• bazı entry leri hikaye tadında olan ve okuması çok zevk veren nadide yazar...
  • çok güzel bir mahlas seçmiş kişidir nazarımda..bir de orhan veli seviyorsa ne ala..

    (bkz: kuyruklu şiir)
  • nickini kıskandığım. nasıl güzel bir nicktir böyle
    (bkz: #18569816)
  • (bkz: #19656577) ile keşfettiğim, bu keşiften pek de memnun olduğum yazar. dayanamayıp gönderdiğim seyyan hanım'lı tabağı boş göndermeyerek, sabaha karşı lezizlerin lezizi hatun kişi birsen tezer'in "seheryeli" serinliğini yollamış, hoş etmiştir, sağolsundur. diğer entry'lerini de bir hevesle okudum, karavana yok şu ana dek. incesaz'dır, ince ruhtur efem. hissiyatım o.
  • şair ruhlu, müzik bedenli insan. göründüğünden daha fazlası vardır kendilerinde.
    ama sanki o son rakıyı içmeyecektik be abi.*
  • güzel entryleri ile olsun, entrylerime yazdığı yorumlarla olsun; beni mutlu eden, mütevazi ve kibar badim. ama hiçbir yorum beni, onun 'neden yaşıtların gibi kafelerden, oğlanlardan, kariyer yapmalardan bahsetmezsin kiiii:)' yorumu kadar mutlu etmemiştir şu sözlükte. samimi, içten ve insan tahlilinde son derece başarılı biridir kendisi.*
  • yaşanmışlıklarda, paylaşılanlarda, hayallerde, ama en çok müzikte; bir sözüyle koca koca duvarları yıkıp insanın gönlünden geçeni okuyuveren bir can. kanıtıdır aynı deli ezginin kanatlarına binip diyar diyar gezmenin mümkün oluşunu anlamanın.
    en güzel dileklerin, nadir rastlanacak içtenliğin, özgeliğin sahibi.
    sesin ve yazının gücüne bir kez daha inanma sebebim.
    ve bilir ki daha çooook konuşacağızdır kendisiyle...
  • artık uzun cümleler kuruyor ama anlatmak için değil, birilerine değil, trübünlere hiç değil.
    sadece kendi sesini arada bir kendine duyurmak için konuşuyor, konuşuyor. çünkü o sesi duymazsa ölecek.
    çünkü fena halde korkuyor, çok korkuyor...

    ne de çok ayrıntı var şu hayatta. hepsini görmeye çalışmaksa beyhude.
    kavanoz dipli bir dünya işte bu. o kadar da büyük değil çocukluktaki gibi.
    heyecanlar, coşkular, "sende olmayan" ın peşinde koşmalar, arzular, doymazlıklar, hayal kırıkları, küçük ya da büyük başarılar, alkışlar, susmalar, sessizlikler...
    başlıyor, bitiyor. gidiyor, geliyor. hep aynı.

    koş koş basketbolu oynayan bir takım olmuş senelerce bu gönül.
    ne savunma var, ne taktik. habire hücum edip basket atıyorsun ama sürekli de sayı yiyorsun.
    izleyene seyir zevki var tabi ama oynayana ise yorgunluk, yorgunluk...

    okuduğum bir yerde, genç olup olmadığını anlamanın bir yolunu anlatıyordu. diyordu ki; “eğer senin yaşında futbol oynayan bir oyuncu kalmamışsa anla ki artık genç değilsindir.”
    bir tek kalecilerin biraz daha fazladır futbol yaşamı.
    artık benim yaşımda bir kaleci bile yok sahalarda.
    elde var olan "artık yaşlandın oğlum" geyiğidir hüzünden gayrı...

    bir zamanlar ne hoştu yeni bir yaşa girmek.
    onlar basamağındaki her değişim için şiirler de yazardım.
    kendimi, kendi kendime özel raflara yerleştirdiğim zamanlardı bakmayın siz.
    "yirmi yaş şiiri" mesela.
    şimdi hangi defterimde durur bilmem ama aklımdadır herbir satırı.
    orda, önündeki senelere bakmış bu bünye ve anlatmış da anlatmış;
    "buradan / yirmi yaşımdan / onlarca yıl ötedeki gozlerinemlikedi hazretlerine / merhaba "
    diyerek de selam eylemiş ta buralara.
    o zamanlar önümdeki yol uzundu. şimdiyse ardımda bıraktığım.
    ey hayat, nasıl bir şakasın sen?

    her sene bu selamı alırım, kabul eylerim.
    alırım almasına da her sene biraz daha zor gelir
    "yine mi?" derim, "daha dün değil miydi yahu, ne çabuk?"
    zaman işte. durdurulamayan tek şey.

    günlerin birinde gözüm duvar saatinde takılmıştı. baktım ki durmuş.
    pili bitmiş olmalı deyip değiştirmeye yeltendim.
    kitaplığımın bir rafındaki pillerden birini alıp taktım ve gözlerime inanamadım; yelkovan geri geri gitmeye başladı!
    hala nasıl ve neden olduğunu anlamış değilimdir ama korktuğumu hatırlıyorum.
    saati kanepenin üzerine bırakıp seyrettiğimi bir de.
    eski pillerden birini mi takmıştım, ters mi takmıştım, her neyse ne ama dumur dumur üstüne binmişti bende, şamarın allahını yemiştim o gün.

    şimdi de önüme bakıyorum ama pek birşey gördüğüm yok; sisli, puslu.
    lakin hep yaptığım, dönüp dönüp arkaya bakmak.
    artık zaman hatırlamakla geçiyor.
    hatırlarken, elinde bulunan o "an"ların da geçmekte olduğunu unutarak...

    pisinaz : nice yıllara sahip
    dingilboy : mutlu yıllar üstad
    gozlerinemlikedi: ooo burda mıydınız sizler? sağolun, eksik olmayın haytalar
    pisinaz : sahip, bari bu sene ağlak durumlar olmasın, neşemize bakalım olmaz mı?
    dingilboy : üstadıma dansöz mü getirtsem, ne etsem?
    pisinaz : neşeden anladığın bu mu allahın aygırı? sen sus bi hele.
    gozlerinemlikedi: yok pisinaz ım yok, bu sene kırık hava yok. masamızı donatıp keyfimize bakacağız. şarkılar da söyleyeceğim size hem.
    pisinaz : yaşasııııın, işte bu be sahip. aslansın kaplansın.

    onlarca yıl gerideki hallerime de selam olsun, ne kadar kaldığı meçhul ilerki hallerime de.
    merhaba.
  • yazdıklarını okurken mutlu olduğum badim. hassasiyeti ve duyarlılığıyla sanki başka bir zamandan gelmiş izlenimi veren, şiiri ve umudu anımsatan, gerçek bir gönül adamı.
  • kendisiyle yazışırken hep "üstadım" diye başlarım söze... "üstadım" derken, az bile diyormuşum, onu anladım.

    (bkz: #25524960)
hesabın var mı? giriş yap