• kendi kulturumuze ait yemeklerin cogunda kullanilan ve gayet asina oldugumuz et, sebze ve diger malzemelerin akla hayale gelmeyecek apayri lezzetlere burunerek bizlere sundugu surprizlerdir. hani soyle turk lezzetlerine aliskanligimizin sekerli et yemeklerinin damak tadindaki yeri ile olan tezatina bakiyorum da, kisnisli, sekerli, zencefilli tavuk cevirmesini ilk kez yedigimde yasadigim sokta yanimdakilerin suratimin almis oldugu sekle karsi bakislarindaki ifadeyi animsamaktan ve elimde olmadan gulumsemekten kendimi alamiyorum. evet iste sepetle gelen ekmek dilimlerini, kuru fasulyeye daldirip daldirip, yemek gibi birsey degil ki bu, hele sirkeli incecik kiyilmis aci biberli soganli coban salatasi hic degil. salata diyosun, sekerli sirkeye yatmis, balik soslu, hem acili, hem balli ince kiyilmis cig et dilimleri geliyor, tamam vaz caydim baylim biraz pilav yiyeyim karnim ac diye dusunuyosun, nerde bizim tereyagli, sehriyeli pilav??? anlatmasi guc, her ne sekilde olursa olsun dehset bir deneyimdir uzak dogu mutfaklarinin lezzet hafiyeligi.
  • eger avrupada veyahut uzak dogu disinda bir yerde yapiliyorsa bu deneyim, gayet güzel sonuclar verir. verir, vermesine de, kimse bilmez ki, o yenen yemekler genellikle "batililastirilmis" yemeklerdir. ha olur da, cin de bilemedin hindistan da yapilir bu deneyim. ama diyeyim, hayat sonlandirgaci bile olabilir. kizarmis horoz ayagi, domuz burnu, domuz derisi corbasi gercekten de vardir, inanmayan gidip bakabilir.
  • uzak doğu kültürüyle harmanlanmış yemeklerin herhangi bir konuyla ilgili ilk tecrübeleridir. mesela ben kore usülü balık çorbasının başından geçenleri sizinle paylaşmak isterim bu konuyla ilgili olarak. bir gün kore usülü balık çorbası markette kasa sırası beklerken... konusuz erotik porno gibi bir hikaye olacak devam edersem, hiç mide bulandırmadan kesiyorum saçmalamayı.
    lakin harbiden ben ömrümde bu kadar berbat bir çorba içmedim. çorba demek için uzun uzun incelemek lazım. öyle bir kıvamla hazırlamış ki herifler, kaşığı çorbaya sokup çıkardığınızada ıslanmadığını hayretle görüyorsunuz. uhu gibi ama yapışmıyor falan. zaten yüzey gerilimini kırmak için olanca gücünüzle saldırmanız gerekiyor buna. şeffaf pudink mi desem, jöle mi desem allah belasını versin öyle çorbanın.

    kalamarı da suda haşlayınca ne pis bir koku çıkıyormuş mirim, yerken burnu tamamen beyinden kapamak gerekiyor. damak zevki farklıdır falan tamam ama bu kadarı farkdan öte, uzay zaman eğrisinde bir çatlak, bir kırılma noktası. zaten ekmeksiz makarna bile yiyemeyen bir adamım. üstüne bir de kaşığımı balona saplar gibi olunca hepten irkildim masada. öyle çorba mı olur kore halkı, çorba dediğin tarhanadır domatesdir. hadi canım, hadi gülüm.

    yazaren;
    tom snare - philosophy çalıyordu.

    edit: bu entry bir zamanlar uzak dogu yemeklerinin ilk deneyimi gibi garip bir başlıkta yer alıyordu.
  • (bkz: uzak dogu yemekleriyle ilk deneyim)
    (bkz: ali gel)
    (bkz: okul acildi)

    hani pulp fiction'da jules bagirir ya, english motherfucker, do you speak it; aynen bu tepkiye mustahak bir basliktir..

    ha yine de yazalim, baslik tutmuyor olsa da:
    uzak dogu yemeklerini ilk taiwan'da tecrube etmistim; o vakit sadece kokusuyla yetinmistim ve bana bu yillarca yetmisti.. daha sonra nispeten batililastirilmis uzak dogu yemekleri (ve mukemmelligi zaten tartisilmaz tayland mutfagi) sayesinde alisabildim soya soslu, zencefil dolu yemeklere..

    istanbul'da pera thai'yi denemistim.. yemekleri fena olmamakla beraber fiyatlar fazla tuzluydu. onun disindaki uzak dogu yemegi denemelerim husrandir turkiye'de.

    bir not: beyoglundaki tokyo sushi, menusunde o'toro bulundurup da en yuksek fiyatli balik olarak satmayan tek japon restoranidir su dunyada karsima cikan.. bunu yeterli bir sebep olarak goruyorum istanbul'da bir daha sushi yememek icin.
  • genellikle gastroenterit ile sonuclanan deneyim
    (bkz: ben kendimden biliyorum)
  • uzakdogu yemekleri turk yemeklerinden oldukca farklidir. o yuzden, birazcik smooth bir gecis yapabilmek icin noodle la baslanmasi gerekir uzakdogu yemeklerine.
  • pulp fiction'da jules'un english motherfucker, do you speak it diye bagirdigi duruma es deger oldugunu belirten geronimo dili ve edebiyatina uygun bir basliga sahip yemek tecrubesi. evet yabanellerinde insan kendi oz dilini ancak bu kadar ogrenebiliyor ne yazik ki. ve fakat turkce yazarken tayvan'i taiwan yazan ve ayrica , " bir not: beyoglundaki tokyo sushi, menusunde o'toro bulundurupta " yazip " bulundurupta " seklinde garip bir kelimeyi guzel turkcesine ilave eden sayin bilirkisinin ayar vermesi de, biraz komik oluyor. bu durumda kel kele cirt demis hikayesini animsamak kacinilmaz gibi sanki. ve ayrica uzak dogu yemekleriyle ilk deneyim duzgun turkce de uzak dogu yemekleri ile ilk deneyim olarak yaziliyor sanirim.... ( umarim duzeltmez hatalarini)
    (bkz: ben daha iyi bilirimciler)
    not= baslik olarak kullanmis oldugum hatali yazimdan dolayi da sayin okurlardan ve yazarlardan ayrica ozur dilerim.
    ikinci not= evet sayin bilirkisi " bulundurupta" olarak dile getirdigi kelimeyi imla kurallarimiza hakkini vererek "bulundurup da" olarak duzeltmis :)
    (bkz: well done)
  • önyargı denen herkese zararlı ruh halinden kurtulursanız güzel de sonuçlanabilecek bir deneyimdir. medya beslemeli kore, çin, tayvan, japonya kandırmalarından lütfen sıyrılınız. "iiğğğ köpek yiyo lan onlar!..", "yosuna sarıyo japonlar balığııııı..." gibi fitnelerle işiniz olmasın. sapına kadar uzakdoğu tadı almak için illa ki denizanası ile ilk deneyim yaşamak şart değil. öncelikle tadın bakalım adamlar kümes hayvanlarını, kırmızı eti veya balık etini nasıl yorumluyor. baharatından, pişirme tekniğine bize yabancı, ama düşman olmayan lezzetlerle tanışmanıza bir fırsat olabilir.
    öğrenciyken kaldığım yurda türk cumhuriyetlerinden* * * * öğrenciler gelmiş idi. odada çiğ köfte yapardık ara sıra. bu adamlara da verdik. herif oldukça tedirgin bir suratla ağzına götürdü -ki işte önyargının zararı- sonra iki çiğneyip yere tükürdü. güzelim çiğ köfteye hayatı boyunca küs kaldı belki de.
  • uzakdoğu yemeklerinin kolkola girerek kerhane gitmesi olayıdır. bunuel filmlerinde bile rastlanamayacak absürdlükte bir durumdur.
hesabın var mı? giriş yap