bakırköy ruh ve sinir hastalıkları hastanesi
-
aynı sistem içinde, arayışın da parçası olmak üzere, koyun sürüsü, at-fayton, sığır kafatası, fotoğrafhane, fırın, insan kümes'i, gasılhane, iç bahçe, nöroloji, nöroşirurji, bahçe-ağaç, heykel, araç -motorlu/motorsuz, kronik hasta, nöbetçi asker, tutuklu servisi, yan tarafta hazır tutulan lepra hastanesi, kendinden çalınma topraklarda konuşlanan apartmanlara yani canlı ve taze hazır tutulan insan malzemesi, her türden kitap, dergi, yasak ve yasal yayın, ve dahi bilimsel yayın, alkol-madde sayılmadan geçilmez, çoluk çocuk, ziyaretçi, ufo da olsa kenarda tutulabilir, ihraç edilebilir politikacı, yazar, senarist, yönetmen, sinemacı takımı, liste uzadıkça ilgimi ve hakimiyetimi yitiriyorum, belki yarılamış, belki yarılamamışımdır.
bakırköy'den ayrılmak hem çok zor, hem de oralıların bireysel doğumları için neredeyse zorunlu. kalan abi abla ve kardeşlerimiz bizim için de kalmış oluyorlar. bakırköy hem bir şemsiye hem de bataklık, özel ile devlette çalışma ikileminden daha büyük bir çelişki kaynağı. bakırköy çok yaşasın, ama ruhçuları bol bol doğurmaya ve yaymaya devam etsin.
şiddete sıfır tolerans nasıl şiddetsiz başarılabilir? "hastanemizde şiddete sıfır tolerans gösterilmektedir." diye afiş niteliğinde tabela asmışlar(dı). tabii ana ismindeki o ruh yazısının yanına sinir ekleme sandığınız gibi sarkma çabası değil, bakırköy akıl hastanesi yani tımarhanede nöroloji ve nöroşirürji de bulunduğundan.
nöbetçi, "sizi oturtayım mı, yatırayım mı?" diyordu. (napıyim size, ha napıyim?)
sütunlar arasında koridorda esen esiyor, akıl başta durmak bilmiyordu. yalnızlık hakkıyla birlikte, ürperterek, hayal ayaklandırarak. herkesin bu dünyada, bu yaşamda, bu payitahtta biraz yatma, iğnelerle uyutulma, gerek duyduysa şoku* da yeme hakkı var mıydı?
hastası, doktoru balık istifi yığılmış, dayanışması, doğal ortaklaşmacılığı bakırköy kadar oturmuş kaç yer, kaç sistem var? bakırköy bir insan çöplüğü ve bataklığı değil mi? komünal derecede birbirine ve dışarıya hakim; bilmeden, söylemeden bilen. karıştığı kadar da tutan, kaybolmaya izin vermeyen. çıkardığı pis kokularla eğitip burunları sürten, herkesin dayanıklılığını ve sınırını sınayan, uzun erimde diş döken ve insanca, rahat soluklanmayı ileri derecede zorlaştıran, insanı doğal ortamlarda yaşayamaz hale getirebilen.
bakırköy candır, bu toplumun en büyük, canlı ve gerçek çöp tenekesidir. bataklık havasına rağmen orada ruh sağlığı elden giden ile sağlık veren en insancıl biçimlerde birbirinden farksız veya eşit gibi biraraya gelir ve dayanışır. fiziksel kısıtlarına ve kötülüklere rağmen böyledir. ezcümle, 'bokun püsürüne rağmen seni seviyorum bakırköy!'
kişiliğin bazen dirençli, düzelmez bir şey olduğunu, kendi dahil herkesin görmek zorunda kaldığı. her bireyinin ne kadar utangaç da olsa, eni sonu çıplak bacak ve kıçla, fraklı azametiyle gezinebildiği. akla baron de charlus'u davet eden ruh sinir..
çok sayıda özkıyım/intihar girişimi olan ümit yaşar oğuzcan'ın çağdaş ölçülerle değerlendirilmesi nasıl olabilirdi? belki distimi, belki bipolar-ii tipinde iki uçlu duygudurum bozukluğu sorunuyla yaşıyordu. uzun kulaktan duyduğum, yine de güvenilir saydığım bilgiyle, ümit yaşar'ın 1970'lerde bakırköy akıl hastanesi'nde birkaç günlük bir yatışı olmuş. zamanında dosyalar iyi tutulmuyormuş. tanısı büyük olasılıkla "itisafi fikirlerle depresyon" biçimindeymiş. yani hafif düzeyde paranoid kişilik bozukluğu (belirtiler ve fikirler düzeyinde) ve çökkünlük. burada aslolan depresyon-çökkünlük. birkaç günlük değerlendirmeyle kişilik tanısı muğlak olur. tarihsel tanıklıklar daha önemli.
izmit veya gölcük'te adamın biri o gece bağıra bağıra fırlamış, kıyamet koptu diye bağrınıyormuş. sabah olunca yatışmış: "kıyamet değilmiş, sadece deprem olmuş.." diye.
bakırköy ruh ve sinir hastalıkları hastanesi 'nin bir hastası ise haftasonu izmit'e izne evci çıkarılmış. tüm haftasonu boyunca akrabalarını dolaşıp deprem olacak demiş. planlandığı gibi pazar akşamı izni bitip bakırköy'e servisine yatırılmış... (bkz: 17 ağustos 1999/@ibisile)
[fi tarihinde, bakırköy akıl hastanesi'nin serbest gezebilen delisi oradan geçen bir grup tıp öğrencisi arasındaki doktor adayından sigara ister. doktorcuk sigara vermeyip yok deyince, 'vardır, vardır..' der. doktor adayının arkadaşı takılır: "niye vermedin adama bi tanecik sigara?" "yoktu ki..." beriki: "vardır, vardır...] mehmet ibiş - bakışlar mayalar tarihöncesi
(ilk giri tarihi: 2.2.2016)
(bkz: bakırköylü/@ibisile), bakırköylük
(bkz: dünya deliler günü)
(bkz: delilik/@ibisile)
(bkz: psikiyatri kliniği/@ibisile)
(bkz: mazhar osman/@ibisile)
(bkz: nal/@ibisile)
(bkz: atü/@ibisile)
(bkz: muharrem yaman)
(bkz: ali nahit babaoğlu)
(bkz: arif verimli)
(bkz: niyazi uygur)
(bkz: jülide aral)
(bkz: timuçin oral)
(bkz: özge atay canbek)
(bkz: fatih altınöz)
(bkz: erdoğan özmen)
(bkz: yağmur taylan)
(bkz: mehmet ibiş)
(bkz: ahmet balad coşkun)
(bkz: bisiklet/@ibisile)
(bkz: havana/@ibisile)
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap