*

  • duygusal işçilik değil de, duygusal emek desek daha güzel duruyor sanki. (ben öyle seviyorum) ayrıca affective labor ("duygulanımsal emek") ile aralarındaki fark için: (bkz: #22696812)

    ilk olarak arlie russell hochschild tarafından kavramsallaştırılmış, endüstriyel üretimden enformasyon ekonomisine dayalı hizmet üretimi anlayışına hızla kayışın ardından oluşan, görev başındayken müşteri memnuniyetini sağlamak amacıyla verilen emek. çağrı merkezlerindeki güler yüzlü-sevecen insan profilleri, garsonlar, hostesler vb. müşteri memnuniyetini esas alan iş alanlarında daimi olarak güven verici, mutlu, samimi, karşılıklı anlayışa dayalı 'ilişkisellik' kurmak durumunda kalan kimselerin, bedenini bir maske olarak kullanması ile marx'ın emeğe yabancılaşma kavramının daha da içselleştirilmiş bir 'duyguya yabancılaşma' haline tekabül eder. beyaz yaka ya da mavi yaka emeği de aşan bir şekilde feminist bakış açısından pembe yaka ("pink collar labor") olarak incelendiği görülmüştür.

    bittabi emotion work kavramıyla karıştırılmaması gerekir. emotion work, kullanım değeri ("use value") bulunan, kişisel hayatımızda insanlarla birebir ilişkilerimizde gösterdiğimiz duygusal tepkiler, özür dilemeler, bilumum hareketler olup; emotional labor, değişim değerine ("exchange value") sahip, hizmet sektöründe, çalışırken gösterilen maddi olmayan emeği ("immaterial labor") ifade eder.

    daha ayrıntılı bilgi için: the managed heart: commercialization of human feeling, arlie russell hochschild
  • duyguların ön planda olduğu mesleklerde kadınların daha avantajlı oldu varsayımına dayanılarak, bu tür emek kategorisinde kadın istihdamı daha fazladır. call center emekçileri buna en tipik örnektir. kadınların daha sabırlı, anlayışlı ve sevecen olduğu varsayılır ve karşıdaki müşteri ne kadar çıldırtmak istese de kadın emekçinin sükunetini koruması daha kolaydır (!). işin en can alıcı yanı, bu tür işlerde çalışan erkeklerin ücreti kadınlarınkine oranla yüksektir; çünkü kadın için duygusal emek içgüdüseldir, oysa erkek daha çok efor sarf etmelidir bunun için. bu saçma varsayım gerçekten ücret farkına neden olmaktadır.
    duygusal emek aynı zamanda kadın işi-erkek işi ayrımını da ortaya çıkarmaktadır. kadınlar daha duygusal işlere yönlendirilirken, erkekler aklın hakim olduğu işlere yatkınmış gibi gösterilmektedir. mesela öğretmenlik, hemşirelik, sekreterlik gibi meslekler kadınlara özgü; mühendislik, doktorluk gibi meslekler erkeklere özgüdür adeta.
  • postmodern örgüt çalışmalarında oldukça fazla yer edinme potansiyeli olan ama modernist kafa yapısından çıkamamış ülkelerde pek rağbet göremeyen bir konudur.
  • ilk defa 1983 yılında arlie hochschild tarafından “the managed heart” kitabında kullanılan kavram. emotional labour ingilizcesi. yapılan iş sırasında deneyimlenen duygular, bunların fark edilmesi ve ardından bu duyguların kontrolü kavramın kapsamındadır. benim üzerine çalıştığım kısım ise deneyimlenen duyguların hangi stratejiler kullanılarak kontrol edildiği (emotion regulation). bunun için kavram ilk çıktığında ortaya atılmış iki strateji var: surface acting ve deep acting. türkçe karşılıklarını bilmiyorum fakat surface (yüzeysel) acting olumlu ya da olumsuz yaşanan duyguların (çoğunlukla olumsuz) karşı tarafa yansıtılmaması ve kurumun çalışandan beklediği davranışların sergilenmesidir. burada “fake” (sahte olma) ve “supression” (baskılama) durumları vardır. sağlıklı olduğu söylenemez. deep (derin) acting ise karşı tarafın memnuniyetini gerçekten önemseyip olumsuz bir durum söz konusu olsa bile bardağın dolu tarafından bakabilmektir. aslına bakarsanız yine duyguları baskılama söz konusu. sadece önceki kadar “fake” değil. fakat bu stratejiler yeterli olmamış. yapılan çalışmalar gösteriyor ki insanlar bu iki stratejinin dışında bir de gerçek hislerini gösteriyorlar. bu yüzden, 1993 yılında ashforth ve humphrey gerçek hislerin yansıtılmasını da duygusal emek stratejilerinden biri olarak öne sürer. alicia grandey de 2000 yılında geliştirdiği framework ile bu saydığım iki stratejiye bir de “expression of naturally felt emotions” ekler ki bu çalışanların sağlığı/huzuru için daha faydalı bir strateji olarak karşımıza çıkmakta.

    türkiye durumuna bakacak olursak eğer, ne güzel ki toplumsal hizmet alanında bu konuda yapılan çalışmaların sayısı artmakta, fakat yapılan çalışmaların sonuçları değerlendirilmediği sürece bir arpa boyu yol alamayız ve well-being dediğimiz o refahı sağlayamayız. bunun en somut örneği için;

    bkz: yapılan akademik çalışmalar vs. türk eğitim sistemi.

    bu da başka bir entry konusu olsun. sevgiler.
hesabın var mı? giriş yap