3 entry daha
  • tamamen insana benzeyen ancak bilinçli olmayan zombi. tabii komple uydurma bi şey. bir zihin jimnastiği.

    bi adam düşünelim. normal adama benziyor, tipi aynı. konuşması, mimikleri, tepkileri falan aynı normal insan gibi. metalika dinleyip kafa sallıyor, sezen aksu dinleyip ağlıyor, gibi izleyip gülüyor, hohaha abi yılmaz yaa, çok iyi yaa falan diyor.

    ama aslında bunların hiçbirini deneyimlemiyor. kafasının içinde bi hayat yok, bomboş bi şey. aslında hiçbi şeyi görmüyor, duymuyor, hissetmiyor, sadece -mış gibi yapıyor.

    senin “ben” dediğin, bilinçli deneyimini oluşturan bi şey var ya. dünyaya bakıyosun, üç boyutlu, renkli, hareketli, film gibi bi şey var. ayrıca bi bedenin var, sana vurunca canın acıyor. o acıyı hissediyosun. eski sevgilini düşününce hüzünleniyosun. rakı içesin geliyor. hah, işte bu zombi bunları yaşamıyor. ama yaşıyormuş gibi yapabiliyor. dışardan bakınca aynı tepkileri veriyor çünkü.

    bu egzersizle filozof bozuntularının anlatmaya çalıştığı şey, “bilinç” dedikleri şeyin davranıştan bağımsız olduğu. dışarıdan gözlemleyebildiğimizin ötesinde, kendine ait içsel bir dünyası olan “bi şey” var. bu şey o kişide gerçekten var mı yok mu, biz bunu dışardan bakarak anlayamayız.

    şimdi, buraya kadar eyvallah. benim bi iç dünyam var, zombi değilim, bunu biliyorum. ama sen zombi misin değil misin ben nerden bilicem? bakıyorum, senin de bi iç dünyan var gibi görünüyo. ama belki de yok? dışardan bakarak anlayamam. bilimsel yöntemler eksik kalıyor.

    david chalmers ve müritlerinin burdan çıkardıkları sonuç, bilinç dediğimiz şeyin çok özel, çok acayip bi şey olduğu. “bu atomlar, bu nöronlar, nasıl oluyor da böyle mükemmel bir bilinç ortaya çıkarabiliyor?” falan diyorlar.

    tabii biraz abartıyorum, bilince mükemmel demiyorlar. ama argümanın temeli, “bu mükemmel düzen kendi kendine oluşmuş olabilir mi?” diyen dindar argümanına çok benziyor. bu argümana katılan biriyseniz, burdan sonrasını okumanıza gerek yok. ama tanrıya dair argümanı saçma bulup, bilinçle ilgili olanı ilginç buluyorsanız okumaya devam. önce neden bunun tanrı argümanına benzediğine iyice bi bakalım.

    carl sagan’ın garajımdaki ejderha alegorisi vardır. ben sana gelip diyorum ki “abi garajımda bi ejderha var”. sen de “olm sen 1+1’de yaşamıyo musun ne garajı? otopark mı?” diyosun. haklısın. garajım varmış gibi düşünelim. ya da siktir et garajı, mutfağımda ejderha var diyip seni mutfağa çağırıyorum. ee hani olm ejderha, ben göremiyorum diyosun. “abi ejderha var ama görünmüyo” diyorum. “o zaman dokunayım? ateş çıkarsın? sesini duyayım?”

    yok. sessiz, görünmez, dokunulamaz bi ejderha. ateş çıkarıyo ama ateşini de sen hissetmiyosun, görmüyosun, duymuyosun. ama var. bana inanır mısın? kusura bakma ama sen bana gelip böyle bi şey desen ben sana inanmam. ilaçlarını aldın mı, bi doktora mı görünsen falan derim.

    ama “bi tane adam var, her şeyi normal adama benziyor, şarkı dinleyip ağlıyor, kılıçdaroğluna küfrediyor ama aslında bilinçli değil” dediğin zaman bi ilgimi çekiyor, olabilirmiş gibi geliyor. “nerden biliyoruz bilinçli olmadığını, arada robot gibi mi konuşuyor?” diyorum. “yoo normal her şeyi aynı, ama iç dünyası yok” diyosun. hala olabilirmiş gibi geliyor.

    e ama normal insanla bu zombi arasındaki fark ne o zaman? bilinç. bilinç ne? aslında tıpkı garajdaki, pardon mutfaktaki ejderha gibi görerek, duyarak varlığını kanıtlayamayacağın bi şeyden bahsediyosun.

    olm belki sen de zombisin, ben nerden bilicem? abi valla zombi değilim diyosun, ama zombi olsan yine öyle diyecektin? senin ben zombi olup olmadığını bilemem. sen de benim zombi olup olmadığımı bilemezsin. senin bana inanman, benim de sana inanmam lazım. tamamen inanç meselesi yani.

    ama tanrı argümanından farklı bu, di mi? hepimiz hissediyoruz bunu. ne o fark?

    ego. sen benim bilinçli olup olmadığımı bilemesen bile, bana inanıyosun. çünkü sen kendin bilinçlisin, bu deneyimi yaşıyosun. eğer bana bakarak, “bu bilinçliyim diyo ama nerden bilicem?” dersen, ben de aynısını senin için derim. o zaman da sen “hoop bi dakka, sen bana bilinçsiz mi diyosun?” dersin, bi sinirlenirsin. durduk yerde olay çıkar.

    çünkü insan için tanrıdan daha kutsal olan bi şey varsa, o da kendisidir. kendi varlığı, kendi bilinçli deneyimi her şeyin üzerindedir, her şeyden önce gelir. tanrıyı sorgulayabilir, ondan şüphe edebilir. ama kendi varoluşunu sorgulayamaz. sorguluyorsa, vardır.

    sorguladığın, düşündüğün, gördüğün, hissettiğin her şeyde, o hissettiğin gördüğün şeylerden önce bi “sen” varsın.

    yani en azından ben kendim bizzat varım, onu kesin biliyorum. eminim ona. ama hadi anlaşalım, sen de varsın, inanıyorum sana. varım diyosan varsın abi, zombi değilim diyosan değilsin.

    var olduğunu kanıtlamak için, varmış gibi görünen ama aslında bilinçsiz tiplerin olabileceğini düşünmene gerek yok.

    ha ama bilim konuşuyorsak, ikimiz de birbirimizin zombi olmadığından bilimsel olarak emin olamayız. çünkü içsel deneyim içsel. dışarıya çıkmıyor. bunu kabul edelim. bilim yapıyorsak, kesin olarak bilemeyeceğimiz bazı şeyler var. bunu kabul edelim.

    senin bilincin sana, benim bilincim bana.

    özetle, kafaları bulandıran saçma sapan bir argüman.
1 entry daha
hesabın var mı? giriş yap