, diş fırçasını andıran kaşları, iyice morarmış yüzüyle belirdi. ondan hiç beklenmeyen yavaş, yumuşak bir sesle 'orhan veli bey, cahit bey biraz dolaşın. bütün masaları polisler tuttu. yer yokluğundan gidiyor müşteriler,' dedi. (...) şaşırdım kaldım."

    sahibi mehmet bey'i ve müşterilerini polisler kadar başka şeyler de rahatsız etmiş anlaşılan: kadınlar... azra erhat ile suat derviş hanımefendiler meyhaneyi merak ettiklerinden birkaç kez uğrama teşebbüsünde bulunsalar da bunu sadece suat derviş başarabilmiş. lakin sonunda mehmet bey'in müşterilerin "rahatsızlığını" müdavimlerden fahir aksoy'a iletmesiyle kadınların gelişi nihayete ermiş, erkekler de bol küfürlü muhabbetlerine gönül rahatlığıyla devam etmiş.

    sanat, edebiyat tartışmalarına mekân olmasının yanı sıra meyhane bir nevi atölye işlevi de görmüş. mesela orhan veli yaprak dergisi'nin işlerini burada yürütürken, cahit sıtkı meşhur otuz beş yaş şiirini taslak halindeyken arkadaşlarına okumuş. yine orhan veli'nin montör sabri şiirindeki sabri meyhanenin gediklilerindenmiş. salim şengil tarafından ancak tek sayı çıkarılabilen meydan dergisi de bu mekânın ürünlerinden olmuş ki bu sayı sonraki seçilmiş hikâyeler dergisinin nüvesi olacaktır.

    tuhaf hadiselere ev sahipliği yapmış tabii meyhane. mesela orhan veli, melih cevdet ve oktay rifat bir akşam demlenirlerken meyhanenin radyosunda garip şiirini eleştiren bir konuşmayı dinlerler ve gidip radyo evi'ni basarlar.

    kürdün meyhanesi şehir merkezinin ulus'tan yenişehir'e doğru kaymasıyla 50'li yıllardan itibaren müşteri kaybetmeye başlar, bir on yıl kadar daha direnir ama 1962'de kapanır; yerine, o kadar mürekkep yalamışın yıllarını geçirdiği bir yere uygun düşecek biçimde, matbaa malzemeleri satan bir dükkân açılır.

    [epeyce bir yararlanılan kaynak: necati tonga, bir edebi muhit olarak ankara]

    ps: şaka mı, ciddi mi bilemedim ama şu gelen mesaja bayıldım: "yalnız oranın adı kürdün değil kurdun meyhanesi. sahibi kurt gibi biriymiş. ondan konulmuş. kürt diye bir şey yok."
  • bu kadroya sahipken daha carpici anilara taniklik etmesi gerekir diye dusundugum meyhane. ya anlatici zayif, ya da anilar.
  • bir akide şekerini ağzında yavaş yavaş dolaştırmak gibi, kürdün meyhanesi'ni okumak. tatlı tatlı, bitmesin isteyerek.

    naif ressam fahir aksoy'un sevgi dolu anıları. 1940'lı yılların ortalarından 1960'ların başına kadar, yeni hayat lokantası dekorunda bir ankara panoraması ve aydınlar resmi geçidi. tümüyle gerçek olaylar, birbirinden ilginç portreler.

    yokolup gitmiş bir geçmişi tatlı tatlı anlatan kitap, kürdün meyhanesi.
  • "1980’li yılların başları, orhan veli’nin yakın bir dost gibi hayatıma girdiği yıllardı. neredeyse bütün şiirlerini ezbere biliyordum. aslında beni şiirleri kadar, bohem yaşam tarzı ve özellikle de ankara’da bulunduğu yıllarda müdavimi olduğu meyhaneler ilgilendiriyordu. orhan veli’nin ankara’da “rakı şişesinde balık” olduğu meyhaneler hangileriydi acaba? biraz araştırında bunların ulus’taki “kürdün meyhanesi”, şükran lokantası, üç nal lokantası ve yeşil fıcı gibi yerler olduğunu öğrendim. kente kimlik kazandıran mekanların bilinçsizce yok edildiği ankara’da, bugün ne yazık ki bu dört meyhane artık yok. kent belleğine not düşebilmek ve yaşanmışlıkları yad edebilmek adına bu meyhaneleri ve ulus’ta bulunan palabıyığın meyhanesi ve karpiç lokantası gibi dönemin diğer bazı içkili lokantalarını kısaca anlatmak istiyorum. ancak hemen belirtmeliyim ki, burada derinlemesine bir araştırma yapmak niyetinde değilim. daha çok konuyu ana hatlarıyla vermeye çalışacağım.

    meyhanenin asıl adı ‘yeni hayat lokantası’, ancak sahibinden dolayı “kürdün meyhanesi” olarak biliniyor. meyhanenin sahibi olan kürt mehmet’in, kumarı seven, esmer, kalın kaşlı ve göbekli bir adam olduğu söyleniyor. lokantacılık geçmişi ve ankara’ya ne zaman geldiği konusunda elimizde bir bilgi yok. meyhanesinin adını, yeni hayat lokantası koyduğuna göre cumhuriyet ankara’sında ‘asrilik’ adı altında prova edilen ‘yeni hayatı’ iyi algıladığı ve ticari olarak değerlendirme eğiliminde olduğu düşünülebilir. ancak onu ve meyhanesini tanıyınca yeni hayat adlandırmasının ulus’taki yeni hayat mahallesi’nden esinlenerek koyulmuş olabileceğini söylemek daha mantıklı görünüyor.

    kürdün meyhanesi, ortada yanan sobanın başında kedisi uyuklayan, ekmeklerin soba üzerinde kızartılıp servis edildiği, erkek hakim her mekana özgürce girmeye alışmış azra erhat’ın bile girmediği bir erkekler meyhanesi. osmanlı döneminin ‘gedikli’ ya da ‘koltuk meyhanesi’ tabir edilen meyhanelerine benzer bir havası var. isteyen tezgah başında içiyor, isteyen tahta masalardan birine oturuyor. soğuk havalarda ise eline kadehini alan sobanın başına toplanıyor. akşam olduğunda tıka basa dolan, günün gerginliğinin özgürce havada uçuşan küfürlere dönüşebildiği, gariban müşterilerin bayır turpu ve leblebi eşliğinde, eskinin uzun rakı bardaklarında afyonlu beyaz şarap içtiği bir mekan. afyonsuz şaraplarının sirkeden hallice olduğu, paralı olan müşterilerin ise arnavut ciğeri, koç yumurtası, piyaz, pilaki, çılbır, şiş kebap, kuzu kelle ve rakı ile demlenmeyi tercih ettikleri tipik bir meyhane. herkesin birbirini tanıdığı, veresiye hesap defteri tutulan, hesabı ödemeyi geciktirenlere, kambur hafız ve mustafa isimli iki garsonun servisi ‘yavaşlattığı’ ankara’nın eski ve meşhur meyhanelerinden biriymiş..

    bu meyhanenin en önemli özelliği, bugün bildiğimiz pek çok yazar, ressam, sanatçı ve siyaset adamının uğrak yeri olmasıydı. döneminde ‘aydınlar kulübü’ gibi çalışan meyhaneye orhan veli, melih cevdet anday, oktay rıfat, ahmet muhip dıranas, nusret hızır, aka gündüz, cüneyt arcayürek, şinasi nahit berker, cahit sıtkı tarancı, ilhan berk, ceyhun atıf kansu, mehmet kemal, orhan peker,
    nurullah ataç, çetin altan ve fikret otyam gibi tanınmış çok sayıda kişinin gelip gittiği biliniyor.yurdun çeşitli yerlerinden genç şairlerin, edebiyatçıların gelip kendilerini tanıtma ve çevre edinme uğraşı içine girdikleri bu meyhanenin, müdavimlerinin çoğu ‘solcu’ olarak biliniyordu. bu nedenle ankara’da siyasi işlere bakan 1. şube’nin sivil polisleri burayı mekan tutmuşlardı. bir kısmı kendini gizlemez ve gelip bir köşede otururdu. zaman ilerleyip kafalar cilalandığında polislerle aradaki buzlar erir, kadehler karşılıklı tokuşturulur, sohbet bile edilirdi. bazen de yeni bir sivil polis taşradan gelmişgenç bir şair görünümünde meyhaneye girer ve sohbet başlatırdı. eski kurtların durumu anlamaları fazla uzun sürmezdi. yine de sohbet bozulmazdı. böyle durumlarda hesabı polis ödeyeceği için pahalı
    mezeler ve rakı söylemek adettendi. "

    yavuz işcen
hesabın var mı? giriş yap