• "görme!"

    aşırılık anlatan bir söz.
  • vücudumuzaki 5 duyudan biri.
    diğerleri için (bkz: işitme)(bkz: tatma)(bkz: dokunma)(bkz: koklama)

    ayrıca, (bkz: görmek)
  • interplexiform hücre: görmede rol oynar.sinyallerin tümü inhibitördür.görmenin kontrast derecesini ayarlar.sinyalleri retrograd alarak, iç plexiform tabakadan dış plexiform tabakaya iletir.

    ayrıca kornea reflexinin aff ve eff..5 ve 7.ks lerdir.ışık ve akomodasyon reflexinin ise aynı olup 2 ve 3.ks lerdir.
  • “görme konuşmadan önce gelmiştir. çocuk konuşmaya başlamadan önce bakıp tanımayı öğrenir.

    ne var ki başka bir anlamda da görme sözcüklerden önce gelmiştir. bizi çevreleyen dünyada kendi yerimizi görerek buluruz. bu dünyayı sözcüklerle anlatırız ama sözcükler dünyayla çevrelenmiş olmamızı hiçbir zaman değiştiremez. her akşam güneşin batışını görürüz. dünyanın güneşe arkasını dönmekte olduğunu biliriz. ne var ki bu bilgi, bu açıklama gördüklerimize uymaz hiçbir zaman.”

    (bkz: john berger)
  • görüntünün gözdeki koni ve basiller hücreler tarafından algılanıp nervus opticusun bu görüntüyü beyne iletmesiyle gerçekleşen bir duyudur.
  • bilmenin aynasıdır.
  • göze giren ışığın doğurduğu duyumsal izlerle dış çevredeki ayrıntıların algınlanması.
  • insanın hayatı dahilinde ilk yaptığı eylemsel ki konuşum şeklinin temelinin başladığı eylemsel.

    düzenleme: imla.
  • ışığın retinaya düşmesi ve yansıyan görüntünün çok kısa sürelerde beyin tarafından yorumlanması yoluyla gerçekleşen olay. bir nesneye bakışımızda ya da bir manzarayı izleyişimizde zihnimize nüfuz eden, duyularımızı yoğunlukla uyaran bir eylem olması nedeniyle görme, insanın dünya ile fenomenolojik düzeydeki ilişkisinin en temel belirleyicisi şüphesiz. daima bilgiyle hemhal olan bu işlev aynı zamanda görülen uzayın anlaşılmasında ve sürekli bir dikkatle daha derinden bir kavrayışın elde edilmesinde de etkilidir.

    göz ve tin eserinde maurice merleau ponty görme üzerine şunları söylemektedir: "görüşün bize öğrettiğini kelimesi kelimesine anlamak gerekir: onun aracılığıyla güneşe, yıldızlara dokunmaktayızdır, aynı zamanda her yerdeyizdir, yakın şeylere olduğu kadar uzaklara da yakın..." çünkü görme yalnızca gören ve görülen arasındaki ilişkiyi değil, bakışın görülen nesneyi aşan ve onun ötesinde yeni bir dünyayı kuran etkisini de oluşturmaktadır. hayal kurmak, resim yapmak, renkli bir düş dünyasına sahip olmak gibi insani nitelikler görme eyleminin bir ürünüdür. dolayısıyla varlıkların birbiriyle, varlıkların evrenle ilişkisinde bakış çok mühim bir rol oynamaktadır. bir de görüneni, tam bir bütünlükle algılamak, gerçekliği olduğu haliyle görerek eylemde bulunmak vardır ki o da uzun yıllar süren bir çalışmanın sonucunda elde edilir.

    ne şekilde olursa olsun, görme dünya ile fenomenolojik ilişkimizi kuran mühim bir olaydır. insan bakışına ne kadar çok bilinç katabilirse, bu duyuda da o kadar ustalaşır ve hakiki bir gören haline gelir. dolayısı ile her gün kendiliğinden gerçekleşen bu işlev, bizim için mucizevi bir lütuftur.

    "aynanın hayaleti, tenimi dışarı sürükler ve böylece vücudumun bütün görünmezi, gördüğüm öteki vücutları sarabilir. bundan böyle, vücudum başkalarının vücutlarından alınmış parçalar taşıyabilir; aynı şekilde, benim tözüm onlara geçer; insan, insan için aynadır. ayna ise, şeyleri gösterilere, gösterileri şeylere, beni başkasına ve başkasını bana dönüştüren bir evrensel bir büyünün aletidir."*
  • ne görmesinden söz ediyorsun? ben tahminen (tahminle) solluyorum.

    görme biçimi aynı zamanda bir görememedir, görmeme biçimidir. görme biçimi görmenin mutlak olamayışının bir anlatımıdır.

    yüksel, gör ve anlat, dönüştür, yarat, sanat yap.
    yükselişi (bilinç değiştirici) maddeye bağlı bağımlı olmak zor, trajik. o zaman yükselme ve görmenin başka her yolunu arayıp bulmalı, her deliğe girip çıkmalı, her olasılığa karşı uyanık olmalı. (bkz: sanat/@ibisile)

    "altmış yaşındaki kart karının yediği halta bak. körpe kızlar yapsa insan ayıplamaz. sen doğru söylersin. adamın kırkından sonra azanını toprak temizler... vay hubuş hatun vay! bir de süslendi ki çıkarken hiç görme beyim... çekti sürmeleri... kocakarının süslenmişi de ne kötü oluyor." kemal tahir - karılar koğuşu

    "- sanıyorum edebiyat, bunu kendisine uğraş edinen kişiye, kendini ve dünyayı keskin, o zamana kadar olduğundan daha bütünlüklü bir biçimde görmeyi öğretiyor. (...) çok sıradan, çok sıkıcı da olsa her türlü edebiyat dünyayı, sanki biz orada değilmişiz gibi görme çabasıdır. ne derseniz deyin, edebiyatın amacı budur. edebiyat herkes adına bunu arar ve bulur." marguerite duras - les yeux verts [yayıncı jean paulhan'dan]

    [şimdilerde "apollon ve asklepios tapınaklarını yeniden canlandırabilecek olan, kliniktir, sadece kliniktir." öğretme ve söyleme yolu, yerini öğrenme ve görme yoluna bırakmıştır.] michel foucault - kliniğin doğuşu

    "onaylayıcı olan kendi tarzımdan sapmamak için, çelişki ve eleştiriye yalnızca dolaylı olarak ve gönülsüzce karışan biri olarak, uygulanabilmeleri için eğitimcilere gereksinim duyulan üç görevi hemen ortaya koyuyorum. görmeyi öğrenmeliyiz, düşünmeyi öğrenmeliyiz, konuşmayı ve yazmayı öğrenmeliyiz: her üç durumda da erek, seçkin bir kültüre ulaşmaktır. görmeyi öğrenmek; gözü dinginliğe, sabra, gelişmelere açık olmaya alıştırmak; yargılamayı ertelemeyi, her olaya bütün açılardan bakabilmeyi ve bunları kavramayı öğrenmek. - bu tinsellik yolundaki ilk öğrenimdir: bir uyarıya hemen tepki vermemek, aksine, frenleyici, engelleyici içgüdüleri harekete geçirmek. (...) buradaki başlıca nokta istememektir, kararı geciktirme yetisidir." friedrich nietzsche - götzen-dammerung

    (ilk giri tarihi: 29.6.2018)

    (bkz: görmek/@ibisile), görememek, görmemek
    (bkz: görek), gören, görücü
    (bkz: görü), görüm
    (bkz: görmeç)
    (bkz: görme biçimleri)
    (bkz: miyop/@ibisile)
hesabın var mı? giriş yap