• başta david chalmers olmak üzere türlü feylesofların kullandığı, zihin felsefesi alanında bilinci* konu alan düşünce deneylerinin başrol oyuncusu. örneğin chalmers'ın meşhur zombisi, chalmers'la molekülü molekülüne tıpatıp aynı fiziksel kompozisyonda olmasına ve davranışsal olarak aynı chalmers gibi hareket etmesine ve tepki vermesine rağmen, chalmers'ın sahip olduğu bilince, fenomenal içeriğe sahip değildir. bir nevi içi boştur, evde kimse yoktur, böyle puşt gibi ibne gibi bir şeydir. varlığını içgüdüsel olarak reddetmek, mantıksal olarak da kabul etmek zordur. chalmers kendisini bet sesiyle şöyle özetlemiş:

    “i act like you act, i do what you do,
    but i don’t know what it’s like to be you.
    what consciousness is, i ain’t got a clue,
    i got the zombie blues.”
  • bilincin zor problemi, bir düşünce deneyi.

    bilincinin olmadığı hipotetik varlık olan zombi figürü, dışarıdan bakıldığında sıradan bir insandan hiçbir şekilde ayırt edilemez olmakla birlikte; davranışsal olarak da şüphelendirici bir tavır sergilemez. aradaki tek fark, sıradan bir bireyde var olan bilinçsel tecrübeden yoksun olmasıdır. konuyu açmak gerekirse; tıpkı sizin veya benim gibi bir yerini kestiğinde sıradan bir insan gibi tepki verir, fakat aslen acıyı hissetmez. sürekli olarak nefes alıp verme hareketlerini uygular, fakat bu durum onun için hayati değildir. yine tıpkı sıradan bir insan gibi yemek yiyebilir, fakat aslında açlık, susuzluk gibi hislere sahip değildir.

    fizikten ibaret olup ruhsal olarak işlevsiz olan bu canlı türünü "biz"den ayırt etmek imkansızdır çünkü kim ne hissediyor bilmiyoruz. bize söylenenlerle ibaret kişilerle çevriliyiz. hatta kendimize baktığımızda hissettiğimiz şeyin gerçekten hissettiğimiz mi yoksa bize aşılanan bir durum olduğunun bilincinde dahi değiliz. biz neyiz bilmiyoruz. bunu bilmediğimiz için başkalarına karşı da şüpheyle yaklaşıyoruz. kim gerçek kim sahte, açıklanamaz bir boyutta. neyi neden yapıyoruz? bu bize dikte mi edildi yoksa özgür irade var mı?
    sorular var ama cevaplar mevcut değil. belki de yanlış soruları sorup doğru cevaplar bekliyoruz, kim bilir..

    kaynakça:
    1
    2

    ayrıca ilgili kişiler: (bkz: ısaac asimov) (bkz: philip k. dick) (bkz: arthur c. clarke) (bkz: douglas adams)
  • bilincin sonradan eklentili ve fiziksel olmadığını düşünen david chalmers tarafından ortaya atılmıştır. düşünce, hiçbir öznel deneyim ve hisse sahip olmayan ama dış görünüş ve davranışlar itibariyle tamamen aynı olan zombi ikizlerimizin olduğunu düşünerek başlıyor. bu durumda bilinç, işlevsellik için yeterli değildir. sonradan eklentilidir.

    chalmers'e göre asıl sorunun yola çıktığı varsayımlar şunlardır:
    1. beyin bir taraftan işlev diğer taraftan öznel deneyim yaratır.
    2. işlev ve öznel deneyim birbirlerinden bağımsız var olabilirler.
    3. işlevi anlamak (beyin mekanizmalarına indirgemek) görece kolaydır (kolay sorun), ama öznel deneyimi anlamak zordur (zor sorun)
    bu varsayımlardan yola çıkarak asıl sorunu çizmeye çalışanlar bedenin tümüyle bilinçsiz çalışabileceği yolundaki kanılarını bilinçsiz yapılabilen bedensel işlevlerin varlığına dayandırırlar. eğer bu işlevlerin en azından bazıları onlara eşlik eden tüm bedensel işlevler de bu şekilde makine gibi zombi gibi ruhtan ve deneyimden azade çalışıyor olmasın?

    işlevselcilere göre ağrılar beyindeki ya da silikon tabanlı bir yz veya benzeri yapılardaki işlevsel organizasyon örüntülerinin parçası olan fiziksel durumlardır. yaralanma, belirli bir girdi uyaranı sinir sisteminde fiziksel durumlara (bilgisayar işlevselciliğine göre hesaplamalı bilgi işleyen durumlar) yol açar ve buna karşılık bu fiziksel durumlar da bir çeşit fiziksel çıktı davranışı meydana getirir. herhangi başka bir sistemde olduğu gibi insanlarda da işlevsel bir biçimde organize edilmiş fiziksel durumlar ağrılara sebep olmaz onlar ağırların bizatihi kendisidir.
    bu nokta önemli, düşünce renklerle ilgili churchlandın elemeyi indirgemeci örneğine çok benziyor.

    işlevselcilerin çıkış mantığı şöyle ki: tamamen zombi mantığında olan davranışçılık ile fizikselciliğin (ya da özdeşçilik) iyi taraflarını alıp; kötü taraflarını almayan bir model olmasıdır. yağmurun yağdığına dair inancım yağmur damlalarının gökyüzünden düşerken pencereden bakmamdan kaynaklanan beyin durumum olan inancım ile buna eşlik eden ıslanmamak isteğim ve yanıma şemsiye almak gibi çeşitli davranışsal çıktılara neden olur. her inanç belirli türden fiziksel “sebeplere” sahip bir fiziksel sistemin herhangi bir fiziksel durumudur. işlevselci, bir inancın ek olarak nedensel ilişkilere sahip indirgenemez bir zihinsel durum olduğunu ifade etmez tersine bir inanç olmanın tümüyle bu nedensel ilişkileri içerdiğini söyler. dolayısıyla inanç sebep sonuç ilişkisi örüntüsünün bir parçası olması koşulu ile bir dizi nöron ateşlemesinin üzerine inşa edilmiştir veya kendisidir. zihinsel durumlar işlevsel durumlardır işlevsel durumlar da fiziksel durumlardır. onların işlevsel olabilmesi için nedensel ilişkiler ve organizasyon gereklidir.
    buna göre chalmers'in farkı şudur: bilincin işlevsel organizasyondan doğduğuna ama işlevsel olmadığına eklenti olduğuna inanmasıdır. yani indirgemeci olmayan işlevsellik.

    tıpkı bizim gibi organize olmuş ve tamamen bizimle aynı davranışsal örüntülere sahip fakat bilinçten yoksun zombilerin varlığını hayal etmek mantıksal açıdan mümkün ise o halde bilincin de mantıksal açıdan yalnızca davranışlarımıza ya da işlevsel organizasyonumuza bağlı olamayacağı sonucuna varılabilir. eşik bilinç olmadan da davranışlar üreten silikon bir çip ile değiştirildiğimizi (yani beynimizin) hayal edelim. bu silikon çipler ile uyanıp odanın içinde bir yandan bir yana gittiğimizin bilincinde olmayabiliriz eğer böyle bir şey mantıksal açıdan mümkün ise o halde bilinç yalnızca davranışsal ya da işlevsel organizasyonla sınırlandırılamaz. böyle bir sistem mantıken mümkün olabilir ancak demek ki bilinçli versiyonu da mümkün olabilmiştir. işte burada neden sorusunu sormak lazım ya da evrimsel avantajını.

    zombiler örneğine dönersek bu durumlar mümkün ise bilinç fiziksel dünyaya sonradan eklenmiştir ve onun parçası değildir çünkü yokluğu fiziksel dünyada bir değişim yaratmıyorsa o halde bilinç fiziksel dünyanın bir parçası değildir anlamı çıkar chalmers'in bu zombiler teorisinden. ancak bu mantık yürütme yanlıştır. yukarı paragraftaki örneğe döner isek tamamen işlevsel organizasyona sahip ve deneyime sahip olmayan canlılar olabileceği gibi bizim gibi canlılar da olabilir. bilincin belki nedensel gerekliliğine dair bir şey söyleyemeyiz ama ona sahip canlılar için kesinlikle fizikseldir. bilinç durumlarındaki bir değişim bilinçte değişime neden olur. bununla ilgili birçok nörolojik vaka ve uyuşturucuların etkisi örnek gösterilebilir.

    peki silikondan oluşan salt işlevsel organizasyonlar bilince sahip olabilir mi? beyne benzer özelliklere sahip olursa neden olmasın denilebilir? plastik değişim, öğrenme, ilişki kurma, eşzamanlı paralel çalışma, organizasyon, “bellek, hafıza”, dış ve iç çevre arasındaki ayrımı bilme, içsel hormonal ya da benzeri hislere sahip olma(bu kendi iyiliğine yaklaşıp kötüden uzak durma hareketi de sayılabilir. iyiyi yapmaktan haz alma, teşvik edilme ve kendi devamlılığı ve iyiliği için kötüyü yapmaktan uzak durma. yine bunun için öğrenme, ilişki kurma ve hafıza gerekiyor muhtemelen). bu noktada bilinç için gerekli olan şeyler bunlar mı ve evrimsel avantajı da bellek mi diye düşünüyor insan. benlik ve soyut düşünce ve plan yapma (geçmiş-gelecek ayrımı) ise üst bilinç gerektiriyor.

    bilinçdışı durumlara baktığımızda onlar yeterince lokal durumdalar. belirli durumlarda tepki verebiliyorlar çünkü hafıza bilinçdışı da tutulabilir örnek hipokampüs eski bir organ ya da ona destek veren amigdala. bunlar korteks olmadan da çalışabilen yapılar ki amigdala sürüngen beyninde de bulunur.

    korteksin dahil olduğu bilinçdışı düşünme ve hesaplama da mümkün bu da önsezi veya ilham olarak karşımıza çıkıyor. eski bilinçdışı yapıların kullanıldığı körgörü veya tamamen limbik sistemin bilinçdışı hislerini önsezi olarak tanıma ve kaçınma davranışı göstermek mümkün. bu haliyle bilinçdışı davranışsal canlılar mümkün ki bunlar muhtemelen memeliler öncesi döneme tekabül ediyor. memelilerde bilinçli davranışlar mümkün hale gelmiş mi konusu net olmasa da bu hayvanlar bilinçli görebiliyorlar. gördükleri nesneyi gördüklerinin farkındalar çünkü korteksleri ile görüyorlar ancak farkında olduğunun farkında değiller. bilinçli deneyimleri var ancak ek farkındalıkları yok. bu anlamda üst bilinç gerekiyor.

    inanç, arzu, ağrı, sevgi gibi psikolojik terimlerin biri bilinçli durumlarla diğeri maddi durumlarla ilişkili iki tanımı bulunmaz. aksine sadece bilince erişebilmiş sistemler herhangi bir psikolojiye sahip olabilir. bilinçdışı zihinsel duruma bilinçdışı inançlara ve arzulara sahip olsak da bunları potansiyel olarak bilinçli zihinsel durumlar şeklinde kabul ederiz. onların normalde bilinçli olabilecek türden şeyler iken baskılanması, beyin hasarı veya uykuya dalıyor oluşumuz yüzünden bilinçli olmadıklarını düşünürüz.

    chalmers'in panspişizme dair bir başka öngörüsü ise bilincin ortaya çıkarma işini gerçekleştiren işlevsel durum ne hakkındadır? charlmers buna bilgi yanıtını verir. bilgi kuramındaki bilgi. bu kurama göre dünyada fiziksel olan ve “fark yaratan fark” bilgidir. bu bilgi kavramsallaştırmasına göre zemine düşen yağmur bilgi içerir çünkü zeminde değişikliklere yol açar. fakat eğer bilinç bu genişletilmiş anlamdaki bilgiden doğuyorsa o zaman bilinç her yerdedir der. bu noktada tek katıldığım şey karmaşıklık teorisi ile açıklanan fark yaratan farkın bilince neden olabileceği konusu. bu da epilepsi hastalarından rastgele nöral ateşlenmelerin neden bilinçli olmadığını açıklayabilir. nöral karmaşıklığa göre yeterince karmaşık olan ve fark yaratan bir fark veya değişim bilinçli olabilir(elbette öğrenme, hafıza, eşzamanlılık, kavramlaştırma ve ilişkisellik ve haritalar üzerinde bulunması bu bilginin de gerekli).

    zombi fikri şöyle hatalıdır ki bilinçsiz bir algı ya da davranışa ilişkin farkındalığın yokluğu bir yana kişinin farkında olduğu başka algılar yok mudur? tümünün olduğu bir durum mümkün değildir. araba kullanırken ne yaptığımızın farkında olmayabiliriz ama en azından araba kullandığımızın farkındayızdır.
    ruhun varlığına inanırsak zombinin varlığına da inanırız. ruh ayrı beden ayrı olduğuna inanıyorsanız bedenin tek başına olabileceğine de inanırsınız.

    kaynaklar:
    gerald edelman, bilincin evreni kitabı
    john searle bilincin gizemi kitabı
    alıntı ve derlemeler içerir.
  • tamamen insana benzeyen ancak bilinçli olmayan zombi. tabii komple uydurma bi şey. bir zihin jimnastiği.

    bi adam düşünelim. normal adama benziyor, tipi aynı. konuşması, mimikleri, tepkileri falan aynı normal insan gibi. metalika dinleyip kafa sallıyor, sezen aksu dinleyip ağlıyor, gibi izleyip gülüyor, hohaha abi yılmaz yaa, çok iyi yaa falan diyor.

    ama aslında bunların hiçbirini deneyimlemiyor. kafasının içinde bi hayat yok, bomboş bi şey. aslında hiçbi şeyi görmüyor, duymuyor, hissetmiyor, sadece -mış gibi yapıyor.

    senin “ben” dediğin, bilinçli deneyimini oluşturan bi şey var ya. dünyaya bakıyosun, üç boyutlu, renkli, hareketli, film gibi bi şey var. ayrıca bi bedenin var, sana vurunca canın acıyor. o acıyı hissediyosun. eski sevgilini düşününce hüzünleniyosun. rakı içesin geliyor. hah, işte bu zombi bunları yaşamıyor. ama yaşıyormuş gibi yapabiliyor. dışardan bakınca aynı tepkileri veriyor çünkü.

    bu egzersizle filozof bozuntularının anlatmaya çalıştığı şey, “bilinç” dedikleri şeyin davranıştan bağımsız olduğu. dışarıdan gözlemleyebildiğimizin ötesinde, kendine ait içsel bir dünyası olan “bi şey” var. bu şey o kişide gerçekten var mı yok mu, biz bunu dışardan bakarak anlayamayız.

    şimdi, buraya kadar eyvallah. benim bi iç dünyam var, zombi değilim, bunu biliyorum. ama sen zombi misin değil misin ben nerden bilicem? bakıyorum, senin de bi iç dünyan var gibi görünüyo. ama belki de yok? dışardan bakarak anlayamam. bilimsel yöntemler eksik kalıyor.

    david chalmers ve müritlerinin burdan çıkardıkları sonuç, bilinç dediğimiz şeyin çok özel, çok acayip bi şey olduğu. “bu atomlar, bu nöronlar, nasıl oluyor da böyle mükemmel bir bilinç ortaya çıkarabiliyor?” falan diyorlar.

    tabii biraz abartıyorum, bilince mükemmel demiyorlar. ama argümanın temeli, “bu mükemmel düzen kendi kendine oluşmuş olabilir mi?” diyen dindar argümanına çok benziyor. bu argümana katılan biriyseniz, burdan sonrasını okumanıza gerek yok. ama tanrıya dair argümanı saçma bulup, bilinçle ilgili olanı ilginç buluyorsanız okumaya devam. önce neden bunun tanrı argümanına benzediğine iyice bi bakalım.

    carl sagan’ın garajımdaki ejderha alegorisi vardır. ben sana gelip diyorum ki “abi garajımda bi ejderha var”. sen de “olm sen 1+1’de yaşamıyo musun ne garajı? otopark mı?” diyosun. haklısın. garajım varmış gibi düşünelim. ya da siktir et garajı, mutfağımda ejderha var diyip seni mutfağa çağırıyorum. ee hani olm ejderha, ben göremiyorum diyosun. “abi ejderha var ama görünmüyo” diyorum. “o zaman dokunayım? ateş çıkarsın? sesini duyayım?”

    yok. sessiz, görünmez, dokunulamaz bi ejderha. ateş çıkarıyo ama ateşini de sen hissetmiyosun, görmüyosun, duymuyosun. ama var. bana inanır mısın? kusura bakma ama sen bana gelip böyle bi şey desen ben sana inanmam. ilaçlarını aldın mı, bi doktora mı görünsen falan derim.

    ama “bi tane adam var, her şeyi normal adama benziyor, şarkı dinleyip ağlıyor, kılıçdaroğluna küfrediyor ama aslında bilinçli değil” dediğin zaman bi ilgimi çekiyor, olabilirmiş gibi geliyor. “nerden biliyoruz bilinçli olmadığını, arada robot gibi mi konuşuyor?” diyorum. “yoo normal her şeyi aynı, ama iç dünyası yok” diyosun. hala olabilirmiş gibi geliyor.

    e ama normal insanla bu zombi arasındaki fark ne o zaman? bilinç. bilinç ne? aslında tıpkı garajdaki, pardon mutfaktaki ejderha gibi görerek, duyarak varlığını kanıtlayamayacağın bi şeyden bahsediyosun.

    olm belki sen de zombisin, ben nerden bilicem? abi valla zombi değilim diyosun, ama zombi olsan yine öyle diyecektin? senin ben zombi olup olmadığını bilemem. sen de benim zombi olup olmadığımı bilemezsin. senin bana inanman, benim de sana inanmam lazım. tamamen inanç meselesi yani.

    ama tanrı argümanından farklı bu, di mi? hepimiz hissediyoruz bunu. ne o fark?

    ego. sen benim bilinçli olup olmadığımı bilemesen bile, bana inanıyosun. çünkü sen kendin bilinçlisin, bu deneyimi yaşıyosun. eğer bana bakarak, “bu bilinçliyim diyo ama nerden bilicem?” dersen, ben de aynısını senin için derim. o zaman da sen “hoop bi dakka, sen bana bilinçsiz mi diyosun?” dersin, bi sinirlenirsin. durduk yerde olay çıkar.

    çünkü insan için tanrıdan daha kutsal olan bi şey varsa, o da kendisidir. kendi varlığı, kendi bilinçli deneyimi her şeyin üzerindedir, her şeyden önce gelir. tanrıyı sorgulayabilir, ondan şüphe edebilir. ama kendi varoluşunu sorgulayamaz. sorguluyorsa, vardır.

    sorguladığın, düşündüğün, gördüğün, hissettiğin her şeyde, o hissettiğin gördüğün şeylerden önce bi “sen” varsın.

    yani en azından ben kendim bizzat varım, onu kesin biliyorum. eminim ona. ama hadi anlaşalım, sen de varsın, inanıyorum sana. varım diyosan varsın abi, zombi değilim diyosan değilsin.

    var olduğunu kanıtlamak için, varmış gibi görünen ama aslında bilinçsiz tiplerin olabileceğini düşünmene gerek yok.

    ha ama bilim konuşuyorsak, ikimiz de birbirimizin zombi olmadığından bilimsel olarak emin olamayız. çünkü içsel deneyim içsel. dışarıya çıkmıyor. bunu kabul edelim. bilim yapıyorsak, kesin olarak bilemeyeceğimiz bazı şeyler var. bunu kabul edelim.

    senin bilincin sana, benim bilincim bana.

    özetle, kafaları bulandıran saçma sapan bir argüman.
  • tebrikler bunun bir düşünce deneyi olduğunu anlamışız. bu düşünce deneyinin amacının, fizikalist yaklaşımın öznel bilinç deneyimimizi açıklamakta yetersiz kaldığını göstermek olduğunu ise ya anlamamışız, ya da fizikalizm holiganlığı yapıp fizikalizme konduramamış ve "hadi lan ordan" yordamıyla düşünce deneyini savuşturmuş, saçma sapan bir argüman olduğunu iddia etmişiz. :) keşke bu fikri yanlışlayabilecek düşünce deneyleri geliştirebiliyor olsaydık.

    bir diğer mantık hatası da bu düşünce deneyini şu anki bildiklerimizle yanlışlayamıyor olmamızla, bu düşünce deneyinin bir (bkz: russell's teapot) ya da uçan spagetti canavarı örneği olarak eşleştirilmesi. bu düşünce deneyi bizim dışımızdaki insanların öznel bilinç sahibi olmadığını iddia edip köşesine çekiliyor olsaydı, böyle bir eleştiri yerinde olurdu. halbuki zombi deneyi ispat yükümlüğünü üzerinden atmayı öngörmüyor. bir öznenin kendi üzerinden deneyimlediği evrende olup bitenler arasında kurduğu ilişkinin (fiziğin) bizzat şahidinin kendi olduğu öznel tecrübesiyle fizikseli bağdaştırmada yetersiz kaldığına işaret ediyor. fizikle öznel tecrübenin arasındaki bağın henüz kurulamamış olduğunu, ve öngörülebilir bir gelecekte bu bağı kurmaya yarabilecek bir alet çantasının henüz elimizde bulunmadığının altını çiziyor.

    bu düşünce deneyi üzerinden, özne olma hali ve fiziksel olan arasındaki ilişkiye dair geliştirilebilecek varsayımlar, açıklama girişimleri, çıkarımlar size saçma gelebilir, katılmayabilirsiniz. ancak bu, düşünce deneyinin kendinin saçma olduğu anlamına gelmiyor. (bkz: bilincin zor sorusu) için bir cevabınız varsa lütfen insanlığı bundan mahrum etmeyin. "kolay olan soru" ile farkını ayırt edebildiğinizden emin olun öncelikle.

    >>
    tabii biraz abartıyorum, bilince mükemmel demiyorlar. ama argümanın temeli, “bu mükemmel düzen kendi kendine oluşmuş olabilir mi?” diyen dindar argümanına çok benziyor.
    <<
    :( ikisi hiç benzemiyor. felsefi zombi argümanıyla fizikalizmin öznel bilinç deneyimimizi açıklamada yetersiz kaldığını tespit etmekle, gözlemlediğimiz evrendeki düzenin bir yaratıcıya muhtaç olduğu görüşü arasında benzerlik kurabilmenin benim bulabildiğim yegane yolu, fizikalizm eleştirisini hazırda verili anti-pozitivist bilim düşmanı kaka adamlar olarak kodlamış olabileceğiniz bir-çeşit-tanrı-vardırcılara iteleme yatkınlığı olabilir. fizikalizmin yetersiz kaldığı yerleri göstermeyi, bilimin altını oymaya çalışan yobazların veya new age hippi diye tarif ettiğiniz karikatürlerin işi gibi kodlamak yersiz olduğu kadar da talihsiz bir refleks.
hesabın var mı? giriş yap