• dagilmis durumda olan..
  • -geniş bir alana yayılmış olan,
    -bir arada olmayan, birbiriyle bağlantısı olmayan,
    -düzeni bozuk, karışık,
    -düzensiz, düzenli olmayan, tertipsiz,
    -mecazi olarak, düşüncelerini toparlayamayan

    anlamlarına gelen sıfat.

    (bkz: dağılmak)
  • öteden beri darmaduman olan. yoldaki tümsekler.
    (bkz: 000000000000000000000000000000000000)
  • daginik olmak sirf kaybetmemek icin gunes gozlugunu 24 saat boyunca kafanin uzerinde (hafiften artistik ve racon bir aciyla), gomlek cebinde, t-shirt yakasinda tasimaktir aslinda.
  • yaşayacağı mekanda, misal yatak odasında, dolap, yatak, komodin haricinde 2-3 metrekareden daha büyük bir alan boşluk olmaması gereken insan için kullanılan bir sıfat. hareket edecek yer olmamalı ki kafasındaki tokadan ayağındaki çoraba kadar çıkardığı şeyi dolaba, çekmeceye filan tıkabilsin. aksi takdirde topuğuna küpe girebilir, taş düşebülü, ayı çıkabilü..
  • ben..
    işte ben..
    daha ne olsun,
    nasıl diyeyim sana?
    nasıl anlatayım kendimi?
    pasaklıyım mesela,
    dağınık..
    hep dağınık..
    beni dağıtacak sevdaları bulmam bundan belki.
    belki bundan iflah olmaz bir gönül adamıyım.
    aşık oldu mu, en çok kendisinin aşık olduğunu düşünecek kadar;
    çocuksu aptallıktayım..
    dağınık..
    ruhu,
    beyni,
    mekanı,
    her yeri dağınık,
    öyle biriyim.
    yalancıyım,
    kendimi kandıracak kadar yalancı.
    hiçbir hayalim yok,
    olmadı,
    olmayacakta.
    asabiyim,
    sabırsızım,
    ama en çok da dağınığım ben.
    ruhu..
    beyni..
    mekanı..
    her yeri dağınık..
    öylesine yaşıyorum,
    öylesine..
    öyle.
  • bir kısa öykü. giriş cümlesi için betty'e * teşekkürlerimle.

    öyle dağınık ki ortalık, bir daha ahirete kadar toplanamayacak sanki. ardından. gidişinin ardından. senin gidişinin ardından. bırakıp senin gidişinin ardından. beni bırakıp senin gidişinin ardından. öyle bir döngünün içindeyim, tersten adımlarım. ayaklarım bana ters, gidişin bana ters.

    öyle dağınık ki ortalık, mesela odam. odayı bana ait kılan şeydi senin gelişin. sen gelince kapanırdı odamın kapısı. yüreğimin kapısı mı açılırdı bir yandan? sen gelmeden toplardım ortalığı, kitaplarımı düzenlerdim mesela, en sevdiklerini en görünür yerlere koyardım. kitaplarım, sevgi yolunda sahafa düşsünler diye günlerce yolunu gözlediğim kitaplarım, şimdi her biri bir yerinde odanın. odamı oda yapan şey olmayışın.

    “anneniz görürse kıyameti kopartır” derdi babam. şimdi annem gorse diye bekliyorum bir yandan, babam çoktan gitti, -uyuyarak bekliyor bizi- öyle dağınık ki odam, öyle dağınık ki kafamın içi.

    odanın girişinde parkam, yerde yatıyor, genç yaşında vurulmuş çocuklar gibi –ne yazık- parkamı giyerdim , parka giderdik, parka mı giderdik? ömrümün akciğerleriymiş o ağaç altları , farkında değilmişim. nefes alamıyorum aklıma getirdikçe.

    bir sürü fotoğraf yatağımın üstünde. odam bana ait değil, yatak benim. tek kişilik yatakta iki kişi yatmayı en iyi biz biliriz sanıyordum oysa ben. küçücüktün zaten. içime sığdırasım vardı.
    şimdi dağınık fotoğraflar yatağın üstünde, bir ömrün durakları, otobüs çoktan gitmiş, sigaram erkenden söndürdüğümle kalmış, boynu bükük.

    çantamı hazırlamaya çalışmışım sanırım sarhoşken dün gece. içine ne koysan alabilecek çantalar vardı ya hani, senin deyiminle, bir kısmı içinde kazaklarımın, çorap, saçma sapan renklerde senin bayıldığın çamaşırlarım. yarısı çantanın içinde, yarısı yerlerde şimdi. yerlerde yukarda tutmaya çalıştığım ne varsa şimdilerde. mesela gururum.

    öyle dağınık ki ortalık, bir daha ahirete kadar toplanamayacak sanki. annem yok yanımda çünkü. babamı özledim çünkü. seni özledim.

    dört odası da dağınık kalbimin, o yüzden geldin, zamansız, ayakta kaldın.
  • senden sonra toparlanamadım ben.
    içimden çıktığın gibi
    darmadağınık kaldım.
  • esyaya, dolayısı ile geçmise olan baglilik sebebiyle de olusabilen keyfiyet.
  • aynı zamanda afyonkarahisar'ın emirdağ ilçesine bağlı bir köy.
hesabın var mı? giriş yap