• bilge karasu' nun haluk aker'e yazdığı mektupların toplandığı kitap. karasu'yu sevenlerin, onun ne kadar ince bir insan, ne kadar titiz bir yazar olduğunu bir kez daha görmeleri için kaçırılmaması gereken bir derlemedir.
  • geçtiğimiz ay kalkedon yayınları tarafından yeni baskısı yapılan kitaptır. 30 yıl sürmüş bir dostluğun belgesidir. sayfa aralarında ustanın bazı fotoğrafları da yer almaktadır.
  • endonezyalı genç kadın cherry virginia chandra'nın türkiye'deki sevgilisi haluk'a yazdığı mektuplardır.

    ilk mektubunda şanghay'da tanıştıkları yerleri, yattıkları yatağı anlatmış. çok sıcak bir dili ve çılgın fotoğrafları var. özellikle ikinci mektubunda cadılar bayramı kıyafetleri pek sexi...

    ikinci mektup: şanghay'da cadılar bayramı
  • "acıyı düşünmek yetmez. acıyı duymanın yetmediği gibi. hem düşünmek, hem duymak gerekir. her şey gibi, bir bakıma. mutluluğun olanaksızlığı biraz da bundan. yalnız duyulsa, ya da, yalnız düşünülse, mutluluğa erişmek o kadar daha kolay oluyor ki.

    “en çok koyan acı”nın hangisi olduğunu ben de düşündüm.- “tepe”nin başlıca noktalarından biri de bu zaten. okuyunca bu konuda benim ne düşündüğümü görürsün. soruların karşılıksız bırakılması soruları da gereksiz kılar. soruyorsak, sormak istiyorsak, karşılığını da bulmağa, vermeğe çalışmalıyız. her zaman bulmayabiliriz bu karşılıkları. ama aramak gerek.

    resmini gönderdiğin için teşekkür ederim. ama resme teşekkür edemeyeceğim. aydınlığın değil, karanlıklarda kaybolan bir başın, belli belirsiz bir karanlık gülüşün resmi o. platon’un ikinci alkibiyades’ini hatırlatabilir miyim sana?

    bugün burada hava serin. saatlerdir esiyor duruyor bir güz yeli. ışık az. bedenimin, kafamın dayanaksız yorgunluğuna yeniliyorum. birazdan sokağa çıkmam gerek. postaneye gitmeden bu mektubu da bitirmek istiyorum. yarın sabahın postasına yetişsin diye.

    şimdi brahms dinlemek istedim, plağı koydum, sese ses karıştırmamak için de kağıdı makineden çıkardım. yüzer gibiyim. denizden bu kadar uzakta olmanın acısını brahms’ta çıkarıyorum galiba.

    her satırın arasına yirmi dakika, bir cıgara, bir yığın sinir giriyor. konuşulacak şey çok. yazmak istemiyor canım. kısa yazmak?

    yarı yerde kesmek?

    öperim."

    bilge karasu
    ankara, 04.08.1964
  • "parça parça, tekrar tekrar, ağır ağır okudum iki saat boyunca, yazdıklarını. sevincim, sevinçten ötürü duyduğum mutluluk arttı, artı, değişti, katıksız, katışıksız bir mutluluk oldu." bilge karasu - haluk'a mektuplar

    "gözlerimizin içinde artık soru kadar karşılık da bulmalıyız haluk."

    "sevginin aşırı olması, onu sevgi yapan şeylerden, başlıca şeylerden biri. ama karışıcı, engelleyici olmaması gerekir."

    "ya hiç okumasınlar, ya da kültürün kitap yoluyla edinileceğini kabul edip zararın en kese yolundan dönsünler."

    "dönelim y.k.k'ya. sodom'dan kat kat iyi hüküm gecesi. gene de, arada bir, nasıl bayağılaşıyor, inanılır gibi değil."

    "yazıdan yana? ben harıl harıl simone hatunu çeviriyorum. anasının ölümünü. iyi olacak galiba. ama öylesine titizleştim ki, eskiden yaptığım işin ancak yarısını yapabiliyorum her gün, üstelik bir iki saat de fazladan çalışarak."

    "birtakım notlar düşüyorum "tefterime". sen dönesiye, neler, neler, ne maydonozlu köfteler olacak. bak gör..."

    "ama asıl nâbizade, yadigarlarım diye, bizim edebiyatta o zamanlar olsun, şimdi olsun garip bir açık sözlülük ile garip bir utangaçlık arasında anlatılmağa çalışılan eşcinsel duyguların (belki de ilk tabiiyyun üsluplu) anlatılışında biraz ortaya çıkıyor."

    "umutsuzluk içinde olduğunu söylemek, umutlu olduğunu söylemenin bir başka yoludur."

    "akbal'ın yalnızlık bana yasak'ı ile edgü'nün av'ı, son ay içerisinde okuduğum, öykü alanında önemi olan iki kitap."

    "en son malraux'nun antimemoires'ını (dergilerde sözü edildi, rastlamış olacaksın), rousseau'nun eşitsizlik üzerine söylevini, o çok sevdiğim, yazışını kimi zaman kendi yazışımla karıştıracak ölçüde kendime benzettiğim, fransa'da oturup fransızca yazan ispanyol yazarı semprun'un yeni kitabını (baygınlık) okudum, şimdi de brecht'in varlık'tan çıkmış canavar'ını bitiriyorum. buyrukçu'nun kavga'sı çok bekledi, okuyup çocuğa iki satır yazmam gerekir. arkasından devlet ana, onun yanında da daha ufarak teferek bir iki kitap. biliyor musun, bu kocaman kocaman, her zaman da kocamanlığı ölçüsünde doyurmayan kitaplar bir yerde yorucu oluyor. herkes malraux gibi yazmaz 615 sayfa. işte o zaman, brecht gibi kuru bir adamın kısa anlatıları, her zaman "yatmasan" da, adamın içine bir serinlik salıyor."

    "diyeceğim, kitaba bir ölü övgüsü yazmanızdı... gene olmadı. tiret!"

    "turgut uyar, emekliliğini istemiş, istanbul'a gitmiş. (...) bize geleceklerdi bir akşam. her zamanki "kaçamak yalancılığıyla" bir şeyler geveledi. ben, koca aptal, inandım dediklerine. meğer bu arada kalkıp gitmişler istanbul'a. hayırlısı. inşallah istediği mutluluğu bulur. çok sıkılıyordu artık."

    "kendini yememek? olacak şey söyle halukçuğum. sen bu işi becerebildin mi ki? boş ver, bu da bir üslup olsa gerek."

    "insan yazacak adamsa, kesilmez, tükenmez, tontonum. ama ara verir. herkesin de başına gelebilir bu. yazacak adam olup olmadığını artık kendin kararlaştır."

    "salah birsel (eline sağlık demeli) şu sıralarda üç kitap çılardı da onları biraz okudum, şenlendim."

    "gönül? yok öyle bir şey. jimnastik? eh, bayramdaaaaan bayramaaa. yazgımız buymuş... mu diyeceğiz?"

    "(makine kaymasın diye altına bir kat plastik köpük yerleştirdim. kayması kesildi ama atlaması hızlandı. bundan ayıplık bir anlam çıkar mı dersin?)"

    "sonra da bir şeycikler yapamamış olmanın kemirileri içinde gönıl kepengini indirip yatmak."

    "mozayik yazı beni gitgide sarıyor. ya da ben ona sarılıyorum. çizgisel anlatımı hanidir unuttum. (...) konuşabilseydik karşı karşıya oturup, belki daha kolay olurdu sendeki etkisinin biçimini anlamak "avından el alan"ın..."

    "dilek bu, gerçekçi olmamağı baştan kabul etmiş olmuyor muyuz bir şey "diler"ken?"

    "musil'i okuyorum bu ara. bir zamanlar dediğimi diyorum gene: bazı kitapları yazarlarının yazdığı yaşta okumalı galiba. pek önemli."

    "görüyorsun ya, tam bir belirsizlik içindeyi(m)(z)."

    "temel sorun, yalnızlık. gerisini anla işte! bir insanla birlikte olma işini başaramadım gitti. (...) herhalde kardeşkovan, oğultutmaz damarları yanında eşbulmaz damarı da var bende."

    "troya ile gece çıktı, biliyorsun. güzün uzun sürmüş* çıkacak, göçmüş kediler* önümüzdeki yıl. bu arada yeni yılın ilk ayları içinde side'ye gazel* diye bir kitap çıkar sanırım. "büyük kitap"tan çekilip alınacak parçalarla, bitirilecek birtakım yazılardan oluşacak."

    "bu arada şunu da söylemeli: dergide çıkan yazı, düzeltmenlerin elinde, benim imzamı attığım yazı olmaktan çıkmış. "biçimsel ayrıntılar..." der buna başkaları. ben, o deyimdeki "hafifleticiliği", "titizlik budalası yazarın dümbelekliği" anlamını biraz deşmeye çalışacağım "düzeltme" konusunda yazmağı tasarladığım bir denemede."

    "çılgınlığım mı, usluğum mu, kestiremiyorum ama, orada* bir daire edinmek sevdasına düştüm." bilge karasu - haluk'a mektuplar
  • milena değil miydi o?
hesabın var mı? giriş yap