• analitik feylesoflardan michael huemer'ın şu makalede öne sürdüğü tez(ler)dir. huemer burada üç ana şeyi savunuyor:

    a) emprik veriler bize tarih boyunca dünya çapında değersel değişimlerin yaşandığını göstermekte ve bu bize (kültürden veya insan duygularından bağımsız, nesnel ahlak yasalarının ve bilgilerinin olmadığını savunan) ahlaki şüphecilik yerine ahlaki gerçekçiliği savunmak için bir sebep sunmaktadır;

    b) dahası bu ahlaki gelişim liberal ahlak değerlerine doğru yaşanmaktadır, yani liberal ahlaki değerler doğru olan değerlerdir.

    c) ahlaki gelişimin ve ahlaki bilgiyi elde etmemizi açıklayabilecek bir mekanizma bulunabilir.

    kölelik tarih boyunca var olan bir kurumdu, fakat son iki yüz yılda ardı ardına dünyanın birçok yerinde kölelik kaldırıldı ve yasaklandı. bunun nedeni neydi? çünkü adil değildi. bundan 200 sene önce kadınların birçok hakkı yoktu, bugün gelişmiş ülkelerde eşitlik sağlanmış, gelişmekte olan ülkelerde ise bunun farkındalığı artmakta. bu neden böyle oldu? çünkü kadınlara yapılan muamele haksızdı ve gayrıahlakiydi. huemer'ın öne sürdüğü tez budur; toplumların git gide daha insancıl, daha eşitlikçi, daha insan haklarını önemseyen bir duruma gitmesini ancak ahlaki gelişim ile açıklayabiliriz. eğer septiklerin ahlakı kültürün yarattığı iddiası doğruysa coğrafi, tarihsel, kurumsal olarak birbirinden ayrı kültürlerin aynı değerleri benimsemeye başlamasını nasıl açıklayabiliriz? bu sadece bir tesadüf müdür? eğer kültürel değerlerin çatışmasını ahlaki şüphecilik için bir argüman olarak görebiliyorsak, kültürel değerlerin birleşmesini de ahlaki realizm için bir argüman olarak görmemiz gerekir. emprik verilerin bize gösterdiği şey budur; nesnel ahlaki doğrular vardır ve toplumlar bu doğrulara ulaşacak şekilde ilerlemektedirler. burada ahlakı açıklarken evrimsel ve kültürel öğelerin tamamen kapıdışarı edilmediğinin altını çizmek gerekir. kültür de evrim de bizim dünya algımızı şekillendirmeye etki eder. fakat hikayenin büyük parçaları bunlar değildir, ahlak algımız evrimden daha hızlı şekilde ilerlemektedir ve bugün içselleştirdiğimiz birçok ahlaki değer bir zamanlar kültürümüzün parçası değildi, hatta kültüre rağmen bunları benimsiyoruz.

    huemer'ın ikinci tezi, bu ilerlemenin liberal ahlaki değerlere doğru olduğudur. burada liberal ahlak dendiğinde spesifik bir ahlak teorisinden ziyade geniş bir ahlak çerçevesi kast edilmektedir. "liberalizm (1) insanların manevi eşitliğini tanır (2) bireyin haysiyetine ve itibarına saygı gösterir ve (3) haksız şiddet ve zorlamaya karşı çıkar." bugün bunlar hemen hemen hepimizin içselleştirdiği şeylerdir, bir manada hepimiz liberaliz. fakat bu tarihin büyük bölümü boyunca böyle değildi. js mill'in kadınların köleleştirilmesi makalesinde bahsettiği dünya, o zamanın ingilteresi, ürkütücüdür. işkence artık eskinin adetidir. bugün bunların hâla sürdüğü toplumlara (haklı olarak) geri kalmış olarak bakıyoruz. tarih içerisinde bu değerlerin benimsenmesine sekte vurulsa da (20 ve 30'larda dünyayı saran faşizm ve sosyalizm rüzgarı gibi) bu gelişimi durduramamıştır. bugün faşizmin ve sosyalizmin bir hata olduğu fikri geniş kesimlerce destek görmektedir.

    huemer'ın liberal ahlaki gelişim tezi doğru görünse de bu gelişimin mekanizmasını açıklayacak bir teorisi de olmalıdır. bu süreci açıklamadan önce huemer beş adet varsayımından bahseder:
    a) insanların -bazen "muhakeme" (reason), "kavrayış" (the understanding) veya anlık (the intellect) da denilen- a priori bilgi kapasitesi vardır.

    b) etik, bu bilgi kapasitesinin uygulanabileceği alanlardan biridir. en azından bazı a priori ahlaki inançları, diğer a priori inançlarımızı (misal matematiksel ve aritmetik bilgileri) ürettiğimiz mekanizmanın aynısıyla oluşturabiliriz.

    c) insanlar, ahlaki bilgi oluştururken rasyonel olmayan kaynaklardan da etkilenirler, o anki kültür ve evrim gibi. bunların hiçbiri ahlaki belirlemez, fakat etkiler.

    d) kültürün güçlü etkisi nedeniyle bir bireyin toplumun anlayışıyla radikal olarak ters bir ahlaki görüşü benimsemesi bu görüş objektif olarak doğru olsa bile çok zordur ve bu nedenle nadirdir. fakat bir birey için, içinde bulunduğu toplumun ahlak anlayışından biraz farklı bir ahlaki tutumu benimsemesi kolaydır. kişinin kültüründen kısa mesafe uzaklaşması, uzak mesafeden daha kolaydır.

    e) bireylerin ahlaki duyarlılığı ve inanç oluşturmada rasyonel olmayan faktörlerden etkilenebilirliği farklıdır. bazı bireyler daha tarafgir davranır ve bazıları ahlaki gerçekleri kabul etmede diğerlerinden daha iyidir.

    a priori bilginin doğasına dair bir tartışma olabilirse de, bu varsayımların beşi de makul görünmektedir. peki bunlardan ahlaki gelişim sürecini nasıl oluşturacağız? bazı bireylerin daha az tarafgir (biased) olduğunu ve ahlaki doğrulara daha yakın olabileceğini söylemiştik. işte bu bireyler, her ne kadar kültürün etkisinden dolayı tamamen tarafgirliği bırakamasalar da ahlaki doğrulara toplumdan bir tık daha yakındırlar. bu bireyler, kendi pozisyonlarını -kültürden tamamen kopmadıkları fakat bir tık üstünde oldukları için- toplumca aforoz edilmeden savunabilirler. pozisyonları daha makul olduğu ve kültürden çok uzaklaşmadığı için bu yeni ahlaki pozisyon yavaş yavaş halk arasında da yayılıp benimsenmeye başlar. eğer formüle edersek;

    toplumun o anki ahlaki tutumu n olsun, daha az tarafgir bir entelektüelin veya kişinin pozisyonu da n+1. toplum, yavaş yavaş n+1'i içselleştirir ve kültürünün bir parçası haline getirir. sonra farklı birisi çıkıp bu yeni n'e bir ekleme yapar, n+2 de benimsenir... bu şekilde ahlaki gelişim azınlıktan çoğunluğa olacak şekilde bir yayılma yaşar.

    huemer'ın bunun için verdiği örnek locke'un hoşgörü üzerine bir mektup'udur. locke, bu kitapta dinsel hoşgörü için argümanlarını sunar, fakat bu argümanlarını ateistlere kadar uzatmaz ve onların hoşgörülmemesini gerektiğini söyler. locke'un bu tutumunu en iyi yukarıdaki formülasyonla açıklayabiliriz; locke, zamanına göre daha az tarafgir davranmıştır ve n+1'i sunmuştur, fakat yine de kültürün üzerindeki etkisi dolayısıyla tarafgirliği tamamen bırakamamış ve ateistlere hoşgörü gösterilmemesini söylemiştir. ateizme hoşgörüyü savunmak da ondan sonrakilere kalmıştır. benzer örnekler beccaria'nın suçlar ve cezalar'ının işkence üzerine etkisi, ya da js mill'in kadınların köleleştirilmesi'nin kadın hakları konusuna etkisi olabilir.

    huemer'ın bu tezi, hem evrimsel reddiye argümanları hem de uzlaşmazlık argümanı ve argument from querness gibi ahlaki bilgiye getirilen ontolojik ve epistemolojik eleştirilere karşı güçlü bir savunma gibi durmakta. hatta matematik felsefesindeki benacerraf problemi için modifiye edilebilir gibi duruyor.

    -------------

    ps: bu yazı, facebook'taki (uzun süredir inaktif olan) genç huemeryan sayfamdaki bir yazımın düzenlenmiş hali. sonra intihalcilikle suçlanmayalım da.
1 entry daha
hesabın var mı? giriş yap