• sesine çok uygun olmasina ragmen hiç bir zaman otello söylememis (kariyerini bitirdikten sonra otelloyu yapmadigina pisman oldugunu söylerdi), sahnede en tiz notasi re natural olan, san çalismaya nispeten geç bir yasta baslamis (24), tanrinin sesi konusunda çok cömert davrandigi bir italyan tenor.
  • the economist’te ölüm ilanıyla karşılaşana dek adını sanını duymadığım biriydi franco corelli. aklımda beliren ilk fikir “herhalde italyan ordusunda yüzbaşı olduğu yıllarda çok sevdiği, yanından hiç ayırmadığı bir mandolini olan, hatta bu mandolin hakkında bir kitap yazan corelli olsa gerek. yazık olmuş adama.” oldu. yanılmışım. meğer cumhuriyetin ilanının 80. yıldönümünde hayata gözlerini yuman franco corelli, 1950-75 döneminin en mühim ve meşhur sanatçılarından biri, zamane tenorlarının en yakışıklısıymış; opera sevdalısı genç kızların duvarlarını süsleyen, yüreklerini hoplatan bir yıldızmış (ben sayın corelli hakkındaki cehaletimi o yıllarda operadan çok toplumsal-gerçekçi tiyatro eserlerine ilgi duymama bağlıyorum.) rahmetlinin ardından kötü konuşmamak adına, franco corelli’nin karakteri hakkında söyleyebileceğim en olumlu şey, geçinmesi pek kolay bir insan olmadığıdır (inanın bu bile fazlasıyla cömert bir değerlendirme oldu.)

    evet, opera dünyasında sopranoların beşi beş paradır belki, baslara ise her meyhane köşesinde rastlayabilirsiniz; fakat bu franco corelli’nin “ben bu alemin en iyi tenoruyum, do notasının kıvrımlarında öyle bir gezinirim ki aklınız şaşar” diye kasım kasım kasılmasını; kaprisleri, huysuzlukları ve kıskançlıklarıyla tüm opera yönetmenlerine, sanatçılarına ve seyircilerine cehennem azabı çektirmesini haklı kılar mı allah aşkına? amerika’nın “apollo de bel canto”su olarak bilinen correlli’nin her sahne alışından önce limon ve çiğ sarımsakla bezenmiş steak tartare talep etmesini, sahnede ağız kokusuyla diğer sanatçıları şereflendirmesini geçtim; bir keresinde charles de gaulle havaalanında kırmızı halı ile karşılanmadığı için o sezon paris opera’sındaki bütün performanslarını iptal etmesine ne demeli? ya da 1964 yılında metropolitan operasında don carlos’u sahnelerken, kuliste karısıyla münakaşasını bitirebilmek için sahneye dakikalarca geç çıkması? hele hele napoli’de il trovatore operasını sergilerken seyircilerden birinin kendini yuhalaması üzerine derhal sahneden inip seyircilerin ve sahnedeki diğer sanatçıların şaşkın bakışları arasında, üç kat merdiven tırmanarak locada oturan edepsiz operaseverin üzerine saldırması, yumruk savurmaya başlaması inanılır gibi değil. corelli’nin canı gösteriş yapmak istediğinde bestenin gerektirdiklerini, orkestranın ve izleyicilerin beklentilerini gözardı ederek müziği kendince yorumlamaya başlaması, notaları fazladan 6-8 vuruş uzatması o kadar sık olan bir şeymiş ki, corelli’yle çalışanlar bunu bir tür mesleki zaruret* olarak görmeye başlamışlar. maria callas’ın prima donnalığı franco corelli’nin yediği haltlarla karşılaştırınca pek masum, pek zararsız – neredeyse makul - geliyor insana.
  • corelli’nin icraatlarından birkaç örnek daha vermektir dileğim: 1961 yılında, daha sonra 368 kere sahne alacağı ve 20 yıl boyunca hüküm süreceği new york metropolitan operası’ndaki ilk sahne alışı, tesadüfe bakınız ki efsanevi lirik soprano leontyne price’ın da debut operasına denk gelmiş. izleyici ve eleştirmenler corelli’yi beğenseler de, ondan ziyade price’a ilgi gösterip, ondan daha fazla etkilenince, corelli bu kadar başarılı bir performansın bir parçası olmaktan gurur duyacağına sinirinden çıldırmış, ve de bu özel günü her zaman kariyerinde kara bir leke olarak anmış. yine 1961 yılında beraber sahne aldığı birgit nillson do notasını kendisinden daha uzun süre tutunca, corelli hiçbir şey söylemeden sahneyi terketmiş. metropolitan operası’nın müdürü hemen kulise koşmuş, ve de karşısında çığlık çığlığa bağıran bir franco corelli, ve ona çığlıkları ve havlamalarıyla eşlik eden karısını ve köpeğini bulmuş, ve de onu sahneye dönmeye ikna etmek için “nillson’dan öcünü üçüncü perde’de alabilirsin; ona sarıldığın sahnede niçin kulağını ısırmıyorsun?” demiş (zamanın new york metropolitan operası’nın müdürü rudolph bing’in çılgınlıkları da ayrı bir başlığı hakediyor aslında). hikayenin bundan sonrası biraz muğlak: olayın şahitlerinden bir kısmı corelli’nin hakikaten bayan nillson’i ısırdığını, hatta nillson’ın gidip kuduz aşısı olduğunu söylüyorlar; nillson ise “yok o gün ısırmadı” diyor, ama “düetlerimiz genelde düetten çok boğa güreşini andırırdı” diye de ekliyor.

    corelli’nin bütün bu çocukça kaprislerine, kıskançlıklarına, sahnelenen operanın akışını bozan kişisel yorumlarına, hatta seyirciye ve sahne arkadaşlarına fiziksel saldırılarına rağmen zamanının en çok aranan, en sevilen tenoru olmasının sırrı sesinde ve görünüşünde yatıyor elbet. duyanların bir doğa gücüne, gök gürültüsü ve şimşeğe benzettikleri bir ses, buğulu gözleri, siyah dalgalı saçları, uzun, ince ve kaslı vücuduyla 30’ların hollywood yıldızlarını andıran bir fizik (pek bayağı oldu ama kusura bakmayın, erkek vücudu betimlemesi yapmakta zorlanıyorum, homofobik bir türk erkeğiyim.) operadan emekliye ayrıldıktan sonra bir süre mankenlik (ama sadece smokin ve takım elbise defilelerinde, katiyen bikini giymezmiş mesela) yapmış olmasına şaşmamalı. ayrıca sanatını hiçbir öğretmenin yardımı olmadan, tamamen kendi kendine idolü caruso’nun albümlerini dinleyerek, öğrenmiş olması (caruso albümlerini o kadar fazla dinlermiş ki, her üç yılda bir çalınamayacak kadar yıpranmış olan albümleri yenilemek zorunda kalırmış); sırf inat ve sebat ederek baritonluktan tenorluğa geçişi, bütün performanslarını kaydetmesi ve geceleri uyumak yerine sesini kaybetmediğine ikna olana dek tekrar tekrar bu kayıtları dinlemesi, tüm bravadosuna, tüm megalomanlığına rağmen bir türlü gideremediği sahne korkusu, sahne arkasında sevgili eşi tarafından teskin edilmeden sahneye çıkamaması, bunlar da corelli’nin hayatından hüzünlü, insancıl kesitler.

    tabii bütün bunlar don carlos’un son sahnesinde, oyun boyunca başarılı performansıyla kendisini gölgede bıraktığını düşündüğü sahne arkadaşı boris christoff’u elindeki sahte metal kılıçla ciddi ciddi öldürmeye kalkışmasını mazur göstermiyor.
  • efsanevi bir tenor. opera kulislerinde franco corelli, birgit nilsson ikilisi hakkinda o kadar rivayet dolasir ki hangisinin dogru hangisinin yanlis oldugundan kimse emin olamazdi. diger entrylerde bahsi geçen do notasi* hadisesine bir alternatif olarak;
    metropolitandaki bir turandot temsilinde, turandot ve calafin puandoglu do*sebebiyle birbirlerine girdikleri kulaktan kulaga yayilmistir. corelli, kendisinden daha uzun süre do tutabilen nilsson'in 3. perdedeki öpüsme sahnesinde bir intikam yöntemi olarak kulagini isirmistir. tabii bu bir rivayettir akabinde ise temsilin akisinda ciddi anlamda degisiklikler olmustur. turandot*un
    "la mia gloria e finite"* demesinden sonra calafin bunu onaylamayan bir cümle sarfetmesi librettodaki esas halidir. lakin corelli; "evet tamamen söndü" gibi bir cümle ile turandot!un tüm seyrini degistirmis hakikaten efsane bir tenordur...
  • hayvan tenorlardandır. tenor namzetlerinin moralini bozan; harikulade, muhteşem gibi insan icadı kelimelerle tanımlanamayan bir sese sahiptir. onun sesinden dinlenen bir napoliten ya da puccini operası sonu gelmez bir hastalığın başlangıcıdır.
  • franco corelli 1921 de italya ancona da doğdu. asıl ismi dario idi. sonraları sahne ismi olarak franco`yu aldı.

    yirmili yaşlarına geldiğinde kısa bir süreliğine pesaro konservatuarında soprano rita pavoni`nin derslerine devam etti. ama dersler pek verimli geçmedi, franco tiz notalarını kaybetti ve bariton repertuarının onun için daha uygun olduğunu düşünmeye başladı. o sıralarda aynı konservatuarda okuyan bir arkadaşı francoya arturo melocchi den ders almasını önerdi. melocchi ünlü tenor mario del monaco `ya gırtlak pozisyonunun aşağıda bulunduğu değişik ve riskli bir pozisyon (lowered larynx technique) öğretmiş bir hocaydı. franco da bu pozisyonu kullanmaya başladı.

    1951 yılında floransada bir yarışma kazandı ve ödül olarak spoleta müzik festivalinde carmen in don jose si olarak başarılı bir performans sergiledi. 2 yıl boyunca sergilediği çeşitli performanslarla uluslar arası alanda ismini duyurdu. 1953 ün mayısında prokofiev in savaş ve barışının ilk italyan prodüksiyonu için seçildi. daha sonra palyaçolar operasında canio, carmen`de don jose olarak başarılı temsiller verdi. kasım ayında ilk kez maria callas ile norma operasında karşılıklı oynadı. ardından italyan ulusal kanalı rai nin birkaç opera filminde yer aldı.

    yeteneği ve titiz çalışması ile 50 li yıllarda italyanın en önemli spinto tenoru oldu ve la scalada efsenevi temsillerde yer aldı. o yıllarda en başarılı rolleri arasında don josé (carmen), mario cavaradossi (tosca), calaf (turandot), manrico (il trovatore), händelin giulio cesareı, bellininin il piratası ve adriana lecouvreur sayılabilir.

    1957 yılında londra covent gardenda gerçekleştirdiği toscadaki performansı amerikada büyük yankı buldu ve amerikaya çağrıldı. new york metropolitan operasında olağanüstü performanslar sergiledi.

    corellinin kariyerinin başlarında vibratosu çok hızlıydı. amerika kariyerinden hemen önce bu sorununu da aşarak tekniğini kusursuz hale getirdi. inanılmaz bir tekniğe sahipti, örneğin celeste aida aryasının sonundaki tiz si bemolü önce forte olarak tutup hiç ara vermeden diminuendoya geçmek gibi bir spinto tenor için imkansız olan vokal şovları yapıyor, yakışıklılığı ve olağanüstü sesi sayesinde seyirciye müthiş bir elektrik veriyordu.

    1962 de karajanın daveti üzerine salzburgda il trovatore temsilinde yer aldi ve ortalığı yıkıp geçti. daha sonra o güne kadar giriştiği en zor rolü olan gli ugonottiyi (meyerbeer) seslendirdi. bu rol bir spinto tenor için çok tiz kısımlar içeriyordu ve sesini çok zorladı.

    50 li yaşlarına geldiğinde büyük bir sahne korkusu yaşamaya başladı. sık sık temsillerini iptal ediyor ve bu durum psikolojisini alt üst ediyordu. son yıllarında bu iptaller o kadar sıklaştı ki ismi son dakika iptalleri ile anılır oldu.

    1968 in eylülünde yine böyle bir iptal genç placido domingo nun metropolitan operada ilk kez sahne almasını sağladı. corelli adriana lecouvreur operasında temsilin başlamasına 1 saat kala sesinin kısıldığını söyleyerek sahneye çıkmayı reddetti. hemen yedeği olan domingo çağrıldı ve arabasıyla son sürat gelirken sesini açan genç tenor temsile 5 dakika kala yetişebildi.

    hayranları sahne arkasında temsile çıkmadan önceki corelliyi suratı korkudan sapsarı olarak o gece seslendirilecek operadan aryalar söyleyen özgüvensiz bir adam olarak hatırlarlar. 60 ların opera dünyasının kralı olan bu adam sürekli aryaları iyi söyleyemeyeceği için tasalanır. eşi loretta da ona hiç yardımcı olmaz ve acımasız eleştirileri ile ona dünyayı zindan eder. hatta hayranlarının önünde francoya bağırır, çağırır, yanlış söylediği kısımlar için onu azarlar.

    1971 in ocağında en sonunda corellinin korktuğu başına gelir. lucia di lammermoorun metropolitan temsilinde kötü bir performans sergiler. rol onun ses rengine uygun değildir. seyirciler şaşkınlıkla corellinin notalarla mücadele ettiğine şahit olurlar. bu temsil o güne kadarki en kötü temsili olarak kabul edilir. bu olayın birkaç gün sonrasında andrea chenier ve ernani temsilleri vardır ve başarılı performanslar sergiler ama 10 gün sonraki lucia di lammermoorda yine çok kötüdür ve 1. perdeden sonra yerini tenor john alexandera bırakır.

    öteden beri metropolitanın genel müdürü bing corelliyi –sesine pek uygun olmamasına rağmen- fransız romantik repertuarı söylemesi için cesaretlendirmekteydi. ama sadık corelli hayranları daha heroic roller istiyorlardı. lucia di lammermoor başarısızlığı bingi korkuttu zaten benzer bir olay 1967 sonbaharında romeo ve juliette de yaşanmıştı.

    bu gelişmelerin ardından 1972 de başarılı werther temsilleri geldi. met repertuarına eklediği son opera ise 15 mayıs 1973 de ilk kez seslendirdiği verdi nin macbethi oldu. ondan ısrarla beklenen bir rol daha vardı: otello. emekli olan rudolf bingin metropolitan operasında 22 nisanda yapılan veda galasında corelli ve teresa zylis-gara otellodan muhteşem aşk düeti già nella notte densa yı seslendirdiler. bu olay corellinin otello söyleyeceğine dair ümitleri iyice artırdıysa da bu asla gerçekleşmedi.

    1973 de amerika turnesine çıktı, daha sonra lisbonda carmen ve turandot performansları sergiledi. new yorka dönüp metropolitanda la boheme söylemeden önce uzak doğuda resitaller verdi. bu arada opera temsilleri iyice azalmaya başlamıştı. 1974 boyunca metropolitanda sadece turandotda söyledi. 1975 de yine metropolitanda romeo ve juliette ve la boheme, veronada carmen ve turandot performansları sergiledi. kasımda metropolitanda norma operasında söyleyecekti ama provalar esnasında iptal etti ve ortadan kayboldu. bir yıl boyunca yok olmasının ardından son opera performansı olan la boheme ile opera performanslarına son verdi.

    corelli sahneleri bırakmıştı ve seyircinin ondan istediği şeyi artık veremeyeceğini düşünüyordu. daha sonraları sorulduğunda sahneye çıkmanın verdiği o müthiş stresi asla özlemediğini söylüyordu.

    corellinin kariyeri gerçekten ilginç bir şekilde gelişmiştir. çoğu tenorun tersine ağır bir repertuarla başlayıp hafif bir repertuarla devam etti. mantıken ilerleyen yaşlarında rossininin guglielmo tell indeki arnoldo gibi heroic tiz rollerde ya da otello gibi baritona yakın rollerde olması gerekirken lirik tenor repertuarıyla devam etti. çıtayı aşağı indirdi ve daha yumuşak rolleri seçti ki bunda en büyük pay sahibi metropolitanın genel müdürü bingdir. corelli yaptığı bu seçimden aslında memnun değildi. içten içe seçtikleri rollerin onun için pek de uygun olmadığını hissediyordu.kendisinden özellikle beklenen operalar olan otello ve manon lescauta hiçbir zaman sıra gelmedi.

    en muhteşem rolleri andrea chenier (bu rolde gösterdiği performansı aşabilen olmadı), calaf (turandot), cavaradossi (tosca) gibi heroic spinto tenor rolleri idi. aynı zamanda müthiş bir manrico (il trovatore) ve don jose (carmen) olarak hatırlanacak.

    efsanevi ses franco corelli 29 ekim 2003 de 82 yaşında milanoda öldüğünde 20. yüzyılın son büyük tenorlarından birisi aramızdan ayrılmıştı.
  • dicitencello vuie parçasını en iyi yorumlayan opera sanatçılardan birisidir. (bkz: http://www.youtube.com/watch?v=zzxppee0zus)
  • e lucevan le stelle söylediğinde...

    daha önce başkalarından dinlediğiniz bu dertli halk türkümüzü bir de kendisinden dinleyin rica ederim.
    bambaşka bir ses, bambaşka bir yorum.

    hem şarkının hem şarkıcının zirvesi gibi.

    http://www.youtube.com/watch?v=9fokrox9mxe
hesabın var mı? giriş yap