• bir zamanlarin milletvekili idi. yargilandi ve hakkindaki ayyuka cikmi$ iddialardan sonra olum cezasina carptirildi.
  • 27 mayis askeri mudahalesi sonrasinda tutuklanan hukumet uyeleri ve demokrat parti milletvekilleri arasinda yer alan, o donemin disisleri bakani. yassiada'da kurulan yuksek adalet divani'nda yargilanir. acilan 19 dava sonunda 15 kisi icin olum cezasi verilir, bunlardan 4 tanesi onaylanir. ancak celal bayar yasi nedeniyle affedilir ve maliye bakani hasan polatkan ile fatin rustu zorlu 16 eylul 1961 tarihinde asilirlar. basbakan adnan menderes ise intihar girisiminde bulunur ve 17 eylul'de asilir.
  • (bkz: 1960)
  • turkiye'nin ab'ye ilk basvurusunu yapan disisleri bakani. oldukca entellektuel, dp'li olmasa kesinlikle asilmayacak olan bir siyasetcidir. dp parti grubunda sevilmemesinin baska bir nedeni de sabetayist bir aileden geliyor olmasidir diye rivayet edilir.
  • tc dışişleri bakanlığında bugün itibariyle adına büyük bir salon bulunan dolayısıyle iade i itibar edilmiş zamanın günah keçilerinden müteveffa bürokrat.
  • dışişleri bakanı iken abd ile cento uzantısı olarak ikili anlaşmalar yapan (ki bu anlaşmalar meclise sunulmadan fatin rüştü zorlu'nun bir imzasıyla yürürlüğe giriyordu) günümüzde dahi yaptığı ikili anlaşmaların sayısı bilinmeyen, 27 mayıs darbesinin önemli sebeplerinden biri olmuş politikacı.

    abd ile yaptığı anlaşmalarda, "saldırı", "sızma", "yıkıcı faaliyet", "dolaylı saldırı", "sivil saldırı" gibi muğlak ve sınırları olmayan kavramlarla (bunların takdir hakkı abd'nin olmak üzere) abd'ye, türkiye'ye müdahale etme yetkisi vermiştir.

    ekleme: sanırım en çok kötülenen yazılarımdan biri bu. sebebini anlıyorum. esasında sadece kendisi hakkında bilgi içermesine rağmen asıldığı için vicdanı yaralanan bir çok insanın gerçeklerle işi olmadığından yazının kötülenmesi anlaşılır.

    bununla birlikte; yazmaya bile gerek yok ama asılması, hele ki o komik ve hukuk dışı yargılama sonucu asılması yanlış olduğu kadar korkunçtur da. tıpkı diğer bütün idamlar gibi. bununla birlikte kendisine yapılan bu haksızlık yüzünden işlediği suçlar unutuluyor. kendisi tıpkı akp çetesinin bugün yaptığı gibi koca bir toplumu kutuplaştıran, halkının belli kesimlerine düşmanca davranan demokrat parti'nin üst yöneticilerinden biri olarak, güç zehirlenmesi ile birlikte tek başına toplumun kaderini etkileyen kararlar almış ve darbeye giden yolun taşlarını arkadaşlarıyla birlikte itina ile döşemiştir. suçu kendisini asan ve darbeyi yapan askerlerden daha çok olmamakla birlikte büyüktür.

    tabi bir yandan akp ile karşılaştırıyoruz ama fatin rüştü zorlu gibi entelektüel bir adamı akp'deki vasıfsızlarla eşdeğer tutmak kendisine haksızlık olur. karşılaştırmanın antidemokrat zihniyet ve güç zehirlenmesi üzerinden yapıldığı bilinsin.

    sağlıklı bir toplumda bu olay yöneticilerdeki güç zehirlenmesine harika bir örnek/ibret olarak ders kitaplarında okutulabilir ve bugünkü rezil akp diktatörlüğü baştan engellenebilirdi belki ama asılması ile bizim gibi duygusal bir toplumun bu olayı hakkıyla tartışma olanağı kalmamıştır. umarım yeni nesiller bu olayları daha serinkanlı değerlendirir.
  • karadeniz eregli'de bulunan demir-celik fabrikalarina ismi verilmistir.
    (bkz: fatin rustu zorlu demir celik tesisleri)
  • ölümü göğüslerken bile mertçe davranmış bir insan. ibret olsun diyerek alıntılıyorum:

    "idam hükümlerinin tasdikine dair karar, evvela zorlu'ya geçen cumartesi sabaha karşı saat 04'te tefhim edilmiştir. cezaevi binalarından birinin, yan yana 10 hücresinin bulunduğu, bir kesiminde idam mahkumu diğer 8 düşükle birlikte kalmaktaydılar. bir gardiyan zorlu'yu uyandırmış, uzun koridorun ucundaki diğer düşüklerin görmelerine imkan olmayan bir salona getirmiştir. yüksek adalet divanı azaları ile egesel ve yardımcıları, güryay ve yücel ile diğer ikinci sınıf vazifeliler oturmuş zorlu'yu beklemekteydiler. kararı egesel tefhim etmişve ölüm cezasının formalitelerin ikmalinden sonra infaz edileceğini bildirmiştir. egesel'i sükunetle dinleyen zorlu, başını öne eğerek hafif ve titrek bir sesle demiştir ki:
    - vazifemi yaptığımı zannediyordum. siz de vazifenizi yaptınız, zahmetler çektiniz. kader bu imiş.
    zorlu daha sonra abdest almak istediğini söylemiş ve tuvalete götürülmüştür. abdesti, bütün şartlarını yerine getirerek ve sendelemeden almıştır. arkasından da dini telkinatta bulunacak imamın karşısına oturmuştur. imam, arapça olarak okuduğu kelimeleri tekrarlattırarak zorlu'ya tövbe istiğfar ettirmiş ve neticede de kelime-i şahadet getirtmiştir. egesel, son arzusunu sorduğu zaman, zorlu bir mektup yazmak istediğini söylemiştir. mektubu yüksek adalet divanı başkatibine dikte ettirmiş ve bitince de daktilo ile hazırlanan metnin altını imzalıyarak annesine gönderilmek üzere egesel'e vermiştir. kısa bir vasiyetname havası taşıyan mektupta zorku, ailesi ve memlekete iyi temennilerini bildirmekte ve kızına derhal nişanlanarak evlenmesini ve mesut olmasını tavsiye etmektedir.
    üzerine beyaz gömlek geçirilen zorlu, soğukkanlılıkla darağacına gitmiştir. darağacı, imralı cezaevi binalarının arasında ve diğer mahkumların nazarlarından uzak bir kesimde kurulmuştu. denizi görmemekteydi, fakat etrafında akasya ve ardıç ağaçları vardı. ölüm cezası, saat 05 sularında infaz edilmiştir. celladın boğazına ilmiği geçirmek için yaklaşırken telaş ve heyecandan bocalaması üzerine, gene hafif ve titrek bir sesle "acele etme" demiş ve ameliye tamamlanınca da altındaki sandalyeyi kendisi itmiştir.
    zorlu da menderes ve polatkan gibi kısa bir zamanda hayata veda etmiştir. her üçü de ipte birer saat asılı bırakılmıştır. müteakiben indirilip yıkanmışlar, imralı cezaevinin mescidinde cenaze namazları kılındıktan sonra kefenlenmişlerdir."
    http://tr.wikipedia.org/wiki/fatin_rüştü_zorlu

    yassıada komutanı tarık güryay'ın anılarında bu olaya şu şekilde yer vermiştir :
    zorlu, ölüme gerçekten zorlu bir metanetle gitti. o kadar ki, hatta mahut gömleğin üzerine giydirilişinden sonra, kendisine dini telkinde bulunan hocanın, arapça kelimeleri telaffuzda düştüğü hataları düzeltti. kollarını arkadan bağlarken, başsavcıya son bir ricada bulundu. ellerinin önden bağlanmasını istedi. fakat bunun kanunen imkânsızlığı kendisine anlatıldı. beraberce sehpaya doğru yürüdük. ne masaya, ne de masa üzerindeki sandalyeye çıkarken yardım istedi. hatta heyecandan eli titreyen cellâda: "oğulum ne titreyip duruyorsun? ilmik senin değil, benim boynuma geçecek" dedi. sonra adetâ kendisini uçsuz bucaksız bir boşluğa atar gibi: "allah memleketi korusun, haydi allahısmarladık!" dedikten sonra, ayaklarının altındaki sandalyeyi itmek işini de kimseye bırakmadı. boyu uzun olduğu için, ayakları masaya basmıştı. cellât masayı itti. ona bu kadarcık da iş düşmüş bulunmasaydı, zorlu sanki asılmış değil, intihar etmiş olacaktı.

    (bu entryi kötüleyenler utanmalı insanlığından. en azıdan şunu düşündürmeye çalıştım ama size nafile:
    kaçımız idam sehpasında tekmeleyebilir kendi taburesini, üstelik vatana hizmet ettiğini düşünürken alınıp ihanetle yargılanıp idamına hükmedilmişken...)

    ayrıca (bkz: turkiye de en son menderes in asildigini sanmak/#11044944)
  • basucumda muzik gibi kitaplarda o gondol senin, bu gondol benim venedik'i, hatta paris'i ayaklarinin altina sererim tarzinda bir casanova olmasinin yaninda (dis politikada ettigi haltlarin yanina) cok büyük bir uyusturucu kacakcisi olmasi sifatini da eklemis olan sahis. londra'da bulundugu sirada alti yedi eylul olaylari icin dügmeye basilmasinin zamani geldigi saligini verir, ian fleming de o siralar istanbuldadir falan filan.. yazmaya devam etmek icin saglam bir mideye sahip olmak lazim..
  • yassıada duruşmaları sırasında,yurtdışı yardımlardan pay aldığı iddiasıyla adı " % 10" olarak anılmıştı.daha sonra bu pay alma işinin uydurma olduğu anlaşıldı.
hesabın var mı? giriş yap