• beyoğlu anadolu lisesinin efsanevi ingilizce hocası. bir başka efsanevi insan olan real madridli futbolcu steve mcmanamanın kuzeni. okuldaki kızların %80'inin âşık olduğu ve her tenefüs öğretmenler odasının kapısına dikilmesini sağlayan, bir devre damgasını vurmuş insandı. sarışın, mavi gözlü, beyaz tenli ve hafif kiloluydu. inanılmaz kafa bir öğretmendi, kendisini sevmeyen öğrencilerin sayısı okul tarihindeki öğrenciler baz alındığında bir elin parmaklarını geçmez. 2000'de böbrek iltihaplanması teşhisiyle ingiltere'ye gitti, bir sene kaldı, böbrek nakli yapıldı. en son istanbul'a dönüp marmara üniversitesi'nde çalışmaya devam edeceği yönünde duyumlar alınmıştı.
    beyoğlu anadolu lisesindeki "bir dönem bir david mcmanaman vardı" tarzı muhabbetlerin sebebi, öznesi olmuştur kendisi. ingilizceyi, ingilizleri sevdiren, "how's steve doing?" sorusuna "he misses you" diye cevap verebilen ultimate insan(dı).
    şu dakika itibariyle de özlenen insan(dır).
  • 'good morning ladies and....ladies' diye zıplayarak sınıfa giren tek hoca. bize shakespeare ve medea sevgisi aşılayan, ayrıca aldatan sevgiliye yapılabilecekler konusunda ufkumuzu açan ingilizce derslerini panayıra çeviren, yeni kestirdiği komik saçlarıyla dalga geçince bile kızmayan bir tontondu (hafif kilolu). 'a day at the seaside' daki elinde balık sallayarak milletin üstüne yürüyen park görevlisi, bir türlü sahneleyemediğimiz 'medea' yönetmeni ve en önemlisi enişte. özledim bak şimdi
  • ingiltereyi, ingilizleri ve özellikle ingiliz erkeğini sevdiren*, çok şey paylaşabildiğimi düşündüğüm için kendimi şanslı hissettiğim the supreme being. 11 yaşında kızlara istemeden de olsa ingiliz edebiyatından başka, karşılıksız aşk, platonik aşk, öğretmene aşık olmak, evli birine âşık olmak, köpek gibi sevmek, 8 sene bir insana âşık kalabilmek, fütursuzca hayal kurmak gibi kavramları da öğreten, kahkahası hâlâ derinlerde bir yerlerden gelen "cızzz" sesleriyle hatırlanan, bir dönem bazı hayatların tek amacı, sebebi olabilmiş sıradışı oluş. bir sarcasm başlığından akla düşmüş, "sarcasm will get you nowhere" mottolu ingilizce öğretmeni. geçmişe bakıldığında geri dönme ve baştan yaşama isteği uyandıran en güzel anı, those were the days dedirten, eşi benzeri gelmeyecek, yaşanmayacak olan magical dream. özlemek kelimesinin anlamını bulduğu entry aynı zamanda.
  • hic beklenmedik bir anda dosyasından ahu tugba resmi cıkabilen ayrıca yine hic beklenmedik ders ortalarında ahu tugba ya asık oldugunu idda eden derste kek bile yememize musade eden, jackpotun sarkılarını*nasıl da ogreten mukemmel ingilizce hocası_ydı_
  • her açıdan türkiye'ye gelen en kaliteli ingiliz'di. 1987 yılında kadıköy anadolu lisesi'nde çalışmaya başlamıştır ve türkiye serüveni de start almıştır böylece. ilk geldiği günlerde önce hafif kasmış, sonrasında ise bizden biri oluvermiştir. çok sıkı bir galatasaray taraftarıdır ve birlikteokul kırıp maça gittiğimiz çok olmuştur. uzun yıllar boyunca bize kuzeninin manchester united genç takımında oynadığını iddia etmiş, karşılığında, 'tabie tabie hoca,benim amca da ajax'da solkanat' gibi cevaplar almıştır. fakat yıllar sonra yeğeni cidden ünlü olduğunda ve birbirlerine tıpatıp benzerlikleri ortaya çıktığında kadıköy anadolu kitlesinden pek çok kişi göt olmuştur. okuldasık sık futbol maçlarında da kendini gösterirdi ancak kariyeri hiçbir zaman kuzeni kadar parlak olmadı.
    evet, kadıköy anadolu'da da çok sevilirdi. okulda türk hocalarla yabancı hocalar arasında yapılan bir maçta, zaten sevilmeyen bir din hocası, david'e kasti faulyapınca seyirci galeyana gelmiş ve sahaya inerek din hocasını baya bir hırpalamıştı.
    türkiye'deki ilk yıllarında gayet zayıf biriydi ancak türk yemekleri ve türk kızlarına hayır diyemedi sonra. ilginç bir özelliği ise, ilk geldiği yıllarda tüm diğer ingiliz hocalar gibi bir gömleği 1 ay yıkamadan giyen,üstü başı yırtık pırtık dolaşan biriyken, kısa bir süre zarfında, sizim sınıfın image maker'lığı sayesinde baya baya janti bi delikanlıya dönüşmesidir.
    seyrettirdiği filmler ve derslere getirdiği onun 'sheet' bizim 'shit' dediğimiz edebi metinler sayesinde fark ettirmeden ingilizceyi, hatta ötesinde edebiyat ve sinemayı sevdirmesini bilmiştir bizlere.
    bizim sınıfımızla ilk bir kaç ayı kesinlikle sert v etartışmalı geçmişti. sonrası ise inanıllmaz bir samimiyettir. ne biz bir ingilizden, ne de o türklerden böyle bir yakınlık beklemiyordu büyük ihtimalle.
    eğitim hayatımın kesinlikle en keyifli ve eğlenceli dersleri onunkilerdi kesinlikle. medea'yı canlandırırken metin gereği diyerek sınıfta sigara içmemize dahi ses çıkarmamıştı. o her zaman sınıfın yanında olurken sınıf da gerektiği vakit okul yönetimine karşı david'in yanında açık bir şekilde yer almıştı. vay be, yazdıkça çıkıyo. süper adamdı yani bizim david.
  • gün geçtikçe daha çok özlediğim, daha çok özledikçe bir insanı kendine bu kadar bağladığı için kızdığım, daha doğrusu kızmaya çalıştığım 10 senelik sızı. anlatmaya çalıştığımda beynime hücum eden anılardan paylaşılacak kadar özel olmayan bir tanesini seçemediğim için yavan sıfatlarla tanımladığım... en sonunda vazgeçip tek kelimeye indirdiğim.

    özlem.
  • gecenin bu vakti aklıma bir gün derste yapmış olduğu balık taklidinin gelmesiyle* beni yıllar sonra yeniden alakasızca güldürmeyi başarmış sevilesi ingiliz, güzel hatırlanası kişilik.
  • kendisini ilk defa görüşümün üzerinden 10 yıl gibi bir süre geçmişken başımı yastığa koyduğum zaman kurduğum en tatlı hayallerden birinin elime geçecek ilk yüklü parayla liverpool'a gidip kapısına dayanarak "ce-eee" yapmak ve dudaklarından çıkacak bir "can i help you" cümlesine eşlik edecek dumur vaziyetteki yüz ifadesini görmek olduğunu düşündüğümde kendisine söyleyeceğim ilk sözün "somethings take forever" olmasını istediğim, hayatımdaki varlığını periyodik olarak kendini gösteren bir özlem krizi olarak sürdüren geçmiş zaman anısı, şimdiki zaman hayali, gelecek zaman umudu.

    10 sene gibi bir sürenin yanında kısa kalacak bir zaman sonrası yapacağım liverpool yolculuğunun (yaparım bilirler) sonuçlarını, kapıya dayanma hadisesi neticesinde önce kimin düşüp bayılacağını zamanı geldiğinde bizzat bildireceğim*.
  • bana okula gitmek icin yeterli motivasyonu ve ingilizce tiyatroya girmemi sağlayan,mukemmel bi insan olmasinin yaninda sahip olunabilicek en iyi english literature hocasidir. inanılmaz kültürlü ve esprilidir, kizlarin ona olan ilgisini zamaninda cok kullanmistir :) bu konuda bana cok cektirmistir ama lise hayatiyla ilgili en gzl ve en özledigim anım! en yakın zamanda gormek istedigim cooooook ozledigim herkesin tanımasi gereken insannnnn
  • "promises are made to be broken" düsturunu benimsemesinin verdiği zararı hiç görememiş insan. hala da görmüyormuş, karşılayamayacağı beklentiler yaratarak geçiriyormuş boş zamanlarını*...
hesabın var mı? giriş yap