• "games people play" (hayat denen oyun) yazari.
  • çalışmalarında çözüme gidebilmek için hikayeler, mitoslar, roman, çizgi roman ve filmler kullanan bir terapist. "günaydın dediğinde söylediğin nedir" konulu yazısı, kendi oluşturduğu aile dizimleri açısından bir dönüm noktası oluşturmuştu.
  • transaksiyonel analiz kuramının sahibi. uzun yıllar psikanlizden geçmiş ve psikanalist olma aşamasında, bundan vazgeçip, bir sene içerisinde kendi kuramını oluşturmuş kişi.
  • kişiler arası ilişkileri çözumlemek uzere bir kuram geliştirmiş olan psikiyatrist ve akademisyen.
    hayat denen oyun kitabıyla oguz atay 'ı etkilediğini yazarın günlüklerinden gorebiliyoruz.
    iki insan arasındaki en sağlıklı ilişkinin yetişkin tavır gösteren biriyle yine yetişkin tavrı gösteren biri arasında olabileceğini ama yine de aynı gün içinde hem ebeveyn , hem cocuk hem de yetişkin tavırları sergilediğimizi ve tüm bunların kişisel arası ilişkilerdeki oyunlar olduğunu söyler kendisi.

    (bkz: games people play)
  • herkes için psikiyatri ve psikoanaliz rehberi adlı kitabın yazarı
  • tıp (halk sağlığı), edebiyat, antropoloji eğitimi aldı. aynı zamanda beyin cerrahisinde uzmanlık yaptı
    1936'da abd’de yale üniv. de psikiyatri kliniğinde çalışmalara başladı.
    paul federn ve eric erikson’dan psikanaliz eğitimi aldı.

    1950-1951 yıllarında salı toplantıları adı altında psikanaliz toplantıları düzenledi. daha sonra salı toplantıları, san francisco transaksiyonel analiz semineri adını aldı.
    1957’de yayınladığı makalelerde ego durumları ve transaksiyonel analiz terimlerini ilk kez kullandı.
    1964’te ta derneği kuruldu.

    en ünlü kitapları

    1961- transactional analysis in psychotherapy
    1964- games people play (best seller) ( türkçeye çevrilen tek eseridir- hayat denen oyun)
    1972- what do you say after you say hello?
  • psikanalistler tarafından refüze edilmiş bir analisttir eric berne. annesinin ısrarıyla babasıjın da mezun odluğu üniversitede tıp fakültesi okur ve mezun olur. mezuniyetinden sonra iki yıl newyork psikoanaliz enstitüsünde eğitim alır ve savaşın araya girmesiyle 1943-46 yılları arasında amerikan ordusunda piskiyatrist olarak çalışır. askerliği boyunca ağırlıklı olarak grup terapileri yapar. önemli çalışma konularından biri travmadır. askerlik dönüşü san francisco psikanaliz enstitüsünde eğitimine devam ederken erick erikson'la çalışma fırsatı buldu. bir yandan çeşitli kurumlarda doktorluk görevini sürdürürken bir yandan da psikanaliz eğitimine tam gaz devam etti.

    psikanaliz eğitimi esnasında kafasında oluşan bazı şüpheler ve psikanalize dair tereddütler eğitiminin sonlarına doğru farklı bir yapılanma ihtiyacının başlangıcını oluşturu diyebiliriz. bu şüphelerini hiç saklamayan eric berne enstitüdeki eğitmen psikanlistlerle de paylaşmakta sakınca görmedi. ve yanlış anımsamıyorsam sınav esnasında bunlara da değindi. eğitimi sona erince psikanalist olmak için yaptığı başvuruya olumsuz bir yanıt geldi. psikanaliz enstitüsüne göre eric berne psikanalist olmaya hazır değildi.

    işte tüm bu yaşananlardan sonra psikanalizden beslenen ama insancıl perspektifte olan, burada ve şimdi temelli transaksiyonel analizi kurdu. aradan geçen 50 yıllık süreçte ta psikoterapi literatürüne çok sayıda katkıda bulundu. dünyada kabul gören bir terapi yaklaşımı oldu ve yakın zamanda eric berne'in ilk öğrencilerinden biri olan bir transaksiyonel analist amerikan psikanaliz enstitüsü tarafından üyeliğe davet edildi. ismini şu an anımsamadığım bu amcanın üyeliğiyle birlikte transaksiyonel analiz psikanalizin bir kolu olarak resmen kabul görmüş oldu. umarım eric berne bunu görebileceği bir boyutta varolmaya devam ediyordur.
  • freud'un psikodinamik modelinden ve özellikle ego durumlarından yola çıkarak transaksiyonel kuramı oluşturan kanadalı psikiyatrist.

    karşılıklı konuşma, iletişime dayalı bir yaklaşım olan bu kuram insanların birbirine olan davranışlarında her yaşta etkili olan 3 alt ego durumu olduğunu ileri sürer. çocuk, yetişkin ve ebeveyndir bunlar. tamamen bir tanesi baskın olabileceği gibi, çeşitli durumlarda çeşitli egolar devreye girebilir.

    erik berne, iletişimsizliğin sebebini bu egoların çatışması olarak açıklar, yani ebeveyne göre düşünen bir insanla yetişkine göre düşünen bir insanın anlaşamamasıdır olay. erik berne aslında bayağı önemli ve alanında yaratıcı bir insandır. mesela şöyle bir şey yapmış. günlük hayattaki çeşitli durumlarda hangi ego kalıplarını kullandığımızı incelemiş ve bunlara da oyunlar demiş. bu oyunlarda hep bir kazanan var, o da yetişkin egoya göre düşünen kişi oluyor genellikle. bu oyunların hepsine fantastik, akılda kalıcı isimler vermiş ki bunlar şu an kullanılan north american idiomslar arasında. toprağı bol olsun diyeyim, iyi işler yapmış, güzel bir insanmış.
  • insanın her çeşit yetenekle donanmış vaziyette dünyaya geldiğini ancak sosyalleşme sürecinde ailesinden kendi kültürü içinde en geçerli zaman geçirme yöntemlerini, ritüellerini ve nesilden nesile aktarılan oyunları öğrenirken hayatla otantik bir bağ kurma şansını ve böylece de onu spontan ve otantik bir birey, bir sanatçı ya da yaratıcı bir bilim adamı yapacak özellikleri yitirdiğini iddia eden psikiyatrist.

    games people play’i ilk bulduğumda hayatın sırrını bulmuşa dönmüştüm. hayatın sırrının çok başka olduğunu sonra ve elbette kendimce anladım ama buraya gelmekten maksadım onu iki kelime ile özetlemeye kalkmak değil… burada başka bir şeyi iki kelime ile özetlemeye kalkacağım…

    oyun analizlerini evde denemenizi önermem, aslında sokakta denemenizi de önermem. bir an, ilk “merhaba”dan başlayarak karşılaştığınız her insanla her interaksiyonunuzu onun çocuk mu, yetişkin mi, ebeveyn mi ego durumu tarafından gerçekleştirilen bir işlem oluğuna göre değerlendirip berne’nin analiz ettiği oyun repertuarı içerisinde uygun yere koyup, ona cevaben verdiğiniz yanıtların sizin hangi ego durumunuz tarafından hangi sonuca yönelik olarak işleme sokulduğunu analiz etmeye kalktığınızı, bunu da günde en az 30 insanla interaksiyonunuzda oyunun olası sonuçlarını da hesaba katarak sürekli yaptığınızı düşünün… her analiz arasında o analizi yapmak için ne kadar kısa bir süreniz olduğunu da hesaba katın…bunu gerçekten yaparsanız işlemcinizi yakmanız mümkün (buna teknik dilde psikoza yuvarlanmak deniyor sanırım – sosyalleşmenin yan ürünü olan süperegoyu yaktığınızı, egoyu da hafiften geberttiğinizi düşünün; bütün bilinçdışı içerik kontrolü ele geçirebilir) ya da sahiden bu analizleri yapacağım derken kendi bilinçdışı repertuarınızdan kurtulmanız ama egoyu dik tutmayı başarmanız, böylece matrix’in çözülmesi ve sizin kendinizi neo’dan hallice bulmanız mümkün (mistikler buna aydınlanma diyor sanırım).

    ben niye mi önermiyorum denemenizi? her şeyden önce her insanı bir işlemci ve her interaksiyonu bir işlem olarak görüp, sürekli analiz yapmak hem çok zor hem de bildiğiniz delilik olsa gerek, her şeyden sonra ise belki de içinde yaşadığınız gerçekliğin gerçek olmadığını algılamanın hiç de eğlenceli bir yanı olmayabilir! özetle çok çılgın ya da naif veya ikisi birden değilseniz bırakın oyunlar durduğu yerde dursun derim, ama çok çılgın ve pek naifseniz ve yanlışlıkla berne’nin analizlerine sardırdı iseniz, o vakit ancak bol şans ve sapasağlam bir ego dileyebilirim. zira bu çocuk oyunu değil! bir de en önemlisi hepsi ama hepsi eni konu bir tez.
  • kurucusu olduğu transaksiyonel analizle ebeveyn-çocuk güç dengesine üçüncül bir yetişkin değişkeni sokarak kuramının çok şey borçlu olduğu psikanalizin temel taşlarından biri olan efendi-köle, mağdur-gaddar diyalektiğini reddettiğini düşündüğüm yazar/psikolog. birbirine dönüşen 3 alt egonun freudyen damarı bariz elbette ama analizde yaklaşımını psikanalizden ayıran nokta kişinin sosyal ve ilişkisel etkileşimlerine ağırlık vererek temel kişilik tabakasında bir odaklanma yerine bu alışverişin dinamiklerine odaklanması. buradan da bakınca berne öğretisi sadece teorik anlamda değil analiz tekniği açısından da sağlam bir eleştiri sunduğu psikanalizden ayrışıp bilişsel davranışsal yaklaşıma daha yakın bir yerde duruyor.
hesabın var mı? giriş yap