• (bkz: öngörü)
  • bir murathan mungan siiri;
    " bundan önceki hayatımın içinden geçiyorum
    önceki hayatımdaki çölden geçiyorum
    şimdi iki yanında yükselen uzun binalara aldırmadan
    burası çöldü biliyorum
    o zaman da çöldü
    bu zamanda
    binaların örtemediği çölü görüyorum
    eski bedenimde aldığım öldürücü yaralar
    yalnızca birer leke şimdiki bedenimde
    yatağan, saldırma, ok mızrak
    fal gibi saklı duruyor derinimde
    kutsal kitaplara dilini veren şiir
    birer leke dilimde
    bir zamanlar gördüğüm bir rüya bu
    şimdi içinden geçiyorum
    görmüştüm görmüştüm görüyorum "
  • ne iyi olurdu, herkesin,
    ... ben yalan söyleyebilirim,
    ama sana değil...
    bir, sen’i olsaydı..
    ne iyi.

    şimdi herkesin bir sen’i var.
    yalan söylediği.

    özdemir asaf
  • büyük ödül. hayata gelenlere bir de bakış açısı, daha ne.
    ama...

    "i was
    some
    thief
    yousome
    you
    lol."
    (bkz: vision)
  • bir makaleden bahsedeceğim. “authentic thinking and phenomenological method”. bu makaleye steven g. crowell husserl’in “mantıksal araştırmalar”da getirdiği yeniliklerden bahsederek başlar. bu yenilikler yönelimsellik, kategoryal görü ve a priori kavramlarıdır. bunlardan kategoryal görü teorisi diğerlerine temel oluşturur. kategoryal görü, görü ile düşünme arasındaki ilişkiyi irdeler. crowell’e göre neo-kant’çılığın yükselişte olduğu bu dönemde görüye atfedilen bu ilksel önem garip görünebilir. çünkü felsefe görüyü konu etse bile karakterini tam da görü üstünde eylemde bulunan akıldan, logos’dan alır. görü sadece çeşitlilik sunar fakat akıl ile buluşmadığı zaman görü kördür. böylesi artık sorgulanmayan derece oturmuş bir düşünce ortamında husserl görü ile düşünmenin farklı yetiler ya da farklı türde olduklarını eleştirir. husserl, sahih ayrımın görü ile düşünme arasında değil, görü ile anlamlandırma arasında olduğu gösterir. husserl, böylece düşünmenin kategoryal görü olduğunu gösterir. tam da bu noktada, yani görünün böylesi merkeze konulup konulamayacağı sorunu husserl sonrası düşünceyi meşgul etmiştir. fenomenolojik gelenekten gelen düşünürler olan levinas, derrida, marion, fink her ne kadar görüyü merkeze oturtmanın kısıtlayıcı olduğunu göstermeye çalışmışlarsa da anlamlandırma ile görü arasında ayrım kabul edilmiş fakat anlamlandırmanın görü olmadan yani otonomisinin ( görüye dayanmayan hareketinin) meşruiyetini göstermeye çalışmışlardır. görüyü azletme, anlamlandırmanın hareketi nasıllığı sorusunu doğurur. görü zamansal olarak şimdiye itibar edilmesi şeklinde okunursa artık zamansal olarak öncelik geleceğe, ya da hiçbir zaman şimdi olmamış bir geçmişe kayar; bilinç bilinçdışına, başka bir yolla bütün sorunlar dilin anlamlandırma aracı olarak düşünülmesine, görüden verilmiş olana( bahşedilmiş olana, spekülatif düşünceye) ya da başka deyişli görünmeyenin, fenomen olmayanın fenomenolojisi kayar. levinas’ın ve diğerlerinin ölümü, öteki’yi v.s konu edilmelerinin temelinde görü sorununu kendilerince halletmeleri yatar. bahsedilen düşünürler saygınlığını tam da bu soruna emek vermelerinden alırlar. buradan geçmeyen düşünce gevezelikten öteye gidemez: düşüncenin kolaycılığı ya da bedenin kolaylığı: “ellerin ellerime değdiğinde bütün sorular, kuşkular çözülür”
  • "sanat yapıtı bir erek gütmez; bu konuda kant'la aynı kanıdayız. ama bu, sanat yapıtının kendisinin bir erek oluşundan ileri gelmektedir. kant'ın sözü her resmin, her yontunun, her kitabın içinde çınlayan çağrıyı hiç hesaba katmamaktadır. kant yapıtın önce bir olgu gibi, ancak daha sonra bir görü gibi var olduğunu sanıyor. oysa yapıt ancak kendisine bakıldığı* zaman vardır ve öncelikle de katkısız bir var olma gerektirimidir. (...) şu kitabı* masaya bırakıvermek bütünüyle elinizdedir. ama açtığınız an, sorumluluğunu yüklenmişsiniz demektir. çünkü özgürlük, öznelliğin özgür işleyişinden alınan tatda değil, bir buyruğun gerektirdiği yaratıcı edimde ortaya çıkar." jean-paul sartre - qu'est-ce que la litterature*

    (ilk giri tarihi: 22.5.2015)

    (bkz: bakı), uzgörü, durugörü
    (bkz: görüm), görünü, bili, kehanet
    (bkz: içgörü)
    (bkz: her şeyi görmek)
  • aynada kendimi görüyorum. biraz daha fazla kırlaşma var bıyıklarımda ama saçlarım aynı. yüzüm de hiç kırışmamış...
    çok farklı bir gülümseme var yüzümde, rahatsız edici. aynadaki ben, arkamı dönüp koştuğumu görüyorum gerçek beni sırtından.

    ve aynen psikiyatristime anlattığım gibi bırakıyorum kendimi boşluğa, uçacağımı hissediyorum ama aynen onun dediği gibi, düşüyorum.
    uçamıyorum sadece düşüyorum.
  • (bkz: döngü)

    yüzümü yalayan rüzgarı hissediyorum, her şeyin bitmesine sadece bir kaç saniye kalmış. yüzümde hala o rahatsız edici gülümseme…

    artık daha fazla acı yok, acıtmak yok. arkamdan, öylesine, bilinçsizce, belki de sadece çabalıyor görünmek için uzanan; tutamayacağını bilerek uzanan amaçsız bir el…
  • kaygının kardeşidir. algıyı bozmak demektir.

    sürekli bir görüde bulunan bir zihin düşünün. kaygı bu işte. sürekli olaylar ve durumlar hakkında şu şöyle bu böyle olacak diye kendini yiyip bitirmek. tabi anksiyetede bu kişinin elinde olmuyor ama görünün psikiyatrik bir tanımı olduğunu düşünüyorum.

    bir psitiyatri/psikoloji terimi olarak "görü":

    tanım: geleceğe dair, olmamış olaylar hakkında yargılarda, görülerde veya düşüncelerde bulunmak. (genelde olumsuz)

    eşlik eden etkiler:

    - görüde bulunulan durum yaşanmasına rağmen onları yaşıyormuş gibi etkiler hisssetmek.(terleme, kalp çarpıntısı vs.) yani bir sahte gerçeklik.

    (bkz: #129465335)
  • vision kelimesinin türkçesi.
hesabın var mı? giriş yap